Oyun İncelemeleri

Marvel’s Guardians of the Galaxy inceleme

Guardians of the Galaxy için özellikle Marvel Sinematik Evreni çıkışından sonra hiç olmadığı kadar popüler olan bir seri diyebiliriz. Daha önce Telltale tarafından yapılan oyunundan sonra bu sefer daha çok aksiyon ve diyalog yönü ile öne çıkan bir oyun var karşımızda. Çizgi roman serisinden ilham alarak oluşturulan bu oyun kendi özel hikayesine sahip. Şimdi gelin bu hikayenin detaylarına ve oyunun dinamiklerine birlikte göz atalım.

Marvel’s Guardians of the Galaxy inceleme

Marvel’s Guardians of the Galaxy oldukça ilgi çekici bir şekilde açılıyor. Peter Quill’i henüz uzaya yelken açmadan önce evinin bodrumundaki odasında görüyoruz. Annesiyle olan kısa bir sohbetin ardından ise Drax’ın sözleri kulağımızda çalınıyor ve tüm bu giriş sekansının bir anıdan ibaret olduğunu anlıyoruz. Burada karakterin geçmişi hakkındaki merak unsuru bir nevi oyuncuya sunulmuş. Zaten oyunun ilerleyen aşamalarında da buradaki sır perdesi yavaş yavaş aralanmaya başlıyor.

Oyun bize grubun nasıl bir araya geldiğini anlatmaktan ziyade bodoslama yeni bir hikayenin ortasına bırakıyor. Her fırsatta birbirlerine laf atsalar da aslında grubun birbirlerine oldukça bağlı ve en kritik anlarda birbirlerine yardım ettiklerini görüyoruz. Tabi bu yardımı sonrasında yüze çarpa olayı es geçilmemiş.

Oyunun hikayesi aslında grup üyelerinin başlarını belaya sokması ve para ihtiyaçlarından dolayı daha dibe batmasını anlatıyor. Tabi oyunda ilerledikçe hikayenin asıl rayına oturduğuna ve arka planda dönen işlerin yavaş yavaş finale doğru gittiğine şahit oluyorsunuz. Oyunun kendisinden olduğu gibi hikayesinden de müthiş bir derinlik beklememek gerekiyor. Eğlenceli ve Guardians of the Galaxy’nin bir çizgi roman bölümünü okuyormuşsunuz gibi düşünebilirsiniz.

Diyalogları ile film serisini aratmıyor

Marvel’s Guardians of the Galaxy birçok probleme sahip olan bir oyun fakat oyunun teması ve diyalogları çok güzel bir şekilde ele alınmış. Biraz önce de belirttiğim gibi karakterler arası atışma, karşılaştıkları durumlara verdikleri tepki ve tabi ki absürt ilerleyiş oyunun merkezine oturtulmuş durumda. Özellikle oyunun ilk birkaç saatinde bu işleyiş acayip derecede hoşunuza gidiyor. Yaptığınız seçimler göre diyalogların değişmesi ve karakterlerin olaylara karşı tepkilerini izlemek oyunun en büyük artısı diyebilirim. Tabi ilerledikçe bu yoğun diyalog yapısını takip etmek biraz zorlaşabiliyor. O nedenle Marvel’s Guardians of the Galaxy öyle bir iki oturuşta bitirilecek bir oyun değil diyebilirim. Çünkü diyalog yapısı keyifli olsa da birkaç saatin ardından size yorucu gelmeye başlıyor.

Diyaloglar demişken oyundaki bu seçim yapısı genelde diyalog bazlı ilerlese de bazı kilit seçimlere de yer verilmiş. Çok sık değil ama yaptığınız bazı seçimler hikayenin gideceği yolda bazı farklılıklar gösteriyor. Mesela spoiler vermeden anlatacak olursam ilerde yaşanan bir tartışmada karakterlerden birine yaptığınız seçimle destek olursanız cebinize bir güvenlik kartı sıkıştırıyor. Bu kartı daha sonra aynı mekana geldiğinizde ekstra kapıları açmak için kullanıyorsunuz. Dediğim gibi hikayede müthiş bir etkisi olmuyor ama sonuca giderken daha farklı sahneler, diyaloglar ile karşılaşmış oluyorsunuz. Zaten diyalog yapısı çok güçlü olduğu için “acaba bunu seçersem ne diyecekler” hissiyatını oyuncuya vermeyi başarmış.

Oynanış dinamiklerine geçmeden önce oyunun genel ilerleyişinden de bahsetmek istiyorum çünkü Crytal Dynamics bence bu konuda büyük bir fırsatı tepmiş. Marvel’s Guardians of the Galaxy çok çizgisel ilerleyen bir yapıya sahip. Koridor mantığında ilerleyen oyunda oyun alanı çok az dallanıp budaklanıyor. Etrafı araştırıp sadece güncelleme yapacağınız eşyalara ya da ekstra kostümlere ulaşabiliyorsunuz. Zaten oyun alanı çok dar ve ekstraların bununla sınırlı kalması keşif hissiyatını tamamen yok etmiş diyebilirim. Hal böyle olunca galaksinin ücra köşelerinde farklı mekanlara gittiğinizi de tam olarak hissedemiyorsunuz. Burada Racthet & Clank: Rift Apart tarzı bir özgürlük ve biraz da geniş alan sunulsaymış, ortaya çok daha enfes bir iş çıkabilirmiş. Belli bir süre sonra yürü yürü, ateş et, diyalogları takip et sistemi arasında sıkıştığınızı hissediyorsunuz.

I am Groot

Oyunun dövüş sistemi karakterler ve yetenekleri üzerine odaklanmış. Kazandığınız puanlar ile her karakterin yeni yeteneklerini açabiliyorsunuz. İşte Drax ve Gamora yakın dövüş dinamiklerinde ustayken Rocket silah ve patlayan bombaları ile savaş alanına etki ediyor. Groot ise rakipleri belli bir süre ile tutma gibi özelliklere sahip. Her karakterin bu yeteneklerini kullanmak için bir couldown sistemi kullanılmış. Yetenekleri kullanmak için ise rakibe kilitlendikten sonra karakteri seçmeniz ve sonrasında da hangi yeteneği kullanmasını istiyorsanız onu belirlemeniz gerekiyor. Bu yetenekler oyun alanında farklı animasyonların çıkmasına sebep olsa da öyle müthiş bir taktiksel yanları yok diyebilirim. Zaten bir süre sonra hangi karakterin couldown’ı bittiyse otomatik ona basmaya başlıyorsunuz. Dövüş sistemi eğlenceli ama bir o kadar da basit bir sistem üzerine kurulmuş. 

Karakterlerin kombo vuruşlar da sergilediği oyunun dövüş sisteminde acayip uyuz olduğum bir sisteme de yer verilmiş. Bar dolduğunda ve zor durumdaysanız böyle birden bire karakterler dövüş alanında bir araya geliyor ve sizin sözlerinize kulak asıyorlar. “Abi yaparız, biz Guardians of Galaxy ekibiyiz, alayını tokatlarız” falan gibi cümleler ile ekibe gaz veriyorsunuz. Böylelikle düşen br ekip üyesi varsa ayaklanıyor ve müziğin de gazıyla savaşmaya devam ediyor. Bu sistem başta iyi düşünülmüş gibi geliyor ama savaşın ortasında böyle büyük bir kesinti olması oyunun bu kısmını sekteye uğratmış. Yani basıp geçemiyorsunuz da, böyle bir kaç dakika beklemek zorunda kalıyorsunuz. 

Karakter yeteneklerini savaş anları dışında genel ilerleyişte de kullanabiliyoruz. Rocket ufak alanlardan geçip elektronik kapıların kilidini açabiliyor, Groot ile ulaşmanız gereken bir noktaya dallardan köprü yaptırabiliyor, Gamora ile yüksek noktalara ulaşabiliyor ya da Drax’ın bir objeyi kaldırıp istediğiniz yere taşımasını sağlayabiliyorsunuz. Fakat tüm bu noktalar önceden belirlenmiş durumda. Yani rastgele bir objeyi Drax’a taşıtamıyor ya da belli alanalr dışında Groot’çum şuraya bir daldan köprü yap diyemiyorsunuz. Genel çizgisellik bu ufak bulmaca kısımlarına da yansımış.

Müzikler kulağınızın pasını silecek

Marvel’s Guardians of the Galaxy’nin en sevdiğim yönlerinden birisi kesinlikle müzikleri oldu. Oyuna özel hazırlanan parçalar dışında tıpkı film serisinde olduğu gibi mükemmel bir soundtrack seimi bulunuyor. Oyunun evrenine yedirilen Star-Lord grubunun besteleri dışında Iron Maiden, Blondie, Bonie Tyler, Rick Astley, Rainbow, Twister Sister ve A-ha gibi daha adını sayamayacağım birçok grup ve sanatçının şarkılarına oyunda rastlıyorsunuz. Burada son dönemde sık sık karşılaştığımız gibi müzikler için bir yayın modu da konulmuş. Yayıncıların telif problemlerine takılmaması için tüm bu şarkıları kapatması sağlanmış. O yüzden oyunu bir yayıncıdan izliyorsanız, kendi deneyim etmeniz olgusu dışında Marvel’s Guardians of the Galaxy’nin en başarılı olduğu noktalardan birisi kaçırıyorsunuz demektir.

Oyunu görsel olarak başarılı buldum. Kendi mekan ve karakter, yaratık tasarımları ile özgün bir iş ortaya konmuş. Başta da dediğim gibi o absürtlüğü oyunun her anında hissediyorsunuz ve bu durum Guardians of the Galaxy için kesinlikle iyi bir şey. Atmosfer dışında ara sahnelerdeki karakter mimikleri ve yüz ifadeleri üzerinde de özenle durulmuş. Seslendirmeler de iyi olunca böyle film izliyormuş gibi bakıyorsunuz. Yine de anlamadığım şekilde oyun son zamanlarda karşılaştığım en saçma hatalara da sahip. Genelde bu tarz hataları Ubisoft oyunlarında görürdük ama bu oyunun da onlardan aşağı kalır yanı yok diyebilirim.

Ubisoft oyunlarını aratmayacak hatalar

Öncelikle bazı ara sahnelerde karakterlerin çok detaysız kaldığını fark ediyorsunuz. Hele ki Rocket böyle bir peluş oyuncak gibi falan gözüküyor bazı sahnelerde. Sanki zaman yetmemiş de bu sahneleri böyle rendersız geçiştirmişler gibi. Diğer taraftan yerdeki kaplamaların yeşile dönmesi, karakterlerin objelern içerisinden geçmesi gibi abuk zubuk bug’lar ile karşılaşmak da mümkün.

Benim karşılaştığım en ilginç bug ise oyunun bir bölümünü Groot olmadan oynamama sebep oldu. Oyunun bir noktasında yüksek bir yere ulaşmak için Drax’a bir obje taşıtmamız gerekiyordu. O objeyi farklı bir yere götürttüm ve tam yere bırakacakken Groot araya girdi. Drax’ın objeyi yere bırakması ile Groot’un Pokemon serisindeki Roket Takımı gibi uzaya fırlamasına şahit oldum. Groot o bölümün sonuna kadar takımda ve dövüş sisteminde yer almadı ve bir ara sahnede pat diye geri gelip “I am Groot” diyerek maceramıza ortak olmaya devam etti. 

Sonuç

Sonuç olarak Marvel’s Guardians of the Galaxy diyalogları ve aksiyon yapısı ile zaman geçirebileceğiniz iyi bir aksiyon oyunu olmuş diyebilirim. Diğer taraftan başarılı olduğu bu yönler kadar çok tek düze giden ve fırsat tepen bir oyun olmuş hissiyatı barındırıyor. Film serisini de çok severim ama han filmlerini 1.5 – 2 saat keyifle izlersiniz ve aklınızda çok iyi kalır. Bu filmi 15 saat boyunca izlediğinizi hayal edin. Marvel’s Guardians of the Galaxy ilk etapta müthiş bir intiba bırakıyor fakat vakit geçirdikçe sizi yormaya başladığı gibi tek düze bir oyun olduğunu hissettiriyor. Uzun vadeye yayarsanız daha fazla keyif alabileceğiniz bir oyun olduğunu söyleyebilirim. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu