Kara Ekran #66 Ash vs. Evil Dead
Seksenli yılların korku sineması tek kelimeyle harikaydı. Birbirinden farklı filmler, bol bol kan, şiddet, küfür, cinsellik içeren sahneler ve daha fazlası! Seksenlerin korku sineması çok farklı ve türünün tek örneğiydi. O dönemde çıkan yapımları günümüzde göremezsiniz. Çeşitli ahlaki kurallar, sınırlamalar, etik olan-olmayan çatışması, feminizm adı altında bastırılmaya çalışılan türlü değerler derken sinema sektörü de bu bağlamda gittikçe zayıfladı. Özellikle sinema sektörünün korku kanadı, bu rejimden ağzının payını aldı.
Neler vardı seksenli yılların korku sinemasında? Friday the 13th, Nightmare on the Elm Street, The Thing, Hellraiser, The Shining. Hepsi ama hepsi tanıdık geldi değil mi? Hepsi kült, hepsi efsane. Bunun tek bir sebebi var; seksenler sinemasının harika olması! Harika olmasının sebebi de bu filmler. Birbirlerine bağlı iki kural gibi bu. Ama asıl unutulmayan bir isim daha vardır kafamızda: Evil Dead.
Sam Raimi tarafından yönetilen film ülkemizde “Şeytanın Ölüsü” veya “Kötü Ruh” gibi isimlerle çıkmış olsa da orijinal adı Evil Dead olan serinin ana karakteri Ashley ‘Ash’ J. Williams adında (o zamanlar) bir gençti. Arkadaş grubu ile Tennessee ormanında bir kulübeye kafaları dağıtmaya gidip şeytanın ta kendisi ile karşılaştıkları macerayı anlatıyordu. Ash, tüm sinema tarihi boyunca unutlmayan ikonik karakterlerden birisi. İlk filmin arından macerası birkaç film ve çizgi roman ile devam ettikten sonra Ash ve Evil Dead serisinden uzun süre haber alamamıştık.
Şimdi Ash beyaz perdenin büyük ekranından dizi dünyasının ekranlarına transfer oldu. Fakat ne temposunda bir düşüş var, ne de aptallığında bir azalma var. Ash bildiğimiz Ash, kötülük bildiğimiz kötülük! Evet, Ash vs. Evil Dead’i inceliyoruz!
Öncelikle söylemeliyim ki, yeni dizinin bu kadar iyi olmasının sebepleri çok basit. Ash’i hala aynı kişi, Bruce Campbell oynuyor ve diziyi de filmin yönetmeni olan Sam Raimi yönetiyor! Bu tıpkı yeni Mad Max’in aynı yönetmen sayesinde kalitesini koruması gibi. Hiçbir şey eksilmemiş Evil Dead’den, hatta fazlası bile katılmış.
Serinin koyu bir fanıysanız, Evil Dead’in aslında korku değil de, korku ile karışık absür bir komedi olduğunu çok iyi bilirsiniz. Bu yüzden Ash vs. Evil Dead’i henüz izlemediyseniz, seri hakkında da pek bir bilginiz yoksa bunu baştan söylemek gerek. Eğer öyle The Walking Dead benzeri yarı-korku, ciddi bir iş bekliyorsanız hiç beklemeyin, öyle şeyler yok Ash vs. Evil Dead’de.
Sam Raimi, hitap ettiği kitlenin “sıkıcı ve uzun süren” hikaye başlangıçlarıyla arasının olmadığını biliyor olmalı ki, bizi direk olarak hikayenin içine sürüklüyor. Bölümler 20 dakika sürmesine rağmen her bölüm dolu dolu ve doyurucu geçiyor. Hikayemiz şimdilik şöyle; Ash artık yaşını başını almış bir amca olmuş fakat bunu kabul etmiyor. Anlayacağınız, orta yaş krizine girmiş bir abimiz kendisi. Bir tekno-markette çalışıyor ve ortalama bir maaş ile yaşamını sürdürüyor. Ama yaşlandığını bir türlü kabul etmeyen bu abimizin elbette eli kolu rahat durmuyor (Referansı aldınız umarım). Sürekli kadınların peşinden gidiyor ve çapkınlığıyla çoğu zaman başını belaya sokuyor. (YAZININ BURADAN SONRAKİ KISMI SPOİLER İÇERECEK, DİKKATLİ OLUNUZ) İlk bölümde Ash abimizin genç bir kızla kafayı bulduğunu görüyoruz. Eğlenirken ne yaptığını bilmeyen abimiz bu genç kıza “Ölülerin Kitabı”nı okutuyor ve oradan sonra olan oluyor. Sihirli sözcükleri duyan “kötülük” tekrar cehennemden çıkıyor ve Ash’ten intikamını almak istiyor. Bu bağlamda ve kötülüğü yaymak konusunda da yoluna çıkan her şeyi yok ediyor. Bizim Ash de iş arkadaşı Pablo Simon Bolivar ve Kelly Maxwell ile kötülüğü yenmek adına yola koyuluyor. Şimdi tekrar kulübeye dönmeli ve yıllar önce yaptığı gibi tekrar kötülüğü yenmelidir. Ama elbette bu sefer bir eli eksik olarak gidiyor.
Ash vs. Evil Dead’de aradığınız şey hikaye olmamalı. Bunu da söylemeden geçemeyeceğim. Çünkü sağlam bir Evil Dead hayranının da bildiği gibi, bizi bu seride çeken şey hikayesi değil, absürtlüğü ve şiddet içeren öğeleridir. Ash vs. Evil Dead’de bolca bulacaksınız bu ikisinden. Elbette bu dizinin boş ve hikayesiz olduğu anlamına gelmiyor sakın öyle düşünmeyin. Sadece, ilk planda değil. Her bölümde yaklaşık 5-6 galon kan göreceğinize bahse giriyorum. Hatta belki daha fazla. Ash’in eli olmadığı için ikonik silahı olan elektirkli testereyi kullanıyor. Bu testere sayesinde de her yeri kan gölüne çeviriyor ve her bölümde en az bir kere Pablo’nun yüzüne kan sıçratıyor!
Bu kan efektlerinin yanında dizinin arkaplanında çalışan insanlara da yer vermemek olmaz. Deadite’ların makyajları ve maskeleri o kadar güzel yapılmış ki, o klasik Evil Dead hissini hakkıyla vermeyi başarıyor. Karakterlerin sesleri, çığlıkları ve Ash’e umarsızca küfür edişleri derken kendinizi yıllar önce çıkmış o klasik filmi izlerken buluyorsunuz aniden!
Peki gelelim asıl soruya, bu diziyi neden izlemelisiniz?
Öncelikle klasik gotik ve korku sinemasını seviyorsanız, Ash vs. Evil Dead kaçırmamanız gereken bir yapım. Zaten eski Evil Dead serisini seviyorsanız mutlaka izleyin dememe gerek bile yok. Dizinin 20 dakika olması ve bir solukta bitmesi, işte, okulda veya başka bir şeyle uğraşırken izlemenize olanak sağlıyor. The Walking Dead ve Supernatural benzeri dizileri seviyorsanız bu yeni yapım tam size göre. Gerektiği yerde ciddileşen, gerektiği yerde absürtleşen ve genel anlamda sizi koca bir kaosun içine sürükleyen bir diziden bahsediyoruz.
Son sözlere gelecek olursam, Ash vs. Evil Dead otoritelerden aldığı yüksek puanları sonuna kadar hak eden bir yapım olmuş. Sam Raimi’nin usta işçiliği ve Bruce Campbell’ın modası hiç geçmeyen karizması ile her bölümü ayrı bir serüven olan bu diziyi mutlaka izlemenizi tavsiye ediyorum. Pablo ve Kelly’nin “YA HADİ ÖPÜŞÜN ARTIK DA RAHATLAYALIM BE” anları, Ash’in aptallıkları, Deadite’ların çılgınlar gibi saldırıları ve bütün bunların sebep olduğu kaos, Ash vs. Evil Dead’in günümüzde diğer dizilerden kendisini ayırmasına yetiyor.