Metro: Last Light
Moskova’nın metrolarındaki yaşamı özleyeniniz var mı? Eminiz Metro 2033 oynamış ve kitabını okumuş olanlar, hatta Metro 2034’ü bile alıp bir nefeste okuyanlarınızın olduğuna eminim. Herkes karanlık ve nemli metro istasyonlarında, yepyeni bir hikaye bekliyordu. 4A Games nihayet bu bekleyişi sona erdirdi ve Metro: Last Light’ı piyasaya sürdü.
Metro 2033’ü oynayanlar bilirler. Büyük bir nükleer felaketin ardından Moskova Metrosu’na sığınanlar burada yaşamaya başlamış ve adeta ülkelerin şehirlerine benzeyen metro istasyonlarını ev bellemişlerdi. Bu istasyonlar arasında siyasi çekişmelerin başlaması da uzun sürmemişti. İnsanlar radyoaktivite nedeniyle yüzeye çıkamıyorlardı. Ancak mutasyona uğramış yaratıklar, yüzeyde yaşıyor ve zaman zaman bu istasyonlara saldırılar da düzenliyorlardı. Kahramanımız Artyom ise “Dark Ones” yani Karanlık Olanlar adı verilen bu mutasyona uğramışlarla bir şekilde iletişime geçebildiğini fark ediyordu. Metro 2033’ü bitirenler hatırlayacaktır, oyun size Karanlık Olanlar’ı yok etme seçeneği sunuluyordu. Last Light sizin, bu seçeneği seçerek oyunu bitirdiğinizi varsayarak olayları ilerletiyor. Oyunda Artyom’la Karanlık Olanlar’dan soyu tükendiği düşünülen bir cinsi bulup onunla iletişime geçmeye çalışmamız anlatılıyor. Tabi ki siz her ne kadar iletişime geçmeye çalışıyor olsanız bile, müttefikiniz olan korucular onu öldürmeye çalışacaklar.
Korkuyorum ama ilerlemeliyim
Last Light, bir önceki oyunun daha çok “hayatta kalma” tarzındaki oynanışını alıyor ve bunun yanına “shooter”, “gizli ilerleme” gibi öğeleri de ekliyor. Öncelikle genel olarak oyunda ne tür alet edevatlar kullanacağınızdan kısaca bahsedelim. Üzerinizde genellikle yüzeye çıktığınızda kullandığınız bir gaz maskesi ve maskenin filtrelerinden bulacaksınız. Filtrelerinizin süresi ise kolunuzda bulunan göstergede yer alıyor. Süre bittiğinde yeni bir filtre takmanız gerekiyor. Kol saatinizde yanan mavi ışık ise sizin görünüp görünmediğinizi belirtiyor. Yani ışığı yakmamaya çaba harcamalısınız. Işık demişken, elinizde bir fener bulunuyor. Bu feneri de F tuşuna basılı tutarak açabileceğiniz taşınabilir jeneratörle şarj edebiliyorsunuz. Fener hem karanlıkta rahat ilerlemenizi sağlıyor hem de bazı düşmanlara karşı üstün olmanıza büyük katkıda bulunuyor. Tabi fark edilmeden gidecekseniz, fenerinizi de kapatmanız gerekiyor.
Üzerinizde bir çakmak ve pusula da kaybolmamanız için eklenmiş. Silahları da es geçmeyelim. Kıyamet sonrası bir Moskova’da, hele hele de metro sistemi içerisinde el yapımı pnömatik silahlardan daha iyisini bulamazsınız. Bu silahlar her ne kadar sizi güçlü hissettirse de, bazı durumlarda elinizdeki bol cephaneye karşın etkilerinin ne kadar az olduğunu fark ettiriyor. Örneğin menzil uzadıkça etkileri azaldığından, uzaktaki yoğun düşmanlara karşı çok fazla mermi harcıyorsunuz. Mermi bulmak da o kadar kolay değil tabi ki. Silahları kişiselleştirebiliyorsunuz da. Örneğin sessiz ilerlemek istiyorsanız silahınıza susturucu takmalısınız. Ama aynı zamanda karanlıkta etkin olmak için, gece görüşlü dürbün eklentisini de tüfeğinize takmak oldukça yararlı oluyor. Bu gibi stratejik seçimler, hem harcadığınız mermiyi, hem de ilerleyiş tarzınıza direkt etkide bulunuyorlar. Mermilerin Metro evreninde para birimi olduğunu da hatırlatmadan geçmeyelim.
Gün ışığı ikilemi
Metro: Last Light, farklı özelliklerin güzel bir karışımı olmuş. Örneğin sessizce ilerlerken kendinizi bir anda çatışmanın ortasında bulabiliyorsunuz. Bu sırada mermilerinizin sayısını aklınızdan sayarken, diğer bir yandan gitmeniz gereken yolu bulmak için kendinizi harcıyorsunuz. Bu tarz kısımlar oyunda oldukça yoğun. Bunun üzerine güzel de bir hikaye eklenince Metro: Last Light’ın ne kadar başarılı olduğunu görebiliyorsunuz.
Metro’daki istasyonlar ve fraksiyonlar arası savaş, her ne kadar oyundaki aksiyonun büyük bir kısmını oluşturuyor olsa da, mutasyona uğramış yaratıklar da sizi hem yüzeyde, hem de metronun derinliklerinde gerim gerim geriyorlar. Her karanlık köşeden bir yaratık fırlar mı diye tetikte duruyor, her küçük sesin ne olduğunu anlamaya çalışıyorsunuz. Tabi karşınızdaki düşmana göre sizin de stratejileriniz değişiyor. İnsan düşmanlarınız agresifçe saldırıyor olsalar da, az da olsa taktik yaparak bunu gerçekleştiriyorlar. Ancak mutasyona uğramış arkadaşlarımız genellikle bodoslama üzerinize doğru dalıyorlar. Örneğin metronun derinliklerinde karşınızda çıkan örümcek benzeri yaratıklar, ışıktan ölesiye korkuyorlar. Bu yüzden onlara karşı fenerinizi tutmalı ve ayaklarını kaldırıp karınlarını gösterdiklerinde onları vurmalısınız. Tabi bir yerden sonra karanlıktan uzak durmak istiyor insan. Bu yüzden aydınlık bir yer arıyorsunuz. Ancak aydınlık olan yer her ne kadar bu örümceğimsileri uzak tutsa da, yüzeye açılan bir yer olabileceği için farklı bir tehlike de yaratabiliyor.
Gizlenip ilerlerken etraftan da yararlanabiliyorsunuz. Örneğin görünmemek için ampulleri çevirip çıkarıp etrafı daha karanlık yapabiliyor ya da ana şalteri bulup tüm etrafı karanlığa gömebiliyorsunuz. Bu sayede düşmanlarınıza gizlice arkadan yaklaşıp boğazlarını kesmek oldukça basit bir hale geliyor. Bu ampulleri uzaktan da vurmak mümkün. Tabi o zaman merminizi harcamak zorunda olduğunuzu söylememize gerek yok sanırım.
Peki 2033’ten ne farkı var?
Bu soruyu duyar gibi oluyoruz. Evet Metro: Last Light yeni bir shooter. Evet yeni bir hikayesi var. Ancak ilkinden farklı mı? Sorunun cevabı evet. Last Light ilk oyunun zayıf yanlarını alıp güçlendirmiş. Hem oyun mekaniği hem de teknik anlamda ilkinden çok daha iyi bir oyun olmuş. Buna hikaye anlatımının da eklendiğini düşünürsek, oynamamak büyük bir hata oluyor.
Metro istasyonları ve ortamlar ilk oyundan daha canlı gözüküyor. Ancak bu canlılık bir Bioshock: Infinite seviyesinde değil. İyi ki de değil. Post-apokaliptik bir oyunda, hele de klostrofobik bir mekanın egemenliğinde geçen bir yapımda, ışıklandırmanın önemi ve renk skalası seçimi dikkatlice yapılması gereken bir nokta. Ancak Last Light bu işi oldukça iyi kotarmış. Bazı ortamlarda ışıklar sizi rahatlatsa da, bazı ışıklar sizi temkinli yaklaşmaya sevk ediyor. Efektler de oldukça başarılı.
Last Light’ı oynamak isteyenler, hikayenin bir Metro 2034 olmadığını biliyor olmalı. Ancak bu oyunu almayı düşünenler için bir eksi olmamalı. Hikaye her ne kadar bir klasik olmayacak olsa da, anlatım açısından başarılı. Hatta bu anlatım, Metro 2033’ten çok daha iyi bir noktada bulunuyor. Yine de bir “Metro 2034” oyununun Last Light üzerinde olacağı düşünülürse, bir klasiği gelecekte beklememek olası değil.
Artyom!
Metro serisinin nVidia desteğiyle geliştirildiği açık. Ancak bu nedenden midir bilinmez, oyun AMD kartlarda nVidia’ya göre daha düşük bir performansla çalışıyor. Tabi gelişmiş Physx özelliklerini de nVidia’yla kullanabileceğinizi söylememe gerek yok. Metro 2033’ün başarılı olan görselliği, Last Light’la biraz daha geliştirilmiş. Tek problem ise animasyonlarda görünüyor. Yüz animasyonlarının son dönem oyunlara göre vasat kaldığını söyleyebiliriz. Vücut animasyonları da her ne kadar her zaman kutu gibi olmasa da, genel olarak sopa yutmuş arkadaşları oyunda bol bol görebileceğinizi belirtmem gerekiyor.
Seslendirme ilk oyuna göre oldukça ilerlemiş. Kötü bir Rus aksanı taklidi yapan seslendirme sanatçılarının yerine çok başarılı sanatçılar getirilmiş. Tabi bu da hikaye anlatımını kat ve kat arttırmış. Ses efektleri, Last Light’ın önemli parçalarından biri. Atmosferi tamamlayıcı görevini üst düzeyde kotarıyor.
Şimdi sıra Metro 2034’te
Metro: Last Light, şu sıralar sessiz olan oyun dünyasına hareket getirecek yapımlardan biri. Özellikle başarılı sayılacak FPS görmenin zor olduğu (Bioshock Infinite hariç) dönemde, FPS severlere ilaç gibi geliyor. Bunu “saf shooter” olmadan başarıyor olması, oyunu hardcore oyuncular için bulunmaz bir nimet haline de getiriyor. Küçük problemleri göz ardı edebiliyorsanız, Metro: Last Light’ın arşivinizin en güzel yerine koymanız gereken bir oyun olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Not: Emre Demiray’a katkılarından dolayı teşekkürü borç biliriz.