Layers of Fear
Günümüz oyun dünyasının en büyük problemlerinden birisi hiç kuşkusuz artık gerçek korku oyunları ile karşılaşmıyor oluşumuz. Son yıllarda popüler kültürün de fizikselden, psikolojiğe kayması üzerine korku sektörü de yerini psikolojik korku elementleri ile korumaya çalıştı. Özellikle büyük firmaların ‘korku’ janrasına olan ilgilerini de kaybetmesi üzerine, artık çok fazla korku oyunu göremez olduk. Peki bunun sebebi korku oyunlarının para kazandırmaması veya buna eşdeğer olarak, ilgi görmemesi miydi? Kesinlikle böyle bir şey söz konusu olamaz.
Korku janrası her zaman, her yerde ve her şekilde büyük bir hayran kitlesine sahiptir. Büyük firmaların artık bu janra için oyun yapmamalarının sebebi, oyuncu kitlesinin giderek basitleşmeye kayması aslında. Artık oyuncular daha çok açık dünyalı, çoklu oyuncu modlarına sahip ve oyun ömrü uzun olan yapımlara yönleniyor. Bu da haliyle büyük firmaların kaliteli korku oyunları yapmalarını engelliyor. Peki büyük firmalar sektörü tamamen bırakınca ne oldu? Bağımsız yapımcılar meydana çıktı. Unity motorunun gördüğü büyük ilgi ile beraber bağımsız yapımcıları birbiri ardına korku oyunları çıkarmaya başladılar. Çoğu birbirinin aynı olsa da, arada çok farklı ve göze batan yapımlar da çıkmıyor değil. İşte Layers of Fear bu oyunlardan birisi.
Uzun bir süre boyunca erken erişim evresinde takılıp kalan Layers of Fear, oyunculara ilk olarak 4 bölüm sunmuştu. Aslında oyun bölüm bölüm değil fakat birazdan neden böyle bahsettiğimi okuyacaksınız. Oyunu bitirmem yaklaşık 2 saatimi aldı ve erken erişimini de oynayan birisi olarak, oyunun bitmiş halinin öyle çok da büyük bir oynanış süresi eklemediğini rahatça söyleyebilirim. Varsa yoksa yarım saatlik bir fark etmiştir. Peki Layers of Fear, erken erişimden sonra çıkan final sürümünde başarılı bir oyun muydu? İşte orası biraz göreceli. Gelin bir bakalım neden öyleymiş.
Genel çehresine bakacak olursak aslında Layers of Fear oldukça başarılı bir oyun. Yani günümüzde çıkan diğer bağımsız korku oyunlara bakınca, kendi kulvarında üstünde durulmuş bir oyun olduğunu belli ediyor. En başta Unity oyun motorunu kullanarak oyunculara sunduğu grafiksel deneyim akranlarının çok üzerinde. Neredeyse hiper-realistik bir görsel kalite sunan Layers of Fear’da o kadar çok ekran görüntüsü aldım ki, bir yerden sonra saymayı bıraktım. Modellenen her mekan o kadar ince bir işçilikle hazırlanmış ki, kendinizi karanlık ve gotik atmosfere kaptırdığınızda etraftaki hiçbir yamukluk, hiçbir hata dikkatinizi çekmiyor. Çünkü neredeyse yok! Işıklandırmalar ve gölgelendirmelerin ne kadar mükemmel göründüğünden bahsetmiyorum bile. Bildiğiniz üzere bir korku oyununda bulunması gereken en önemli şeylerin başında ışık oyunları ve gölgelendirmeler gelir.
Layers of Fear’da büyük psikolojik sorunları olan bir ressamı canlandırıyoruz. Eskiden çok güzel resimler çizen bu ressam, bir olay sonucu bütün yeteneğini kaybedir. Aslında yeteneğini kaybetmiyor. Benim de çok iyi bildiğim bir şeyin kurbanı oluyor. Biz resimle ilgilenen kişiler, belli bir eseri istediğimiz gibi bitiremezsek veya bitirdiğimizde resimden istediğimiz duyguyu alamazsak kafayı o esere takarız. Tam anlamıyla olana ve hedeflenen duyguyu verene kadar tekrar tekrar deneriz. Oyundaki ressamımız da tıpkı böyle, kafayı bir esere takıyor. Neden takıyor ve neden bitiremiyor, onu oyunu oynayınca anlayacaksınız. Çünkü bu noktadan sonra ne söylersem söyleyeyim, 2 saatlik bir hikayeye sahip olduğu için sarf edeceğim her kelime spoiler niteliğinde olacaktır. Söyleyebileceğim tek şey, resmi tamamlamak için 6 parçaya ihtiyacınız olduğu. Bu da oyunun bir şekilde 6 bölümden oluşmasına sebep oluyor. Malikanenin çeşitli noktalarından tek düze bir sırayla 6 parça toplayıp tuvali son haline getirmeye çalışıyorsunuz. Hikayeyi oyunda bulduğunuz notlar yardımıyla az çok anlayabiliyorsunuz. Oyunun sahip olduğu Türkçe dil desteği sayesinde bulduğunuz tüm notları kusursuz bir şekilde anlayabiliyorsunuz.
Viktoryan döneminde bir malikanede geçen Layers of Fear’ın beğenmediğim yönü ne peki? İşte göreceli noktaya geldik. Yıllardır, kendimi bildim bileli korku oyunlarına karşı farklı bir tutku besliyorum. Aslında sadece korku oyunları da değil, korku romanları, gotik şiirler ve daha nice romantisizm öncesi ortaya çıkmış türlerden bu yana, oluşan bu koca janrayı çok severek takip ettim. Hal böyle olunca da korkutucu bir yapım ortaya çıkınca hemen deniyor ve eğrisini doğrusunu yazmaya koyuluyorum. Son iki senedir, Slenderman ve Five Nights at Freddy’s gibi ‘korku oyunları’nın etkisiyle oyun dünyasında bu janra içerisinde bir ‘jump scare’ terimi ortaya çıktı. Eski korku oyunlarını oynadıysanız oyuncuyu asıl korkutan şeyin ‘BÖÖÖÖ’ diye çıkan saçma sapan bir varlık değil de, atmosferin kendisinin olduğunu biliyorsunuzdur. Silent Hill 2 mesela. Oynadığım en iyi korku oyunudur ve içerisinde bir tane bile ‘jump scare’ yoktur. Çünkü ihtiyacı da yoktur. Ama ilerleyen zaman ve oyun yapımcılarının da tembelleşmesi üzerine bu jump scare terimi çok yaygınlaştı ve neredeyse her korku oyununda kullanılmaya başlandı. Outlast’i çok severim. Bayıla bayıla bitirmiştim fakat içerisinde çok sayıda jump scare bulundurması da beni büyük oranda üzmüştü. Ne gerek vardı ki diyordum kendi kendime. Maalesef Layers of Fear da aynı sorundan muzdarip. Böyle harika atmosfere sahip bir oyunda jump scare görmek, oyunu ucuzlaştırmaktan başka bir işe yaramıyor.
Bir korku oyununda korkmanız için gereken, gerçekten sadece atmosferdir. Düşünsenize şimdi. Loş ışıklı, yerli yersiz kararan bir koridorda yürüyorsunuz. Birden duvarların birleştiği noktalardan siyah mürekkep akmaya başlıyor. Müzik ve arkaplan sesi aniden kesiliyor. Sadece ayak sesleriniz var. Yürümeye devam ediyor ve ayakkabınızın çıkardığı ‘tak-tuk’ seslerinin ritmik yapısından başka bir şey duyamıyorsunuz. Duvarlar mürekkep kanamaya devam ediyor. Ardından sağ tarafınızda bir kapı açılıyor ve ‘sakın buraya bakma’ diyor size. Siz de meraklı bir şekilde dönüp bakıyorsunuz ve size bakan bir çift göz olduğunu fark ediyorsunuz. Korkutucu değil mi? Ya da en azından gerilmenize yetecektir. Maalesef bu Layers of Fear’da yok. Olmasını çok içten bir şekilde bekliyordum, fakat yok. Bunun yerine birden kapanan kapılar, üstünüze fırlatılan eşyalar falan var. Betimlediğim andan sonra çok ucuz gelmedi mi? Sanırım Layers of Fear’ın neden mükemmel bir oyun olabilecekken tam tersi ucuz bir yapım haline geldiğini anlatabilmişimdir.
Layers of Fear’ın bir diğer sorunu da, çok fazla klişeye sahip olması. Olay anlamında klişelerden bahsetmiyorum. Korku öğesi olarak kullandığı şeylerden bahsediyorum. Bugüne kadar çıkmış olan korku eserlerinin yaklaşık %70’inde ‘oyuncak bebek’ klişesi kullanılmıştır herhalde. Jump scare ürünü olan fareler de cabası. Elindeki potansiyel ile çok daha kendine has şeyler çıkarabilecekken Layers of Fear maalesef bu klişelerle yetinmeyi seçmiş.
Lafı daha fazla uzatmaya gerek olmadığını düşünüyorum zira oyunumuz yaklaşık 2 saatte biten, atmosferik bir yürüme simülatörü diyebilirim. Tatlı bir korku atmosferi, güzel görseller, korku klişeleri ve bol bol jump scare istiyorsanız Layers of Fear tam size göre. Üstelik Türkçe dil desteği de cabası. Ama tam tersi, benim gibi gerçekten korkutacak ve atmosferi ile büyüleyecek bir korku oyunu istiyorsanız, Layers of Fear sizin için biraz hayal kırıklığı olacaktır.