Makale

Kara Ekran #48: True Detective

True Detective ile ilgili son aylarda mutlaka bir şeyler duymuşsunuzdur, duyduğunuz şeylerin neredeyse hepsi “Kesin izle” ile biten cümleler olsa gerek.

Evet, True Detective, 2014 yılında televizyonda izleyeceğiniz en iyi şey olabilir, hatta iddia ediyorum, son 5 yıl içerisinde izleyeceğiniz en iyi şey olabilir, neden mi?

)
Dizi izleyen insanların literatüründe “HBO Dizisi” diye bir kavram vardır, bu kavramın sebebi, zamanında HBO’dan The Sopranos, Oz, Entourage, Sex and the City, Carnivale, The Wire, Game of Thrones, The Newsroom, True Blood ve Boardwalk Empire gibi televizyon tarihinin en güçlü yapımlarının çıkmış olmasıdır.

True Detective ise, “HBO Dizisi” kervanına katılan en son yapım.

2010 Yılında Galveston gibi bir efsaneyi yazan Nic Pizzolatto, True Detective’in yaratıcısı ve itiraf etmem gerekirse, son 10 yılın en iyi drama yazarlarından biri.

“Zamanın olmadığı sonsuzlukta, hiçbir şey var olamaz, hiçbir şey büyüyemez, hiçbir şey değişemez. Ölüm bu sebeple zamanı yarattı ki öldüreceği şeyleri büyütebilsin. Ve insan, sürekli aynı hayata yeniden doğdu. Bu konuşmayı kaç kere yaptık sizce? Kim bilir? Yaşamınızı hatırlayamazsınız, yaşamınızı değiştiremezsiniz. Ve bu…bütün varoluşun gizli sırrıdır. Sürekli olarak uyandığınız bu kabusta, kapana kısılmışsınızdır.”

2012 Yılında HBO tarafından Nic Pizzolatto’nun senaristliğinde prodüksiyonuna başlanan serinin yönetmen koltuğunda Cary Joji Fukunaga oturuyor. Öncelikle şunu söylemem lazım ki, True Detective’in prodüksiyonunun her tarafında o kadar doğru seçimler yapılmış ki. Başlangıç müziği, Fukunaga’nın vizyonu, Pizzolatto’nun muhteşem yazımı ve T Bone Burnett’ın muhteşem atmosferik parçaları, True Detective’in bir efsane olmasını sağlamış. Tabii sadece prodüksiyon değil, cast seçimi olarakta şimdiye kadar gelmiş geçmiş en sinerjik karakterleri bizlere sunan bir yapım ile karşı karşıyayız, Matthew McConaughey ve Woody Harrelson.

True Detective, McConaughey ve Woody Harrelson’ın dedektif Rust Cohle ve Marty Hart rollerini oynadığı bir neo-noir. Eski dedektif hikayelerini hatırlarsınız değil mi? Hani şu “film noir” konseptini, bir dedektif vardır, bir gün kapısı çalınır ve bütün hayatı değişir, işte neo noir, bu geleneği devam ettiren fakat bunu daha radikal yollarla yapan bir tür.

Kısaca, True Detective bir dedektiflik hikayesi, bir drama. Fakat altında öyle şeyler yatıyor ki, anlatılmaz yaşanır gerçekten. Peki ama neden bu kadar etkileyici bir seri bu? True Detective neden birden bire ortaya çıkıp IMDB’de 9.5 puanı kaptı?

Açıkçası True Detective’i tam anlamıyla sevmek ve özümseyebilmek için King in Yellow mitini bilmek gerekiyor. Neyi kapsadığını, Carcosa’nın ne olduğunu (veya ne olabileceğini).

Nic Pizzolatto, benim şimdiye kadar gördüğüm en iyi yazarlardan derken, abartmıyorum. Galveston ile yıldızı parlayan Pizzolatto, True Detective ile çok bilinmeyen bir miti yakalamış ve bunu Amerika’nın karanlık geçmişiyle öyle güzel bağdaştırmış ki, izlerken insanın tüyleri diken diken oluyor. Tabii Pizzolatto, kağıt üzerinde yazanların aslında ekranın ardında da iyi işler çıkartabileceğini kanıtlar nitelikte bir yazar.

Ne dedik, True Detective bir neo-noir. Bu kadar sevilmesinin sebeplerinden biri ise dizinin dualite ve karşıtlık kavramlarını çok iyi kullanması. Bir tarafta pür pak, başarılı aile babası Marty Hart, diğer tarafta ise asla güvenemediğiniz sorunlu ve gizemli geçmişi ile dedektif Rust Cohle.  Hikayenin neo-noir türüne rağmen Amerika’nın en “Güneyli” yerlerinde geçmesi ve bu coğrafyanın kendine ait mitolojilerini işlemesi ise izleyiciyi en çok çeken şeylerden biri. Sadece sözü geçen King in Yellow değil, Amerika’nın unutulmuş yerlerinde gelişen korkunç geleneklerin ve bu geleneklerin icracılarının işleniyor oluşu, True Detective’i gerçekten ürpertici ve nefes kesici bir seri haline getiriyor.

True Detective, ağır bir dizi. Akşam eve gelip yemek yiyip bir bölüm izleyeyim diye izleyemiyorsunuz. Adeta film gibi kamera planları, nefes kesen oyunculuğu ve Rust Cohle’un yaşam ile ilgili sert monologları insanı hipnotize ediyor. Yeri geldiğinde karakterlerin şahit olduğu olayların metaforlarını araştırmak ve bunlar üzerine düşünmek ise True Detective izleyicisinin şanından.

Son dönemde True Detective’in kalitesine yaklaşan tek yapım Black Mirror idi, bu sebeple Black Mirror’ı seven, True Detective’de kat kat keyif almayı beklesin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu