Killzone 2
“Artık hiçbir şey aynı olmayacak.” demişti, Phil Harrison. Tabii o zamanlar Sony’nin çalışanlarından biriydi ve her fuarda görür olmuştuk. Ama E3 2005’de bambaşka bir şekilde çıkmıştı karşımıza, daha bir etkili daha bir havalıydı. Çünkü arkasında akmakta olan gösteri Killzone 2’di (KZ2). O zamana kadar kimsenin, belki de hayalini bile kurmadığı bir görsellik, bir oynanabilirlik, bir atmosfer vardı. “Geleceğin oyunları böyle mi olacaktı cidden?” diye sorar oldu insanlar kendilerine, tabii bir de PlayStation 3’ün neler yapabileceğini göstermek adına müthiş etkili bir sunumdu, öyle de oldu. Dünya çapında birçok insan PS3’ün harikalar yaratacağını düşünmeye başlasa da, zamanla işler biraz ters gitti. PS3 mimarisinin yapımcılar için zor ve anlaşılmaz olduğu ortaya çıktı. Merakla beklenen oyunlar ise ertelendi, ertelendi ve yine ertelendi.
Bu durumdan nasibini alan yegane oyun ise tabii ki Killzone 2 oldu. 2005 yılında duyurulan oyun hakkında 2 yıl boyunca hiçbir bilgi verilmedi. Doğal olarak insanların heyecanı azaldı, E3 2007 fuarına kadar hatta zaman zaman iptal edildiği dedikoduları dahi çıktı. Fuarda uzun zaman sonra ilk kez Killzone 2 ile ilgili bilgi verildi hatta video yayınlandı. Ancak o gösterilen video kimseyi tatmin etmese de, oyunun gelişim safhasında olduğunu öğrenerek çıkış tarihini bekler olduk. Tabii şimdi bu defa da farklı bir bekleme haline, yani sabırsızlığa büründük. Çünkü Guerrilla Games, oyunun ilk 2 yılının aksine, E3 2007’den bugüne kadar sürekli resimler, videolar ve birçok detaylı bilgiler yayınladı. Oyunu bizler geliştirmiyor olsak da, yayınlanan birçok materyal sayesinde gelişim sürecini an ve an izler olduk. Tabii zamanla beklenen kaliteye de ulaşan Killzone 2, müthiş bir beğeni toplayarak tüm oyun severlerin hayranlığını da kazanmayı başardı. İşte böylesine ilginç bir geliştirme sürecinden sonra, 27 Şubat günü resmi olarak tüm dünya da çıkacak olan oyuna, erkenden ulaşma imkanı bulan bendeniz, bu fırsatı kaçırmayarak merakla beklediğim oyunun suyunu çıkarmaya başladım.
Helghan’ın, Helghast’a ait olduğunu bilecekler!
Helghan imparatoru Scolar Visari, Killzone 2’deki maceramıza başlamadan önce işte böyle sesleniyor ulusuna, etkileyici bir meydan okuma olsa da, Vekta da artık Helghast sorununu çözmeye geliyor. Çok kanlı bir çatışma olacağı kesin de, biz ayrıntılara girmeden önce gelin şöyle bir geçmişe doğru yol alarak, PS2’deki Killzone 1 ve PSP’deki Killzone Liberation’ı oynamayanlara hikayemizi hatırlatalım. Dünya’da doğal kaynakların bittiği bir dönemde yeni gezegenler arayan insanlar, uzun aramalar sonucunda iki gezegen bulur. Bunun akabinde Helghan meclisi ile beraber çok sayıda insan yola çıkar. Vardıkları ilk gezegene Helghan ismini verirler ve yeni yaşam yerlerindeki hayatlarına başlarlar. Fakat bir grup insan, oradaki yaşam şartlarını beğenmeyerek diğer gezegene yerleşmek ister ve oraya doğru yol alırlar.
İsmini Vekta koydukları bu gezegende ise daha iyi koşullar mevcuttur. Çok uzun yıllar boyunca iyi anlaşan bu ikilinin bir süre sonra araları açılmaya başlar. Helghan gezegeninde ise radyoaktif şartlarda yaşayanlar acı dolu zamanlardan geçerler. Vekta ise kendi çıkarları için kurallarından vazgeçmeyerek Helghan insanlarını çok zor durumlarda bırakır. Zamanla Vekta’dan tamamen kopan Helghan halkı, seçmiş oldukları imparator Visari ile büyük bir değişime giderek, kendilerine Helghast demeye başlarlar. Günlerden bir gün beklenmedik bir saldırı Vekta’yı sarsar. Helghast, Vekta’nın ISA (Yerel Savunma Birliği) kuvvetleriyle çarpışarak gezegeni ele geçirmek, geçmişin intikamını almak ister.ISA askerlerinden Jan Templar komutanlığında Rico, Hakka ve Luger ile Killzone 1’de Helghast’a karşı çıkarak, Helghan saldırılarını savuruyoruz. Killzone Liberation’da ise, Helghan yeni bir saldırı başlatarak ISA’nın önde gelen bilim adamlarından birkaçını kaçırır. Burada da tekrardan Jan Templar’ı kontrol ederek bu insanları kurtarmaya çalışıyoruz. Ancak Vekta, bu işin sonunda Helghan’ın ciddi derecede tehlike yarattığını fark ederek, büyük bir donanma hazırlar ve bu savaşa artık bir son vermek için Helghan’a doğru yola çıkar.
Killzone 2’deki bu destansı maceramız ise işte burada başlıyor. İlk ve tek amaç olarak imparator Visari’yi yakalayarak, kolay yoldan Helghast tehlikesini ortadan kaldırmak planlanıyordur. Bunun içinde yapılacak olan indirme harekatı gezegenin başkenti ve en iyi korunan yeri olan Pyrrhus’a olacaktır. Ancak şartlar ISA için düşünüldüğü gibi gitmez, öncelikle Helghan’ın doğa şartları çok kötüdür. Büyük fırtınalar ISA’nın hareketlerini kısıtlamaya başlar. Bunun üstüne Helghan geliştirmiş olduğu yeni silahlarıyla cevap vermeye başlayınca, ISA tam anlamıyla bir kabusun içine düşer. Ancak her şeye rağmen amaç bellidir, Visari’yi düşürmek. Biz ise bu indirme ekibinden biri olan Alpha takımının askeriyiz. Adımız, Tomas Sevchenko olsa da oyun esnasında bizi her daim Sev ismi ile çağırıyor arkadaşlarımız. Arkadaşlarımız demişken, Alpha takımının diğer üyeleri ise ilk iki oyundan hatırladığımız Rico Velasquez ve yeni katılan Shawn Natko ile Dante Garza’dan oluşuyor. Yer yer kısa süreli ayrılsak da, oyun boyunca sürekli arkadaşlarımız ile beraber olup, bu savaşı kazanmaya çalışıyoruz.
Sıcak çatışma
Killzone 2 gibi yıllarca gözümüze sokula sokula haberleri yapılan oyunlara bazı insanlar hep ön yargılı yaklaşırlar. Oyun ne kadar güzel olursa olsun, artık içinde bir şey ona bu oyunu eleştirmesi gerektiği komutunu verir ve o da bir güzel eleştirir. Hatta “Niye bu kadar abartılıyor anlamıyorum, bildiğimiz FPS işte!” diye yorumları da araya sıkıştırırlar. Aslında olaya buradan giriş yapmamın sebebi, Killzone 2’nin farklılığı oyunu oynamaya ve hatta ilerlemeye başladıktan sonra ortaya çıkıyor. Genelde bu türdeki birçok oyunda, bölüm geçtikçe biraz yavanlık ortaya çıkar. Oynayan kişinin ilk heyecanı sonlara doğru kaybolmaya başlar. KZ2’de ise bölüm geçtikçe atmosferin içine girmeye başlıyorsunuz. Oyunun başlarında belli başlı birkaç Helghast’la karşılıklı mermiler yağdırmanın dışında çok fazla adrenalin salgılamıyor olsanız da, oyunda ilerledikçe artan düşmanlar ve daha gelişmiş askerlerle tam anlamıyla bir kaosa sürükleniyorsunuz. Çünkü her taraftan vızır vızır geçen kurşunların yanı sıra, bir de yanınızdan veya üstünüzden fırlayıp giden roketler, tepenizden yağmur gibi yağan molozlar, sizi Cehennemin betonarme versiyonuna sokuyor.
Bu Cehennem’de öylesine etkileyici sahnelere şahit oluyorsunuz ki, şaşkınlık içine bakakalabiliyorsunuz. Aslında bu etkinin en önemli sebebi ise oyunun fena halde film havasında olmasından kaynaklanıyor. Şiddet ve çatışma sahneleri bazı anlar o kadar gerçekçi bir hale bürünüyor ki, tepenizden geçen bir rokete gerçekten kafanızı dahi eğmeniz mümkün olabiliyor. Yanı başınızda patlayan bir el bombasının partikül efektlerle ortaya çıkardığı inanılmaz yoğun toz bulutu, sanki oradaymışsınız gibi gözünüzü kısarak bakmanıza neden olabiliyor.
Tabii bu atmosfer güzel olsa da, bazı zamanlar aleyhinize de işleyebiliyor. Mesela, gözünüze kestirdiğiniz bir düşmana tam kurşunu sıkacakken, aniden kafasının uçtuğunu görebilir ve oradan sıçrayan kanlarla bir süreliğine sizin görüş alanınızın kapandığını fark edebilirsiniz. Hatta vurulduğunuz anlar da kararan ekran, çok yoğun çatışma ortamlarında etrafa yayılan büyük toz bulutuyla birleştiğinde, ortaya kısa bir süre zifiri karanlık bir görüntü çıkıyor. İşte o an da tek gördüğünüz şey Helghast’ların o ürkütücü kırmızı gözleri oluyor.Bazı tank gibi büyük araçların mekanda yarattığı sarsıntı o kadar etkili bir şekilde oyuncuya yansıyor ki, bu anı ilk yaşadığımda deprem olduğunu sanmıştım. Açıkçası oyun sahip olduğu atmosferiyle bu konuda kesinlikle rakipsiz ve oynamaya başladıktan sonra anlayamadığınız bir çekicilik sonucu, sürekli oynama isteği baş gösterecek ve saatleriniz Killzone 2 ile beraber su gibi akıp gidecek.
Bir Helghast’ın zeka seviyesi?
Killzone 2’nin en can alıcı noktalarından biri de kuşkusuz yapay zeka. Oyuna başlarken 4 farklı seviyenin olduğunu görüyoruz. Sırasıyla Recruit, Trooper, Veteran ve Elite. Oyuna ilk başladığınızda Elite açık değil, o yüzden ben de başlangıçta seçilebilecek en zor seviye olan Veteran ile oyuna başladım ve gördüm ki aslında buna yapay zeka demek doğru değil. Çünkü oyun esnasında size öyle şeyler yapıyorlar ki, “Yok artık!” deyip, birçok kez bedeninizin irtifa kaybederek yere doğru süzülüşünü izliyorsunuz. Açıkçası oyun tarihi boyunca zeka seviyesi bu derece yüksek bir ırk görmemiştik desem yeridir. Hani aslında şöyle bir şey de var. Yapay zeka neye göre iyi neye göre kötü? Oyunu oynarken, hiç durmadan ateş eden bir yapay zeka da iyi konumunda yer alabilir. Sonuçta düşman psikopata bağlamış şarjörleri durmadan boşaltıyor. Ama ne yaparsın adam akıl yoksunu, çoğu zaman tam karşımızda sap gibi durur yada en fazla beline kadar gelen bir duvarın arkasına geçer ve yine durmadan ateş eder. Ama her daim açık hedeftir. Belki hiç durmadan üzerinize doğru yağan kurşunlar sizi zorlar ama gerçekten çatışmada olduğunuzu hissettirir mi? Orası meçhul. Mesela yakın zaman da çok iyi yapay zekaya sahip diyebileceğimiz bir oyun yok. Hatta sizlere sorsam çoğunuzun aklına gelecek ilk oyun F.E.A.R. olacaktır. Evet, oradaki yapay zeka çok iyi olmasına hatta yer yer akrobatik hareketlerle bizleri şaşırtsalar da, maalesef çoğu zaman açık hedeftiler.
Şimdi bunları söyleyince Killzone 2’deki Helghast’ların siper alıp, açık hedef olmaması “Onların çok iyi zekaya sahip olduklarını mı gösteriyor?” diyebilirsiniz. Tabii ki hayır, çünkü Helghast’lar siperlere saklanmanın dışında çok daha inanılmaz işler yapıyorlar. Ama hakkını yemeyeyim siper konusunda da üstlerine yok. Saklandıkları yerin her noktasından ister nişan olarak, isterse de kör atış yapabiliyorlar. Eğer görünen bir tarafı varsa ve bunu fark etmişse saklandığı sipere iyice gömülebiliyorlar. Oradan çıksın diye bomba attığınızda, ani bir hareketle siper değiştiriyor, hatta bomba atmadığınız anlarda bile sizi şaşırtmak için siper değiştirdikleri olabiliyor. Sizin pozisyonunuza göre siper alıp, yavaş yavaş size yaklaşmaya çalışıyorlar. Tabii siper aldıkları yerler sadece büyük duvarlar, demir bloklar değil, kendilerine uygun olan her yeri siper olarak seçebiliyorlar. Anlaşılacağı üzeri siperi kullanmaktan kullanmaya da fark var. Ama dediğim gibi yapay zekadaki incelik siperi kullanmakta değil, sizlerle her konumda ciddi derecede mücadele etmelerinde yatıyor.
Şöyle anlatayım. Helghast’lar çoğu zaman sizi şaşırtmaya çalışıyor. Mesela aniden size doğru koşarak, telaşlanmanıza sebep olmakla beraber, bir anda durup el bombası atabiliyorlar. Bazen sadece saklanarak sizin kurşununuzun bitmesini bekleyebiliyor, hatta yanımızda patlayıcı variller varsa, direk onlara nişan alıyorlar. Topluca hareket etmek yerine, etrafa yayılarak sizi sıkıştırmaya çalışıyorlar. Saklandığınız yere ardı ardına el bombaları yağdırabiliyorlar. Kurşunlardan yada bombalardan kaçmak için farklı noktalara ani zıplamalar yapabiliyorlar. Hatta bunlarla ilgili oyunda tanık olduğum bir anı paylaşayım. Helghast’lardan birini öldürmeye çalışıyorken, rakibim hızlı bir hareketle duvarın arkasına saklandı.Saklandığı duvar zarar gördüğü için ben de duvarı parçalamaya başladım. Ama duvar parçalandıkça o da diplere saklanma başladı. Tabii o sırada birkaç kör atış da yaptı, ama uzun sürmedi ve bir süre duraksadı. Ben de o sırada siperden ona ateş etmeye devam ediyordum ki, şarjörüm bitene kadar. O şarjör değiştirme esnasında bana doğru koşarak hareketlendi. Ben de şarjör dolduktan sonra tekrar sıkmaya başladım ama o anda öne doğru takla atarak, tam burnumun ucunda belirdi ve dipçik darbesiyle beni indirdi. Yani oyunu oynarken adamlar inanılmaz zorluyor ve şunu açıkça söyleyebilirim ki, Helghast’ların zekası, şuana kadar gördüğümüz tüm oyunlar içinde en gerçekçi tepkiler vererek, savaştığınızı hissettiren bir yapay zeka.
Oyunun bu konuda ki bir diğer kısmı da takım arkadaşlarımız. Onların da yapay zekası iyi, ama Helghast’lar kadar iyi değil. Hele ki siper kullanımı konusunda tam anlamıyla aptalca davranıyorlar, hani bomba atmak olsun, kör atış yapmak olsun bunları yapıyorlar. Fakat çoğu zaman gereksiz yere siperden çıktıkları oluyor ve tabii ki doğal olarak avlanıyorlar. Eğer ben kurtarmaya gitmezsem de “Yardım et” demekten başka bir şey yapmıyorlar. Peki işe yaramıyorlar mı, kesinlikle yarıyorlar. Aptallık dediysek o kadar da değil. Bir kere yanınızda takım arkadaşınız varsa, hiç adam öldürmenize gerek kalmıyor. Belki bizim kadar hızlı değiller, ama yine de düşmanların hepsini siz hiç yardım etmeseniz bile haklayabiliyorlar. Açıkçası takım arkadaşlarınızla ilerlediğiniz diğer oyunlara, bu konuda iyi bir ders veriyor Killzone 2.
Helghan’ın taşı toprağı
Killzone 2, ilk iki oyundan ötürü biraz şanssız bir yapım. Çok az kesimin dikkatini çeken ve ortalama bir oyun olarak hafızalarımızda yer etmişti. Ancak ikinci oyunla beraber birçok tabuyu yıkmayı başarıyor Guerrilla Games. İlk oyundaki sıkıcı mekanlar, yerini tam anlamıyla post-apokaliptik bir ortama bırakmış. Önceki oyunlarda sürekli bahsi geçen Helghan’ın bu derece başarılı bir şekilde karşımıza çıkması gerçekten takdire şayan bir durum. Üstünde çok fazla uğraşıldığı belli olan bu gezegen, oyuna başladığınız andan itibaren sizi içine çekmeyi başarıyor. İlerledikçe de karanlığın içine daha çok girmeye başlıyorsunuz. Öyle ki, bazı yerlerde bir korku oyununu anımsatan sahneler karşınıza çıkabiliyor. Mesela kafanızda şöyle bir sahne canlandırın. Karanlık bir koridora giriyorsunuz, birkaç adım sonra böğürme seslerine benzeyen konuşmalar duymaya başlıyorsunuz. İşte o anda tek gördüğünüz şey kırmızı gözler oluyor, tek ışık ise silahlarınızın ateş esnasında yarattığı aydınlık. Açıkçası ciddi derecede ürkütücü anlar olsa da, oyuna büyük tat kattığını da söylemek lazım. Tabii oyun boyunca karanlığın içinde de süzülmüyoruz, aydınlık olan bölümlerde var. Ama oyunun büyük bir bölümünün kasvetli ortamlarda geçtiğini de belirteyim.
İşte o ortamlar da beni benden aldı diyebilirim. O kadar müthiş bölümler var ki, hayran kalıyorsunuz. Hatta Doom, Aliens gibi yapımların sunduğu ortamları sevenler için tabiri caiz ise biçilmiş kaftan, her karesine aşık olacağınızı garanti edebilirim. Mesela bazen uçsuz bucaksız, kum fırtınaların biran olsun peşinizi bırakmadığı bir çölle karşı karşıya kalıyor. Bazen ise sadece şimşeklerin aydınlattığı zifiri karanlık sokaklara adım atıyorsunuz. Tabii bu kadar da değil, yeri geliyor kasvetli ve dar koridorlara giriyor, yeri geliyor tepenize sadece küller yağıyor. Yani bunları görünce kendinizi bir süreliğine etrafa bakmaktan alıkoyamıyorsunuz. Çünkü ciddi derecede etkili görünüyor ve üstüne üstlük bir de o bölümlerde çatışmalar yaşayınca, oyun tam anlamıyla görsel şölene dönüşüyor.Hollywood’dan enstantaneler…
Metal Gear Solid 4’ün film gibi olduğunu düşünürdüm, ama Killzone 2’yi açtığınızda da bir başka filmin içine giriyorsunuz. Hem de ne film! Guerrilla Games’in oyunun yapım aşamasında olduğu dönemlerde, “Killzone 2’yi Hollywood gerçekçiliğinde yapacağız.” diyordu. Başka bir değişle her karesi abartılı sahnelerden oluşacaktı. Evet, kesinlikle başarmışlar. Oyunu oynarken çoğu zaman bir film havası yansıyor ekrana, yani öyle bir havası var ki, kendinizi bir çeşit Star Wars filmi izler gibi hissediyorsunuz. Tabii bunun en önemli sebebi olağanüstü ışıklandırma, çünkü oyunun her noktasına damgasını vurmuş diyebilirim. Oyun boyunca sadece hayranlıkla bakakalıyorsunuz. Açıkçası şimdiye kadar hiçbir oyunda böyle bir ışıklandırma görmediğinizi rahatlıkla söyleyebilirim. Kesinlikle eşi benzeri olmayan bir şeye sahip Killzone 2 ve bu konuda da gelecek oyunlara ciddi derecede ışık tutacak gibi görünüyor.
KZ2’nin muhteşem olan yanları bunlarla sınırlı değil tabii, öncelikle harika karakter modellemeleri göz kamaştırıyor. İnsanların yüzlerindeki ifadeler çok gerçekçi ve çok çeşitli, bulunduğu atmosfere göre ifadelerinde sürekli değişimler oluyor. Bir de demoda yerli yersiz hareket eden gözler tam sürümde düzeltilmiş ve artık daha doğal bakıyorlar. Ayrıca silahların kalitesi de hayranlık verici bir halde karşımıza çıkmış. CGI kalitesindeki Shader’ı gözümüze sokan yapımcılar, silah üzerinde yansıma, gölgelendirme, Refraction gibi müthiş detaylara da yer vermiş. Aldığınız her silahı önce bir güzel süzüp, inceliyorsunuz daha sonra oyuna devam ediyorsunuz. Bu konuda da KZ2 başka bir kulvara giriş yaparak kendisiye yarışıyor. Yapımın iddialı olduğu bir diğer kısmı ise animasyonlar. Oyun bu konuda da tam anlamıyla görsel bir şölenden ibaret. Özellikle Helghast’ların çok sayıda ölüm animasyonuna sahip olması ve kurşunun değdiği yere göre tepki vermesi, oyunun oynanabilirliğini hem zevkli bir hale sokuyor hem de müthiş derecede arttırıyor.
Peki “2005’deki CGI videoyla karşılaştır bakayım.” derseniz. Oyunun, 2005’i birçok noktada ikiye katladığını ama bazı yerlerde de yaklaşamadığını söyleyebilirim. Öncelikle ışıklandırma, animasyonlar, dinamik oynanış ve savaş atmosferinin canlılığı gibi yerlerde 2005’deki videodan çok daha iyi bir halde karşımıza çıkıyor. Ancak karakterlerin yüz detayları olsun, genel kaplama kalitesi olsun CGI videonun gerisinde, bazı noktalardaki fiyasko diyebileceğimiz kaplama boyutları ciddi derecede kendini belli ediyor. Tabii eğer o çatışmanın ortasında durup kaplamalara bakarsanız.
Madem oyunun kötü kısımlarına bu şekilde bir giriş yaptık. O zaman bu güzel gülün dikenlerinden de bahsedelim. İlk olarak dediğim gibi bazı yerlerdeki kaplamalar çok kötü, su efekti de rakiplerinin bir nebze gerisinde kalmış. Bunun dışında yanımızda sadece bir adet silah taşıyabiliyor olmamız bazı anlar sorun yaratabiliyor. Çünkü elinizdeki ikinci silahınız her daim tabanca olmak zorunda, doğal olarak değişen silahınız da ana silahınız oluyor. Ancak bu durum kurşununuz varken sorun yaratmasa da, kurşun bittiğinde o yoğun çatışmanın arasında yerlerde cephane yada başka bir silah aramak zorunda kalıyorsunuz. Bu da açıkçası biraz eziyet olmuş. Tabii kimileri için önemi büyük olan, ama şahsen benim çokta fazla önemsemediğim co-op modunun da olmaması, hemen hemen her bölümde takım arkadaşlarımızla beraber dolaştığımız bir oyun için bir eksik sayılabilir. Ancak şunu da belirtmekte fayda var. Son zamanlarda çıkan haberlere göre Guerrilla Games oyuna hem co-op modu hem de Split-screen özelliğini ileriki zamanlarda getirtecekmiş. Tabii ne kadar doğrudur bilinmez, ama şuan da bu özellikler olmadığı için biz eksi olarak sayıyoruz.En önemli eksi ise, siper sisteminin her daim düzgün çalışmıyor olması. Onu da şöyle anlatayım; eğer sipere girmezseniz oyun neredeyse kusursuz bir oynanabilirliğe sahip, ama bulunduğunuz ortam sizi her daim sipere girmeye zorluyor. Ne yazık ki sipere girdiğinizde de işler biraz değişiyor. Çünkü siperdeyken sadece bir el ateş etmek için bile olsa, aynı anda 4 bazen 5 tuşu kullanmak zorunda kalabiliyoruz. Doğal olarak bu da insanı biraz yoruyor. Hatta bazı anlar siper içindeyken, silahı dışarı çıkarmakta sorun olabiliyor. Açıkçası oynanabilirlik sırf bu yüzden kusursuz değil, ama kesinlikle çok zevkli ve çok gerçekçi, bunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Biraz da oyunun muhteşem ses kalitesinden bahsetmek istiyorum. Çünkü öylesine başarılı ki, oyundaki en ufak sesi bile duyabiliyorsunuz. Muazzam bir şekilde size sunuluyor, sanki Helghan’dasınız. Her bölümde onlarca farklı ses ve hiç biri birbirine girmiyor, karışmıyor. Kusursuz bir şekilde kulağınıza her biri tek tek misafir oluyor. Bir yandan patlayan bombanın sesini, diğer yandan yere düşen molozları duyuyorsunuz. Bir taraftan Helghast’ların bağırışlarını bir taraftan uçakların seslerini. Dibinize bir bomba düştüğünde, gerçekten sarsıldığınızı hissediyorsunuz. Ayrıca o sesler, o animasyonlarla o kadar güzel bir bütünlük sağlıyor ki, Helghast’lara her kurşun sıktığınızda içiniz cız ediyor. Tabii oyunun ses konusundaki en büyük artısı ise, 7+1 ses sistemlerine destek veriyor olması. Gerçi bu tip bir sistem kaç kişi de vardır bilinmez, ama araştırdığım kadarıyla oyun bu şekilde oynandığı zaman, inanılmaz bir hale bürünüyormuş. Ne diyelim, umarım bir gün deneyebilme imkanımız olur.
Multiplayer dünyası…
Günümüzde artık multiplayer’ı (MP) olmayan oyunlara oyun gözüyle bakmıyorlar. Artık eskisi gibi sadece single modu olan yapımlar kimseyi tatmin etmemekle beraber, eğer çok başarılı değilse satın da alınmıyor. Doğal olarak ilk şart olarak kaliteli multiplayer içeriği olması aranıyor. Belki de bu duruma en güzel örnek Call of Duty 4’dür. Oyun çıkalı ne kadar zaman oldu, ama hala online olarak oynanıyor. İşte her yapımcının da yapmak istediği şey bu, multiplayer sayesinde oyunu uzun ömürlü yapmak. Killzone 2’nin de bu konuda ne yapacağı merak konusuydu, acaba çok başarılı bir singleplayer ve ortalama bir multiplayer ile birkaç günlük bir oyun mu olacaktı? Yoksa çok başarılı bir online modu ile zamana meydan mı okuyacaktı?
İki farklı multiplayer içeriği bizi karşılıyor. Warzone ve Skirmish. Warzone, gerçek insanlarla oynadığımız online bölüm, Skirmish ise botlarla beraber offline olarak multiplayer takıldığımız yer. İlk olarak multiplayer’da karşınıza harita, bot sayısı ve zorluk derecesi kısımları geliyor. Harita olarak 8 farklı bölüme sahibiz, bot sayısı ise en fazla 15, bizle beraber toplam 16 oyunculu bir MP bölümü oluyor. Zorluk derecesi de single da olduğu gibi Recruit, Trooper, Veteran ve Elite’den oluşuyor ve burada Elite kısmını ilk seferde seçebiliyorsunuz.
Bu ayarlamaları bitirdikten sonra, Helghast yada ISA taraflarından birini seçerek, Lobby bölümüne giriş yapıyoruz. Burada oynayan kişileri görüyor, karakter ve silah seçimi gibi işlemleri halledebiliyoruz. Fakat ayarlar kısmına maalesef giremiyoruz, dolayısıyla da oynayacağımız modu ve zamanını biz belirleyemiyoruz. Oyunda toplam 5 farklı mod var ve 5 dakikalık sürelerle hepsini sıra sıra oynuyoruz. Tabii botlara karşı oynarken rütbe de yükseltemediğimiz için, yaratılmayı bekleyen 6 farklı takım bölümünde de (Alpha, Bravo, Charlie, Delta, Echo ve Foxtrot) etkimiz yok.Oyuna başladığınızda, sistem kendisi rastgele bir şekilde modları sıra sıra başlatıyor. Bu modlar ise:
Assassination: Sırasıyla her ekipten biri “Öldürülecek kişi” olarak rastgele seçiliyor. Diğer takımdaysanız o kişiyi öldürmek için uğraşıyorsunuz. Kendi takımınızdan ise onu koruyorsunuz. Burada korunan kişi için tüm takım etten bir duvar örerek, kuytu bir köşede müthiş bir mücadele veriyor.
Bodycount: Bilindik deathmatch modu. Ancak botlarla oynarken, her daim iki farklı takım olmak zorunda olduğu için, bu mod team deathmatch görevini üstleniyor. Buradaki amaç ise verilen sürede ekranın sağ üst köşesinde yer alan yeşil ve kırmızı renklerdeki kendi takımınıza ait barı, adam öldürerek doldurmaya çalışmak. İlk bitiren ise kazanan taraf oluyor.
Capture and Hold: Haritadaki belli bölgeleri ele geçirerek, verilen süre dolana kadar oraları korumanız gerekiyor.
Search and Retrive: Bu mod bilindik Capture and Flag modu.
Search and Destroy: Burada ise, harita da bir bölge seçiliyor. Bir taraf orayı yok etmeye çalışırken, diğer taraf ise korumaya çalışıyor. Oyunun en can alıcı modu ise kesinlikle bu, çünkü eğer dar bir alan da koruma yada saldırı yapıyorsunuz. Şimdiye kadar hiçbir oyunda göremeyeceğiniz derecede yoğun hatta aşırı derecede yoğun ve kanlı çatışmalar ortaya çıkıyor.
Oyunda seçebildiğimiz karakterler iseİ Rifleman, Scout, Tactician, Medic, Saboteur, Engineer ve Assault’dan oluşuyor. Hepsinin farklı özellikleri ve farklı bir görünümleri var. Ancak botlara karşı oynarken, ilk başta sadece Rifleman bize sunuluyor. Ama yapım içinde her çeşit silahı kullanabilme imkanına sahip olabiliyoruz. Bunlar dışında multiplayer hakkında son birkaç şey daha söylemek gerekirse, oynanabilirlik olarak siper alma sistemi yok. Çünkü böyle bir durumda oyunun yavaşlayacağı düşünülmüş ve bu yüzden koyulmamış. Bir de ölüm animasyonları çok fazla olduğu için, vurduğunuz bir adamın öldüğünü hemen anlayamıyorsunuz. Bazen yere düşen biri, birkaç adım emekledikten sonra tekrar ayağa kalkıyor ve yeniden size saldırabiliyor. Yapımcı da bunu dikkate almış olacak ki, düşmanın öldüğünü “Dıdıt” şeklinde küçük bir ıslık benzeri sesin çıkmasıyla anlıyorsunuz. Açıkçası Killzone 2’nin online bölümü tam anlamıyla muhteşem olmuş. Zevk, eğlence, savaşma hissi, vurma hissi yani kısacası bir çatışma ortamında olması gereken her şey var. Beklentilerinizi fazlasıyla karşılayacağını temin edebilirim.
Toparlanma vakti…
Toparlamak gerekirse, Killzone 2 hem singleplayer’ı ile hem de multiplayer’ı ile oyun severlerin gönlünde ayrı bir yer edinmeye geliyor. Birçok yönden şuan da rakipsiz olan bu eşsiz yapımı tüm PlayStation 3 kullanıcılarının kesinlikle ama kesinlikle alması gerekiyor diye düşünüyorum. Belki de iyi ki PS3’üm varmış dedirtebilecek nadir yapımlardan birisi ve asla pişman olmayacağınızı garanti edebilirim. Hani biraz singleplayer kısmının kısa oluşu can sıkıcı bir durum olarak gözükse de, oyunu oynarken Trophy kasıp, gizlenmiş çanta ile armaları bularak oyunun süresini biraz daha uzatabilme şansınız var. Kısacası Killzone 2, PS3’ün en iyi oyunu olmakla beraber, oyun dünyasının da en iyi oyunlarından biri olmayı başarıyor.