Mirror’s Edge
Dünya’yı öyle düşünün ki, zaman bu günden ileride olsun, ama Dünya üzerindeki yaptırımların, çıkar çatışmalarının ve gereksiz baskıların artık ayyuka uzandığını hayal edin. Dünya üzerinde hiçbir kişisel hakkınız özeliniz diye tabir edilen bir şeyin olmadığını, arkadaşınıza açtığınız telefonun, yolladığınız e-postanın veya mektubun denetlendiği ve buna karşı gelenlerin tamamı ile etkisizleştirildiği bir Dünya. Bu aslında hikayenin sadece ufak kısmı, gerisini daha fazla açık etmiyorum ki, zaten oyundaki birçok insana anlamsız gelen atlamaların, kaçışların konusunun buraya dayanmasını bu ufacık dörtlükten anlayabileceğinizi düşünüyorum.
Mirror’s Edge ilk açıklandığında daha çok grafikleri ve oynanışındaki farklılık ile ön plana çıkmıştı. Birçok oyuncu yapım için değişik oynanış, güzel grafikler diye düşünüp, “Ama neden kaçıyoruz?” sorusuna cevap aramaya çalıştı ve bulduğu cevaplar karşısında artık konuya bağlı bir fan kitlesi oluşmuştu. Oyunu sevenler sevmeyenler tartışa dursun, PS3 ve X360 sistemlerine demosu geldi.
DICE (EA Digital Illusions CE) ve EA çıkarttıkları işler olarak tabii ki tartışılmazlar, ama özellikle DICE’nin multiplayer deneyimlerinden sonra, ciddi anlamda senaryo bağımlılığı ile ilk deneyimi olacak olan Mirror’s Edge şansa bırakılmamalıydı. Yapımcılar da usta yazar Rhianna Pratchett kaleminden çıkan bir konuyu alıp, oyunu üzerine inşa ettiler.
Sonuç olarak Faith adındaki karakteri oyun boyunca yönetirken videoların ve resimlerin gördüğünüz her şeyin birebir olarak, sizin kontrolünüzde yapılacağı bir yapımın ortaya çıktığı gerçek.
Güzel Runner olmak zor iş!
Mirror’s Edge’de baskıcı politika ve yönetim şekline karşı gelenlerin kurduğu “Runner” adlı grubun üyesi olarak bir nevi isyancıları temsil ediyoruz. Demo ise işe ilk defa başlıyormuş gibi değil de, sanki daha önceden bu işin içindeymişiz tekrardan geri dönmüşüz havası veriyor. Birkaç alıştırma hareketi ile size temel fonksiyonlar öğretiliyor ve sonrasında gitmeniz gereken nokta telsiz konuşmaları ile size anlatılıyor. Dakika bir gol bir misali olaylar gelişmeye başlıyor.
Demoda size daha işler tam anlamı ile öğretilmeden, polislerin peşinize takılması onlardan kaçmaya çalışmak ve zorda kaldığınızda dövüşmek seçenek değil bir zorunluluk olarak sunuluyor. Bu birçok oyuncunun canını sıkabilecek bir durum. Oyundaki dövüş sistemi; öğrendiğimiz kısıtlı hareketler içinde sağlı sollu yumruk darbeleri, bir polisin ya da düşmanın elinden silahını almak ve bunları ona karşı kullanmak çeşitli tekmeler atmak, tüm bu varyasyonları çok kalabalık ve zorda kalınan durumlarda ağır çekimde yapabilme yetisi üzerine kurulu.Açıkçası buraya kadar anlattığım her şey oynanışa öyle bir yansımış ki, şayet ben bir yerlere koşarken, atlarken karakterin nefessiz kalmasını yaşadım diyebilirim. Karakterimizin animasyonları ve durmaksızın hareketli olması gerçekçi şekilde oyuna aktarılmış. Demonun sonunda ve bugüne kadarki videolarda ortaya çıkan sonuç; yapımın çeşitli yerlerde, genelde gizlilik ve hızla ortamdan etrafı kullanarak kaçma üzerine kurulacak olması, bu türde oyun olmadığını ve yeni yaratılmaya çalışılan her şeyinde beraberinde bazı sorunlar getireceğini bizlere irdeliyor. En başta demo ile akla gelen soru benim ve birçok insanın zihninde şunu uyandırmıştır, “Hep kaç, koş, zıpla nereye kadar?”. İşte bu noktada eğer senaryo sağlam ve etkili biçimde işlenebilirse, birçok insanın bu türdeki bir oyundan o bunalma ve sıkıcı havayı düşünmeyeceği, aksine daha da atmosfere girebileceğini söyleyebiliriz.
Yapım konu güzel, oynanış gerçekten iyi duruyor, ama amacın işlenmesi iki satırlık telsiz konuşması ve bir manga ara video ile olmamalı diye düşünüyorum. Umarım oyun çıktığında giriş olsun, gelişme olsun daha fazlasını bize anlatır.
Demonun özü ve teknik detayları nasıl?
Teknik olarak detaylara gelecek olursak, neredeyse 10 tane oyundan 6 tanesinde kullanılan Unreal 3 motorunu çok sevsem de, her oyunun birbirine benzemesi bu sebepten beni üzüyor. Artık bir yapıma bakınca hangi motoru kullandığını anlayabilir olmak ve o motorun limitlerini bilip, o oyunu almak iyi bir durum değil. Unreal 3 motoru kesinlikle artık limitlerinde, çünkü son çıkan projeler artık daha fazlasını vermiyor. Ama piyasaya yeni giren ve kendi motorlarını gene güncel sistemler ve platformlar üzerinde kullanan oyunlar daha iyi görseller sunabiliyor.
Mirror’s Edge’nin teknik detaylarına bu bağlamda baktığımızda tipik Unreal 3 motoru oynanışını ve daha önce hiçbir Unreal 3 motor kullanmış oyunda görülmeyen bir renk cümbüşü olduğunu görüyoruz.Ortam grafikleri birkaç boru ve çatı detayı olduğu için, bunun günümüz oyunlarında detaysız bakış açısı olarak lanse edildiğini düşünürsek, Mirror’s Edge çevre tasarımları olarak sınıfta kalıyor. Ama videolarda izlediğim değişik bölümlerde, değişik detay seviyeleri olacağını bildiğim için buna pek fazla takılmıyorum. Zaten oyun mantık olarak çatılarda, yüksek yerlerde geçiyor, fazla detay görmek pek akıl karı değil. Genelde detayların kapalı mekanlarda verileceğini ve kaçış sahnelerinde işleneceğini düşünmek şimdilik en iyimser halimiz diyebiliriz.
Oyunu büyük merakla bekleyen insanların başında geldiğimi itiraf etmeliyim ki, eğer sadece demodaki oyun işlenişi olursa, tam sürümde yapımın pek iyi notlar alacağını düşünmüyorum. Fakat genelde bahsettiğim hikaye işlenişi uygulanırsa ve oyun detaylandırılırsa, çok yüksek notlar alacağını gönül rahatlığı ile belirtebilirim.
Son olarak Mirror’s Edge demo kesinlikle ve kesinlikle oynanabilir, değişik bir tat veriyor ve birçok insan için ilgi çekici. Eğer ki, üstüne koyulmuş şekilde anlatım ile tam sürüm gelecekse bizleri şimdiden güzel bir yapımın bekliyor, aksi hali ise bu kadar fanı olan ve bekleyeni olan bir kesim için zaten düşünemiyorum.