Kara Ekran #15: Sherlock & Eureka
Bu hafta Kara Ekran’da Mert’in izinde olmasından dolayı sizlere ben tavsiyede bulunacağım. Aslında bu güzle bir fırsat oldu çünkü bu bölümde uzun zamandır yazmak istediğim iki güzel dizi bulunuyordu. Evet bu seferlik bir değişiklik yapıp Kara Ekran’da iki dizi birden tanıtıyoruz sizlere hem de bir fiyatına.
İlk dizimiz Sherlock. Adından da anlaşılacağı gibi Sir Arthur Conan Doyle’un dünyaca ünlü dedektif karakteri Sherlock’un maceralarını anlatan bu dizi daha önceki eserlere göre bir hayli farklı. Başrollerini Benedict Cumberbatch (Sherlock Holmes) ve Martin Freeman’ın (Dr. Watson) oynadığı dizi 2010 yılından beridir gösterimde olup 3. sezonuna hazırlansa da ne yazık ki şu an için toplamda sadece altı bölümden oluşuyor.
İngiltere’nin BBC One kanalı için hazırlanan dizinin yarartıcıları ise Steven Moffat ve Mark Gatiss. Bu ikiliyi “Nereden tanıyorum?” diye soranlar için söyleyeyim. Steven Moffat ve Mark Gatiss aynı zamanda ülkemizde de yayınlanan Dr. Who dizisinin de bölümlerini yazıyor. İkili aynı zamanda Sherlock’un bölümlerinden de sorumlu olduğu için kanal ile her sezon 90 dakikalık 3 bölüm şeklinde bir anlaşma sunmuşlar. Dolayısı ile bu sezonun (3. Sezon) sonunda toplamda 9 adet Sherlock bölümü olacak. Elbette yine Dr. Who dizisi ve ayrıca Benedict Cumberbatch’in ve Martin Freeman’ın film projeleri (Star Trek: Into the Darkness, Hobbit) dolayısı ile sezon araları da bir yıldan fazla sürüyor.
Peki bu yeni Sherlock’u bu kadar güzel kılan ve koca bir yıl sadece 3 bölüm için beklememizin sebebi nedir? Her şeyden önce Moffat ve Gatiss, başında da bahsettiğim gibi bizlere klasik temadan çok farklı bir Sherlock sunuyorlar.
Yıl 2010, Orta Doğu’daki savaş devam etmektedir. Dr. John Watson, Afganistan’daki birlikte askerlik görevini doktor olarak yapmaktadır, lakin bir sıcak çatışma sonucu vurulur ve terhis edilir. Watson bu tramva yüzünden depresyona girmek üzeredir. Psikolog yardımı almaya çalışır ancak bir türlü işe yaramaz. Orta Doğu’daki o haraketli ve tehlikeli yaşantının ardından Londra’nın nispeten sakin ortamı onu boşluğa sürükler. Öte yandan kalacak bir yere de ihtiyacı vardır. Bir gün şans eseri karşılaştığı eski bir arkadaşı ona bir tanıdığının daha ev arkadaşı aradığını söyler ve Sherlock ile Watson bu şekilde tanışmış olurlar.
Martin Freeman son zamanların İngiliz aktörlerinden en çok başarılı bulduğumdur, ki ardından da Simon Pegg gelir. Otostopçu’nun Galaksi Rehberi, Hobbit, Hot Fuzz gibi filmlerdeki başarısı zaten belli. Öte yandan Benedict Cumberbatch, benim Sherlock ile adını duyduğum fakat kısa zamanda sevdiğim bir oyuncu oldu. Kendisi yine Hobbit filminde Necromancer rolünü üstlenirken son dönemde Star Trek: Into the Darkness filminde görüldü.
Benedict Cumberbatch’ın dahi, gözlem yeteneği müthiş, insan ilişkileri neredeyse sıfır, duygudan yoksun ve sadece mantığın doğru olduğunu savunan Sherlock tiplemesine karşılık, Martin Freeman’ın yardımsever, etrafındaki insanlara yardım etmeye çalışan, kişilerle sürekli arasını iyi tutan ancak Sherlock’un gerçeklerinin de bir mantığa sahip olduğuna inanan Watson karakteri ile harika bir kompozisyon yaratıyor. Öte yandan Moffat ve Gettis’in sıradışı anlatımı, akıl dolu diyalogları, klişeden çok uzak çekim teknikleri ve görüntü yönetmenliği ile Sherlock dizisinin kısa zamanda efsane olması şaşılacak bir şey değil.
Dizinin her bölümünde farklı bir olay ele alınsa da alt kısımda süregelen bir hikaye de bulunuyor. Bunun en başında Sherlock ve Watson’ın aralarındaki ilişkinin giderek güçlenmesi ve zıt iki karakterin güçlü bir dostluk kurması analtılırken, Sherlock’un baş düşmanı Moriarty’nin de büyük planı da değinilen konular içinde. Gatiss ve Moffat, Sherlock bölümlerini Conan Doyle’un hikayelerinden alsa da birebir kullanmıyor. Onların ana temasını veya vurucu bir noktasını alıp kendi hikayelerini baştan yazıyorlar. Dolayısı ile bir bölümü izledikten sonra Sherlock kolleksiyonunuzdan “Gerçekten böyle mi olmuştu?” diye araştırmayın.
Kısacası eğer az çok gizem, aksiyon ve dedektiflik türünden hoşlanıyorsanız, şu anda her ne yapıyorsanız onu bırakıp Sherlock’un bölümlerini izlemeye başlamanızı tavsiye ederim. Yeni sezon 31 Ekim’de başlayacak ve ne yazık ki 14 Kasım’da sona erecek.
Bugün için anlatmak istediğim ikinci dizi miadını doldurmuş bu yüzden de bir oturuşta başından sonuna kadar izleyebileceğiniz Eureka. Toplamda 5 sezon yayınlanan Eureka oldukça eğlenceli ve değişik bir konuya sahip.
Başrollerinde Colin Ferguson, Salli Richardson-Whitfield, Erica Cerra, Neil Grayston ve Joe Morton’un yer aldığı dizide ayrıca sonlara doğru Felicia Day de kendisini gösteriyor. Elbette benim için dizideki en önemli karkater, ne yazıkki sonlara doğru kendisini çok az gördüğümüz Zoey ve onu canlandıran Jordan Hinson. 2006 yılında başlayan dizi verdiği uzun aralardan dolayı ancak geçen sene bitti.
Eureka bir bilimkurgu ve komedi dizisi. İkinci dünya savaşının sonlarına yakın bir zamanda Amerika’da yaşamaya başlayan Albert Einstein ve birkaç bilimadamı, araştırmalarını daha rahat yapabilmek amacı ile askeri bir üssü bir kasabaya çevirmeye karar verirler. Lakin bu kasabanın diğerlerinden bir farkı içinde yaşayan herkesin üst düzey bilimadamı olacak olmasıdır.
Uzun bir süre bu durum böyle sürse de Eureka’nın son halinde nüfusun %99’u bilim adamı. Lakin geri kalan kısım da en az o kadar bilim ve teknoloji ile uğraşıyor. Eureka’da daha önce hiç görmediğiniz yangın söndürme teknolojisi, insansız veya havada süzülerek giden araçlar ve daha hayal gücünün üretebileceği pek çok şey bulunuyor. Bütün kasaba Global Dynamics adlı bir şirket tarafından yönetiliyor ve zaten haklın neredeyse tümü bu şirkette çalışıyor. Elbette bu arada Eureka bütün dünyadan saklanıyor, haritalarda ona yer verilmiyor ve birkaç kişi haricinde kimse varlığını dahi bilmiyor.
İşte, Federal Polis şefi olan Jack Carter, bir gece uzun süredir peşinde olduğu bir kanun kaçağını (kızı Zoey’i) annesinin yanına götürürken yolu tamamen hesapsız bir şekilde, belki de kaderin oyunu olarak, Eureka’dan geçer. Yağmurlu bir günde karanlık orman yolundan giderlerken kaza yaparlar ve geceyi Eureka’da geçirmek zorunda kalırlar. İşte o sırada Carter ilk görevini bilinçsiz bir şekilde edinmiş olur. Bölüm sonunda ise kasaba halkı Carter ve Zoey’den onlarla birlikte kalmasını ister ve Federal Polis Şefi John Carter bir anda kendisini daha önce hiç duymadığı Eureka adlı kasabanın şerifi olarak bulur ve dizimiz başlar.
Bölüm başı ortalama 40 dakika süren Eureka’ın her sezonunda bölüm sayısı giderek artıyor (son sezon hariç). Bunun yanında her bölümde farklı, bilim kurgunun dibine vuran, enterasan bir olay yaşansa da yine burada da alt tarfta sürekli olarak devam eden bir hikaye döngüsü de mevcut. Carter ve Allison’ın ilişkileri, Zoey’nin asi genç kızdan sorumluluk bilincine sahip bir yetişkine geçişi gibi pek çok insan ilişkileri hakkında hikaye de bulunuyor.
Her ne kadar dizide Joe Morton gibi kallavi oyuncular bulunsa da diziyi sürükleyen Colin Ferguson’un başarılı oyunculuğu oluyor. Carter rolündeki Ferguson gerektiğinde komedi gerektiğinde dram unsularını başarılı bir şekilde sergiliyor bizlere. Bunun yanında kendisine yazılmış diyaloglar da karakteri daha renkli bir hale getiriyor. Fantastikliğe kaçacak kadar sınır dışı olaylar sergilenen dizinin bölümleri de oldukça zevkli hale geliyor. Dolayısı ile 40 dakika su gibi akıp geçiyor. Öte yandan bazı bölümler, özellikle sezon sonu ve yeni sezon başları, birbirileri ile bağlantılı olduğundan hemen ardından diğer bölümü de izleme isteğiniz uyanıyor.
Eğer fantastik düzeyde bilimkurgu, aksiyon ve komedi türlerini seviyorsanız Eureka’ya bir şans vermenizi mutlaka tavsiye ederim.