Makale

KOMPLO TEORİSİ X

Karanlık, sisli ve gaz lambalarının aydınlattığı dar sokakları çevreleyen, cepheleri ateş tuğlayla örülmüş, metal işlemeli pervazları olan yüksek apartmanların uzun bacalardan tüten dumanlar geceye karışıyordu.  Gecenin loşluğunu fahişelerin tiz kahkahalarındaki yankılar dolduruyordu. Bu sesleri ancak arada bir şaklayan at arabalarının kırbaçları ve ince tekerleklerinin çamurlu yollardaki gıcırtıları bozuyordu. Rüzgârda uçuşan afişler yarınki icat fuarının haberini verircesine oradan oraya savruluyorlardı. Şehir merkezinin dışında kalan sanayi bölgesindeki fabrikalar ay ışığında bir siluete dönüşmüştü. İşçiler bile geç biten vardiyalarından çoktan dönmüşlerdi. Sokakların artık tek hakimi her yere saçılmış çöp torbalarına üşüşen farelerdi.

Bu satırların anlattığı dönem ve hissiyat birçoğumuzda ortaklaşa beliriyor. Tabi ki de birçok filme ve oyuna konu olan 19. yüzyılda metalin, buharın ve gaz yağının şekillendirdiği endüstri devrimini ilk yaşayan şehir Londra’yı anlatıyor. Bir kez daha bu dönem, yuvarlak masa şövalyelerinin alternatif tarihi şekillendirmesiyle salonlarımıza taşınıyor. Ve bu sefer The Order 1886’nın çizdiği İngiltere’ye ve ancak Nikola Tesla’nın icatlarının “melez” ırkının gücüyle yarışabildiği gizemli savaşa şahit oluyoruz. Peki,Viktoryan döneminde neler yaşandı ve oyunun konu aldığı bu dönemden ve kişilerden nasıl etkileniyor, bunları inceleyelim.

Adını Kraliçe Viktorya’dan alan bu dönem 1837’den 1901’e kadarki uzun hükmü sırasında İngiltere’nin deri değiştirmesini, endüstriyel gelişimi ve sömürü ülkelerindeki koloni atılımlarıyla beraber yaşadığı altın çağı kapsamaktadır. Gerek teknoloji, gerek ise kültür, sanat ve ekonomik anlamda orantısızca büyümenin getirdiği gelişimler ve handikaplar ile modern dünyaya şehircilik kavramına bugünkü şeklini vermiştir. 3. Napolyon’un savaşlarla kırıp geçirdiği Avrupa’da genişlemeyi kıtalar arasına taşıyan İngiltere kısa zamanda ikiye katlanan nüfusuyla tarihinin en barış dolu devrini yaşamıştı. Ayrıca teknolojideki üstünlüğü ile buharlı trenler ve demir yolları yapımı ile hem ulaşımda hem de ekonomide çağ atlamıştı.

Birçok icat ve bilimsel gelişim de bu döneme rast gelmektedir. Kömürün ile buhar gücünün kullanımı ve demirin işlenmesi ulaşım ve üretim anlamında müthiş bir gelişme sağlamıştı. Türünün ilk örneğindeki cam ve metal yapı olan Crystal Palace’ta gerçekleşen icat fuarı döneme damgasını vurmuştur. Bu dönemde Graham Bell telefonu icat etmiş, Thomas Edison ilk ses kaydını gerçekleştirmiş ve icat ettiği elektrikli ampul gaz lambalarının yerini alarak Londra sokaklarını ve binalarını aydınlatılmıştı. Fotoğrafın icadıyla Kraliçe Viktorya ilk resmi çekilen İngiliz monarşi olmuştu. Gramofon da bu dönemin sonlarına doğru yerini almıştır. Tabi Charles Darwin’in Türlerin Kökeni adlı kitabı da büyük tartışmalara yol açmış ve toplumu sadece teknolojik olarak değil aynı zamanda da bilimsel olarak da sorgulamaya ve araştırmaya yöneltmişti.

Tabi bütün bu sindirilemeyen ivmeli değişim hızlı nüfus artışına, orta kesimin hızla zenginleşirken işçi sınıfının fakirleşmesine yol açmıştı. Tarım alanlarının terk edilerek şehirciliğin ön plana çıkması kültür değişimini, aristokrasiyi ve mahremiyeti tetiklemişti. 

Ayrıca dönemin aşırı muhafazakâr yapısının cinselliğe olan tutumu ve sosyo-ekonomik yapının yer değiştirmesi fahişeliği inanılmaz oranda tetiklemişti. Sadece 1957 yılında Londra’da 9000’e yakın fahişe olduğu bilinmekteydi. Tabi bulaşıcı hastalıkların sebebi ilan edilen bu kadınlar şeytanın yeni yüzü olmuş; dönem Karın deşen Jack gibi bu kadınları katleden birçok seri katile de ev sahipliği yapmıştı. Hatta Johnny Depp’in oynadığı “From Hell” filmi bu konuyu çok güzel bir biçimde işlemektedir.

İşte aşağı yukarı böyle bir dönemi konu alıyor The Order 1886. Ancak oyundaki icatlar İngiliz mucitlerin değil ünlü Sırp elektrik mühendisi ve fütürist Nikola Tesla’nın çalışmalarını baz alıyor. Tesla asıl olarak alternatif akımın icadıyla ön plana çıkmıştı. Peki, oyundaki silahlar ve cihazlar ne kadar gerçek ve Tesla’nın buluşlarını yansıtıyor mu?

Oyunda ilk göze çarpan silah “Arc Gun” rezonans devreli ark ateşleyici tüfek olarak geçiyor. Bobinlerinde biriktirdiği elektriği deşarj edip fırlatıyor. Tesla bobinlerine iletken madde yaklaştırdığınızda bakır devrelerde biriken elektrik enerjisi sıçrama yapabiliyor yada belirli gazlarda uzaktan ışıma yapabiliyorlar. Hatta ilk Star Wars filmindeki ışın kılıçları Tesla bobini ile flüoresan tüplerin uzaktan kablosuz olarak aydınlatılmasıyla kullanılıyordu. Diğer bir silah ise “Thermite Gun” olarak gösterilmişti. Termit partikülleri fırlatan sonra da bir fişek yardımıyla belirli bölgeleri yakarak kıvılcım çıkaran bu silah gerçekte mevcut değil ancak Alüminyum oksit tozundan yapılan partikülleri yüksek ısıda ekso-termik reaksiyona sokarak bu etkiyi almanız mümkün. Tek sorun bu partiküllerin herhangi bir silahtan fırlatılmaya uygun olmaması.

The Order’da ilgimizi çeken ekipmanlardan birisi de “The Communicator” adlı ilkel radyoydu. Oyunun fragmanlarını da izlemiş olanlar şövalyelerin birbirleriyle omuzlarına astıkları bu cihaz sayesinde iletişim kurduklarını görmüştür. İlk radyo patenti 1904 yılında Guglielmo Marconi tarafından alınmıştı ancak radyo frekanslarını kablosuz olarak ileten ilk kişi aslında Tesla’dır.

Nikola Tesla 1893 yılında verici ve alıcı kullanarak radyo sinyallerini ulaştırmayı başarsa da bu konudaki patent girişimi başarısız olmuştur. Bu sebeple benzer bir cihazın oyundaki gibi uzak mesafeler üzerinden olmasa da kullanımı mümkün olabilirdi. Bir diğer cihaz ise TS-27 Frekans inventörüydü. Bununla birlikte oyunda ufak bir mini oyun ile bazı frekansları kırmaya çalışıyorduk. Elektrik akımı Edison ile Tesla arasındaki bir savaşa dönüşmüştü ancak Edison’un DC (direkt akım) kullanımına nazaran Tesla AC (alternatif akım) üzerinde yoğunlaşıyordu ve bu tip cihazlara Viktoryan döneminde prototip olarak rastlamak mümkündü. Ayrıca ilk kablosuz veri transferi ve dönen manyetik alana sahip elektrik motoru da insanlığa Tesla tarafından sunulmuştu (hatta benzinli motordan bile önce).

The Order 1886’nın hikayesiyse insanlarla yarı hayvandan oluşan “melez” ırkın arasındaki savaşı konu alıyor. Kral Arthur’un kurduğu Yuvarlak Masa Şövaleleri Birliği tarafından ilk kez bu yaratıklara karşı verdikleri savaşta umut bulan insanlık bu yaratıklara karşı koymaya başlar. Ancak Kral Arthur, bu savaşı kazanma şanslarının olmadığını fark etse de şövalyeler insan ömrünü uzatan ve yaraları inanılmaz hızda iyileştiren “Kara Su” adlı mistik bir sıvı keşfederler. Tabi bu keşif bile melezlere karşı verdikleri savaşta yeterli olmayacaktır. Sayıları az ama oldukça güçlü olan melez ırkının sürekli olarak avantajına olan bu savaşın seyri endüstriyel devrimin başlangıcıyla değişecektir. 

Dönemin mühendisliğinden faydalanan Birliğin şövalyeleri zamanın ötesindeki silahlar ve ekipmanlarla artık bu melezlere karşı avantaj sağlayabilecek duruma gelmişlerdir. Ancak artık önlerindeki tek tehdit bu yaratıklar değil, bu orantısız gelişimden olumsuz etkilenen ve iyice fakirleşen alt sınıfın da zenginlere ve sosyal düzene karşı ayaklanmasıdır.

Oyunun yapımına 2010 yılında başlansa da hikâyesi 2004-2005 tarafından yapımcılar tarafından ilk çizimlere başlamış. PS3 konsolu için düşünülen oyun konsolun teknik yetersizlikleri ve stüdyonun diğer işlerinden dolayı ileri tarihe ertelenerek Sony’nin yeni konsolunda çıkması kararlaştırılmış. İlk kez 2013’deki E3 konferansında gördüğümüz oyun PS4’ün çıkışıyla beraber tanıtılmıştı. Oyunun kreatif direktörü Ru Weerasuriya oynanış tarzı ve mekaniklerinin Uncharted 2: Among Thieves’den esinlenildiği belirtmişti. Daha sonra yapılan açıklamalarda sadece tek kişilik hikâye modunun bulunacağı ve 30 fps’ye kilitli olarak çalışacağı bildirilmişti. Oyunun yapımcı stüdyosu Ready at Dawn’ın eski Naughty Dog ve Blizzard çalışanlarından oluştuğunu da dikkate alırsak bu esinlenme çok da garip kaçmayacaktır. 2003’de kurulan Ready at Dawn Stüdyoları Sony için PSP el konsolundaki God of War oyunlarıyla ön plana çıkmıştı.

Tabi oyunun demosunu oynayan bazı oyuncuları The Order 1886’yı Uncharted’dan ziyade Gears of War serisine benzetmişlerdi. Hatta oyun Sony’nin Epic Games’in yarattığı siper-bazlı shooter oyununa olan yanıtı olarak görülmüştü. Oynanış mekanikleri benzese de The Order 1886’nın sinematik ağırlıklı oynanışı ve foto-gerçekçi görselliği TPS türüne farklı bir yaklaşım sunuyor. Oyunun kısa sürüp sürmediği ve çok fazla QTE sekansı barındırdığı tartışmaları halen devam ediyor ancak bu konuyla ilgili en son kararı 20 Şubat Cuma günü oyun çıktığında verebileceğiz. Umarız beklediğimize değecek bir yapımla karşılaşırız.

Ya, sizin oyunla ilgili beklentileriniz ve düşünceleriniz neler? Başarılı ve zekice yazılmış bir hikayeyi mi yoksa oldukça eğlenceli ve çeşitli yaklaşımlar sunan oynanışları mı tercih ediyorsunuz? Veya bir oyunun kalitesi sizce süresinden daha mı önemli? Yorumlarınızı bekliyorum. Görüşmek üzere.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu