Makale

Kara Ekran #45: Castle

“Sadece iki çeşit insan oturup başkalarını nasıl öldüreceğini planlar: Psikopatlar ve gizem yazarları. Ben maaşı daha dolgun olandanım. Ben kim miyim?”

Arasanız televizyonda onlarca dedektiflik/gizem dizisi bulmanız mümkün. Kimisi gerçekten iyi, kimisi kalburüstü, kimisininse ilk 5 dakikasına bile tahammül etmek mümkün değil. 2009 yılında yayınlanmaya başlayan Castle, o onlarca dedektiflik/gizem dizisi arasından benim açık ara favorim doğrusu. Belki karakterleri, belki olay örgüsü… Sebebi ne bilmiyorum ama Castle’ın benim gözümde diğerlerinden farklı olduğu kesin.

Dedektiflik ve gizem diyince aklınıza muhtemelen bütün gün masasında oturup çeşitli davaları gözden geçiren bir karakter gelmiş olabilir. Aklınızdaki o imajı silin. Çünkü Richard Castle (Nathan Fillion) bir gizem roman serisi yazarı. Derric Storm adındaki dedektif karakterin maceralarını konu alan kitapları en çok satanlar listesinin tepesinden inmeyen, başarılı bir yazar üstelik. Haliyle en baştan olaylara taze ve değişik bir bakış açısı sunması, dizinin ilgi çekicilik hanesine ilk çentiği atıyor baştan. Richard Castle ile başrolü paylaşan diğer karakter ise NYPD’de Cinayet Masası’nda çalışan Dedektif Kate Beckett (Stana Katic). Dizinin “dedektiflik” kısmını da o yürütüyor tahmin edeceğiniz üzere.

Bu alışılmadık ikilinin bir araya gelişi ise oldukça ilginç: Castle’ın kitaplarındaki cinayetleri birebir kopyalayan bir seri katil ortaya çıkıyor. Davayı araştırmakla yükümlü Beckett ise haliyle konu hakkındaki uzman olan Castle’ın kapısını çalıyor. Son kitabında Derric Storm’u öldürmüş ve yeni konu bulmakta çıkmaza girmiş olan Castle ise bu fırsata balıklama atlıyor tabii. Birlikte davayı araştırırken Beckett’ın yeteneğinden etkilenen Castle, girdiği çıkmazdan kurtuluşu güzel dedektifi temel alan dişi bir karakter yaratmakta buluyor: Nikki Heat. Beckett’ın bütün itirazlarına rağmen ünlü bir yazar olarak “yüksek yerlerde” tanıdıkları olan Castle, bir şekilde kendini NYPD ekibine danışman olarak kabul ettirmeyi başarıyor ve böylece 6 sezonluk macera da başlamış oluyor…

Özellikle Castle ve Beckett arasındaki kimyanın tutması ve sürekli birbirlerinin işine burunlarını sokuyor olmaları bu noktada diziyi ilginç kılıyor. Sonuçta Castle her ne kadar yeri geldiğinde danışman, yeri geldiğinde de bir sonraki kitabı için materyal toplayan bir yazar olarak NYPD davalarına karışsa da nihayetinde bir sivil olduğu sıkça yüzüne vuruluyor. Özellikle ilk sezonlarda Beckett sıkça “Arabada kal.” dese de, bela genelde dönüp dolaşıp Castle’ı bulmayı başarıyor. Bunun üzerine Castle’ın bulduğu çözüm, tabii ki bir yazardan beklenecek kadar dahiyane:

Çok başarılı iki ana karakteri dışında yan karakterler de oldukça başarılı işlenmiş. Eski asker Javier Esposito (Jon Huertas) ve geçmişi uzunca bir süre açıklanmayan ama partnerine göre daha sıcak bir karaktere sahip Kevin Ryan (Seamus Dever), Beckett’ın takımına sıkça dahil olan diğer iki dedektif. Bunun dışında Castle’ın eski eşleri (2 tane!) ve aynı evde yaşadığı eski Broadway aktrisi annesi Martha Rodgers (Susan Sullivan) ve kızı Alexis (Molly Quinn) de sıkça renkli sahnelerin yaratılmasına katkıda bulunuyorlar. Özellikle Alexis ve Castle’ın arasındaki ilişki nispeten başarılı işlenmiş. Cinayet araştırmasının ortasında tek dertleri oymuş gibi Castle’ın Alexis’le yaşadığı sorunlardan yakınması eğlenceli bir baba-kız dinamiği yaratıyor.

Dizinin izleyiciyi vuran, kendine bağlayan bir diğer noktası da önünüze sunulan davaların neredeyse her seferinde sizi ters köşe yapmayı başarabiliyor olması. Ben ki genelde kendi kendine spoiler yapabilen bir insanım. Okuduğum kitaplarda, izlediğim filmlerde ve oynadığım oyunlarda verilen en ufak detayları kafamda birleştirip bütüne rahatlıkla ulaşabilmek gibi kendi açımdan çok kötü bir huyum olduğu halde Castle beni büyük ölçüde ters köşe yapmayı başardı izlediğim 6 sezon boyunca. Kısacası serinin yazarları gerçekten de bir gizem/cinayet hikâyesi nasıl yazılır derslerine oldukça iyi çalışmışlar. Bu davaları çözmeye çalışırken Castle’ın genelde ortaya attığı uçuk fikirler ise bambaşka bir eğlence tabii. Olayları sürekli paranormal ve uçuk şekillerde açıklamaya çalışan Castle ve metafiziği komple reddedip gerçeklere sıkı sıkıya bağlı kalan Beckett’ın arada bir Mulder-Scully havası verdiği de oluyor. (Hatta dizi bir keresinde bunu kendi bile dile getirdi)

Her ne kadar büyük ölçüde “Haftanın davası” modelinde ilerlese de ana hikâye gidişatına da sahip dizi. Hatta bazen en beklenmedik yerden bağlantıyı kurarak oldukça sıkı bir hikâye örgüsü kurmayı da başarıyor. Öncelikle Beckett’ın geçmişini didiklemeye başlayan hikâye, sonraki sezonlarda ucundan Castle’ın bilinmeyenlerine de el atmaya başladı. An itibariyle 6. sezonunda oldukça enteresan gelişmelere imza atan dizinin geleceği ne gibi gelişmelere gebe olacak, büyük bir merakla bekliyorum doğrusu. Eğer siz de sağlam kurgulu, başarılı bir dedektiflik ve gizem hikâyesi izlemek isterseniz size kesinlikle ilk tavsiyem Castle olacaktır.

Bu arada yazıyı bitirirken ufak bir not düşeyim: Castle’ın dizide yazmakta olduğu Nikki Heat serisi ABC’nin kardeş yayını Hyperion Books tarafından gerçekten kitap olarak basılmış! Yazarı olarak gerçekten de Richard Castle’ın gözüktüğü kitaplar tamamen karakter içi yazılmış olup, dizideki karakterlere de çeşitli atıflarda bulunmakta. Toplamda 5 kitap halinde çıkan serinin üçüncü kitabı olan Heat Rises’ın gerçekten de çıktığı haftada New York Times’ın En Çok Satanlar listesinin 1. sırasına oturmuşluğu da var ayrıca. Hatta ilk kitap hariç diğer 4 kitabın tamamı çıktıkları hafta ilk 10 içerisinde yer almışlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu