Oyun İncelemeleri

Medal of Honor: Rising Sun

Amerikalıların kendilerini övdükleri savaş filmlerini bilirsiniz, işte Medal of Honor’da ilk olarak PlayStation’da çıktığı günden beri bu tür konuları işliyor. Kısa zamanda büyük başarı yakalayan oyun, birdenbire hit olup çıkmıştı. Bir konsol FPS’si olarak muhteşem olan oyunun ardından PlayStation için ikinci bir versiyon ve daha sonrada PC versiyonu geldi. Yeni nesil konsollara ise Medal of Honor: Frontline ile çıkarma yapan yapımcı EA; “Er Ryan’ı Kurtarmak” filmini temel alarak yaptığı oyun ile gerçekten iyi bir iş çıkardı. 

İkinci oyun Rising Sun ise Pearl Harbor filmi temel alınarak yapılmış. Tabi oyunun senaryosu film ile çok farklı, sadece oyunun başlangıç bölümü filme benziyor. Bu oyunda bu defa Japonlara karşı savaşıyoruz. Sanırım EA Nazi avlamaktan bıkmış olmalı. Biz kamaramızda yatarken, birden patlama sesleri duyuyor ve aniden fırlayıp yangını söndürüyoruz. Kendimizi geminin güvertesinde, bir uçaksavarın başında buluyoruz. Tabi ki bizde kendimizi kurtarmak için başlıyoruz katliama ve ilk olarak Japon uçaklarını avlamaya çalışıyoruz. Daha sonra ise gemiden kaçıp bir limana baskın düzenliyor, tank eşliğinde ilerliyor ve ormanda gerillacılık oynuyoruz. Yani bulunacağınız mekanlar oldukça farklı. Bu da bir ölçüde sıkıcı olan oyunun sürükleyici özelliğini az da olsa arttırıyor. 

Tank’a süngüyle saldıran akıllılar…

Oyunda ilk dikkatimi çeken şey, Medal of Honor: Frontline’ın aksine, daha oyunun başından itibaren makineli tüfek gibi silahlara erişebiliyoruz. Ayrıca bir sürü bomba da daha oyunun başında emrimizde. Böylece oyuna çok rahat bir başlangıç yapabiliryorsunuz; fakat üzerinize gelen onlarca Japon askerini görünce birdenbire o rahatlık yok oluyor. Neyse ki düşmanlarınız o kadar zeki değil de işiniz kolaylaşıyor. Hatta düşmanlar bazen o kadar aptalca davranıyor ki; sizinle birlikte ilerleyen tanka süngü ile saldırabiliyorlar. 

Anlam veremediğim bir şey var; o da neden biz makinelinin başına geçince, ortalıkta tek düşman olmasa bile bütün düşmanların birden ortaya çıkıp önümüze atıldığı. Sanki hepsi bizim makinelinin başına geçmemizi bekliyorlar gibi. Kısaca oyunun yapay zekasının pek iyi olmadığını söyleyebiliriz. Bütün bunlara rağmen yine de nişancılıklarının berbat olduğunu söyleyemem, arada sırada sizi vurdukları da oluyor. 

Oyunda gizlilik unsuruna hiç yer verilmemiş, bazen düşmanlarımızın arkası dönük olsa bile bizi hemen fark edebiliyorlar. Arkadan yaklaşıp silahımız ile kafalarına vurup bayılttığımız ise çok nadir oluyor. Düşmanlarımız görevlerimizi tamamlamakta bizi çok fazla zorlamasa da, kontrollerin çok zorladığını söylemeliyim. Kontroller gerçekten çok kötü, hatta insanı delirtecek kadar kötü. İstediğimiz her şekilde ayarlayabiliyor olsak bile, bunun pek fazla işe yaradığını söyleyemeyeceğim. Üstelik Joy Pad’in titreşimi açıkken elimiz titrediğinden hedefe nişan almak daha da zor oluyor. Onun için titreşimi kapatmanızı tavsiye ederim. Şahsen Medal of Honor: Frontline’da kontroller açısından bu kadar zorluk çekmediğimi söylemeliyim. 

Görevlerimiz ise yine eski mantıkla devam ediyor. Düşmanların araçlarını etkisiz hale getir, bazı nesneleri bul ve imha et gibi şeylerden oluşuyor. İlk oyundan pek farklı sayılmaz. Görev sistemi eskisi gibi devam ettiğinden, serinin eski oyuncuları görevleri tamamlamakta fazla zorlanmayacak.

Electronic Arts’ın devam oyunlarındaki tekniğini oyun dünyasıyla biraz ilgili olan çoğu oyuncu bilir. Hemen hemen her devam oyununu birkaç küçük değişiklikle piyasaya sürerler; fakat yine de büyük satış rakamlarına ulaşırlar. Örnek olarak FIFA, NBA Live, Sims ve NFS. İşte bu oyunların arasına sonunda Medal of Honor’u da sokmayı başardılar. Oyunun mantığının değişmemesini bir yana bırakalım; grafik ve seslerde Frontline ile hemen hemen aynı sayılır. Grafiklerin Medal of Honor: Frontline’dan farkını anlamak için bayağı çaba sarfetmeniz gerekiyor. Sadece bazı küçük hatalar düzeltilmiş o kadar, kaplamalar da pek kaliteli sayılmaz. Ormanda botla ilerlerken su efekti fena görünmüyor, alev efektide normal. Orman bölümündeki sık ağaçların bulunduğu yerde ilerlerken, bazen bitkilerin içinden geçiyoruz ve en küçük bir oynama bile olmuyor. İnsanların modellemeleri ise bizi rahatsız edecek kadar kötü değil. Silahlar ise hoş görünüyor. 

Oyunda fazla değişiklik olmaması sizi çok rahatsız etmesine rağmen, müziklerin eski oyunlardaki gibi kaliteli olması eminim hoşunuza gidecektir. Müziklerin sizi oyuna bağlayan ana etkenlerden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Sesler ise müzikler kadar olmasa da yine de kaliteli sayılırlar. 

Radyo alıcılarını es geçmeyin!

Birde üzerinde durmak istediğim, bu tür FPS oyunlarında Quick Save çok önemli bir unsurdur. Çünkü ölünce veya hata yapınca göreve baştan başlamak (üstelik oyunda pek eğlenceli olmayınca) istemeyebilirsiniz. Şimdiye kadar konsollardaki Medal of Honor’larda Quick Save yoktu, aslında bu oyunda da yok ama hiç yoktan bazı Radyo alıcılarının yanında oyunu yükleyebiliyorsunuz. Bu da en azından oyundan soğumanızı engelliyor.

Genel olarak baktığımızda Rising Sun, Frontline’dan pek farklı değil, hatta onun verdiği eğlenceyi vermediğini söyleyebilirim. Benim gibi FPS hastaları bile oyunu pek sevmeyecektir. Size tavsiyem TimeSplitters, Turok, veya Medal of Honor: Frontline’ı denemeniz; hiç kuşkusuz o oyunlar çok daha zevkli.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu