Line of Sight: Vietnam
Amerika uzun yıllardır, özel operasyonları saymazsak topu topu 2 tane savaşa girdi. Birisi Vietnam savaşı diğeriyse Körfez savaşı. Ve hâla ilkini ballandıra ballandıra anlatıyor ve kendi askerlerini övmeyi sürdürüyor. Bu savaşta ettiği zararı gerek Hollywood sağ olsun gerek oyun yapımcıları olsun örtüp, büyük bir zafer kazanmış gibi gösteriyor, genç halkına… Bakalım Körfez Savaş(lar)ıyla ilgili filmleri ve oyunları ne zaman göreceğiz.
Gerek oyunun başında, gerekse bölüm aralarında gösterilen o yıllara ait savaş filmleriyle de desteklenen konuya göre 1968 yılında Amerikan ordusu Vietnam Savaşı’nda, Japon subaylarını öldürmesi için özel bir takım kuruyor. Takımın başına da genç bir keskin nişancıyı getiriyor. Bu keskin nişancı içinse bir görevin başarısı bir silah bir hedef ve temiz bir görüş alan… (Bütün bölümlerin sonunda keskin nişancının günlüğüne yazdıklarından da konuyu takip edebiliyoruz). Her görevde bu keskin nişancıyı ve yanında ona yardımcı olarak gelen, kimisi orta halli kimisi oldukça iyi bir er eşlik ediyor. Yanımızdaki yardımcıya rağmen Vietnam’da Amerikan askerlinin kesinlikle ölmeye gönderildiğini anlıyor ve yalnızlık duygusunu oyunun her bölümünde hissediyoruz. Savaştan gazi dönen askerlerin, “Göremedim bile”, deyişlerini duyan varsa, bu oyunda onların ne demek istediğini azcık da olsa anlayabilir ki o adrenalin halinde kalbi durup bile ölebilir insan. Gece olan görevlerde oyunu yanımdan izleyen arkadaşla bazı zamanlar korktuğumuzu itiraf
ediyorum.
Line of Sight, kesinlikle takım oyununun çok önemli olduğu bir oyun. İstediğimiz an istediğimiz eri kontrol edebildiğimiz oyunda, takım arkadaşımıza yerini koruma, bizi takip etme, ateş etmeme, düşman gördüğü an ateş etme gibi emirler verebiliyoruz. Bu sayede mesela keskin nişancı yüksek bir kayadan ortamı kollarken, diğer eri kontrol ederken arkamız güvende yakın savaşa girebiliyoruz. Her erin kendine göre özelliklerinin farklı olması da oldukça güzel bir ayrıntı. Her silah tipine göre ayrılık gösteren bu özellikler, bıçaklama, baskın yapma, medikal malzeme kullanabilme gibi ayrıntılara kadar iniyor.
Bir çok oyunda tam olarak yansıtılamayan vücut konumları da oyuna mükemmele yakın şekilde yansıtılmış. Ayakta, çömelmiş ve sürünür pozisyonların yanında, bu hallerdeyken, hızlandırma tuşuna basabiliyor olmak gerçekten önemli. Zaten bir insan, çömelmiş yürürken neden istendiğinde daha hızlanamasın ki? Ayrıca bir yere tırmanmak için artık bize “Süper Mario”culuk oynatmayan oyun yapımcılarına bin teşekkürü borç biliyorum (Hatta oyunda hiç zıplanmıyor?!). Ne kadar dik olursa olsun aslında bir insanın tırmanabileceği her yükseltiye adımlarını uydurabilerek tırmanan bir erden başka ne istenir ki? Yerde gördüğü her kütüğün üzerinden zıplatmak zorunda bırakan oyunlara “hayır” diyorum. Tabii canavar gibi binlerce silahı taşıyıp hiç yorulmayan askerlere de hayır. Bu oyunda her erin katlanabileceği bir yük sınırı var, envanteri ona göre düzenlemek durumunda kalıyoruz. Ayrıca limiti aşıldıktan sonra erlerin çok daha hızlı şekilde yorulup nefes nefese kalmaları da oldukça gerçekçi.
Oyun ayarlarından da seçilebilen, gerçekçi hasar alma vs. gibi ayarları da seçtikten sonra oyun daha da gerçekçi oluyor, yaralanmak gözünüzü bir on kat daha korkutuyor.
Oyunun görüntüleri de kesinlikle tam puana yakını hak ediyor. Oyunun menü girişi bana Return to Castle Wolfenstein oyununu anımsatsa da oyun içi görüntülerin kesinlikle o oyunla kıyaslanamayacak kadar ileri olduğu kesin. İstendiği zaman üçüncü kişi istendiği zamansa birinci kişi gözünden oynanabilen oyunda, karakter animasyonlarının yüz ayrıntılarının vs, hepsinin güzelliği dorukta ancak tamamen göze çarpan bir özellik kesinlikle silah tasarımları ve silahların doku kaplamaları. Bir silahın üzerindeki seri numarasından, üzerindeki ufak vidalara kadar, hele ki silah şarjörünü değiştirirkenki animasyonlara kadar, oyunda nasıl olsa görünmüyor deyip üşenilmemiş, tek tek uğraşılmış olduğunu görmek çok keyif verici.
Gökyüzü kaplamaları, sis efektleri, yerdeki çimenler, otlarla, sazlarla, yapay da olsa bir Vietnam 3D olarak o kadar iyi yansıtılmış ki, Amerikan askerlerinin neden öldüğünü gayet iyi anlıyorsunuz. Çünkü bir düşmanı, hele ki gece görevlerinde, görmeniz neredeyse tamamen şans eseri. İlk kurşunu yediğinizde ölmediyseniz düşmanın yerini tespit edip, ikinci kurşunda ölmeden az önce yerini bulup sonraki QuickLoad’da daha hazırlıklı olmaktan başka yapacak pek bir şeyiniz kalmıyor ki orda ölen o yüzlerce kişinin böyle bir şansı yoktu. Oyunda kesinlikle güzel ve mantıklı yansıtılan bir diğer olaysa, vurulduğunuz tarafı veya yönettiğiniz karakterin (sizden önce) fark ettiği bir düşmanın yerinin ekranda belirtilmesi. Yani bilgisayar “Bana kalsaydı çoktan vurmuştum hoca” şeklinde bir uyarı gönderiyor. Biz ekrandaki her şeyi seçemeyebiliyoruz ama gerçekte seçebiliriz öyle değil mi?
Görsel yönden fark ettiğim bir iki eksiklik, bir kayanın üzerinde ölen insanların veya, kaya üzerinde duran bir erin, altında her zaman düz bir zemin varmış gibi durması ve birinci kişi görüşünde yere kapaklandığınızda bazı yerlerde poligonların içine gömülünüp düz bir renk görülmesi. Zaten Max Payne oyunu dışında öldüğü yere uyum sağlayarak yığılan insanlar hatırlamıyorum. Bu oyunda (hatırlamışken Splinter Cell’de de) bu tür ayrıntılar, oyunda keşke dikkat edilseydi dedirten ayrıntılar.
Müzik ve doğa sesleri ve kendi dillerinde konuşan insanlar da oyunda sizi havaya sokan etmenler arasında. Gerçi hiç sinsi yaklaşmayan sizi her gördüklerinde bağırıp yerlerini belli eden Vietnam Askerlerinin zekasından şüphe de etseniz savaşırken yaptıklarından sonra o şüphenizi silmeyi biliyorlar. Bir de düşman tarafından fark edildiğinizi belirten bir müzik giriyor sizi havaya sokan, ancak ben bu güne kadar ormanın ortasında hangi orkestra bizi izliyor bir türlü akıl sır erdiremedim.
Son zamanlarda piyasaya çıkan kimisi kof, kimisi sıkı, bol CD’li oyunlar arasında, tek CD’ye de oldukça güzel şeyler sığdırılabildiğini, bayrak sallayarak, önden yürüyerek gösteren bir oyun Line of Sight: Vietnam. Mutlaka edinin.