Metal Gear Solid: The Twin Snakes
Şöyle bir düşünüyorum da; sanırım on beş seneyi aşkın bir süredir, video
oyunu oynamak en büyük tutkum. Bu on beş sene içinde zamanın efsane oyun
makineleri Atari, C64 ve Amiga’dan tutun da, günümüzün son modası Xbox 360’a
kadar girmediğim platform kalmadı gibi. Bu zamanı göz önüne alıp, geçmişe
baktığımda ise ‘’Acaba hepsi gerçekten de birer oyun muydu?’’ diye sormadan
edemiyorum kendi kendime. Sanırım öyleydi, ya da en azından ben, 98 senesinde
Metal Gear Solid ile tanışana kadar öyle olduğunu sanıyordum…
Aslında köklerini çok daha eskilerde, her çocuğun hayali “NES” zamanlarında
salmış bir oyun(?) Metal Gear Solid. Şimdi MGS’nin önünü, arkasını ya da
konusunu anlatacak değilim; çünkü Hideo Kojima, Metal Gear Solid ismini oyun
dünyasına altın harflerle resmen kazımış! Benim bir oyuncu olarak, MGS için
yoruma sunabileceğim tek şey ise şu; Oyun mu oynuyorsunuz yoksa onu yaşıyor
musunuz? Evet, kesinlikle durum bu, çünkü Kojima’nın yarattığı atmosfer ve
senaryo, oyuncunun en iyi filmde bile rastlanması zor bir havayı solumasını
sağlıyor. Aslında bunu “Baş rolünü sizin oynadığınız bir film.’’ olarak da
düşünebilirsiniz.
En iyilerin yeniden hayat bulduğu platform
Tabi bu müthiş filmi nerede oynadığınız ya da hangi sinema salonunda izlediğiniz
önemli, PlayStation’da karşılaştığımız MGS belki zamanına göre gerçekten çok
iyiydi ve şimdi bile onun önünde bir oyuncu olarak saygıyla eğiliyoruz, ama en
iyilerin yeniden hayat bulduğu GameCube’te MGS efsanesini yeniden yaşamak
bambaşka bir keyif.
Resident Evil’dan sonra Metal Gear Solid’i de yeni nesil bir konsolda görmek
gerçekten heyecan verici. Açıkçası daha en baştan Twin Snakes’in çok başarılı
bir Remake olduğunu söylemeliyim. Tabi bu başarının arkasında Eternal
Darkness’tan hatırlayacağınız Silicon Knights’ın olduğunu belirtmemde fayda var.
Eğer MGS ile PlayStation’da tanışmışsanız, daha Twin Snakes’e başlar başlamaz
içinizi bir heyecan sarıyor, bunun sebebi de tahmin edebileceğiniz gibi eski
mekan ve karakterleri çok daha üstün bir grafik kalitesiyle görmenizden ileri
geliyor. Bunun yanında Sons of Liberty ile hemen hemen aynı bir oynanış
yelpazesi olduğunu görünce, insan ister istemez Twin Snakes’i yepyeni bir yapım
olarak görüyor.
Açıkçası senaryoda hiçbir değişiklik yok, bu yüzden eski oyunu oynayanlar için
bu konuda fazla bir sürpriz yok; fakat MGS ile GameCube’te tanışacak olan
oyuncular için Twin Snakes’ten daha iyi bir haber olamaz eminim. Tabi konuda
hemen hiçbir değişikliğin olmamasına ve PlayStation’da MGS’yi defalarca bitirmiş
biri olmama rağmen, tüm bunlar Twin Snakes’i büyük bir iştahla bitirmeme engel
değildi ve nitekim ben de bir kez daha Snake’in GC’te ki bu yeni macerasına
baştan sona tanık oldum. Zaten Hideo Kojima’nın senaryoyu yıllarca uğraşarak bu
hale getirdiğini de düşünürsek, Silicon Knights’ın bu kadar kısa süre içerisinde
oyunu elden geçirip GameCube için hazırladığı için yapabileceğimiz tek şey
onları alkışlamaktır. Bu nedenle senaryoya dokunulmamasını zaten doğal
karşılamak gerekir.Sons of Liberty’nin gölgesi
Doğruyu söylemek gerekirse, MGS2’nin tüm oyun kontrollerini almış olan Twin
Snakes’i oynarken, ilkine farklı açılardan da yaklaşmak mümkün oluyor. Bunun
sebebi de başta FPS kamera açısı ile manuel hedefleme yapabilmenizden ileri
geliyor.
Düşünsenize, size sanki içindeymişsiniz hissi veren bir oyunun, artık daha fazla
içindesiniz! Üstelik çok daha iyi bir kontrol sistemi ve müthiş görselleri de
cabası.
Oyundaki grafik kaplama ve dokulardan tutun da, tek tek işlenmiş geçiş sahneleri
ve karakter tasarımlarına kadar her şey hakikaten baştan yaratılmış; yalnız
burada bir kez daha önemle belirtmek istiyorum, bu iş piyasada bolca yapılanlar
gibi basit bir port işi değil. Silicon Knights, MGS’yi adeta yeniden hazırlamış
ve bu olay gerçekten herkesin yapmaya cesaret edebileceği türden değil.
It’s the enemy, I need help!
Atmosfere kendinizi bir kaptırdınız mı, başta da söylediğim gibi kendinizi
gerçekten Snake’in yerinde hissediyorsunuz. İşte o zaman ses ve ses efektlerinin
bir oyun için ne kadar önem taşıdığı ortaya çıkıyor. Düşman askerlerinin
aralarında yaptıkları konuşmalar ve özellikle de Rus askerlerin dejenere ettiği
İngilizce ile söylenen replikler yüzünüzü hayretler içinde bir ifade ile
donatıyor. Ara diyalog ve onlarca dakika sürebilen telsiz konuşmaları sırasında
(Snake’i seslendiren David Hayter’a hayran olmamak elde değil!), başka hiçbir
oyunda karşılaşamayacağınız derecede gerçeği ve o anki duyguları yansıtan
diyaloglar gerçekten inanılmaz. Tabii ki MGS’nin o müthiş müziği de yine
tüylerinizi ürpertip, bir görevi başarmanın verdiği gurur misali, bir havayla
kulaklarınıza aksettiriliyor.
Kontroller ise MGS2’nin esnekliğini alıp, GameCube’un ele müthiş oturan
joypad’iyle birleşince oyuncuların ellerinde adeta yeniden hayat buluyor. Emin
olun Snake’i yönlendirip, manuel nişan almak ve bu şekilde Rus askerlerle resmen
dalga geçmek çok büyük keyif. Bu nedenle en yeni oyuncuların kontrollere
alışması bile, beş dakikadan fazla sürmeyecektir.
Dünya’da hala 10.000’in üzerinde nükleer savaş başlığı mevcut!
Açıkçası Metal Gear Solid: The Twin Snakes için daha ne söylemeliyim bilmiyorum;
çünkü bundan sonrası için, ancak oyunu oynamak lazım diyorum. Eğer eski
versiyonunu oynamış olsanız bile, Twin Snakes’i ne yapıp edin oynayın diyorum;
çünkü gerçekten yenilenip baştan yaratılmış halini görmek, çok büyük bir keyif
verecektir. Eğer MGS ile yeni tanışıyorsanız; zaten şu ana kadar bildiğiniz oyun
kavramı, artık eskisi gibi olmayacaktır! Ve artık filmin sonuna gelirken
Snake’in de dediği bir şeyi hatırlatmak istiyorum: Dünya’da hala 10.000’in
üzerinde nükleer savaş başlığı mevcut ve olası bir nükleer savaşta yaşanabilecek
kayıpların telafisi yok. Bu yüzden dünyada barış için elimizden gelen her şeyi
yapalım, çünkü o bizim tek evimiz!