Kara Ekran #25: The X-Files
Klasikler asla unutulmaz, bunu bilirim bunu söylerim. Televizyonun, paranormal anlamda bir kralı varsa, bu X-Files’tan başkası değildir.
Chris Carter tarafından yaratılan X-Files, tam anlamıyla 90’ların televizyon fenomeni olmuş, popüler kültürün dibini oyarak yepyeni bir alt kültür ortaya çıkartmış ve gelmiş geçmiş en büyük toplu farkındalık yaratma operasyonunu gerçekleştirmiştir.
Size X-Files’ın televizyon tarihinde kapladığı önemi anlatmak için neyi ne kadar vurgulayabilirim bilmiyorum. 1993’ten 2002’ye kadar tam olarak 9 sezon 202 bölüme sahip seri, gücünü çizgi dışı hikayesinden almakta.
Açıklanamayan olayları inceleyen FBI’ın X-Files biriminden Fox Mulder ve Dana Scully’nin hikayesini anlatan yapımla ilgili anlatmak istediğim çok şey var. Doğaüstü fenomenlere inanan ve her seferinde haklı çıkan Mulder ve mantığın, bilimin yolundan giden, her olaya şüpheyle yaklaşan Scully’nin maceraları aslında insanoğlunun kendi inanç ikileminin çok güzel bir metaforu olarak karşımıza çıkar.
Mulder, inançları ve kapanmamış dosyalara “eksantrik” yaklaşımları sebebiyle büroda insanların beraber çalışmak istemediği ve uzak durduğu bir ajandır. Yalnız çalışan Mulder, bir gün FBI’ın dosyalarına bilimsel analiz yapmak ve teorilerini çürütmek için Dana Scully’i yollamasıyla kendisini çok büyük bir olaylar zinciri içerisinde bulur.
Night Gallery, Alacakaranlık Kuşağı, Tales from The Darkside gibi karanlık yapımlardan etkilenen Carter, X-Files’ı yaratırken karakter rollerini gelenekselin dışında tutarak, televizyona hem karakter hem de hikaye anlamında yepyeni bir format getirmiştir.
X-Files, hikaye ve format olarak alışılmışın dışında bir yapım, Hikaye tek bir noktadan değil, pek çok ayrı olayın seneler boyunca birleşimiyle büyük bir iskeletin ortaya çıkması sayesinde oluşur. Genel olarak ana hikaye hükümetin dünya dışı yaşamın varlığını halktan gizlemesi ve halkı kandırması üzerinden giderken, dizinin üçte ikisi dünya dışı yaşam haricinde dünyanın içerisinden çeşitli mitolojilerle beslenir. “Haftanın canavarı” temalı bu bölümler dizinin genel hikayesine çok fazla bir etkide bulunmazken, X-Files’ın ana mitolojisini zenginleştirir.
X-Files’ın genel mitinin devam ettiği bölümlere Mytharc denir. Mytharc bölümler, dizinin çok daha karanlık olan yanlarını işler. Bunlar hükümetin uzaylı komplosunu gizlemesinden tutun, kamu oyunun kandırılması, dünya dışı varlıkların teknolojisiyle üretilen silahlardan tutun, insanoğlunun üzerinde gerçekleştirilen deneylere kadar uzar gider.
X-Files, bir televizyonculuk olayıdır. Gerçekten gelmiş geçmiş en sağlam dizilerden birisi olmasını geçtim, verdiği mesajlar, içerisinde kullanılan dil ve ince ince işlenen bütün karakterlerine kadar üzerine kitap yazılabilecek, oldukça derin bir yapımdır.
Yukarıda bahsettiğim konular dışında Mulder ve Scully’nin arasında gelişen ilişkinin de üzerinde duran yapım, ikilinin arasında gerçekleşen dinamik hissiyatı gerçekten çok doğal ve güçlü bir şekilde yansıtır. İki adet filme sahip olan seri, bir adet çizgi romana ve bir de The Lone Gunmen isimli spin-off seriye sahiptir. Breaking Bad yaratıcısı Vince Gilligan ile birlikte yazılan The Lone Gunmen, 13 bölümden sonra reytingler yüzünden iptal edilmiştir.
Aslında X-Files ile ilgili gerçekten çok geniş bir yazı yazabilirim fakat izleyip görmeniz gereken, daha da önemlisi tecrübe etmeniz gereken bir yapım olduğu için, ne kadar anlatırsam anlatayım, asla tamamen hakkını veremem, bu sebeple eğer X-Files izlemediyseniz, ne kadar şanslı olduğunuzu düşünün ve hemen internete dalın derim!