Kayıp Yıldızın Ejderhaları
Seri: Ruhlar Savaşı, 2. Kitap
Yayım Evi: Arkabahçe Yayıncılık
Yazar: Margeret Weis, Tracy Hickman
Çeviri: Ali Seval
Kapak Resmi: Matt Stawicki
Sayfa Adedi: 447
Bundan yaklaşık 5 sene önce bu serinin ilk reklamlarını duymamızla beraber, ben
ve benim gibi pek çek EM tutkununun umutları yeniden yeşermişti. Hatırlarsınız
burada da tanıttığım bir seri Yeni Çağın Ejderhaları adında bir seri vardı. İşte
o seride bir güzel mahvetmişlerdi EM’ yi. Zaten hep kuşkuyla yaklaşmışımdır Jean
Rabe kitaplarına. Hatta bu seride tam olarak zatından nefret etmemi sağlamıştır.
Ansalon ile çekilmez bir hal almış ve EM dünyası tüm özgünlüklerini yitirip,
Darksun varimsi bir hale bürünmüştü. Utanmadan bu zamana 5th Age denip, türlü
türlü oyunları piyasaya sürülmüştü. İşte bizim emektarlarda tam bu noktada
devreye girdiler. İlk önce Margeret Weis’in sahip olduğu şirket EM’ nin tüm
haklarını satın aldı. Sonrasında Weis ve Hickman ikilisi kolları sıvayıp yeni
bir seri yazma işine giriştiler. Tam bu noktada reklamlar başladı ve tüm EM
tutkunları derin bir oh çektik. Hatırlarım 2001 senesinde bir arkadaş elinde bir
hediye paketiyle dayanmıştı kapıma. Açtım baktım Dragons of a Fallen Sun yani
Batan Güneşin Ejderhaları! Altına baktım kitabın Weis & Hickman yazıyor kocaman,
o an bir sağol dedim arkadaşa ve hemen evden kovdum bir başladım kitaba o gün
bitirdim. Öyle bi başlangıçtı yani serininki. İşte tüm masal tadında anlattığım
olayın ikinci perdesi olan Kayıp Yıldızın Ejderhaları da bizim konumuzu
oluşturuyor. Meşhur Weis ve Hicman tarzı ile en heyecanlı kısmında biten ilk
kitabın ardından elimize geçen bu ikinci kitap seriyi tam olarak bir heyecan
kasırgasına dönüştürüyor. Bu arada bahsetmeden geçemeyecem; ilk kitapla birlikte
başlayan düzeltme çabası bu kitapla devam ediyor. Yani Jean Rabe’e ait EM’ye
ters düşen ne varsa hepsi düzlüğe kavuşuyor. Yani kitap misyon olarak, tamamen
rezil olan EM dünyasını, yeni bir çağ atlatarak eski haline döndürme çabası
içinde.
Soruların had safhaya çıktığı bir kitap…
Neyse efendim birazda kitabımızdan bahsedelim. Serinin ikinci cildi ile beraber
yavaş yavaş neler döndüğü anlaşılmaya başlanıyor. Tek Tanrı’nın peygamberi
olduğunu iddaa eden Mina ve ona inananlardan oluşan ordu kaldıkları yerden devam
ederek yavaş yavaş tüm Ansalon’u fethetmeye devam ediyor. Bu fetih sırasında ise
Mina bir haberci gibi mucizeler segileyip, müjdecisi olduğu dini ve tanrısını
anlatıyor halka. İlk kitapta hatırlarsınız bir derebeyi olan Cyan Kanfelaketi
öldürülmüştü, işte bu ikinci kitapta da pek çok derebeyi öldürülüyor ve Krynn
yavaş yavaş Darksun olmaktan çıkıyor. Tüm bunlardan öte gezgin ve korkusuz
kenderimiz Tasslehoff, elinde tüm yaşayanların ve ölümsüzlerin kaderini
belirleyecek olanla birlikte, Ansalon’da yürüyor. Anahtarın Taslehoff’ta
olduğunu anlayan tek kişi ise Palin, amcasının umutsuz yeğeni ise bu bilginin
ağırlığıyla, tüm dünyadaki en umutsuz göreve çıkıyor; bir kenderi özellikle Tas’
i bulmak…İşte yeni bir Cronicles serisi olarak adlandırılabilecek bu serinin ikinci
kitabında olan bitenlerin bir kısmı böyle fakat sunu da soylemeden
gecemeyeceğim; kitap pek çok guzel surprizle ve birbirini sarmalayan hikaye
orguleri ile sadece benim aktardıklarımdan ibaret değil. Kitap bir Weis &
Hickman kitabı da olunca geriye söylenebilecek pek fazla bir sey kalmıyor
aslında, ha siz bana bir Jean Rabe kitabı getirin bakalım size yirmi sayfalık
bir yazı yazmıyor muyum? Yani sözün özü kitap seriyi gayet tamamlayan nitelikte
bir kitap olmus. Malum bu ikilinin serileri her zaman boyle olmustur. Kırk sayfa
boyunca çok önemli sürükleyici bir olay cereyan etmiştir fakat sayfa kırkbir
olduğunda yeni bir olay vücuda gelmek üzeredir. Oku oku sabırsızlanırsınız en
nihayetinde sayfa altmıs küsürlerde merak ettiğiniz şeyin sonucunu öğrenip,
rahata eresiniz. Buna karşın sıklıkla merak duygusunu uyandırır bu ikili. Bir
kitap kapanır ve aklımızı; “devamı acaba ne zaman cıkacak?” sorusu meşgul etmeye
başlar. Bu hararetli soru karsısında ise malesef boynunuz bir kıldan dahi ince
duruma gelmiş olur ve sizi heyecan koması içinde geçecek uzun aylar
beklemektedir.
Yazar yazar olmaz, son sozu olmaksızın…
Kitap kitap bilgisinde de yazıldığı gibi bir Arka Bahçe kitabı, ve kitabın
Türkçeleştirilmesi neredeyse mükemmele yakın. Bu seriyi İngilizce olarakta
okumuş biri olark diyebilirim ki; kitabın genel dil yapısı erezyona uğratılmadan
kotarılmış. Böylelikle iyi bir iş çıkartmış yazarlar. Ayrıca kitabın genel
yapısı da oldukça kaliteli. Cildi olsun, sayfa kalitesi olsun… yerli yerinde
olmuş. Yani aslında bu konuda söylenebilecek pekde bir şey yok. Kitabın genel
olarak tek kotu yönü tüm fantezi romanlarında gorulen genel pahalılıktan
nasibini almış olması. Fakat bununda sebebi aslında tamamen biz okurlardan
kaynaklanıyor düşüncesi içerisindeyim. Sonuç olarak bir kitabın ucuz olmasının
iki yolu vardır ya o kitabın kalitesinden ödün vermek yada o kitabın satış
rakamlarını arttırmak. Arka Bahçe gibi oturmus ve bu konuda gerçekten özverili
bir sekilde çalısan bir firmadan, kitap kalitesinin düşürülmesini beklemek
hainlik olacağından, kitabın satış rakamlarının artmasını beklemek daha yerinde
olacaktır. Fakat ulkemizde çokca görülen korsan kitap alma yada arkadaştan ödünç
alma gibi yöntemler yüzünden bu rakamlarında artması ikinci bir hayal perestlik
oluyor. Yani yapılacak şey bu somut gerçekliğin farkına varılıp, ona gore
davranılması yoludur ki, zaten olması gereken de budur.
Efendim son soz olarak diyebirim ki bu seri tam bir klasik. Tamda ifadenin
yerini bulduğu gibi; bu seri yeni bir Cronicles ve gerçektende katıksız bir EM
kitabı. Eğer siz de fantezi romanlarından hoşlanıyorsanız ve Weis & Hickman
isimlerinin anlamını bilenlerdenseniz, bu serinin ikinci kitabı olan Kayıp
Yıldızın Ejderhalarını kaçırmayın ve size sunduğu enfes hikaye ile gerçek bir
fantezi romanı okumanın tadını zevkle çıkarın.