Lost: Via Domus
Korkunç bir uçak kazası sonucu kurtulmayı başarabilen ve tropik bir adada yaşam mücadelesi veren insanlar. Bir milyoner, bir Rock sanatçısı, bir mühendis veya başka biri… Kişilikler birbirinden farklı olsa da her kesin amacı yaşamak olan bir macera Lost. Popüler Amerikan dizi furyasının son büyük ve belki de en büyük bombası Lost, ilk yayımlandığı bölümden bu yana sadece Amerika değil, tüm dünyada merak ve heyecanla takip edilen bir seri halini aldı. En nihayetinde güzel yurdumuza da bulaştı bu salgın. Çılgınlığın öteki boyutu olarak dizinin, oyununun yapım haklarını alan Ubisoft, ortaya kaliteli bir yapım çıkarmış gibi. Nihayet uzun bir bekleyişin ardından sonra elimizde bulunan oyun, “Via Domus”
Dünya bu diziye çıldırdı. Şimdi sıra bizde!
Sabırsız yükleme zamanını tükettikten sonra oyuna ilk adımı atıyoruz. Oyunun menü ve bölüm arası yükleme ekranları çok kaliteli hazırlanmış. Standart seçenekler dışında, ekstralar seçeneği de mevcut olan Via Domus’da, nihayet oyundayız. Yapım ilk karede uçakta başlıyor ve bilindik kaza gerçekleşiyor. Bunun ardından ipleri yavaş yavaş elimize alıyoruz. TPS bakış açısına sahip Lost’ta, kazadan sonra baygın bir şekilde ormanın ortasında Elliot Maslow olarak uyanıyoruz. Kısa süre sonra fark ediyoruz ki adamımız, hafızasını kaybetmiş ve geçmişe dair bir şey hatırlamıyor. Oyunun büyük bir kısmında peşinden kovalayacağımız unsur, kimliğimiz.
Hikaye akışı boyunca sorulara, hem kendi çabalarımızla hem de etraftaki az sayıda insanla iletişim halinde olarak cevaplar bulmaya çalışıyoruz. Çok detaylı olmasa da güzel bir soru sistemi var. Genellikle Elliot, ilk olarak “Kendisinin kim olduğunu?” ve soru sorduğu kişiye, “Kendisini tanıyıp tanımadığını” soruyor. RPG öğeleriyle süslenmiş Lost’ta, insan dışında doğadaki kaynak ve göstergeler de bize yardımcı unsurlar. Su şişesi, meyveler, dergi gibi uçak enkazından arta kalan ve doğada bulunabilecek malzemeleri, sürekli taşıdığımız sırt çantamızda stok yapabiliyoruz. Yiyecek ve içecek olarak kullanamıyoruz ne yazık ki, ama küçük bir ticaret kapısı açılıyor bu sayede. Diğer hayatta kalan insanlarla, üzerimizde bulunan malzemeleri takas edebiliyoruz. Böylece işe yarar malzemelere sahip olarak görevlerin üstesinden kolayca gelebiliyoruz. Örneğin bir adet çakmak, meşale veya mermi alabiliyoruz. Oyun boyunca birkaç yer hariç hiç silah kullanmıyoruz. Ada üzerinde taban tepeceğimiz birkaç farklı mekan mevcut. Bu mekanlara oyun boyunca çoğu kez tekrar tekrar uğramak gerekiyor. Diğer mekanlar dışında, sadece sahilin güvenli olduğunu belirtebiliriz. Tabii ki bu ada da yalnız değiliz. Birkaç silahlı maceraperest ve adanın kendisine özgü mistik gücü, bizim en büyük düşmanımız aslında. Dizide de olduğu gibi oyunda da aslında ilk mücadelemizi adaya karşı veriyoruz.
Via Domus… Bu Latince!
Tamamlanılan her görev sonucunda Elliot, geçmişe dair kesitler hatırlamaya başlıyor. Böylece hikayesindeki eksik parçalar da, oyun boyunca yerine oturuyor ve bu kesitleri oynayabiliyoruz da. Genellikle aranılan sorulara cevap olması açısından fotoğraflar çekmemiz gerekiyor. Doğru açıyı ve yakınlığı ayarlamak şartıyla bu kısa bölümler sona eriyor ve Elliot, yeni şeyler hatırlıyor. Ayrıca oyunun bazı yerlerinde bulunan araçların (Eski bir araba, büyük bir gemi çapası) fotoğraflarını çekerek, oyunun ekstralar başlığındaki konsept tasarımlarını Unlock edebilme imkanımız bulunuyor. Ekranda herhangi bir gösterge mevcut değil. Bu sayede dizi havasında ilerleyebiliyoruz. Ormanda yön bulmak için güneşi takip etmek şart değil. Uçak parçalarınız izleyerek, enkazın diğer parçasına ulaşabiliriz. Aynı şekil de bez parçaları ya da ağaçların üzerindeki işaretler, bize ulaşacağımız kaynak için yol gösteriyorlar. Tüm bunlarla beraber bazen çizgisellik gözlerden kaçmıyor.
Bazen ağaçlar bizi gizleyebiliyorlar. Bazı soruların cevaplarını ararken, beklemediğimiz bir anda yardıma gelenler de olabiliyor. Tabii ki genellikle hiç bir şey karşılıksız değil; ticaret sistemi başrolde yine. Elliot, sadece sorular üzerine yoğunlaşmış bir karakter değil aslında. Fotoğraf becerisinin yanında, iyi bilgisayar kullanabiliyor ve bulmaca tarzı denklemleri çözebiliyor. Sözgelimi eski bilgisayarları kurcalayarak yeni kapılar açabilir veya makineleri çalıştırabiliyor. Genellikle bilgisayar ortamında karşımıza çıkan sorular IQ soruları. Bunun yanında Bioshock’ta gördüğümüz su boruları bulmacasının bir benzeri, orantılı miktarda elektrik akımı dağıtma bulmacaları bulunuyor Via Domus’ta.
Ek olarak bu denklemlerde kullandığımız küçük araçları da, çevreden toplayarak stok yapabiliyoruz.
Elliot ne yapıyor?
Oyun akışı hakkında küçük bir sıralama yapacak olursak Lost: Via Domus, ilk bölümleri itibariyle çok güzel bir giriş yapıyor. Hayatta kalanları buluyor ve kendimiz üzerine soruları cevaplamaya çalışıyoruz. Via Domus’un bulunmasıyla, önemli bir yol kat ediyoruz. Oyun ortalarına doğru yavaşlayan tansiyon, muhteşem bir kovalamaca sahnesiyle tekrar tırmanıyor. Bu öyle güzel hazırlanmış bir bölüm ki, Mario’yu hayal edebilirsiniz bir bakıma. Sürekli durmaksızın koşarak kaçmanız ve bunu yaparken karşınıza çıkacak her türlü engelin üzerinden zamanında atlayıp, kafanızı çarpabileceğiniz engellerden de kayarak sıyrılmanız gerek. Bunu hızlı ve iyi bir zamanlamayla yaptığınız taktirde heyecan ve gerilimi oldukça yüksek bir bölüm bekliyor sizi. Oyun sonlarına doğru beton mekanlarda biraz daha fazla vakit geçirirken, heyecanlı kovalamaca sahnelerinin bulunduğu bölümün bir benzeriyle tekrar karşılaşıyorsunuz, fakat bu kez roller farklı bir şekilde. Bu tip iki bölümde de mutlaka dikkatli ve hızlı olmak gerekiyorken, yapacağınız her bir hata sonucu bir yere çarpabiliyor, takılıp düşebiliyor veya uçurumdan aşağıya uçabiliyorsunuz.
Tabular yıkılıyor
Bu tür piyasaya sürülen yapımların çok büyük kısmı, özensiz grafikleri, oynanışı ve basit görevleriyle vasatı aşamaz. Artık sadece popülaritesinden yararlanılması amaç edilmeyen yapımların çoğalıyor olduğunu görmek sevindirici. Ubisoft, Lost için kaliteli bir grafik motoru kullanıyor. Ağaçlar, rüzgarda sallanan otlar, sahil, kısacası ada, oldukça hoş tasarlanmış. Bu güzellikler, ışık ve gölge oyunlarıyla desteklenmiş. Karakter tasarımları olarak ta göze hoş gelen oyunda özellikle yüz tasarımları çok kaliteli gözüküyor. Göz bebeklerinden, burun deliklerine kadar hemen hemen her detaya özen gösterilmiş. Ek olarak sesler ve müzikler de atmosferi tamamlıyor.
Toparlarsak güzel bir oyun akışı var Via Domus’un. Toplamda 7 ana bölümün bulunduğu oyunun oynanış süresinin kısa olduğunu belirtmekte fayda var. Herhangi bir zorluk seviyesinin olmadığı Lost: Via Domus, yaklaşık 6-7 saatte tamamlanabiliyor. Yapımcılar dizi fikrini oyuna iyice adapte etmeyi düşünmüşler ki, her bir bölümü tamamladıktan sonra yeni bölüme başlamadan önce, eski bölüme ait özet görüntüler geliyor ekrana. Getirdiği muhteşem finalle de devam edeceğinin sinyallerini veriyor gibi. Ne olursa olsun Lost, tek oyun olarak kalmayı hak etmiyor. Ubisoft’un maharetli ellerinden çıkan Lost, kesinlikle güzel bir yapım.