Oyun İncelemeleri

London 2012 (PS3)

Uzun zamandır olimpiyatları takip eden birisi olsam da ne yazık ki isimler konusunda iyi değilimdir. Bazen olimpiyat spikerlerini dinlerken adını daha önce hiç duymadığım dünya ünlü atletleri bana gösterirler ancak benim için onlar bir yabancıdır (Usain Bolt’u biliyorum merak etmeyin). Lakin her ne kadar isimlerin benim için anlamı olmasa da yaptıkları şey bence çok anlamlı.

Her dört yılda bir yapılan olimpiyatlar şimdi İngiltere’nin başkenti Londra’da yapılacak. London 2012 adı ile gerçekleştirilecek olan etkinlik ciddi anlamda büyük bir olay. Elbette her büyük olay gibi onun da bir oyununun olması lazım.

İngiltere’nin ve Londra belediyesinin bu konuda çok çalıştığını ve iyi hazırlandığını biliyoruz, peki bakalım SEGA ve Sega Studios Australia bu büyük etkinliğe nasıl hazırlanmış?

Sırıkla atla(ma), çekiç at(ma)
Açıçası ofise gelen oyunlar arasında bulunuyordu London 2012 ve beni direk cezp etti. Fazla vakit kaybetmeden oyunu oynamaya başladım. Benim oynadığım PS3 versiyonuydu ancak oyunun Xbox 360 ve PC versiyonları da mevcut. Öte yandan konsollar için oyun hem Kinect hem de Move desteği ile geliyor.

Oyunun ana menüsüne baktığımızda Olympic Games, Events Play, Party Play, Online Play, Teams & Records ve Settings seçenekleri bulunuyor. Son iki seçenek oyundaki ayarlar kısmı ve oynadığınız takımlarla kırdığınız rekorların bir verisini tutuyor. Öte yandan Teams tarafı da herhangi bir ülkenin atletlerini kişiselleştirmenize izin veriyor. Oyundaki isimler ne yazık ki kafadan sallama isimler. Sadece olimpiyat başarısı yüksek olmayanlardan bahsetmiyorum. Olimpiyat yıldızı Amerika gibi ülkelerde de ne yazık ki kafadan sallama kadın ve erkek isimleri görüyoruz. Dolayısı ile ünlü bir atletle veya ona karşı yarışma hayallerini bir kenara bırakın. Bu oyunun en büyük eksisi. Belli ki SEGA lisans işinde o kadar başarılı değil.

Party Play ve Online Play iki kardeş misali çoklu oyuncu modları. Online Play’de PSN’e bağlanıp oynarken Party Play’de aynı makine üzerinden oynayabiliyorsunuz. Co-op olarak düşünebileceğimiz bu modda 4 lişiye yer var. Bu bölümde birlikte yapabileceğiniz yarışmaların yanında beraber “challenge”ları da bitirebiliyorsunuz.  

Events Play kısmı ise bir nevi sandbox tarzında hazırlanmış. 8 etkinliğin oluşturduğu yirminin üzerinde yarıştan 8 yarışlık bir playlist oluşturuyorsunuz ve ülkenizi seçip sadece kendi playlist’inizde bulunan yarışları yapıyorsunuz.

Yağmurlu bir günde 350 mt koşmak
Olympic Games kısmı oyunun kendisi. Zaten oyunun esas noktası burası. London 2012’de Türkiye’nin de içlerinde olduğu 36 ülke yer alıyor. 10 günlü bir süreç boyunca her gün önünüze sunulan seçeneklerde ikisini seçiyorsunuz. Her yarışın iki ayağı mevcut. Sabah olan birinci ayağı eleme. Eğer bu ayakta ilk dörde giremezseniz öğleden sonraki finallere kalamıyorsunuz.

Finallerde ise hepinizin de bildiği gibi ilk üçe altın, gümüş ve bronz madalyaları dağıtılıyor ve birincinin milli marşı çalınıyor. Ben Türkiye ile katıldığım olimpiyatları 4 altın 2 gümüş 1 de bronz madalya toplayarak toplamda 17 madalya ile 2. sırada tamamladım. Eğer ülkemizin gerçek hayattaki başarısını düşünürseniz bu gayet iyi. Üstelik altınlardan bir tanesi trambolin, gümüşlerden birisi de masa tenisinden geldi. Dolayısı ile alnımın akı ile çıktığımı düşünüyorum.

Oyunda takımlı ve/veya tekli şekilde yarışabileceğiniz 31 yarış mevcut. Disk fırlatmadan cirit atmaya, koşulardan, yüzmeye, plaj voleybolundan ağırlık kaldırmaya kadar pek çok seçenek karşınıza çıkıyor. Bunun yanında ülkelerin geçmişteki başarılarına göre Retry Toke’ları da mevcut. Bunlar sizin bir yarışmada kötü performansın ardından tekrar yarışmanızı sağlıyor. Başta verilen bu token’ları daha sonra iyi dereceler yaparak da kazanabiliyorsunuz.

Kalkmıyor diyorum, kaldır diyor!
Oyunlara gelecek olursak; kategorilere ayrılmış oyunların temelde mekanikleri aynı. Örneğin koşularda karşınıza bir çubuk çıkıyor ve siz X’e hızlı hızlı ancak dengeli bir şekilde basarak atletinizin hızını ayarlamaya çalışıyorsunuz. Aynı şeyi atlamalı sporlarda da yapıyorsunuz fakat bunda ayrıca sol analog tuşu ile bir açı da belirlemeniz gerekiyor.

Jimnastik kısmı daha çok “Quick Event” tarzında karşınıza çıkan tuşlara basarak hallettiğiniz bir bölüm olurken, yüzme ve masa tenisi analog kollarla oynanıyor. Kısacası her bir oyunda farkılıklar olsa da kategorilerde temel mekanik aynı.

Oynanış açısından bakılması gerekirse London 2012 çok zor bir oyun değil. Ben orta zorlukta Türkiye ile 17 madalya kazandığıma göre bu oyunlara alışık olan birisi ikinci oyunda rahatla dünya rekorları kırmaya başlar.

Zor değil ancak adil de değil. Bazen rakipler arasında oldukça büyük dengesizlikler gözükebiliyor. Örneğin masa tenisinde elemelerde gayet iyi giderken finalde rezil rüsva oldum. Tamam bunda rakibimin Çin olmasının büyük etkisi var ancak bir an için oyunun bana bu maçı kazandırmayacağı hissine kapılmadım değil. Ya da koşularda ülkelere göre bazen atletlerdeki kalite farkını size ciddi ciddi hissettiriyor.

Bu tarz durumlar bazen siniriniz bozsa da London 2012 yine de kendisini oynatıyor. İlk başlarda biraz bocalasanız da kısa zamanda alışıp “İkinci oyunda daha iyi yaparım” diye düşünmeye başlıyorsunuz.

Her yarışmadan önce bir tutorial bölümü var siz yanlışlıkla geçseniz bile oyun size hatırlatıor ki bu iyi bir şey çünkü tuutorial’lar kesinlikle en az bir defa denenmesi gereken şeyler. Bazen size çok fazla bir şey anlatamayabiliyorlar doğru ancak yine de sizin neyi beklediğini yarıştan önce görmek için tutorial’ları mutlaka yapın derim. Çünkü oyun temelde size tutorial bölümünde ne anlatıyorsa aynen onu yapmanızı istiyor.

Senin yüzüne ne oldu? Cirit çizdi hocam
London 2012 spor oyunu olsa da bir FIFA ya da PES değil elbette. Dünyada futbol kadar ilgi çekmeyen olimpiyat için futbol oyunu kalitesinde bir grafik de beklenmez. Açıkçası grafiklere kötü diyemeyiz ancak “yetersiz” uygun bir kelime olacaktır. Her ne kadar yüz mimikleri ve genel atmosfer havası oldukça iyi yansıtılmış olsa da bazı karakter animasyonları biraz odunsu kalıyor.
Seyirici atmosferi genellikle seslerle belirlenmiş.

Çoğu zaman seyirciyi görmediğiniz için de bu gayet mantıklı. İyi bir derecede ya da iyi bir hareket yaptığınızda bir anda seyircinin inlediğini duyarak havaya giriyorsunuz. Dolayısı ile sesler oyunun atmosferine oldukça büyük katkıda bulunuyor. Öte yandan spikerler de gayet yerinde konuşup yerinde susarak sizin yarış esnasındaki konsantrasyonunuzu bozmuyorlar. Oyunun müzikleri ahım şahım değil ancak kulak da tırmalamıyor. Hatta içerisinde bir iki güzel melodi bile mevcut.

Güllenin sultanları
Oynanış bakımından gamepad oldukça kolay ve rahat fakat internetten araştırdığımda oynanışın fare ve klavye ile çok zor olduğunu, oyunun resmen sizi gamepad’a zorladığını duydum. Maalesef PC’de deneme şansım olmadığı için bu konuda bir fikir sahibi değilim ancak benden size söylemesi.

London 2012 olimpiyat severler için oldukça güzel hazırlanmış ve zevkli vakit geçirilecek bir oyun olmuş açıkçası. İçerisindeki bazı göz ardı edilebilecek hatalarıyla birlikte bu olimpiyatlar için iyi bir sunum olabilir açıkçası. Ayrıca bir olimpiyat oyunu için başka kaç seçeneğiniz var ki?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu