Blog

Mount & Blade’i neden seviyorum?

Mount & Blade II: Bannerlord‘un duyurulmasının üzerinden bugün itibariyle yaklaşık olarak 7 sene geçti. Aradan geçen 7 yıl içinde fiziksel görünüşüm ile birlikte oyun dünyasında da çok şey değişti. Mount & Blade II: Bannerlord’un oyun dünyasındaki değişime ayak uydurabilecek mi bekleyip göreceğiz. Sabırsız oyunseverleri bir yana bırakırsak, Taleworlds‘un “hazır olduğunda çıkacak” felsefesini benimsemiş Mount & Blade severler, serinin önceki oyunlarını oynamaya devam ediyor. Özellikle Warband’ın çevrim içi sunucularında hala dolu serverlar bulmak, kıran kırana kale kuşatmalarına katılmak, meydan muharebelerinde düellolarda cenk etmek mümkün. Peki neden? Mount & Blade severler bu oyunu neden bu kadar seviyor. “Diğerlerinin” anlamakta zorlandığı şey ne bu oyunla ilgili? Mount & Blade II: Bannerlord neden bu kadar çok bekleniyor? Yabancı oyuncular bu oyuna neden bu kadar ilgi gösteriyor? Ben neden bu oyunu bu kadar sevdim? Babam pasta yapmayı…

Aslında bu sorunun cevabı basit. Oynanış, dövüş mekaniğinin çok iyi işlemesi ve yaşlanmaması. Mount & Blade serisinin başarısının ardında savaş mekaniğinin neredeyse kusursuz çalışması yatıyor. Daha önce pek çok oyunda kılıç kalkan kullanmış, balta savurmuşuzdur. Ancak Mount & Blade’in savaş/dövüş mekaniği, daha önce hiçbir oyunda görülmemiş şekilde (aynı tarzda oyunlar için geçerli tabii) gerçekçi hissettiriyor. Reflekslere ve zamanlamaya dayalı, yeteneğin ön plana çıktığı, çalıştıkça ustalaşabildiğiniz, olması gerektiği gibi işleyen iyi bir mekanikten bahsediyoruz. Beni oyunda tutan ilk etmen de bu olmuştu ve hala zaman zaman Warband‘ın çevrim içi serverlarına girip, şöyle bir iki balta sallayayım, cidayla düşman indireyim dedirten de bu diyebilirim. Tabii ki hikaye modunun oyuncuyu özgür bırakan yapısı da bir diğer unsur. Hikaye modunda, kaderini bizzat kendimizin belirlediği bir karakteri kontrol etmek, strateji ile politikayı iyi bilmenin fark yarattığı bir oynanış tarzı çok ilgimi çekmişti. 

Diyar diyar Kalradya

Dünyanın dört bir yanından; orta çağ temalı, fantastik unsurları sevmeyen, gerçekçiliği ön planda tutan oynanışı seven oyuncular Kalradya’nın ovalarında bir araya geldi. Gergin görünüşlü adamın gerginliğinin sebebini merak etti, çöl haydutlarından köşe bucak kaçtı, daha ucuza keten bulup Dhirim şehrinde satabilmek için yollara düştü. Taleworlds‘un yurt dışı odaklı pazarlama stratejisi ve oyunda kullanılan “evrensel dil” de yabancı oyuncuların Mount & Blade’i sahiplenmesine neden oldu. Sahiplenme diyorum çünkü, aslında şu an Mount & Blade markasından söz ediyorsak kabul etmek gerekir ki yabancı oyuncuların oyunu sahiplenme ve Mount & Blade markasına destek olma konusunda katkıları bizden çok daha fazla. Satış anlamında da yaratıcı modlar anlamında da, ülke dışındaki oyunsevelerin Mount & Blade topluluğuna ve özellikle Mount & Blade: Warband’e önemli katkıları oldu. Tabii bu uzun ve ayrı bir konu, biraz da tartışmaya açık. Bu konuyu başka bir zamana bırakalım.

Mount & Blade’i sevmemi sağlayan en önemli nedenlerden biri de, Mount & Blade: Warband’ın çevrim içi moduydu. Oyunda geçirdiğim saatin büyük bölümünü de çevrim i,çi oyun modlarında geçirdim desem yeridir. (Napolyon savaşları dahil! Rusya saflarında savaşan yoldaşlara selam olsun) Aslında bir dönem (uzun bir dönem) benim için Mount & Blade: Warband demek, akşamları yakın arkadaşlarla bir araya gelip, saatlerce kale kuşatma modu oynamak, meydan muharebelerinde süvari avlamak, arkadan dolaşıp okçulara sürpriz yapmak demekti. Kim daha fazla adam indirecek diye birbirimizle savaşmak, kurduğumuz Bradalar klanı ile liderliğe oynamaya çalışmak uzun bir dönemim için, akşam yemek yemek kadar doğal bir döngüydü.

Mount & Blade topluluğu bir başka

Sohbet ekranındaki eğlenceli diyaloglar, dünyanın dört bir yanından yeni arkadaşlar edinmek, çekişmeli mücadelelere girip, sinsi ittifaklar kurmak Mount & Blade: Warband’in çevrim içi modunun adeta bir bağımlılık haline gelmesine neden olmuştu. Kale Kuşatma modunda atılan ilk oku kafaya yiyen güzel insan!  Sana da buradan selam olsun… Mount & Blade II: Bannerlord‘un hikaye modu ile ilgili gelişmeleri yakından takip ediyorum. Savaş stratejilerinde, yönetim sisteminde, ekonomide, yapay zekada, yaşayan dünyada önemli gelişmeler var. Ancak çevrim içi toplulukla yeniden bir araya gelecek, yeni oynanış mekaniklerini, kalabalık serverlarda kale kuşatırken teste etmek için daha çok sabırsızlanıyorum. Gerçi artık o genç, refleksleri ateş eden bendeniz şimdi 7 yıl daha yaşlıyım. Kılıcı çekene kadar kafaya kancalı teberi yemem umarım.

Taleworlds’un eSpor alanına sıcak baktığını biliyoruz. Mount & Blade: Warband için dünya çapında eSpor turnuvaları düzenlenmeye devam ediyor. Mount & Blade II: Bannerlord’da da hikaye modundaki geliştirmelerin yanı sıra, çevrim içi modlarda da geliştirmeler var. (Çok ayrıntı verilmese de) Yeni çok oyunculu Captain Mode’u, hem takım oyunu hem de bireysel yetenek ile strateji öğelerini harmanlayan, eSpor’a oldukça yatkın bir oyun modu olacakmış gibi görünüyor. Mount & Blade’in rekabetçi dinamiği eSpor için çok uygun.  Başta Captain modu olmak üzere, yeni çevrim içi oyun modları Mount & Blade II: Bannerlord’un çevrim içi dinamikleri ile de ön plana çıkacak bir oyun olmasını sağlayacak gibi görünüyor.

Yeni nesli, değişen oyun piyasasını yakalamak için de aslında bu şart. Eski köklü hayran kitlesinin, benim gibi artık dinozorlaşmaya doğru yol alan Mount & Blade oyuncularına, yeni oyuncuların da eklenmesi, topluluğun da büyümesi gerekiyor. Mount & Blade serisini sevenler Mount & Blade II: Bannerlord’u da sevecektir. Benim Mount & Blade’i sevmemi sağlayan pek çok özellik, yeni oyunda da karşımıza çıkacak gibi görünüyor. Bakalım seri ile, belki de yeni oyunla tanışacak olan oyuncular Mount & Blade II: Bannerlord’un dünyasında neyi çok sevecek? Mount & Blade II: Bannerlord yeni nesli yakalamayı başarabilecek mi? Oyun hazır olduğunda bekleyip göreceğiz. 7 yıllık bekleyişe devam eden Mount & Blade sevdalılarına, sevgilerimi sunuyor, Özdemir Asaf’ın şu güzel dizeleri ile bu yazımı burada sonlandırıyorum. 

“Gelecekse beklenen beklemek güzeldir.
Özleyecekse özlenen özlemek güzeldir.
Ve sevecekse sevilen o hayat her şeye bedeldir.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu