LOGAN
Hugh Jackman’ı son kez Wolverine rolünde göreceğimiz, aslında bir dakika, burada bir düzeltme yapmam gerekiyor… Hugh Jackman’ı son kez Logan rolünde göreceğimiz aynı adlı film sonunda izleyicilerle buluştu ben de sizler için herhangi bir spoiler içermeyen incelememi filmi izledikten bir saat sonra, henüz daha dumanı tüterken hazırladım. Yazıda filme dair, herhangi bir şeyi açığa çıkaracak herhangi bir spoiler bulunmamaktadır. Daha önce yayınlanan fragmanlardan bazı fotoğraflarla veya bilgilerle karşılaşabilirsiniz. Eğer fragmanları ve verilen bu bilgileri de atladıysanız ve hiçbir şey görmeden, tamamen ferah bir kafa ile bu filmi izlemek istiyorsanız, yazıdan da belli bir kademede uzak durmanızı tavsiye ediyorum. Zaten öyle bir şey istiyorsanız burada işiniz ne, değil mi?
Öncelikle şunu belirtmem gerekir ki, Marvel çatısı altından çıkan diğer süper kahraman filmlerinin çoğunu sevmem. Zaten bu filmi de Marvel’ın stüdyoları değil, 20th Century Fox stüdyoları yapıyor. Ancak en nihayetinde Wolverine de bir Marvel karakteri. Deadpool ve X-Men serisinin ilk birkaç filmi dışında çoğu Marvel filmi çok şen şakrak ve rengarenk göründüğü için beni pek sarmaz. Filmler genel olarak aynı hizada gider. Kahramanlar toplanır, kötü adam gelir, kötü adamı yenerler, alkış ve son. Bu belki çizgi romanlarda işe yarıyor olabilir ancak film sektöründeyseniz insanlar daha fazlasını bekliyor, eh haliyle.
Logan’ın da tam olarak bu toz pembe, iyilerin hep kazandığı klasik Marvel filmlerinden çok ama çok uzaklarda, kendine has ve karanlık bir yapıya sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Zaten film için yayınlanan ilk fragmanda bile Johnny Cash’in Hurt parçası çalıyordu. “Ben sizi üzeceğim” diye bağırıyordu film. Logan’ın karanlık ve hüzünlü bir tona sahip olacağını ta o zamandan anlamıştım. Bu gerçekten beklediğim film olacaktı. Öyle de oldu. James Mangold tam da sözünü verdiği R-Rated filmi bizlere sunmayı başardı.
Yeni filmin en önemli yanlarından birisi de ilk paragrafta da belirttiğim gibi Hugh Jackman’ı son kez Logan rolünde görmemiz oldu. Elbette kendisi Ryan Reynolds’ın baskılarına dayanamayıp son bir kez Deadpool’da da karşımıza çıkabilir ancak işe “Wolverine” serisi açısından bakarsak, yaşlı Logan artık emekliliği hak etmiş durumda.
Old Man Logan adlı kısa ama doyurucu çizgi roman serisi ile X-23’ü birleştiren film her ne kadar Logan’a yoğunlaşmış gibi görünse de aslında Laura’ya, yani X-23’e de aynı oranda odaklanmış durumda. Bu kez filmde iki Wolverine var. Birisi görmüş geçirmiş Logan, bir diğeri ise yolun daha çok başında olan Laura. X-23’ün kim olduğunu bu yazıda dile getirmeyeceğim. Spoiler niteliği taşıyor olabilir. O yüzden kimliğini merak ediyorsanız daha önce yazdığım şu yazıya gidip gereken ön bilgiyi alabilirsiniz.
Film 2029 yılında geçiyor. Artık mutantların nesli resmen tükenmiştir ve Logan da kimliği gizli bir şekilde özel sektörde çalışmaktadır. Vücuduna giren maddeler, aldığı yaralar ve ilerleyen yaşı sebebiyle artık gerçekten çok yaşlanmış ve bitkin duruma düşmüş olan Logan, beladan olabildiğince uzak durmaya ve pençelerini gerekmediği sürece çıkarmamaya çok özen göstermektedir. Şimdi para kazanmak için kendi işini yapan, bir yandan yaşlı Charles Xavier’a bakan ve bir yandan alkol komasına girmemek için çabalayan bir Logan var karşımızda. Artık bitmiş, güçsüz, hüzünlü ve yalnız bir Logan. Eski parlak günler artık güzel birer anıdan ibaret.
Filmde asıl amacı X-23’ü ve Xavier’ı güvende tutmak olan Logan, asi ve inatçı ruhundan da hiçbir şey kaybetmemiş gibi görünüyor. Hala kendi kafasının dikine gitse de içinde bir yerlerde yaşlı, babacan bir adamın yatıyor olduğu da aşikar. Bunu filmin birçok sahnesinde görüyorsunuz. Her ne kadar saklamaya çalışsa da Logan, insani duyguları kendi içinde yoğun bir şekilde yaşıyor.
Hikayeye dair başka bir şey söyleyip spoiler vermeyeceğim. Ufak bir “taşıma” macerası olarak başlayan filmimiz dallanıp budaklanarak muazzam bir aksiyon trenine dönüşüyor. Bunu bilmeniz şimdilik sizler için yeterli olacaktır.
X-23 için seçilen Dafne Keen adlı hanım kızımızın mükemmel bir seçim olduğunu içim aşırı rahat bir şekilde söyleyebilirim. Zaten fragmanlarda bile bu rolü nasıl iyi kotaracağını gösteren Keen, filmde de harika bir iş çıkarmış. Pençelerini her çıkardığında ve o hem acı, hem de öfke dolu çığlıkları her attığında kalbim yerinden fırlayacakmış gibi oldu. Bu filmde Wolverine’den daha havalı ve daha öfkeli birisi varsa, o da X-23’tür. Filmin son çeyreğine kadar konuşmayan, yalnızca kaş ve göz hareketleri ile her şeyi anlatan bu kız, gerçekten yeni bir Wolverine için en iyi seçenek olabilir.
Filmin R-Rated oluşu dikkat çeken özelliklerinden birisi. Burada yazıya ara verip bu R-Rated olayının ne olduğunu vurgulamak istiyorum. Burada Restricted anlamına gelen R, filmin gerçekten birçok birey için, özellikle de 18 yaşından küçük bireyler için aşırı sakıncalı sahnelere sahip olduğunu belirtiyor. Gerçekten de Logan öyle bir film. Deadpool da R Rated bir filmdi. Eğer onu da izlediyseniz, Logan’ın nasıl kan ve dehşet dolu bir film olduğunu kestirebiliyorsunuzdur.
Logan’ın bir film olarak genel yapısından bahsedecek olursam, tam da Johnny Cash şarkılarının yakışacağı, Western tarzı bir katliam hikayesini örnek verebilirim. Zaten filmde de 1953 yılında çekilmiş ünlü bir Western filmi olan “Shane”den, oldukça popüler bir söz ile karşılaşıyoruz. “Katil sıfatıyla yaşanmaz. Adam öldürdükten sonra hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Bunun doğrusu ya da yanlışı yoktur, bir etiket gibi yapışır üstüne.” İşte bu cümle aslında tam da Logan’ın havasını yansıtmayı başaran yegane cümle olmuş. Logan hayatı boyunca iyi veya kötü bir sürü kişiyi öldürdü ve sonunda, yolculuğunun son durağında kurtuluşu arıyor. Bu kurtuluşu ancak tek bir şey sağlayabilir. Sonlanmaya yakın, pişmanlıklarla ve yaşanmamışlıklarla dolu bir hayat. Neyse ki artık Laura var ve Logan için artık umutlu bir yaşam o kadar da imkansız değil.
Daha önce bu kadar kanlı bir X-Men filmi izlemediğinize eminim. Ancak bu filmi sıradanlıktan çıkaran asıl olay, savaş sahnelerindeki muazzam kareografi. Zaten Logan’ın ve genel olarak Hugh Jackman’ın bu sahnelerdeki duruşuna hazırız. Kendisi bu sefer biraz daha sakin kalmaya çalışsa da yine ipin ucunu kaçırdığı oluyor. Ama asıl odaklanmanız gereken kişi kesinlikle Dafne Keen, yani Laura. Amanın, onlar nasıl hareketler öyle! Şuncacık kıza bunları nasıl yaptırdınız, bu sahneleri nasıl çektiniz! Bugüne kadar çocuk yaşta suikastçi olmuş bireyler arasında favorim Leon’dan tanıdığımız Mathilda idi. Ancak artık bu kişi benim için tartışmasız bir şekilde Laura’dır.
Logan ve Laura’nın yanı sıra filmde bir de yaşlı bir Charles Xavier ile karşılaşıyoruz. Artık o da tıpkı Logan gibi güçlerini kaybetmeye, hatta bu güçlerden dolayı zarar görmeye başlamıştır. Beyninde yaşlılık yüzünden meydana gelen bir hasar yüzünden çok tehlikeli bir kitle imha silahına dönüşen Xavier, zamanında ilaçlarını almazsa pek hoş olmayan şeylere sebep olabiliyor. Onun Logan’dan, Logan’ın da ondan başka kimsesi yoktur. Laura her ikisi için de “kurtuluş” adına son şanstır. Sizi bilmem ama aksi ve vurdum duymaz bir Xavier görmek beni gerçekten etkiledi. Logan ile aralarında geçen tatlı ve komik atışmalar filmin tuzu-biberi olmuş.
Son sözlerime gelecek olursam, Logan’ın gerçekten de uzun zamandır beklediğim, hatta doğrusunu söylemek gerekirse Christopher Nolan’ın “The Dark Knight”ından beri aradığım o sağlam film olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Hem prodüksiyon, hem de Hugh Jackman, Dafne Keen ve Patrick Stewart gibi yetenekli oyuncuların performansı sebebiyle Logan 2 saat boyunca hiç sıkılmadan izleyebildiğim, muazzam bir yapım olmuş. İlk paragrafta da söylediğim gibi şen şakrak, sıradan bir Marvel filminden çok daha fazlasını, dramatik bir yapımı izlemek istiyorsanız Logan’ı sakın kaçırmayın.