Kara Ekran #34 Xena: Warrior Princess
“Eski tanrılar, savaş lordları ve krallar zamanında, kargaşa içindeki bir ülke bir kahraman arıyordu. O Zeyna’ydı. Savaşın sıcaklığından gelen kudretli bir prenses. Güç, tutku ve tehlike…Onun cesareti dünyayı değiştirecekti.”
Bu cümleler birçoğunuz için oldukça tanıdık gelebilir. Xena: Warrior Princess yani ülkemizdeki izmiyle Zeyna: Savaşçı Prenses, 1995 – 2001 yılları arasında yayımlanan, 6 sezondan oluşan bir dizi. Aksiyon, macera ve fantastik öykülerin yanında, bol bol kılıç savaşlarına da şahit olabilirsiniz.
Başrollerde, Lucy Lawless ve Renée O’Connor yer alıyor. Xena: Warrior Princess, aynı zamanda Hercules: The Legendary Journeys isimli diziyle de bağlantılı olarak ilerlemiştir. Asıl kahramanımız şimdilik Xena iken, konumuzdan sapmadan devam edelim.
Savaşçı Prenses Zeyna, intikam ateşiyle kavrulan oldukça güzel bir kadındır. Köyü basılıp kardeşi de katledildikten sonra, kendisini de bir savaşçı olarak ilan eder. Amacı Sezar ile tanışmaktır ve intikamını almaktır ancak hiçbir şey planladığı gibi gitmez. Bir süre kötülüğün etkisinde olan Xena, Ares’ten Savaşçı Prenses ünvanını almak üzeredir. Ta ki Herkül ile karşılaşıncaya kadar. Kötülükle yaşamaya devam eden Xena, yolunu değiştirmeye başlar ve insanlara da iyilik yapabilmek adına, kanının son damlasına kadar savaşır. Bu savaş yolunda, kendisine en büyük desteği ise yol arkadaşı Gabriel verir.
ABD yapımı olan Xena: Warrior Princess, zamanının en iyi dizilerinden biridir. Birçok insanın hayranlıkla takip ettiği başarılı oyuncu Lucy Lawless, inanılmaz performansıyla ön plana çıkmayı başarmıştı. Yıl 1995 olunca, çok da kaliteli bir dizi olmasını beklemeyin. Günümüz dizilerinin görsel zenginliklerine uzak kalsa bile, arşivlenmeyi hak eden bir dizi olduğunu düşünüyorum. Basit çiftçi bir kızın nasıl bir savaşçıya dönüştüğünü anlatan hikaye, zaman içerisinde bol dramayla ilginç hallere bürünüyor.
Xena’yı izlenebilir yapan diğer bir özellik ise Yunan mitolojisinin konuya kaynak olması. Yani özellikle Yunan mitolojisine meraklı olan birçok izleyici için, ilginç bir deneyim diyebilirim.
Bir savaş prensesinin yolculuk esnasında yaşadıkları da, diziyi daha eğlenceli ve tabii ki daha heyecanlı bir hale getiriyor. Çin’e kadar yaydığı kötülükten sonra, Xena doğal olarak korkulan bir kadın haline geliyor ve onu tanıyanlara yardım etmekte, gittikçe zorlanmaya başlıyor.
Tek düşmanı Sezar değil, yolculuğu sırasında büyüleriyle onu saf dışı bırakmaya çalışan kötü güçler de mevcut. Tanrıların kendisi bile Xena’ya meydan okuyabiliyor ve o da kendi zekasının yanında tabii ki savaş taktiklerini kullarak, işin içerisinden sıyrılabiliyor. Gabrielle, dizinin ilk birkaç bölümünde biraz saf ve savunmasız görünse bile, dizinin ilerleyen bölümlerinde, onun rolünün ne kadar önemli olduğunu öğreniyorsunuz.
Kısacası kötülüğün savaş tanrıçası olarak bilinirken, zamanla gözleri açılan güçlü kadın; iyiliği dünyaya yaymaya çalışıyor ve bu yolsa karşısına tanrıların kendisi bile çıksa, onlara meydan okuyor.
Belirtmeden edemeyeceğim, Xena’nın özellikle PS oyunu oldukça eğlenceliydi. 1999 yılında PS1 platformlarından kalkmamıza engel olan nadir oyunlardandır. EA’in bu konuda başarılı olduğunu da söylemek gerek.