Kimin Nesi: Jon Irenicus (Makale)
Karanlık, soğuk ve paslı bir kafeste gözlerinizi açtığınızı düşünün. Karşınızdaki büyücü sizinle gayet medeni ve soğukkanlı bir şekilde konuşarak üzerinizde yaptığı testlerin gerekli olduğundan bahsediyor. Ve sonra bedeniniz alev alıyor, üzerinizde acı eşiğinizi zorlayacak büyüler patlıyor. O dayanılmaz acının arasında tek hatırladığınız şey Irenicus’un sakin, karizmatik sesi. “İlginç. Açığa çıkmayı bekleyen çok fazla gücün var. Kendi potansiyelinin farkında mısın?” Ve sonra yine karanlık…
Irenicus’un oyun tarihindeki en başarılı kötü adamlardan birisi olmasında büyük payı olan giriş sahnesi tam olarak buydu işte. Irenicus’un size potansiyelinizi kontrol etmenizi sağlayacak planlarını açıkladığı bu sahne, onu diğer iki boyutlu karakterlerden ayırıyordu. Evet, daha ilk andan güç ve kontrol delisi bir karakter olduğu belli. Ancak o gücü isteme nedeni, o güce ulaşmak adına göze aldıkları, arkaplanındaki hikaye… Bunlar Irenicus’u unutulmaz bir karakter yapan detaylardı.
O zindandan ve Irenicus’un elinden bir şekilde kurtulmayı başardık sonuçta. Ancak Irenicus, amaçlarından bu kadar kolay vazgeçecek bir karakter değildi. Grubumuzun elini kolunu bağlamak, bizi kendine çekmek için Imoen’i ve kendisini büyünün uygunsuz kullanımından hapise attırdı. Herhangi başka bir büyücü için yolun sonu sayılabilecek Spellhold Büyücü Hapishanesi, Irenicus için planlarındaki bir basamaktı sadece.Buradan önüne geleni toza çevirerek kaçması ve “Beni kafese koyamazsınız. Beni kontrol edemezsiniz. Ölürken bunu kafanıza kazıyın, acınası aptallar!” demesi Irenicus’un gücünü ortaya koyan en unutulmaz anlardan biridir herhalde.
Peki neydi Jon Irenicus’un derdi? Neden bizimle uğraşıp duruyordu? Karakterinin en ilginç kısmı bu noktada başlıyor aslında. Irenicus bir zamanlar Suldanessellar şehrinde yaşayan bir Elf’ti. Asıl adı Jonaleth’ti ve şimdi kullandığı “Jon Irenicus” aslında “Jon the Shattered One” yani “Kırılmış Olan Jon” anlamına geliyordu. Kendisine bu ismi vermesinin sebebi, güce olan doyumsuz arzusu sebebiyle yarı-kardeşi Bodhi’yle birlikte Suldanesselar’dan sürgün edilip ölümsüzlüklerini kaybetmiş olmalarıydı. Kendisini sürgün eden Kraliçe Ellesime ve elflerden nefret eden Irenicus, kökenlerini reddederek Elf olduğunu gizlemeye başladı. Hatta bazı söylentiler, kökenini gizlemek için sivri elf kulaklarını kestiğini bile iddia etmektedir. Yarı-kardeşi Bodhi ise kendini bir Vampir haline getirdi ve ölümsüzlüğünü bu şekilde korumaya çalıştı.
Irenicus’un sürgünü güce olan açlığının daha da artmasına sebep oldu. Ve böylece içinde yanan intikam ateşi, sürgün büyücünün yolunu Cinayet Tanrısının özünü taşıyan ana karakterimizle kesiştirdi. Irenicus’un planı aslında kısmen de olsa başarıya ulaştı: Oyunun ortalarına doğru ruhumuzu çalmayı başaran büyücü, Bhaal’ın özüyle kendi büyü gücünü arttırdı. (Bu sırada Bodhi de aynı şeyi Imoen’e yapmaktaydı) Edindiği bu yeni gücü de Drowlar ve Suldanessallar elfleri arasında savaş çıkartmak için kullandı. Çıkan kaos tam da ihtiyacı olan şeydi ve geçen sefer yarım kalan işin bitirmesine olanak verecekti: Elflerin ölümsüzlüğünün kaynaklarından olan Yaşam Ağacının özünü alarak Tanrı Rillifane Rallathil’in yerini alacaktı. Ancak planları asla başarıya ulaşmadı, çünkü ana karakterimiz bu noktada Irenicus’a yetişti ve onu durdurmayı başardı. Son nefesini verip Dokuz Cehennem’e çekilen Irenicus, yanında ruhunu hala bedeninde taşıdığı ana karakteri de götürdü. Cehennemde son bir kez daha karşı karşıya gelen Irenicus ve Bhaalspawn grubu, bir kez daha ölümcül bir mücadeleye tutuştu. Ana karakterin bu mücadeleyi de kazanmasıyla Bhaal özünü ve çaldığı ruhu kaybeden Irenicus, Bhaalspawn’a karşı çağırdığı iblislerin insafına kalmış oldu. Oyunun son sahnesinde, büyü gücünü yitirmiş olan Irenicus’un, Bhaal’ın Avatar’ı olarak geçen vahşi bir Slayer sürüsü tarafından parçalanıp, cehennemin alevleri tarafından yutulduğuna şahit olduk.
Sonuç olarak çoğu kötü karakterin temel motivasyonu olan intikam ve güç, Irenicus’u da tüketmiş oluyordu yani. Irenicus’u benzerlerinden ayıran ise intikam ve güç hırsıyla yanarken kendi kişiliğinden taviz vermiyor olmasıydı. Sık sık Bhaalspawn’ın rüyalarında kendini gösteren Irenicus, bu rüyalarda söyledikleriyle bile ne kadar derin ve felsefi bir yanı olduğunu ortaya koyuyordu:
“Yaşam… güçtür. Bunu tartışmaya bile gerek yok, yeterince mantıklı. Yaşarsın; dünyanı etkilersin. Fakat istediğin gerçekten bu mudur? İçten içe… farklısındır. Bu kadın yaşıyor ve kendi çapında bir güce sahip. Ebeveynlerini vebada kaybetmiş, kocasını savaşta, ama yine de direnmiş. Çiftliği büyümüş, adı saygıyla anılmış ve çocuklarının karnı doymuş. Hayatını yaşaması gerektiğini düşündüğü gibi yaşamış. Ve şimdi de öldü… Toprakları bölünecek, çocukları hayatlarına devam edecek ve herkes onu unutacak. İyi bir hayat yaşadı, fakat yeterli gücü yoktu; ölümün bir kölesi oldu. Sen de unutulmaya mahkum musun merak ediyorum.Daha yüce şeylerin gölgesinde senin hayatın da solup gidecek mi?”
Sadece bu diyalog bile Irenicus’un “güç” konusundaki düşüncelerini gayet güzel özetliyor. Bir zamanlar ölümsüz olan Irenicus, ölümsüzlüğünü yitirince kendisinin de güçsüz olduğunu düşünüyor. Bu yüzden ölüme meydan okumak, bir tanrı olmak için Elfler için tabu olan bir işe girişiyor: Yaşam Ağacının gücünü emmek.
Bu onu eski aşkı Ellesime’yle karşı karşıya getirse bile. Yaşam Ağacının gücünü almak için ilk denemesinde onu sürgüne mahkum eden Kraliçe Ellesime’nin ta kendisiydi. İntikam ve aşkının çatışmasını aslında oyun boyunca görmek mümkün. Daha oyunun başında, Irenicus’un zindanındaki tüplerde bulunan bedenler Ellesime’nin klonlarıydı aslında. Yine zindanın sonlarında karşılaştığımız Dryadlar Irenicus’un çatışmasını ortaya koyuyordu: “Kaybettiği birşeyi arıyor, ama içinin ne kadar boş ve soğuk olduğunu gördük.” Irenicus’un kaybettiği şey Ellesime ve ona olan aşkı. Dryad gibi güzelliği Unutulmuş Diyarlar’da dillere destan bir ırkın mensuplarına karşı hiçbir şey hissedememesi de kaybının ne kadar derin olduğunu kanıtlıyor.
Ve Ellesime’yle olan geçmişi bu kadar derin olmasına rağmen, onunla nihayet tekrar karşı karşıya geldiğinde ucuz klişelere düşmeden ve karakterinden ödün vermeden amaçlarını sonuna kadar savunmuştu:
“Sana olan aşkımı hatırlamıyorum, Ellesime. Denedim. Tekrar hissetmeyi, anısından alevini tekrar yakmayı denedim… Ama boş ve ölü hissettim. Yıllarca anısına tutundum. Daha sonrasında da anısının anısına… Ve geriye bir şey kalmadı. Seldarine onu da benden aldı. Sana baktığımda hiçbir şey hissetmiyorum. Tek hatırladığım şey diğerleriyle birlikte senin de bana sırtını döndüğün an. O zamanlar güce olan hırsım herşeyimdi. Şimdiyse intikama olan açlığım herşeyim. Ve İNTİKAMIMI… ALACAĞIM!”
Kısacası yarın öbür gün örnek bir kötü adam figürü yaratmanız ya da örnek vermeniz gerekirse, Jon Irenicus görüp görebileceğiniz en muhteşem adaylardan birisidir. Ve her ne kadar “kötü” tarafta olsa bile oyun boyunca söylediklerinden ders çıkartılabilecek kadar derin bir karakterdir.