Röportaj

Mevlüt Dinç ile çok özel

Türk oyun sektörünün önemli isimlerinden Mevlüt Dinç ile güzel bir sohbet gerçekleştirdik. Dinç, bize yeni oyunlar ve sektörün gelişimine odaklı yeni projelerden söz etti. Kendisine bize vakit ayırdığı ve verdiği bilgiler için teşekkür ediyoruz.

Merlin’in Kazanı (MK): Oyun sektörüne girişiniz uzun yıllara dayansa da Türk oyun sektörüne girişiniz 10 yıllık bir maziye sahip. Bu süreçte sizin beklentileriniz neydi ve ne tarz değişiklikler oldu?

Mevlüt Dinç (MD): Ben 21 yıl İngiltere’de kalıp, burada sektör için önemli oyunlar yapıp, pek çok başarıya imza attıktan sonra Türkiye’ye, olmayan bir sektöre öncülük etmek, sektörü tetiklemek için ulvi bir amaçla döndüm. Bu 10 yıllık süreçte beklentilerimin tamamının karşılandığını söylemek yanlış olur, ancak geldiğimiz noktada da Türkiye’deki oyun sektörünün kat ettiği mesafeyi görmemezlikten gelemeyiz.

Biz Sobee olarak epey bir yol kat ettik. Bizim dışımızda da Türkiye’den çok yetenekli gençler ve şirketler çok başarılı işler yapmaya başladı. Bu da Türkiye’deki oyun sektörünün artık yavaş yavaş yol aldığını gösteriyor. Sobee, iki yıl önce Telekom grubuna katılarak yeni bir ivme kazandı. Bu şekilde hem ekibimizi hem de çalışmalarımızı büyütme imkânına sahip olduk. Ama tabii ki Türkiye’de halen oyun sektörünün önemi tam olarak algılanmadığı için henüz hak ettiği yerde bulunmuyor. Biz de bu amaçla mızmızlanmadan, yorulmadan yolumuza devam ediyoruz.

MK: Peki, Türkiye’nin içinde bulunduğu durum, dünyanın diğer ülkelerinden çok çok alt noktada. Bunun sebebini daha çok neye bağlıyorsunuz?

MD: Aslında bu problemi 10 yıldır değişik platformlarda veya ortamlarda elimden geldiğince anlatmaya çalışıyorum. Ülkemizde maalesef halen bir üretme ve yaratma kültürü oturmamış. Buna rağmen bu iki alan için müthiş bir yetenek mevcut. 

Özellikle yaratıcı kabiliyete sahip büyük bir genç nüfusumuz mevcut. Ama maalesef bunlar tek başlarına bir anlam ifade etmiyor. Bunları tetikleyici, yönlendirici bir güç gerekiyor. Bu güç de her zaman dünyanın her ülkesinde devlet olmuştur. Devletler ülkenin bir konuda topyekun harekete geçmesini sağlayan, kanunlarıyla, bütçesiyle yol gösterip destek çıkan bir güç olur.

Hep verdiğim bir örnek var. Güney Kore, son 10 yılda oyun sektörünün önemini anladı ve dünyanın en önemli online oyun sektörünü yarattı. Orada tek firma, yılda 900 milyon doların üzerinde ciro yapıyor. Bu inanılmaz bir rakam. Bizim oyun sektörünün tamamı ise, şu anda 150 milyon dolarlık değere sahip. Bu kadar potansiyele rağmen bu kadar geride kalarak devasa bir farkın açılmış olması inanılmaz. Bunun en büyük sebebi de devletin oyun sektörünün önemini henüz fark edememiş olup, bu konuda yatırım yapmamış olması. Şu an için Telekom gibi büyük firmaların yaptığı yatırımlar güzel, ancak bu da yeterli değil. Bunun başarıya ulaşması için bir devlet politikası haline dönüşmesi lazım.

MK: Gençlik ve Spor Genel Müdürü Yunus Akgül bir basın toplantısında yaptığı açıklamasının satır aralarında dijital oyunlar federasyonundan bahsetti. Bu federasyon nedir ve ülkemize ne gibi avantajlar sağlayacak?

MD: Oyun sektörü ne kadar hak ettiği yerde olmasa da elimizdeki potansiyel umut verici. Bu potansiyel de genç nüfus ve internet kullanıcı sayısı. Facebook’da, Messenger’da dünyanın her yerinde ilk dörde giriyoruz. Bu inanılmaz, ancak sadece tüketiyoruz. Halbuki bizim bu büyük platforma ürün üretip, içerik sağlayıp, onların tüketimine katkıda bulunmayı sağlamamız lazım ki bu büyük pastadan hak ettiğimiz payı alalım.

Dolayısı ile sektörün sağlıklı büyümesi çok önemli. Şu anda inanılmaz tartışmalar yaşanıyor ülkemiz de; gerek internetle ilgili, gerek oyunlarla ilgili. Kaldı ki bu tartışmalar çok önemli ve yerinde tartışmalar. Çünkü çok genç insanlar, internette içeriği tam olarak düzenlenmeyen, sınıflandırılmamış şeyleri, anne babanın da bilgisizliği göz önüne aldığınızda, gözden ırak bir şekilde tüketiyor ve neyi nasıl tükettiklerini bilemiyoruz. Biz oyunun önemini ve sektörün önemini görüp katkıda bulunurken, bunun sağlıklı büyümesini ve sorumluluk sahibi olarak geliştirdiğimiz içeriklerin çocuklarımıza daha uygun olmasını, bunun yanında kendi kültürümüzden, tarihimizden unsular içermesini sağlamaya çalışıyoruz.

Bütün bunları yapabilmemiz için oyun sektörünün bir federasyona ihtiyacı olduğunu hissettik. Aslında bildiğiniz gibi sürekli toplantılar yapılıyor, dernekleşmeden bahsediliyor. Ancak ben şahsen bir şekilde bunun devletin katkısı ve çatısı altında olmadan tam olarak güçleneceğini düşünmüyordum. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü çatısında böyle bir arzunun olduğunu bir yıl önce fark ettik ve bu bir yıl içerisinde inanılmaz bir çaba ve yoğun çalışmayla bu federasyonu kurmaya başladık. Bu çatı ilerde oluştuğunda sektörün tamamını kucaklayarak bütün aktörlerini davet edip bu çatı altında uygun şekilde yer almalarını ve bu federasyona katkıda bulunmalarını isteyeceğiz, çünkü bu işin anlamlı olması için birlikte hareket etmemiz gerekir.

MK: Federasyon konusunda kimlerle birlikte çalışılacak? Bu konuyu biraz açabilir misiniz?

MD: Demin de söylediğim gibi Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’nün katkısıyla böyle bir girişim başlattık. Bu çalışma resmen başladığında oyun sektöründeki yayıncılar, geliştiriciler, sizin gibi değerli basın organlarını ve hatta internet kafeleri bile bir araya toplayıp en etkili katkıyı sağlamaya çalışacağız. Oyunların sınıflandırılması, derecelendirilmesi gibi konulara eğilmek için uğraşacağız. Öte yandan yurt dışındaki oyunlar, yurt dışındaki sunuculardan yayınlanıyor ve bu da hizmet kalitesini etkiliyor. Dolayısı ile biz oyuncularımızı da düşünüyoruz burada. Onların oyun sektörüne daha anlamlı bir şekilde dahil olmasını istiyoruz. Bu federasyonun altında elektronik sporlar turnuvaları yapacağız ve oyuncularımızı profesyonel sporcu noktasına getireceğiz. Bunlar çok önemli şeyler.

MK: Sobee’ye gelecek olursak, son zamanlarda Sobee’nin en çok konuşulan konusu SüperCan. Ücretsiz şekilde dağıtılan bu oyun hakkında pek çok yorum yapıldı. Kimisi Türkler tarafından yapılmış en iyi oyun derken, kimisi çocuk oyunu gibi görüp burun kıvırdı. Bugün gelinen nokta göz önüne alındığında siz oyununuzu nasıl konumlandırıyorsunuz?

MD: Öncelikle biz Telekom grubuna katıldıktan sonra bu oyunu Telekomun TTçocuk adlı çocuk portalına uygun bir şekilde hazırladık. Bu portal, çocuklar adına pek çok önemli işler yapıyor. Biz de bu gruba katıldıktan sonra sosyal sorumluluk çerçevesinde olayı, “Sobee nasıl daha para kazanır, nasıl büyür” gibi yönlere çekmek yerine sorumlu davranarak hem sağlıklı büyüme hem de gelişme açısından sadece vurdulu kırdılı oyunlar yerine daha çok eğitici öğretici içerikler, kendi tarihimizden kültürümüzden öğeler sunmak istedik. Kaldı ki biz daha önceki İstanbul oyununda veya Citroen C4 robotu oyununda da bunları yapmıştık. Çocuklarımızın gözü kulağı olabilecek bir kahramana kavuşalım istedim. 

Biz, Tommiks, Teksas okuyarak büyüdük ve 2011 yılında halen televizyonlarda Sünger Bob, Örümcek Adam gibi yurt dışından bize sunulan kahramanlar yer alıyor. Bu konuda bizde çok büyük boşluk vardı ve biz de SüperCan ile bunu doldurabiliriz diye düşündük. İki yıl önce bu felsefe ile yola çıktık ve bu zaman içerisinde ne kadar doğru bir şey yaptığımızı gördüm. Milyonlarca insan adeta oyuna saldırdı. Çocuk oyunu diyenler bile bu oyunu oynuyor. Oyunda çok güzel bir derinlik var aslında. Ve aldığımız yorumların da çoğu pozitif yönde. Bu oyun, çekirdek oyuncuların da oynayabileceği tarzda geliştirildi ve sonuçlarına baktığımda da istediğimizi başardığımızı görüyorum.

MK: Zaten oyunun başarısı Facebook’taki fan sayfasından da gözüküyor. Kısa sürede 100.000’in üzerinde bir hayran kitlesine sahip oldu. Bu çok önemli bir rakam. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

MD: Oyunun sitesine inanılmaz bir ilgi var… Halen. Şu anki üye sayımız 650.000’i geçti. Bunun yanında milyonlarca insan ziyaret etti. Öte yandan Facebook’a yansıması tamamen bizim dışımızda gelişti. Biz ajansa bir Facebook sayfası yaptık, ancak beklenmedik bir şekilde yoğun ilgi gördü. Dolayısı ile bu konuda biz pek bir şey yapmadık. Tamamen doğal olarak çocuklar bu sayfaya uçuştu ve üç haftada 105.000 Facebook kullanıcımız var. Şu anda orası zaten oyunun portalına dönüştü ve biz de sürekli orayı beslemeyi düşünüyoruz.

SüperCan gibi bir oyunu yapmak inanılmaz emek ve çaba gerektiriyor. Devamı üzerinde çalışıyoruz, ancak o zamana kadar Facebook sayfamızı kullanarak oyunun fanlarını meşgul edeceğiz.

MK: Bu kadar yoğun bir ilgi olduğuna göre bu oyun burada kalmayacak herhalde.

MD: Kesinlikle. Demin de dediğim gibi bu oyunun devamını yapıyoruz. İlki çevre ile ilgiliydi, daha sonraki sağlıkla beslenme ile ilgili olacak. Ardından trafik, deprem gibi önemli konuları ülkemizi dolaşarak Kapadokya, Efes gibi yerleri kullanıp oyunculara sunacağız. Bu şekilde aynı zamanda ülkemizi de tanıtmış olacağız. Ayrıca aldığımız yorumlarda dünya standartlarında bir oyun oluşturduğumuzu söylüyorlar. Bu yüzden ekibimle gerçekten gurur duyuyorum. Dolayısı ile bu oyunun uluslararası standartlara çıkmasını çok istiyorum. İngilizce ve diğer yabancı dil destekleri ile dünyaya açılmayı planlıyoruz.

MK: Anlattıklarınıza baktığımızda oyunun sadece Türkiye değil yurtdışında da çok sevildiği akla geliyor. Doğru mudur?

MD: Oyunu ilk açtığımızda 0800’lü bir telefon numarası ile aktivasyonumuz vardı. Ancak fark ettik ki yurt dışından 0800’lü numaralar aranamıyor. Biz bazı web araçları ile siteye yurt dışından olan ilgiyi takip edebiliyoruz ve inanın bizlere binlerce, on binlerce kişiden ilgi var. Tabi bu aktivasyondan dolayı oyunu oynayamadılar, dolayısı ile biz de bu aktivasyonu kaldırdık. Şu anda yaklaşık bir buçuk milyon kullanıcıya aktivasyonun kalktığını belirten mail gidiyor. Artık yurt dışından da milyonlarca insan bu oyunu oynayabilecek.

Bundan iki sene önce İstanbul Kıyamet Vakti’nin bir lansmanını yapmıştınız. Bu lansman esnasında “Bu daha ilk, başarılarımızın devamı gelecek” şeklinde bir cümle kullanmıştınız. Şimdi bu oyunun genişleme paketini oyun severlere önümüzdeki günlerde sunmaya hazırlanıyorsunuz. Bu genişleme paketinde karşımıza neler gelecek? Yani o gün vaat ettiğiniz şeyleri burada bulabilecek miyiz?

Dünyadaki diğer firmalarla karşılaştırdığınız zaman küçük bir ekip ile üç farklı oyunu destekliyoruz. Bunlardan bir tanesi de İstanbul Kıyamet Vakti. Derindeki Sır adlı ek paketten sonra çok daha büyük bir ek paketini piyasaya çıkardık. 

Şu sıralarda ek paketi binlerce oyuncumuz indiriyor. İstanbul oyunu neredeyse beş yıldır yayında. Biz de bütün bu yoğunluğun içinde seve seve özveri ve çaba ile oyunu ve oyuncularımızı desteklemeye devam ediyoruz.

MK: Siz dünyada ilkleri yapmayı seven birisisiniz. I can Football’da ilk defa 11’e 11 futbol oyunu yapmayı başardınız. Bir Türk oyunu yurt dışında önce aday gösterildi ardından bir de ödül kazandı. Nasıl oldu da böyle bir beğeni gerçekleşti? Bunun temelini neye bağlıyorsunuz?

MD: I can Football ile büyük gurur duyuyorum. Çok küçük bir ekiple dünyada bir ilki gerçekleştirdik. Teknik anlamda inanılmaz zor olan bir işi başardık. Daha öncesinden pek çok farklı oyunlarda 3’e 3, 4’e 4 denemeler yapıldı ancak biz direk 11’e 11 ile yola çıktık ve başardık. Geçen sene NTV spor ile Dünya Kupası süresince o günkü maçın I can Football versiyonunu oynattık ve canlı olarak yayımladık. Londra’da dünyanın en iyi içerik ödülünü kazandık. Bu gurur verici bir şey. Hemen arkasından da TÜBİTAK, TÜSİAD ve TTGV’nin başarı ödüllerine layık görüldük. Bu da çok önemli çünkü resmen bu, grupların oyun sektörünü ve bu sektörde yapılan içeriğin önemini kabul etmiş olduğunu kanıtlar.

MK: Son soruma gelirsek. I can Football’un renklerinin mor beyaz olmasının önemi nedir?

MD: Açıkçası bu soru ilk defa soruluyor. Ben Ordu’luyum. Oyundaki takımların ilk açılış renkleri ne olsun diye düşünürken birçok renk denedik. Hollanda’nın turuncu beyaz renkleri çok  uydu. Diğer rengi düşünürken de ben mor ve beyaz renkleri ortaya attım. Gerçekten arkadaşlar denedi ve beğendiler. Orduspor da süper lige çıkınca daha da dikkat çekeceğini düşünüyoruz.

MK: Teşekkürler!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu