Lucy (Makale)
Bir insanın beyninin sadece %10’unu kullanabildiği söylenir ancak bir yunus balığının %20… Böyle bilimsel bir ifadenin ardından insan kendisini oldukça aptal hissediyor öyle değil mi? Peki size şöyle bir soru sorayım: beyninizin %100’ünü kullandığınızı düşünün, sizce neler yapabilirdiniz? Farkındaysanız, “ne yapardınız?” diye sormuyorum.
7 Ağustos tarihinde Beyazperde.com’un düzenlediği ön gösterim ile birlikte kendimizi Scarlett Johansson, Morgan Freeman ve Min-sik Choi’nin başarılı performansını izlerken bulduk ancak oyuncuların başarılarını bir kenara bırakıp, önceliği değerli senarist ve aynı zamanda yönetmen Luc Besson’ı ayakta alkışlamak istiyorum. Sanırım Lucy, Prometheus filminden sonra, bilimsel anlamda beni doyuran başarılı aksiyon filmlerinin başında gelecek. Beşinci Element, Sevginin Gücü, Taşıyıcı 2 gibi başarılı filmlerde imzasını taşıyan Besson, Lucy filmini de akıllara kazıyacak bir performansla karşımızda.
Hikayemiz bizi önce Tayvan’a götürüyor. Taipei, suça batmış ve pislikten geçilmeyen, uyuşturucu ağı üzerine yürütülmektedir. Lucy ise farkında olmadan kendisini tehlikeli uyuşturucu çetesinin ortasında bulur. Daha bir hafta önce tanıştığı Robert isimli bir genç, ona bir teslimatı yapmasını ister ancak güzelimiz yapması gereken işleri olduğunu söyleyerek olay yerinden uzaklaşmak niyetindedir. Her ne kadar erkek arkadaş görünmüne sahip olsa bile Robert, aniden kelepçeye bağlı olan çantayı Lucy’nin bileğine geçiriverir. Kelepçenin çıkması ve çantadan kurtulmasının tek yolu Mr. Jang isimli adamın şifreyi vermesidir. Otele giren Lucy, çete üyeleri tarafından bir odaya götürülür ve tüm olaylar burada gelişir. Öncelikle vücudunun içerisine belli bir oranda paketlenmiş uyuşturucu yerleştirilir. Kendisi gibi farklı 3 kişi de aynı durumdadır. 4 farklı ülkeye, 4 farklı paket yollanacaktır. Ta ki Lucy’nin karnındaki uyuşturucu, paketinden çıkıp onun kanına karışana kadar. Savunmasız genç kadın artık akıl okuma, telekinezi ve acıyı hissetmeme gibi güçlere sahip acımasız bir savaşçıdır.
DEVAMI DİĞER SAYFADA
>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>
Yönetmen Luc Besson’un, Lucy filmini tam 10 yıl önce planladığından haberiniz var mıydı? Doğru okudunuz. Besson, özellikle evrendeki sırların daha çözülemediğini ve akıllardaki soruların tek bir filmde sınırlı kalmasının, çok zor olduğunun da altını çizmiş. Ayrıca Lucy filmi için akıllardaki ilk isim Angelina Jolie’ymiş ancak sonradan Scarlett Johansson’da karar kılınmış. Filmin çekimleri Paris’in dışında bulunan yeni Cité du Cinéma stüdyolarında Eylül 2013’de başlamış ve Tayvan çekimleriyse Taipei’de 21 Ekim 2013 tarihinde başlamış, 11 gün sürmüş. Diğer ilginç bir bilgi ise Besson, 1994 yılında Beşinci Element filminin tanıtım turu esnasında Taipei şehrini ziyaret etmiş ve atmosferinden son derece etkilenmiş. Bu yüzden filmin çekimleri için bu şehir seçilmiş.
Lucy, bilimkurgu ve aksiyon türünde izleyiciyle buluşuyor. Herkese hitap etmeyen anlatım tarzının yanında, özellikle etkileyici müzikleri, klasik tonlamaları da beraberinde getiriyor. Zaman ve mekan kavramını, bilimsel anlamda düşündüğümüzde aklımızın alamayacağı uç noktaları dile getirmeye çalışan filmin, herkesin “iyi bir aksiyon” olarak değerlendirmesini beklemediği çok açık. Sadece bilimi değil, türü gereği aksiyonu da ön plana çıkartan Lucy, işini gayet başarılı bir şekilde izleyiciye yansıtıyor ve sıkılmamız için elinden geleni yapıyor. Yönetmen kimi zaman dinsel ve bilimsel öğelerle dalga geçiyor, kimi zaman ise “acaba?” dermişçesine insanı merakta bırakıyor. Hangisi olduğuna izledikten sonra karar verebilirsiniz.
Hücrelerden tutun, eski çağlara; günümüzden tutun, saf bilgiye kadar ciddi anlamda insanı düşündüren başarılı bir yapım olarak tarihte sürekli dillendirilmesi gereken Lucy, bakalım beni etkilediği kadar sizi de etkileyecek mi bilemiyorum ancak özellikle “biraz hızlı bitti sanki” dediğinizi duyar gibiyim, en azından bazılarınızın böyle düşüneceğinden eminim.