Metal Gear Solid 4: Guns of the Patriots
“Yazılar için Orkun Akyıldız ve Ertunga Gündüz’e teşekkür ederiz.”
Efsanenin son halkasına hazır mısınız?
Metal Gear Solid 4: Guns of the Patriots (MGS4), efsanenin dördüncü oyunu ve son
halkası. Kısa bir süre önce “PS3’e özel” olarak piyasaya sürüldü. Yapımda hikâye
tamamen sona erdi, bütün cevapsız sorular tek tek cevaplandı ve şu ana kadar bir
sürü dergi/web site üstünden çok yüksek puanlar aldı. “Yılın oyunu” olma
konusunda en iddialı yapımlardan birisi oldu. MGS4’ü almak için size garanti
veririm ki, birisinin yorum yapmasını beklemenize gerek yok. Şahsi önerim şudur
ki, oyuna başladıktan sonra işinizi gücünüzü unutabilirsiniz. MGS4 oynamaya
başladıysanız, PS3’ü kapatmak sizin için bir eziyete dönüşecektir.
Her zamanki gibi harika
Eğer seriyi ilk oyunundan beri takip ediyorsanız MGS2’nin, PS2’nin gücünü nasıl
kullandığını hatırlarsınız. İlk seriye göre kat ve kat mükemmel grafikler,
oynanabilirlik, yapay zekâ ve dahası. Aynı durum bu sefer de MGS4-PS3 için
geçerli. Gene yeni bir konsol ile “Eski serilere oranla” çok daha iyi grafikler,
daha gelişmiş bir oynanabilirlik ve ses kalitesinin tavan yaptığı bir oyun
olmuş… Yapay zekâ gene her oyundaki gibi kolay modlarda seçildiği takdirde,
sizin işinizi çok özgürleştiren bir durum oluşuyor. Fakat oyunun modu zorda
seçilirse işiniz çok vahim. Hiç beklemediğiniz bir şekilde rakip askerler
stratejiler oluşturuyor, saklanıyor, beklemediğiniz anda ateş açılıyor ve hatta
arkanızdan gizlice gelip direk kafanıza kurşun sıkabiliyorlar. Tabii bu durum
sadece dezavantaj olduğu gibi avantajlar da sağlayabiliyor. Mesela öldürdüğünüz
bir askerin cesedini gizlice, hayatta olan askerin görebileceği bir yere
taşırsanız ve asker bunu görürse telaşa kapılıyor, korkuyor ve psikolojik olarak
çökebiliyor. Onu öldürmek çok daha kolaylaşabiliyor. Hatta bu durum Genome
Soldier’lara “Karakter” bile kazandırıyor.
Yürüyüşlerine dikkat ettiğiniz zaman farklılıklar, savaş sırasında kiminin
korkup saklanması, kiminin ise cesurca savaşması, kendi aralarında konuşurken
birbirlerine sinirlenmeleri, kızmaları, hatta aralarında konuşurken makara
yapanları bile oluyor. Hideo Kojima bu sayede Genome Soldier’lara kişilik
kazandırmış. Artık onlara ateş ederken, boş tenekeye ateş ediyormuş gibi bir
hissiyata kapılmıyorsunuz… Grafikler ise karakter modellemeleri ile belki de
her yerden tam puan alabilecek kadar iyi olmasına karşı, kaplamalar da eksiklik
çekiyor. Bazen binaların duvarları veya etrafınızdaki yıkık dökük alanlar
gözünüze batabiliyor… Ses konusu ise kesinlikle şu an bulabileceğiniz en
yüksek kalitede diyebilirim. O kadar iyi ki duyulan konuşmalardan askerin ne
tarafta olduğunu anlayabiliyor, gelen kurşun seslerinin nereden sıkıldığını bile
anlayabiliyorsunuz. Bu sayede de atmosfer çok üst bir mertebeye ulaşıyor… Bu
arada ses demişken oyunun müzikleri tek kelimeyle mükemmel. Harry Gregson’u
tekrardan tebrik etmek lâzım.
Yıldızlar geçidi başlıyor!
Oyun bilinen ve bilinmeyen bütün karakterleriyle bir “Yıldız geçidi” durumunda.
Geçmişten tanıdığımız birçok karakter bu oyunda dost ve düşman olarak toplanmış.
(Hatta bazılarını tahmin bile edemezsiniz) Bunların yanı sıra her oyundaki gibi
gene bizi ilk defa gördüğümüz bir Boss topluluğu bekliyor: “Beauty and the Beast
Unite” yani “Güzel ve Canavar Birliği” olarak okunuyor. Tamamı geçmişte acılar
yaşayarak birçok savaş ortamında yetişmiş kadınlardan oluşan bu gruptaki
Boss’ların kod adları şöyle; Screaming Mantis, Raging Raven, Laughing Octopus ve
Crying Wolf. İlk okuduğunuzda MGS1’deki Boss isimlerinin benzerleri de olsa
onlarla pek bir bağlantıları yok (Screaming Mantis hariç). Amaç nostalji olsun.
Bu karakterler aslında eskiden çok güzel birer bayan iken, savaş sonucu
yasadıkları acılar ve travma sonrasında değişime uğruyorlar.Tabii ki Liquid bu durumda gayet lehine kullanıyor. Liquid, bayan savaşçıları acılarıyla
besleyerek, birer kin yumağı haline getirmiş. Bunu MGS2’deki Fortune’nin,
Snake’ye karşı duyduğu nefret olarak da algılayabilirsiniz. Beauty and the Beast
Unit’teki tüm karakterler hemen hemen her seride olduğu gibi oldukça ayrıntılı
bir geçmişe sahipler. İlk başlarda size, sıradan gibi gelse de, oyun ilerledikçe
senaryoyla ilgili bağlantıları çıkıyor ve sizi oldukça şaşırtıyorlar. Boss
Battle yapılan alanlara gelince, eski oyunlarda her Boss Battle’da geniş bir
alana sahip olamıyorduk. Oyunda bu durumu ortadan kaldırmışlar. Boss Battle
boyunca kaçabilmeniz, saklanabilmeniz hatta tuzaklar kurabilmeniz için gerekli
alan gayet bol sunulmuş.
Genome Soldiers ile yetineceklerini mi zannettiniz?
Yıl olmuş 2015… Artık teknoloji oldukça gelişmiş. Bunun en büyük etkisi de
yeni baş belalarımızı akabinde getirmiş. Yeni düşmanlarımızın ismi “Metal Gear
Gekkou” (Ay Işığı). Seri üretim haline geçilmiş yeni model Metal Gear’lar
kendilerine has yapay zekâya sahipler. Aman sakın hafife almayın, çünkü Genome
Soldiers gibi kolay öldüremiyorsunuz. Dikkat çeken bir diğer kısım ise, sahip
oldukları organik bacaklar. Bu bacaklar sayesinde hem oldukça yükseğe
zıplayabiliyor, hem de duvarlara tırmanabiliyorlar. Kısacası artık bütün
düşmanları öldürdükten sonra bile “Rahatım” diyemiyorsunuz. Koşarken her an
binanın tepesinden başınıza Metal Gear Gekkou inebiliyor. Bu da atmosferi olumlu
yönde etkiliyor.
Merak etmeyin! Artık bizde Metal Gear(!) sahibiyiz. Otacon bu seride de yine
yapacağını yapıyor. İcadı olan Metal Gear MK-II, katlanıp cebe sığabilecek kadar
küçülebilen mini boyutlarda bir Metal Gear Rex robotu. Otacon ile etkileşime
geçmemizi sağlayan küçük bir ekranı, silah ve cephane taşıyabilmesi için
uzayabilen kolları ve küçük bir taşıma bölmesi var. Bunun dışında MK-II,
geliştirilmiş bir savunma sistemine de sahip. Uzayan kolları sayesinde, Genome
Soldier’lara elektrik şoku verip bayıltabiliyor. Anlayacağınız, savaş sırasında
bu küçük dostumuz bize çok fayda sağlıyor.
iPod ile müzik dinleyerek dünyayı dolaşıyoruz!
Oyunda bunların yanı sıra başka detaylarda bulunmakta. Mesela artık
silahlarımıza modifiye yapabiliyoruz. Daha önceki hiç bir MGS oyununda
bulunmayan bir özellik. Yani artik silahlarımıza dürbün, lazer, fener vb…
araçlar takıp çıkartabiliyoruz. Bir diğer özellik ise ticaret yapmak. Bu tip
oyunlarda ticaret nasıl olur derseniz, aklınıza RE4’ü getirebilirsiniz.
Kazandığınız paralarla online alışveriş yapabiliyorsunuz. Ayrıca MGS4’teki iPod
olayı hiç sırıtmayıp, çok keyif getirmiş. Fonda ki müziği sevmediniz mi veya
favori müziğiniz mi çalsın istiyorsunuz? Hemen iPod moduna girip, oradan arka
planda çalmasını istediğiniz müziği seçebiliyorsunuz. Ayrıca PS3’teki USB girişi
sayesinde veya internetten iPod’unuza müzik indirip dinleyebiliyorsunuz. Gerçi,
oyun esnasında gizli saklı yerlerde müzikler de bulabilirsiniz.
Oyun çıkmadan önce oldukça fazla konuşulan “Kamuflaj” olayı iste tam tadında
bırakılmış. Hideo Kojima “Kıyafet değiştirmek zor iş” diye düşünmüş olsa gerek
ki MGS3: Snake Eater’dakinin otomatik versiyonunu koymuş oyuna. Örnek, MGS3’te
tuğlalı alana gelince açar ona uygun kıyafet giyer ve oyuna devam ederdik. Bu
sefer biz yapmadan, kıyafet kendiliğinden en uygun hale dönüşüyor. Yani kamuflaj
yaptığınız zaman bile gene yeri gelince paşa paşa yakalanıyorsunuz. Yani
anlayacağınız, “Kamuflaj yapıldı iş bitti” olmuyor. Unutmadan söyleyeyim, oyunda
“Young Snake” maskeleri bulunmakta. Old Snake’ye alışamamış oyuncular için nimet
durumunda… Belirtmek istediğim son mevzu, artık oyunda kısıtlı bir alanda
savaşmak zorunda değilsiniz. Bu sefer Snake, bir gezgin gibi birçok yeri
dolaşıyor. Fakat Spoiler tehlikesi yüzünden bu konuda fazla bir şey
söylemiyorum.The Final Mission… Thank You Snake!
Açıkçası 4 yıllık bekleyişi sonuna kadar hak eden bir oyun olmuş. Solid Snake’in
de son macerasına tanık oluyorsunuz. Oyun sonunda bir efsane bitiyor. Büyük
ihtimalle MGS5 hatta 6 belki de daha fazlası yapılacak. Ama Hideo Kojima’nın
dediği gibi bu oyun Solid Snake’in son macerası. Büyük ihtimalle yeni gelecek
serilerde geçmişi konu alacaktır. Şimdilik tek yapabileceğimiz oyun bittikten
sonra Hideo ve ekibine teşekkür etmeli ve de bu mükemmel seriyi devam
ettirmeleri için dua etmeliyiz. Oyunda beğenmeyeceğiniz tek nokta; er ya da geç
sona ermesi olacaktır… Teşekkürler Snake!
METAL GEAR ONLINE
Efsane online kulvarında devam ediyor…
En son Nisan ayının sonları gibi betasını oynadığımız Metal Gear Online (MGO),
nihayetinde 12 Haziran’da Metal Gear Solid 4: Guns of the Patriot ile birlikte
piyasaya çıktı. Tam içeriğe sahip olmayan bir başlangıç paketi şeklinde
oyunculara sunulan MGO’ı oynayabilmek için, öncelikle bir Game ID (oyun kimlik
belgesi) hesabı almak gerekiyor. Bunu ister oyunun içinden internete girerek,
istersek de internet tarayıcınızı kullanıp, id.konami.net sitesinden
alabilirsiniz. Game ID’yi aldıktan sonra karşınıza ilk gelen adım Nick belirleme
bölümü oluyor, ardından karakterinizi yaratma ekranını görüyoruz. Burada kendi
karakterinizi yaratırken, karakterimizin yüzünü, aksesuarlarını, üniformasını,
ses ve ses tonlarını dilediğiniz bir şekilde ayarlayabiliyorsunuz. Karakterimizi
seçtikten sonra kendimize ait sayfaya ulaşıyoruz. Burada kişisel bilgileriniz,
istatistikleriniz, yetenekleriniz, başka oyuncularla mailleşme, oyuncu aratma
gibi birçok özellik mevcut. Ayrıca Online Shop bölümünde de yeni karakterler,
Item’ler alabilirsiniz, yalnız bunlar ücretli.
Online macera
Sunucu seçme ekranında Auto-Matching (otomatik eşleşme) ve Free Battle
seçenekleri var. Hemen online ortama girmek istemeyip biraz alıştırma yapmak
isteyenler için de Online Training bölümü dahil edilmiş. Odaları görüp
istediğimiz bir yere girmek için Free Battle’ı seçiyoruz ve istediğimiz sunucu
ve odaları, hangi ülke oyuncularının olduğundan kaç kişinin oynadığına kadar
görüp istediğimiz birini seçerek yapıma girebiliyoruz. Ayrıca istersek de kendi
odanızı yaratıp şifre koyabilirsiniz. Odalarınız alt kısmına slogan dahi
yazmanıza imkan verilmiş. 16 kişiye kadar destek veren MGO’nın Metal Gear yapısı
gereği diğer Multi oyunlardan farklı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Hem TPS
hem de FPS kamerayla oynanabilen ve Metal Gear Solid 4’teki her hareketi MGO’da
rakiplerinize karşı uygulayabilmemiz, bu oyunu diğer Multiplayer yapımlardan
daha farklı bir kategoriye sokuyor.
Metal Gear Online’da altı çeşit oyun modu bulunmakta, Deathmatch, Team
Deathmatch, Base Mission, Capture Mission, Rescue Mission ve Sneaking Mode. Bu
oyun çeşitlerinden kısaca bahsetmek gerekirse:
Deathmatch: Oyunda yer alan tüm oyuncular birbirinin düşmanı konumunda,
yani kendinizden başka dostunuz yok.
Team Deathmatch: Mavi ve kırmızı olarak ayrılan iki takımdan birinde yer
alan oyuncular, bireysel olarak değil de kendi takımlarının kazanması için çaba
sarf eder.
Base Mission: Belirli alanları rakiplerinizden önce ele geçirip, orayı
kazanana kadar savunmanız gereken, başka bir takım oyunu.Capture Mission: Haritada gösterilen yerleri ele geçirerek, savunmak
zorunda olduğunuz başka bir oyun modu.
Rescue Mission: GA-KO denilen bir Item’ı kurtarıp kendi alanınıza taşımak
başlıca görev. Diğer takımında sizin götürmeniz gereken yerde savunma yaptığı
bir başka takım oyunu çeşidi. Ayrıca bir takım diğer takımdaki tüm oyuncuları
öldürdüğü takdirde o raundu kazanmış olur.
Sneaking Mode: Efsanevi asker Solid Snake’in de bulunduğu bu modda, oyun,
oyuncular içinden birini Solid Snake olarak görevlendiriyor ve Solid Snake olan
oyuncuda diğer oyuncuları bayıltarak künyelerini almaya çalışıyor. TD’deki gibi
mavi ve kırmızı olarak iki takım aktif bir şekilde yine kendi görevlerini
yapıyorlar, ayrıca da Snake’i bulmaya çalışıyorlar. Bu modda belirtilen künye
sayısını toplayan Solid Snake ya da Snake’i en çok öldüren takım kazanıyor ve
her raund Solid Snake olan oyuncu değişiyor.
Oyun alanı
MGO’daki haritalara geçersek, 6 farklı modda 5 harita mevcut, bunlar Gronzny
Grad (MGS3’ten hatırladığımız üs), Midtown Maelstrom (Ortadoğu’da yer alan bir
kasaba), Blood bath (Deathmatch’lar için ideal küçük bir mekan), Urban Ultimatom
(Yüksek binaların bulunduğu bir harita, açıkçası keskin nişancılar için ideal
bir yer) ve son olarak da Ambush Alley. Başlangıç paketi olması dolayısıyla
sadece 5 harita ve 6 oyun modu olması hoş görülebilir, ancak tabi ki tam
versiyonda bu sayılar daha fazla olacaktır. Bunlar dışında MGO’da karakterinizin
yeteneklerini geliştirmekte mümkün, bunu online maçlarda çıkarttığınız
performansla birlikte yapabilirsiniz. Örneğin, CQC (Close quarters Combat). Bu
Skill’i seçtiğinizde karakteriniz yakın dövüşte sınırlı yeteneğe sahiptir, ama
online maçlarda iyi bir performans gösterip, seviyenizi yükselttiğiniz takdirde
bıçakla boğaz kesme hareketini aktif hale getirebilirsiniz. Bununla birlikte
Assault yeteneğinizi seçtiniz diyelim. İlk başlarda nişan almakta zorlanırsınız
ama seviye arttıkça ustalaşıp daha iyi eğim verebilirsiniz ve rakiplerinizden
avantajlı durumda olursunuz. Bu özellikler son derece basit ve açık bir şekilde
oyuna aktarılmış, kesinlikle karışık bir sisteme sahip değil, bu yüzden oldukça
başarılı olduğunu söyleyebilirim.
Eğer server Drebin puanlarıyla kurulmuşsa her adam vurduğunuzda ya da görevi
yerine getirdiğinizde size puanlar verilecek ve bu puanlarla silah alabilir ve
aldığınız o silahları modifiye edebilirsiniz. Ayrıca müzik seçme gibi daha önce
hiçbir online oyunda karşılaşmadığımız bir özellik daha var MGO’da, yani online
oynarken sizin belirlediğiniz MGS’ye ait müzikleri açıp dinleyebilirsiniz.
Oyundaki görsellikten de kısaca bahsetmek gerekirse, oldukça başarılı olduğunu
söyleyebilirim. Karakter grafiklerinin çok iyi olduğunu, fakat azda olsa kaplama
eksikliği göze çarpabiliyor ama her şeye rağmen oyunun grafikleri piyasadaki
birçok oyuna göre gayet tatmin edici.
Efsaneden yeni dersler
MGO’a genel olarak bakarsak, kendine has oyun tarzını benimsediğiniz takdirde
zevkli vakitler geçireceğimiz bir yapım olduğunu garanti edebilirim. Taktiksel
özelliklerin öne çıktığı savaş alanında kontrolsüz hücum etmek yerine, taktiksel
ve kontrollü hareketlerin ağırlıkta olduğu, hızlı düşünen bir lidere ve onu
dinleyecek bir ekibe sahip olmak şart. Eğer sahipseniz bir Bluetooth kulaklıkta
bu konuda çok faydalı oluyor. Yani MGO’da kazanmanın yolu birlikte hareket
etmekten geçiyor. Tam versiyonu, ortada dolaşan spekülasyonlar doğrultusunda
sadece Japonya’da, Temmuz ayında çıkacak gibi görünüyor ama gelecek aylarda
diğer bölgelere de çıkabileceği söyleniyor, tabi nasıl ve ne şekilde çıkacağı
henüz belli değil. Kısaca farklı bir deneyim yaşamak isteyenler için Metal Gear
Online’ın biçilmiş kaftan olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.