Marc Ecko’s Getting Up: Contents Under Pressure
Eskiden işten eve dönerken kullandığım bir alt geçit vardı, Geçit içindeki
duvarlar rengarenkti. Çeşitli yazılar, figürler, stiller o gri soğuk betonu
anlamlı bir hale getirirdi. Başka yerlerde de karşıma çıktılar; Beyoğlu, Taksim,
Şişli, Moda, Kadıköy derken bir bakmışım resimler her yerde. Aslında onların
gerçek ismi Graffiti; 1970’li yıllarda ortaya çıkan ve günümüze kadar gelen bir
sanat. Bunları yapan insanların kendilerine ait stilleri, hayal güçleri var.
Asıl önemlisi yetenekleri, çünkü her insan eline bir sprey boya alıp da, o kadar
güzel çizimleri ortaya çıkaramaz. Graffiti ile belki gerçek yaşantımızda hiç
ilgili olmayabiliriz. Marc Ecko’s Getting Up ise bizi dijital ortamda Graffiti
ile ilişkilendiriyor. Yalnız yapımın içeriği nedeni ile bazı yerlerde yasaklandığını da belirtelim.
Duvarlardaki sanat
New Radius şehrinde yaşayan Trane adındaki karakteri canlandırıyoruz. Kendisi
usta ve ünlü bir Graffiti sanatçısı olmak istiyor. Yalnız şehirde oldukça sıkı
bir yönetim var ve çoğu kişiye acımıyorlar. Civil Conduct Keepers isimli polis
gücü gördümü affetmiyor, direk olarak dalıp sonrada tutukluyorlar. Bizim
dışımızda kendi Graffiti’lerini yapan ve bölgelerini ilan eden gruplar da var.
Karmaşık bir ortamda biz ise kendi stilimiz ile yükselmeye çalışıyoruz. Aslında
yüzeysel bakıldığında son derece basit bir konu gibi gözükse de, oyunu oynadıkça
bazı ilginç durumlar ortaya çıkıyor.
Marc Echo’nun ana menüsü metro istasyonu şeklinde yapılmış. Gayet hoş olmasına
rağmen tek sorun mouse desteğinin olmaması, bu da konsoldan PC’ye aktarılması
sebebi ile meydana geliyor. Ayarlar ve diğer menü birimleri arasında enter ve ok
tuşları aracılığı ile gidip geliyoruz. Yeni oyun açmak istediğimiz veya kayıtlı
oyundan devam etmek istediğimiz zaman gişelerden direk olarak istasyona
giriyoruz. Göreve başlamadan önce ise yapacağımız Graffiti’lerin ve
yapıştırmaların stillerini seçiyoruz. Yalnız bu seçimleri, yapımda yer alan
belirli tarz ve renkler arasından yapabiliyoruz, istediğimiz gibi kafamıza göre
yazı veya resim yapmamız ne yazık ki yok. Yine de seçenekler var ve ilerledikçe
kapalı olanlar da açılıyor. Hepsini tamamladıktan sonra ise Metro hareket ediyor
ve oyuna giriyoruz.
Marc Echo’nun belki de en çok hoşuma giden kısmı giriş sinematiği olmuştu. Oyunu
açar açmaz harika bir sinematik beni karşılamıştı. Yapımda göreve başladığınız
zamanda, oyun içi grafik motoru ile yapılmış bir sinematik beni karşılıyor.
Trane’nin ufak anlatımları ve oyunu yapanların isimleri bu sinematikte geçiyor,
sanki oyundan çok bir film açılışı gibiydi. Göreve başlamadan evvel Marc Echo
oldukça hoş bir giriş yapıyor. Film gibi böylesine bir girişi daha önce Riddick
oyunu da yapmıştı ve oldukça etkileyiciydi.
Spreyim bitti. Ne yapacağım şimdi?
Uzun zamandır geliştirme aşamasında olan bir oyunun grafiklerinin daha iyi
olmasını beklerdim. Konsolların önceliği ile geliştirilen oyun, PC platformuna
aktarılınca ortaya mükemmel bir tablo çıkmamış. Grafik ayarları ne yazık ki
çözünürlük ile sınırlanmış durumda, en fazla 1024X768 çözünürlüğü
işaretleyebiliyoruz. Bunun haricinde efektler, ince ayarlar vb… seçenekler yer
almıyor. Oyuna girdiğimiz zaman ise vasatın üzeri, ama çok da iyi olmayan bir
ekran bizi karşılıyor. Yer ve duvarlar bazı zamanlar göz nizamından kayabiliyor.
Bir iki titrek yer sanki korkudan öylece davranıyormuş edasında. Yine de
grafikler aşağılanıp, büzülecek cinsten de değil. Orta şekerli grafikler zaman
zaman insanın aklına GTA’yı getiriyor. Gönül konsoldan çevirme grafiklerin
geliştirilmesini, ayarlarının eklenmesini isterdi ama elden ne gelir. Ayrıca
kastıran veya mükemmel grafikleri olmamasına rağmen, bölüm arası yüklemeleri de
oldukça uzun sürebiliyor.Sesler kesinlikle harika, özellikle anlatımlar ve seslendirmeler son derece
yerine oturmuş. Talib Kweli, Michael Berrin, Sin City’den tanıdık iki isim
Rosario Dawson ile Brittany Murphy, George Hamilton ve Giovanni Ribisi gibi
oldukça tanıdık isimler, oyundaki karakterleri seslendirmiş. Bazı rapçilerin ve
sinema oyuncularının Marc Echo’da çalıştığını hemen belirtelim. Ses efektleri de
son derece güzel ve pürüzsüz. Sprey boyayı kullandığınız anda çıkardığı “Fısss”
sesini dahi, ayırt edebiliyorsunuz. Daha önce incelediğim 25 To Life’ın
Soundtrack listesini oldukça beğenmiştim ama Marc Echo’nun ki ondan bile daha
güzel. Oyunun atmosferine tam olarak oturmuş durumdalar. Mutlaka bir yerlerden
bulun dinleyin, pişman olmazsınız.
Duvara Mona Lisa Çizmek
Oyunda etkileşim ne yazık ki çok fazla değil, etkileşime girdiğimiz yerler ise
belirli olan yerler. Bunlar arasında tahta bir bank, kırık duvarlar, bir kaç
parça eşya gibi çeşitli nesneler var. Zaten böyle bir oyundan Half Life 2 gibi
bir etkileşim olması da beklenemez.
Oyunun belli bir görev sistemi var. Bu genel olarak şu duvara Graffiti yap,
buradaki desenleri değiştir, polislerden kaç vb… görevleri yapıyoruz. En
başlarda bunlar kolay gibi gözüksede, sonraki aşamalarda gerçekten de
zorlaşıyor. Bir otobanın üstündeki levhayı boyamak veya bir köprünün yan
tarafına desen çizmek gibi ilginç, ama tehlikeli yerler oluyor. Mesela hızla
giden otomobillerin olduğu otobanda karşı tarafa geçip, düşman grup üyelerini
dövüp, sonra da onları desenleri üstüne kendi Graffiti’nizi yapmanız
gerekebiliyor. Karşıya geçmek bir sorun, çünkü araba çarptığı zaman direk
ölüyorsunuz. Geçtiniz diyelim düşman grubun üyeleri kalabalık, onları haklamanız
gerekiyor. İlk önceleri kolay görevler, belli bir süre sonra zorlaşıyor,
dikkatli olmak gerekiyor.
Graffiti çizerek popülerliğimizi arttırıyoruz. Yalnız iki türlü Graffiti var,
birincisi görev için yaptığınız renkli cafcaflı olanlar, diğerleri ise sizin
oyuna girmeden önce belirlediğiniz veya değiştirdiğiniz kendi desenleriniz.
Görev için olanları oyunun verdiği belli bir sürede tamamlarsanız size ekstra
puan olarak geri dönüyor, ama illaki o süre içinde tamamlamak gibi bir şart yok.
Önemli olan Graffiti’yi yapıp görevi başarmak. Görev için olanları genelde karşı
taraftaki grubun çizimleri üstüne yapıyorsunuz. Kendi desenleriniz aslında oraya
buraya çizdirmek, bazı görevlerde kullanmak ve bonus puan almak için. İstediğiniz yere kendi motifinizi atabilirsiniz. Bunların
haricinde ise bazı belli yerlere kendi Graffiti’nizi yaptığınız zaman, size
ekstra olarak geri dönüyor. Bunlar kilitli olan bonusların açılması veya
popülerlik puanı size geri kazandırılıyor. Bazı görevlerde de bunlardan
yararlanmak zorunda oluyoruz, örnek oyunun ilk başlarındaki CCK aracını
palyaçoya çevirmek gibi. Graffiti desenlerimiz “Black Book” adındaki bir
defterde bulunuyor. Kara Kitaba yolda gördüğümüz ilginç Graffiti’lerin
resimlerini çekerek veya görevlerde rastladığımız çizim ustalarına defterimize
desen karalatarak bolca zenginleştiriyoruz. Böylece daha sonra bu çizimleri
bizde kullanabiliyoruz. Aslında Graffiti yapmak dışında özel etiketlerimiz ve
desenli ilanlarımız da yer alıyor. En başlarda spreyimiz ile resimler çizsekte,
sonraki kısımlarda ilan yapıştırmak gibi başka aktivitelere katılıyoruz. Prince of Persia gibi mübarek
Marc Echo aksiyon kısımları Prince of Persia’yı hatırlatıyor. Su borularından
yukarı tırmanıyor, direklerden direklere atlıyor, çıkıntılara tutunarak bina
kenarlarında yürüyebiliyor (ayrıca Graffiti’de yapıyoruz), sağa sola yuvarlanıp
bir kaç ufak kombo yapabiliyoruz. Bazı hareketler gerçekten de POP serisini
insana çağrıştırıyor. Otoban üzerindeki trafik levhasını boyamak veya köprünün
yan tarafına imza atmak gibi yüksek ve tehlikeli yerlere çıkmak için bu
hareketleri bolca kullanacağız. Sadece hoplayıp zıplama değil, çatır çatır adam
da dövüyoruz. Adamı tutup dirsek geçirme veya duvara fırlatma, tokat delisi
yapma gibi atraksiyonlarımız var. Ancak en önemlisi bazı özel vuruş
tekniklerimiz var. Yumruğa veya tekmeye ard arda basarsanız, ekran biraz
yavaşlıyor ve rakibinizin yeri öpmesini sağlayan vuruşu yapıyorsunuz. Genel
olarak animasyonlar ve hareketler güzel olsada, bazı zamanlar kontroller sorun
yaşatabiliyor. Bunun dışında kamera bazı açılardan sorunlu, her zaman olmasada
arada tutukluk edebiliyor. Hatta kör noktalarda kalıp, insanı deli ettiği yerler
de olmuyor değil. Dövüşürken veya bir yere çıkmaya çalışırken, kameranın
azizliğine uğrayabilirsiniz.
Silahlarımızı, su borusu, kalın bir tahta parçası veya baskettopu gibi çeşitli
materyaller arasından seçiyoruz. Mesela basket topunu adamın kafasına
fırlatabilir veya tahta parçasını kafasında parçalayabilirsiniz. Her eşyanın
belli bir dayanma gücü var, kısa bir süre sonra kırılıyorlar.
Mother Earth
Marc Echo’nun oyun içi arabirimi de gayet güzel. Öyle ekranı kapatan manda gözü,
tilki burnu gibi enstantaneler yer almıyor. Bir inventory’miz de mevcut, Tab
tuşuna basıp ona ulaşabiliyoruz; içinden spreyimizi, etiketimizi vb… seçip
istediğimiz yerde desen yapmak veya ilan yapıştırmak için kullanabiliyoruz.
Oyun, içinde görevleri yaptıkça veya puan topladıkça kilitli olan bonus
materyallerde ortaya çıkmaya başlıyor. Bunlar oyunda oynanabilir diğer
karakterler, Art Work’ler, bazı görevler vb… materyallerden oluşuyor. Böylece
oyun ile ilgili daha fazla bilgiye de ulaşmış oluyoruz. Ayrıca yapım içinde
topladığımız ipod’lar var ki, bunlar oyunun müziklerini içeriyor. Bu ipod’ların
her biri oyun içindeki bir parçaya ait, böylece topladığımız ipod’un sahip
olduğu parçayı istediğimiz zaman açıp dinleyebiliyoruz.
Marc Echo, Graffiti üstüne kurulmuş, aksiyon öğeleri barındıran bir oyun. Konsol
çevirisi olduğundan bazı açılardan kaybediyor. PC platformu için biraz daha
geliştirilse aslında çok daha harika bir yapım olabilirmiş. Yiğidi öldür ama
hakkını yeme derler, Marc Echo bazı problemlerine rağmen yine de iyi bir yapım.
Sonuç olarak emek gösterilmiş ve bunlar ortaya dökülebilmiş. Bazı oyuncuların
hoşuna gidebilir, bazılarının gitmeyebilir. Oyunun Mx kartları desteklemediğini
de belirtirim.