Oyun İncelemeleri

MotorStorm: Apocalypse

MotorStorm serisi yıllardır simülasyon olmaktan kaçmayı başaran bir seridir. Oynanışı yalnızca hıza ve diğer arabalarla olan münasebetinize bağlı olan bir oyun olmuştur. Serinin yeni oyunu MotorStorm: Apocalypse de bakalım serinin temellerine sadık kalabilmiş mi?


Yıkılsın dünyam…


MotorStorm: Apocalypse, genel olarak serinin bütün oyunlarının güzel taraflarını toparlayarak bir potpuri yapmış diyerek sözlerime başlıyorum. Artık yalnızca yapay zekaya karşı değil, sizin işinizi zorlaştırmak amacıyla sürekli değişime uğrayan, yıkılan, patlayan yollara karşı da mücadele edeceksiniz. Yolda ilerlerken bir anda gelen bir füzeyle yol yarılacak, çukurlar açılacak ve eliniz ayağınız birbirine karışacak diye açıklayabilirim bu durumu.



Yalnız burada bir problem doğuyor. Grafikleri vasatın çok üstünde olmadığından yıkılan ya da patlayıp parçalanan nesneler oldukça yapay gözüküyor ve grafik hataları göze çarpıyor. Örneğin, mavi renkli arabaların diplerine girdiğinizde dikkatli bakarsanız arabanın kaportasının metal değil kadifeden (!) yapılmış ya da en azından arabanın üzeri kadifeyle kaplanmış olduğunu görebilirsiniz. İşin şakası bir yana arabaların kaplamaları oldukça kötü görünüyor, ama oyunun hızlı olması nedeniyle çok nadiren bir arabayla burun buruna kalabileceğinizden pek gözünüze batmayacak orası kesin. Grafiklerin haricinde oyunun sesleri durumu idare edecek düzeyde diyebiliriz. Üzerlerinde uzun süre uğraşılmadığı hemen anlaşılabiliyor.


Yansın oldu olacak…


Hikaye modu Festival adı altında bulacağınız bir sekmede yer alıyor. Üç farklı yarışçının (Mash, Tyler ve Big Dog) hikayesini takip ettiğimiz Festival modunda görsel açıdan çizgi roman stili denilebilecek grafikler, çizimler kullanılmış. Hikayeye ufak arabalarla başlayıp ardından Monster Truck’lara kadar farklı çeşitte motorlu taşıt kullanıyoruz. Bunların haricinde motosikletler ve ATV denilen araçlar da oyunda mevcut. Haliyle her aracın birbirinden farklı özellikleri var ama bunlar hız, hızlanma gibi klasik şeyler yerine, yol tutuş, dayanıklılık, çabuk ısınma ve çabuk soğuma gibi özelliklerle birbirlerinden ayrılıyorlar.

Hemen örnekleyelim bu durumu. Mesela bir motor kullanırken çamura ya da suya girerseniz hızınız kesilecek hatta düşebileceksiniz. Fakat aynı çamur ya da suya motor dışında herhangi bir araçla girdiğinizde motorunuzu soğutabildiğinizi göreceksiniz. Evet, oyunda kullandığınız turbo motorunuzu ısıtıyor ve eğer zamanında kesmezseniz patlayana kadar ısınmaya devam ediyor. Hemen su kaynattık, nasıl soğutacağız bu motoru diye düşünmeyin. Zaten elinizi çektiğinizde iki saniye sonra motor kendiliğinden belli bir hızla soğumaya başlıyor. Sizin yapabileceğiniz ekstra şeyler ise suya sokarak motoru soğutmak ya da rampalardan fırladığınızda elinizi gazdan ve turbodan çekmek. Hava da etkili bir soğutucu değil mi sonuçta?

Günahlar kavrulsun, aleviyle…

Son sözlere gelirken Sixaxis ile motion control sisteminin oyunla uyumundan da bahsedelim. Oyun kesinlikle analog çubuklarıyla çok daha rahat oynanıyor. Sixaxis oyunla belli bir gecikmeli tepki süresine sahip ve bu da bir yarış oyununda oldukça belirleyici bir faktör olduğundan oyunu hareket algılayıcı ile oynamak isteyeceğinizi pek sanmıyorum. Yine de bir kez şans vermekte de fayda var, belki ben alışamadım bilemiyorum.

Bunların haricinde dinamik yarış pistleri, her turunuzda değiştiğini göreceğiniz yolları, idare eder grafikleri ve sesleriyle, hız ve aksiyon hissini hissettirebilen bir oyun olmuş. Bu oyunu karşılaştırabileceğiniz en yakın oyun Burnout serisi ve aralarında bir tercih yapılması gerekiyorsa,  bu oyunun demosunu oynadıktan sonra karar vermenizi tavsiye ediyorum. İyi eğlenceler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu