Max: The Curse of Brotherhood
Daha önce farklı platformlarda karşımıza çıkan Max: The Curse of the Brotherhood‘a son ev sahipliği yapan konsol Nintendo Switch oldu. Biz de Max’in bu macerasına oyunun Switch versiyonunda da bakma şansına eriştik. Max & The Magic Marker‘ın bir nevi devam oyunu olan oyunun öncelikle konusuna bir göz atalım.
Eğer sizden ufak bir kardeşiniz var ise zaman zaman ona çok fazla kızdığınız anlar muhakkak olmuştur. Odanıza girmesi, eşyalarınızı karıştırmaya başlaması ya da oyun kaydınızın üzerine yeni bir kayıt açması gibi örnekleri bu durum için verebiliriz sanırım. işte Max kardeşinin bu gibi huylarından rahatsız olan bir abi. Bir gün eve geldiğinde kardeşinin oyuncaklarını parçaladığını gören Max, arama motorundan kardeşimden nasıl kurtulurum gibi bir arama yapıyor. İşte bu anda okuduğu bir yazı sebebiyle bir büyü tetikleniyor ve açılan portaldan çıkan bir canavar, Felix’i aldığı gibi bambaşka bir diyara götürüyor. Tabi bir hışımla yaptığı bu olay karşısında anında pişman olan Max de bu portala hiç düşünmeden dalıyor. İşte biz de Max’i kontrol ederek bu andan itibaren kardeşini kurtarmak için büyük bir maceranın içine giriyoruz.
Evet, Max size epik bir hikaye sunmuyor belki ama platform türünün diğer yapımlarında olduğu gibi daha çok oynanışa odaklanıyor. 2.5 boyutlu olarak tabir ettiğimiz türün bir örneği olan yapımda hem bulmaca hem de platform öğeleri ile baş etmeye çalışıyoruz. Oyundaki ilerleyiş alışık olduğumuz şekilde önümüze gelen engelleri aşma şeklinde gelişiyor. Tabi peşinizde olan canavarlardan ya da lavlardan kaçmaya çalıştığımız ve çok daha hızlı bir şekilde ilerlememiz gereken noktalar da mevcut.
Oyunun bulmaca dinamikleri ise kocaman bir kaleme teslim edilmiş. Oyunun hemen hemen ilk dakikalarında aldığımız bir özellik sayesinde oyun alanında müdahale edebiliyorsunuz. Ulaşmanız gereken bir noktaya çıkmak için yer şekilleriyle oynayabiliyor ya da yaptığınız bir sarkıt sayesinde sallanarak ulaşamayacağınız bir noktaya ulaşabiliyorsunuz. Oyunun ilerleyen kısımlarında bu kalem kullanma olayına akıntısına kapılacağınız su dalgaları gibi özellikler de ekleniyor.
Kalem kullanma olayı sadece belirli alanlarda olsa da oldukça keyifli. Dilerseniz analog yardımıyla dilerseniz de Switch’in dokunmatik yüzeyi ile kalemi kontrol edebiliyorsunuz. Fakat dokunmatik yüzeyi kullanırken kalem kontrolünün oldukça zor olduğunu belirtmem gerekiyor. Hem ilerleme hem de dokunmatik alana müdahale etme doğal olarak zorlaşıyor.
Tabi bu ilerleyiş başta keyifli olsa da oyunun en büyük problemi de sahip olduğunuz bu kalem sayesinde karşınıza çıkıyor. Öncelikle bir yapı oluşturduğunuzda bir eksiklik varsa orayı yıkıp en baştan yapmanız gerekiyor. yani ulaşmanız gereken bir yükseklik var, yerden bir toprak parçası yükselttiniz ve bu kısa kaldı. Kalemi yukarı doğru çektiğinizde bu yüksekliği arttıramıyorsunuz.
Yıkıp en baştan yapmanız gerekiyor. Bu işleyiş ilerleyen aşamalarda yorucu olduğu gibi hızlı hareket etmeniz gereken yerlerde başınızı fazlasıyla ağrıtabiliyor. Hele ki kelam özelliklerinin hepsine kavuştuğunuzda bu işleyiş biraz daha zorlaşıyor. Hızlı hareket etmeniz gereken yerlerde hangi özelliği ne zaman kullanacağınızı çok hızlı bir şekilde düşünmeniz gerekiyor. En ufak bir hatada ise aynı yerleri tekrar tekrar oynamak ile cezalandırılıyorsunuz. Bu durum zaten kendini tekrar eden yapımda doğal olarak canınızı biraz daha sıkmaya başlıyor.
Max: The Curse of the Brotherhood‘un en sevdiğim yönlerinden birisi oyunun grafik tarzı oldu. Arka planda derinliğin başarılı bir şekilde yedirildiği oyunun grafikleri çok ihtişamlı değil belki ama hiçbir noktada da sırıtmıyor. Tam olması gerektiği gibi, daha doğrusu bu tarz bir yapımdan beklenilecek kalitede olduğunu söyleyebilirim.
Sonuç olarak Max: The Curse of the Brotherhood‘u daha önce oynamadıysanız Nintendo Switch versiyonuna bir şans verebilirsiniz. Daha önceki versiyonlarını oynama şansım olmamıştı ama Nintendo Switch’in mobil olarak da oynanabilmesi, oyunu daha oynanabilir kılmış diyebilirim. Zaten konsolun bu oyun için en büyük avantajı da kısacası bu olmuş. Diğer taraftan oyunun tarzı ve yapısını göz önüne aldığımızda daha çok ufak yaştaki oyuncuların keyif alacağını da söyleyebilirim. Felix gibi bir kardeşiniz, ya da çocuğunuz var ise kendisine Nintendo Switch‘i bu oyun için gönül rahatlığı ile teslim edebilirsiniz.