Ne olacak şu PlayStation’ın hali?
Geçtiğimiz neslin tartışmasız en büyük kazananı Sony iken, bir anda tepe taklak gitmeye başladı. PlayStation 5 ile birlikte firmanın vizyonu da değişti. Bunun arkasındaki sebepler ve firmanın şu an içinde bulunduğu duruma birlikte göz atalım.
Bu konuda biraz atarlıyım ancak bilgileri elimden geldiğince, dilim döndüğünce tarafsız olarak anlatacağım.
PlayStation’ın çıkışı, oyun sektörünü kökten değiştirdi
PlayStation’ın 31 Aralık 1994 tarihinde piyasaya sunulması, oyun sektöründe bir daha geri dönülmez bir adım oldu. Konsola özel oyun kavramı ile tanıştık, hatta sevdik. PlayStation 1 lansman oyunları arasında Kileak The DNA Imperative, NBA JAM Tournament Edition, Power Serve 3D Tennis, Raiden Project, Rayman, Ridge Racer Street Fighter The Movie gibi yapımlar, bize cihazın geleceğinin ne kadar parlak olduğunu gösteriyordu.
İsmi geçen oyunlar PS1’e özel idi. Birçok oyuncu, özellikle Ridge Racer ve Rayman için konsolu satın almıştı. 299 Dolarlık fiyat etiketi ile satışa sunulan PS1, peynir ekmek gibi satmış, geleceğinin çok parlak olduğunu göstermişti. Arkasındaki güçlü marka ve firma desteği de ile uzun yıllar televizyonlarımızın vazgeçilmez eklentisi olarak da yer aldı.
Ardından çıkan PlayStation 2 ise, konsol piyasasındaki yerine sağlam çiviler ile sabitlenmesini sağladı. Ardında PS3 ve PS4 ile de yoluna devam etti. Bugün konumuz PlayStation’ın geçmişi değil. Daha çok bugününü konuşacağız. Ancak bu kadar gerilemesinde, şirketin değişen vizyon karmaşasının etkisi büyük.
PlayStastion’ın zirveye yerleşmesi
Andrew House PlayStation 4’ü duyurduğunda, firmanın bugüne kadar elde ettiği tüm bilgi birikimi ve kullanıcı geri dönüşlerini değerlendireceğini anlamıştık. Bu bilgiler doğrultusunda da sunacakları yeni oyun konsolunu planladılar. Daha güçlü, daha çok özel oyunlu, hepsinden de önemlisi kullanılabilir aksesuarlar ile birlikte.
Nitekim öyle de oldu. Firma, Apple gibi özendirici taktikler ile iyice konumunu sağlamlaştırdı. Çıkardığı özel sürüm konsollar ile markasını destekleyen Sony, durumundan memnun bir şekilde yoluna devam ediyordu. House yönetiminde PlayStation, rakibi XBox’ın üç katı satarak, 78 milyon adede ulaşmıştı. PS VR gibi ortaya çıkan yenilikçi ürünlerin arkasında olan ismin ayrılığı ilk aşamada PS cephesinde ciddi bir sorun gibi görünmüyordu. Halefi Kaz Hirai de uzunca bir süre onun mirasını sürdürdü.
Jim Ryan ile başlayan düşüş
Sony tarafında işler güllük gülistanlık giderken, Hirai’den görevi Ken Kutaragi almıştı. O’nun firmadaki geçmişi oldukça eski idi. PS2, PSP ve PS3’de görev alan Kutaguri, firmadaki yeni pozisyonuna uzun süre dayanamadı ve bugün de CEO’luğa devam eden Jim Ryan‘a görevi devretti.
PlayStation’un düşüşe geçişi de Ryan dönemine denk geliyor. En büyük şanssızlığı, pandemi sürecinde ortaya çıkan çip üretimindeki düşüş gibi görünse de, çok büyük hataları olduğu kesin. Bunlar içinde en önemlisi, her zaman için kemik kitleyi ön planda tutan PlayStation algısından uzaklaşması oldu.
Kendini bir “oyuncu” olarak tanımlayan Ryan, gerçek oyuncuların, kendilerine has yapımlara nasıl sıkı sıkıya bağlandığını da biliyor olması gerekiyordu.
Düşünsenize, yıllarca platforma özel yapımlar ile, her yerde PS’ı savunanların artık elinde hiçbir silahi kalmadığı gibi, alay konusu haline de gelmeye başladılar. Firmayı savunan gönüllü marka elçileri bile artık kalmadı. Bu bir firmanın başına gelebilecek en büyük sorunlardan biri.
Diğer taraftan Jim Ryan ne kadar itici ise, XBox’ın başına gelen Phil Spencer da bir o kadar sempatik kişiliği ile sürekli olarak, o tarafta oyuncuları mutlu edecek kararları birbirini ardına sıralıyor. Ryan ise karşılığında hiçbir görüş, ürün vs öne sürmediği gibi, sanki kabuğuna saklanmış, arka fonda çalan Imperial March eşliğinde konsolun çöküşünü izliyor. Hatta hızlandırabilmek için firma içinde de huzursuzluklar çıkarıyor gibi geliyor.
İki CEO arasındaki iletişim farklılığını görebilmek için sitemizin arama motorunda isimlerini yazarak araştırabilirsiniz. Her ikisi hakkında yapılan haberlerin miktarı bile, Ryan’ın iletişim başarısızlığını gösteriyor.
Ryan, en son firma çalışanlarına attığı eposta ile tepkiyi üzerine çekti. Amerika’daki kürtaj haklarına saygı duyulması üzerine, çalışanlarına bir eposta gönderen CEO, bu konudan ziyade mesajın içeriğinde beş paragraf boyunca kedilerinin doğum günü ve köpek almak istemesinden bahsederek, konuya karşı saygısızlığını gösterdi. Hali ile çektiği tepkide de son derece haklı.
Microsoft’un yeniden yükşelişi
Sonyn’nin diğer önemli bir hatası ise XBox Live için alınan ya da alınmayan tavır. Microsoft, bugün çok konuştuğumuz XBox Live’ın temellerini 20 yıl önce atmıştı. O dönemde bu kadar ilgi çekici gibi görünmese de yıllar içinde evrilerek şu anki halini aldı. Sony’nin o dönemde bunu görmesi mümkün olmasa da, yıllarca üzerinde uğraşılan bir sistemin, eninde sonunda işe yarayacağını göremedi.
PlayStation yıllarca içine kapanık bir konsol olduğu için, kelime yerinde ise, istediği gibi at koşturan firma, birçok kullanıcı isteğini de göz ardı etti. Bunlar içinde en önemlisi geriye uyumluluk idi. Önceki nesillerde aldığı oyunları, yeni konsolları ile oynamak isteyen oyuncular, bu isteklerine ulaşamadılar.
Onun yerine sürekli yeniden yapımlar ile oyuncuların cebinden, aynı oyunları için yeniden para koparmaya çalışan bir PlayStation ile karşı karşıyayız. Bu noktada oyunculara da kızmamak elde değil. Eğer çok oynamayı istiyorlarsa, yeniden yapım oyunu almak yerine, eski nesil konsol edinip, çok daha uygun fiyatla oynayabileceklerini görmüyorlar. Oyunlar her zaman daha iyi grafik demek değildir. Verdiği keyif, hangi nesil olursa olsun hep aynıdır.
PC’ye çıkan PlayStation özel oyunları
Serinin en yeni konsolu PS5’in çıkışının üzerinden 1,5 yıldan fazla süre geçti. Platforma birçok oyun sürüldü. Ancak, şu ana kadar çıkan ve bizleri mutlu edecek konsola özel yapım sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Ayrıca oyuncular da “Nasıl olsa PC’ye de gelir” diyerek platforma olan bağlılığını tamamen bir kenara atmış durumdalar. Evet, PS5 için yayınlanmış çok sayıda oyun var. Ancak bunların hepsi diğer platformlarda da var ve gelmeye de devam ediyor. Sony, elindeki özel oyunları, diğer platformlara da sunmaya devam ettiği sürece, bu düşüş de devam edecektir.
Bir de firma satın alma konusu var. Öyle kolay gerçekleştirilebilecek bir çalışma değil. Ardında uzun süren pazarlıklar, rekabet kurumlarının engellemeleri ve daha birçok sorunu da beraberinde getiren bir yapı var. Ancak Microsoft bundan korkmamış olmalı ki Activision-Blizzad ve Bethesda gibi çok önemli firmaları bünyesine dahil ederek yoluna devam ediyor.
Bu durumun gelişi de Minecraft’ı satın almasından belli idi. Sadece tek oyun için 2,5 milyar dolar harcayan Microsoft’un bu adımının geleceğinde ne yattığını Sony’nin görmemiş olması üzüntü verici. Ya da diğer taraftan gördülerse bile bir karşı hamle yapmaması…
Sonrasında belki kitleyi susturmak için Bungie’yi bünyesine kattı. Yine de kurtarabilecek bir hamle olmadığı gibi, çok gerekli bir hamle miydi diye de düşünmeden edemiyorum.
Bekletileri karşılayamayan State of Play
State of Play, firmanın belli aralıklarla gerçekleştirdiği, oyunseverlere neler sunacağını gösterebilmek için kurgulanmış bir etkinlik. Hepimizin bundan beklentisi yeni açıklanacak yapımlar. Ancak son bir kaç etkinlikte bırakın beklentiyi karşılamayı, izleyicilerin çoğu etkinliğin sonunu bile getiremiyor. Sadece oyuncuların heyecanını yansıtsalar bile, çok daha fazla izlenim alacaklardır.
Eğri oturup, doğru konuşmak lazım. Elbette Sony’nin, PS tarafında tüm başarısızlıklarını tek kişiye yüklemek doğru değil. Ancak balık baştan kokar lafını da unutmamamız lazım. PlayStation’ın kendine çeki düzen vermesi için ya Jim Ryan’ın kendine farlı bir yol çizmesi ya da değiştirilmesi lazım. Yoksa geri dönülemeyecek kadar zor bir yola girer.
Unutmadan Japonya Stüdyoları’nı kapatmış olması da işin tuzu biberi…
Elbette tüm sebepler saydıklarımdan ibaret değil. Bunun yanında daha birçok etken bulunuyor. Her birine tek tek yer vermeye kalksam, blog yazım uzar da uzar. Bunlar ilk aşamada aklıma gelenler. Sizlerin de fikirlerinizi bu yazı altında yayınlamaktan mutluluk duyarız. Sizce bu düşüncelerimde haklı mıyım, yoksa panik mi yapıyorum sadece?