Nedir, ne değildir? Bölüm 2: Silent Hill’in karakterleri ve anlamları #1
“Nedir, ne değildir?” adlı yazı dizimizin ilk bölümünü geçtiğimiz hafta sizlerle paylaşmış ve bu yeni yazı dizimizin ilk konuğu olarak Silent Hill’ı ağırlamıştık. Aslına bakarsanız yeni nesil oyunların popülaritesi altında ezildiğinden midir, yoksa Konami’nin umutlarımızı kırmasından mıdır bilmem ancak ilk bölümün ve genel olarak bir Silent Hill yazısının bu kadar çok okunacağını, böylesine pozitif yorumlar alacağını tahmin etmiyordum. Silent Hill’i benim gibi gönülden seven bu kadar kişiyi görünce, ister istemez duygulandım. Harikasınız.
Söz verdiğim gibi ikinci bölümü de ilk bölümden tam bir hafta sonrasına yetiştirdim ve sizler için, Silent Hill’e yeni girişenler için, ya da bu seriye yıllarını vermiş olanlar için serinin karakterlerini birer birer açıkladım. Bu karakterlerin içinde yönlendirdiklerimiz de var, yan karakterler de var, karşılaştığımız manifesto ve düşmanlar da var.
Yazımın bir önceki bölümünde de dile getirdiğim gibi, Silent Hill’deki en ufak karakterin bile hiç tahmin etmediğiniz yönde, muazzam bir önemi vardır. Yolda gördüğünüz, yerde sürünen basit bir hilkat garibesi bile ana karakterin ve Sessiz Tepe’nin geçmişi açısından inanılmaz bir sembolizme sahiptir. Bu bölümde oyunda bulunan tüm karakterleri tanıtmanın yanı sıra, bu karakterlerin ana karakterler ve Sessiz Tepe için ne anlama geldiğini, neyi sembolize ettiklerine de değineceğim. Çok uzun ve detaylı açıklamalar yapacağım için, bu bölümün bile kendi içerisinde ikiye, hatta üçe bile bölünebileceğinden korkuyorum. Ancak öyle bile olsa, detaylı ve açıklamalı anlatmak, anlamak her şeyden daha önemlidir diye düşünüyorum. Yanlış mıyım? Zaten bu bölümde en uzun anlatacağım karakter de serinin kilit karakteri olan, Alessa Gillespie olacak.
Karakterleri tanıtmaya serinin ilk oyunu Silent Hill ile başlayacağım. Daha sonra yine seri sıralamasına göre Silent Hill 2, Silent Hill 3, Silent Hill 4: The Room ve son olarak ana seriden olmasa da sağlam bir Silent Hill oyunu olan Origins’in karakterlerini tanıtacağım. Ana oyun karakterlerini tanıttıktan sonra Silent Hill oyunlarında görünmese de Silent Hill evreninde yer edinmiş ve bu hikayelerin başlatılması konusunda büyük parmağı olan, geçmişin tozlu sayfalarında kalmış insanlara değineceğim. Biliyorsunuz, Sessiz Tepe kasabasında bir zamanlar gerçek insanlar yaşıyordu. Oyunlarda göremesek de, bazı detaylara dikkat ettiğimiz takdirde onları tanıyabiliyor ve Sessiz Tepe’deki yerlerini anlayabiliyorduk. O zaman başlayalım mı? Feneri açtım, ilerliyorum. Takılın peşime!
Silent Hill
Harry Mason: 1999 yılında çıkan ilk Silent Hill oyunu boyunca yönettiğimiz ana karakter Harry Mason, ’99 yılının düzenli bir işte çalışan, sorumluluk sahibi ve kendisini ailesine adamış klasik baba figürünün alışılmış bir betimlemesiydi. Aslında Silent Hill’in direkt olarak sevilmesindeki en büyük etken de buydu biliyor musunuz? 1999 yılında her yerde görebileceğiniz, sıradan bir adamdı Harry Mason. Koyu mavi bir kot pantolon, kahverengi bir ceket içine giyilmiş siyah ve gri birer tişört. Belki de bluz. O kadar önemsiz, o kadar sıradan, o kadar bizden birisiydi. Sokağa çıkıp iki sokak yürüseniz belki on tane Harry Mason görebilirdiniz. İşte Silent Hill’in inanılması güç dünyasında böylesine inanılabilir, böylesine hayatın içinden bir karakter görmek de insanlara fazlasıyla samimi gelmişti. Edebiyattaki orijinal adı ile “verisimilitude” yani gerçeğe yakıncılık Silent Hill’de yüzünü bolca gösteriyordu. En azından karakterler açısından durum böyleydi. Her yerde görebileceğiniz, belki kendinizle bağdaştırabileceğiniz bir karakterdi Harry Mason.
Harry Mason’ın kişiliğinden bahsetmek gerekirse, öncelikle kendisinin dinine pek düşkün olmayan bir adam olduğunu dile getirmem gerekir. Ancak Sessiz Tepe’deki macerası sırasında not aldığı defterinde biraz göz gezdirince, eşi Jodie ile birlikte buldukları Cheryl için Tanrı’ya şükrettiği görülebiliyor. Harry bu konuda kısmen karmaşık bir birey. Zaten oyunda da din veya Tanrı ile arasındaki bağdan pek fazla söz edilmiyor.
25 yaşındayken, Harry ve eşi Jodie yol kenarına terk edilmiş bir bebek buldu ve bu bebeği eve götürerek ona Cheryl adını verdi. Çocuk yapma konusunda sıkıntılı bir dönemden geçen çiftimiz, Cheryl’ı çok kısa bir sürede aileden birisiymiş gibi görüp, onu kendi kızlarıymış gibi sevmeye başladı. Ancak maalesef bu olaydan tam üç yıl sonra, Jodie ölümcül bir hastalık yüzünden hayatını kaybetti. Bu noktadan sonra Harry Mason ve çok sevdiği evlatlık kızı Cheryl Mason, talihsiz olayın sonrasındaki dört sene boyunca beraber yaşadı. Harry, Cheryl’ı tek başına hem anne hem de baba olarak büyüttü, saygılı, hanım hanımcık bir kız çocuğuna dönüştürdü.
Sıradan, pek de parlak bir başarıya sahip olmayan bir yazar olan Harry Mason, diğer insanlarla arasındaki ilişkileri stabil bir şekilde sürdüremeyen, kısmen asosyal bir adamdı. Zaten eşi Jodie’nin de ölümü üzerine kendisini iyice içine kapatmış, yalnızca Cheryl ile ilişki kurar olmuştu. Ondan başka kimsesi kalmayan Harry, varını yoğunu Cheryl’a adamıştı. Harry her ne kadar çelimsiz bir fiziğe sahip olsa da, onun bu garip asosyalliğinden doğan bir de cesareti vardı. Zaten belki de bu yüzden Sessiz Tepe’de birçok fırsat yakalamışken kafasına sıkmadı ve kızını aramak için en tehlikeli deliklerden içeri, korkusuzca dalmayı başardı.
Hayatlarındaki çalkantılar ve devamlı paranoya yüzünden adı daha sonra Heather olarak değişecek olan kızı Cheryl’e karşı aşırı korumacı yaklaşan Harry, Heather’a kendsini koruması için bir şok tabancası bile almıştır. Bu tehlikelere, Cheryl’ın Heather olmasına ve çok daha fazlasına yazının ilerleyen bölümlerinde değineceğim, merak etmeyin.
İnsanlığa karşı pesimist bir yaklaşıma sahip olan Harry, hayatındaki bu düzensizliği ve devamlı kararsızlığı yazdığı kitaplara ve kısa öykülere yansıtmasının yanı sıra, hayatındaki tek insan olan Cheryl’da yansıtıyordu. Harry’yi uzun uğraşlar sonucu huzur dolu bir yolculuğa ikna eden Cheryl, Harry Mason’ın hayatındaki 32. yılda, aslında nasıl dehşet dolu bir maceraya çıktıklarından bi’ haberdi. O zamanlar huzurlu bir tatil kasabası olarak bildikler Sessiz Tepe’ye girerken daha sonra Alessa Gillespie olduğu ortaya çıkan genç bir kızı aniden yolda görünce direksiyonu kırmak zorunda kalan Harry, yaptığı kazanın ardından kendini yolun kenarına savrulmuş arabasının içinde buldu. Hemen yanında oturan kızı Cheryl artık orada değildi. İşte Harry Mason’ın Sessiz Tepe’deki macerası tam da burada başlamıştı.
Harry Mason daha sonra üçüncü oyunda da karşımıza çıkacak. O zamana kadar kendisi hakkında bilmeniz gereken detaylar bu kadardı.
Cheryl Mason: Harry Mason ve Jodie Mason’ın evlatlık kızı olan Cheryl, babası Harry Mason ile birlikte Sessiz Tepe’ye girişlerinin ardından kaybolur ve Harry Mason’ın çözmeye çalıştığı esrarengiz olayların kaynağı olarak karşımıza çıkar.
Silent Hill serisinin ilk oyununda her ne kadar önemli bir yere sahip olsa da aslında Cheryl hakkında pek fazla kişisel bilgi bulunmaz. Beraber pek fazla zaman geçiremeseler de olgun karakteri sayesinde bunun illa ki mantıklı bir sebebinin olduğunu düşünebilen Cheryl, Harry’yi tüm bunlara rağmen çok sevmektedir. Daha sonra Alessa ile birleşip tek bir beden halini alan Cheryl aslına bakarsanız oyunun sonuna kadar neredeyse hiç görünmüyor. Üçüncü oyunda Heather Mason adı ile tekrar karşımıza çıkan Cheryl’ın asıl kişiliğine orada değineceğim. Hikaye ile bağlantısı ise serinin hikayesini detaylı bir şekilde anlattığım bölümde karşınızda olacak. Şimdilik Cheryl Mason’ın minimal özellikleri bunlardı.
Alessa Gillespie: Alessa ile aslında Silent Hill’in açılış videosunun ilk saniyelerinde karşılaşıyoruz. Okul üniforması ile çektirdiği, sararmış bir fotoğraf eşliğinde Akira Yamaoka’nın eşsiz bestesini dinlerken kim olduğunu bilmiyoruz ama, Sessiz Tepe’nin sisli sokaklarında ilerledikçe Alessa’nın aslında kim olduğunu veya Harry Mason’ın hikayesinde nasıl bir yere sahip olduğunu anlıyoruz.
Serinin önemli karakterlerinden birisi olan Alessa, oyunda gerçekleşen olayların ana kaynağı olarak kabul edilir. Bir bakıma gerçekleşen tüm kötülüklerin anasıdır. Oyunda ilerledikçe Alessa’nın küçükken sürekli dövüldüğünü, hor görüldüğünü hatta iğrenç cinsel tacizlere kurban gittiğini öğreniyor ve tüm bu kötülüklerin ana sebebi olmasına rağmen ona karşı ilginç bir sempati beslemeye başlıyoruz. Annesi Dahlia Gillespie’nin de mensubu olduğu dini grup “The Order”ın antik bir tanrıyı canlandırmak adına belirli zaman aralıklarında gerçekleştirdikleri bir ayin sonucu cayır cayır, canlı bir şekilde yakılan Alessa, sanılanın aksine asla ölmedi ve küllerle kaplı bir beden olarak, tüm nefreti ile yaşamaya devam etti. Sessiz Tepe’de karşılaştığımız ölümcül mistik güç ve korkunç manifestolar onun bu sonsuz nefretinin materyalleşmiş halleridir.
Alessa, bedeni yanmadan önce bembeyaz bir tene sahipti. Göz renkleri oyunda birçok kez farklı şekillerde tasvir edilse de ben koyu kahverengi olduklarına inanıyorum. Zaten genelde de böyle tasvir edilir. Saçlarını arkadan örerek kuyruk yaptığı için birçok kişi tarafından kısa saçlı sanılsa da, Alessa aslında upuzun, mis gibi saçlara sahipti. Sessiz Tepe’de birçok kez karşımıza bu güzeller güzeli, saf görüntüsü ile çıksa da asıl bedeni bandajlarla sarılı ve yanıklarla kaplıdır.
Yalnızca empati ve sevginin hüküm sürdüğü, ütopik bir dünyanın hayali ile yaşayan Alessa, çevresindeki devamlı şiddet ve onu karşı işlenen feci suçların etkisi ile intihara meyilli, depresif bir kız çocuğu olarak karşımıza çıkar. Ebeveynleri tarafından hiç sevilmeyen ve aile sevgisinin ne olduğu konusunda herhangi bir fikre sahip olmayan Alessa, içindeki bu tarifsiz boşluğu doldurabilmek için Harry Mason’ın örnek baba figürünü kıskanır ve bu yüzden de bir bakıma Cheryl’ın yerine geçmek ister. Yani, onu nasıl suçlayabilirsiniz ki? Düşünsenize. Çocuksunuz. Herkes size kötü davranıyor. Aileniz sizi sevmiyor ve sizi dini bir araç olarak görüyor. Onlar için yalnızca bir kurbansınız. Cinsel taciz görüyorsunuz, sürekli dayak yiyorsunuz. Siz başka birisi olmak istemez miydiniz? Alessa istiyordu. Ama o bedene sıkışıp kalmıştı. Nereye gidebilirdi ki çocuk yaşta?
Daha sonra Cheryl’ın bedeninde tekrar doğan Alessa, ki bu doğumdan ilerleyen bölümlerde bahsedeceğim, Heather Mason adını aldıktan sonra da Harry Mason’ı kendi babası gibi gönülden sevmeye devam eder. Kafanız karıştı biliyorum, ama hepsinin zamanı gelecek, merak etmeyin.
Alessa dışarıdan bakıldığında kötü bir karaktere benzese de aslında The Order ve annesi Dahlia Gillespie’nin işlediği iğrenç suçlar yüzünden başkalarının da aynı şeyleri yaşamasını istemeyen, bu uğurda da nefretinden doğan korkunç manifestoları kullanan bir karakter. Aslında rol yapma tabanlarını ele alırsak, Alessa’nın “Kaotik-İyi” türde bir karakter olduğunu söyleyebiliriz.
Şimdi her şeyi bir kenara bırakalım ve beyin fırtınası yapalım. Önceki paragraflarda Silent Hill’de gerçekleşen tüm olayların Alessa’nın nefret dolu bedeni ve bu nefretin sağladığı manevi bozulmadan doğduğunu söylemiştim. Yani Sessiz Tepe kasabası ve bu kasabanın “öbür dünyadaki” halinde gördüğümüz tüm o dehşet dolu manzaralar, bizlere saldıran tüm yaratıklar ve karşılaştığımız tüm karakterler, aslında Alessa’nın geçmişte yaşadığı, ağza alınmayacak derecede dehşet dolu olayların birer betimlemesi olabilir mi? Mantıklı geldi değil mi? Aslında okul bölümünde karşımıza çıkan kısa boylu yaratıkların, Alessa’nın ona kötü davranan sınıf arkadaşları olduklarını söylesem, buna karşı tepkiniz ne olurdu?.. Alessa’nın yalnız kaldığında resim defterine çizdiği her canavar, bir gün nefretinden aldığı güç ile gerçeklik ile sahtelik arasındaki dünyaya adım atıp iki tarafa da dehşet salacaktı.
Sessiz Tepe’nin sanayi bölgesinde annesi ile birlikte iki katlı bir evde yaşayan Alessa’nın babasının kimliği belirsizdi. Zaten seri boyunca da kimliği açığa çıkarılmadı ve öyle çok büyük bir önemi de yok. Gerçek hayatta eşi-benzerine rastlanamayacak doğa üstü güçlerle doğan Alessa, telekinezi, akıl kontrolü ve benzeri muazzam yeteneklere sahipti. Bir bireyi öldürmek için yalnızca bunu istemesi yeterliydi. Alessa’nın sahip olduğu bu esrarengiz güçlerin kaynağı oyunda hiçbir zaman açıklanmıyor. Tahminlere ve teorilere göre bu gücü bölgede daha önce yaşamış insanların yarattığı büyülü havadan aldığı veya The Order’ın inandığı tanrıdan geldiği söyleniyor.
Böylesine korkunç güçlere sahip olmasına rağmen Sessiz Tepe kasabasında sürekli olarak dışlanan, hor görülen ve kötü davranılan Alessa, okul arkadaşları tarafından da efsunger, cadı, büyücü gibi bilimum isimlerle çağrılıyordu. Alessa’yı seven arkadaşları bile onun bu farklılığını anladıktan sonra ailelerinin de baskısı ile onu yalnızlığa terk etmiş, hatta sınıftaki sırasına “EVİNE DÖN,” “GEBER,” ve “HIRSIZ” kelimelerini kazımıştır.
6 yaşındaki bir kıza göre aşırı karamsar ve depresif bir birey olan Alessa, okula her geldiğinde yüzünde en az bir morluk veya vücudunun görünen başka yerinde bir yara ile geliyordu. Dedikodulara göre annesi Dahlia Gillespie, onu işlediği en ufak dini suçta bile karanlık çatı katına kapatıyor ve günlerce oradan çıkarmıyordu. Bunun yanı sıra Alessa’yı sürekli döven ve istismar eden annesi, tüm suçlamalara rağmen eylemlerine devam ediyor ve Alessa’nın ruhunu günden güne kırmaya devam ediyordu.
Alessa’nın çocukken arkadaşlık edebildiği tek kişi, daha sonra Silent Hill 3 bölümünde tanıtacağım Claudia Wolf olmuştur. Kendisi de aynı şekilde şiddet dolu bir aileden geldiği için Alessa’ya karşı bir empati beslemiş ve deyim yerindeyse halinden anlamıştır. İkisi de neredeyse aynıydı. Her ne kadar Alessa daha fazla şiddet görmüş ve ruhen, bedenen daha kırgın bir birey olsa da ikisinin de isteği aynıydı. Barış dolu, huzur dolu, şiddetin yer bulmadığı, rengarenk bir dünya. Çok mu zordu? Çocuk işte. Sahip olamadığı şeyleri diliyor, ne yapsın?
Küçük yaşta annesi tarafından dini ritüellere götürülmeye başlayan ve saf aklı The Order’ın dini gereksinimleri ile doldurulan Alessa, ister istemez bir yerden sonra bu akılsız dini inancın bir parçası olmuştu. The Order’ın öğretileri ile hayatını yaşamaya devam eden Alessa, bu öğretilerde karşısına çıkan ve öldüğünde ona sunulacağını düşündüğü kusursuz dünya, ya da bizim deyimimiz ile cennetten çok etkilenmiş ve oraya gitmek uğruna her türlü fedakarlığı yapmaya hazır hale gelmişti. Ruhen ve bedenen. Alessa, dünyanın bu kusursuz duruma ulaşabilmesi için tek yolun ateşten gelen arınma olduğunu düşünüyor ve The Order’ın ibadethanesine her gittiğinde tavan işlemelerinde gördüğü Tanrı figürüne bakarak içinde yaşadığı dünyanın yanarak arınmasını diliyordu. O ve Claudia aynı dinin mensubu, aynı isteklerin çocuklarıydı.
Alessa’nın yanışı ve yandıktan sonraki hastane süreci
Annesi Dahlia Gillespie ve The Order’ın gerçekleştirdiği bir ayin sırasında vücudu yakılarak sayısız miktarda üçüncü ve dördüncü dereceden yanıklarla kaplanmıştır. Normal şartlar altında ölmesi gereken Alessa, vücudundaki Tanrı sayesinde hayatta kalmıştır. Dahlia ve The Order’ın gerçekleştirdiği ayin sonucu çıkan yangın, kasaba halkından saklanmış ve kazan dairesinde çıkan basit bir sıkıntı sonucu ortaya çıktığı söylenerek üstü kapatılmıştır. Alessa’nın ölmediğini ve bir hastane odasında hala hayatta olduğunu bilen yalnızca birkaç kişi vardır. Dünyanın geri kalanı için Alessa Gillespie o gün çıkan yangın sonucu hayatını kaybetmiştir.
14 yaşında, Harry Mason tarafından kurtarıldığı güne kadar, doğması beklenen Tanrı’yı karnında taşıyan Alessa, bir türlü bu Tanrı’yı doğuramadığı için yandıktan sonraki hayatı boyunca tarif edilemez bir acı ile kıvranmış ve bu acıyı görenlerin deyimi ile ölümden daha beter bir kader ile baş başa kalmıştır. Hani “ölse de kurtulsa” dediğiniz insanlar olur ya, işte Alessa onlardan birisiydi. Yıllarca kapkaranlık, ölesiye korkunç bir kabusta sıkışıp kaldığınızı ve asla uyanamadığınızı düşünün. Her bir uzuvunuz sizden çekiliyor, vücudunuz devamlı kanıyor ve sahip olduğunuz yanıkların acısı hiçbir zaman geçmiyor. İşte Alessa böyle bir hayat yaşadı.
Hastane sonrası, Silent Hill’in başlangıcı
Alessa’nın hastanede geçirdiği günler boyunca sahip olduğu nefret, her gün biraz daha artıyordu ve The Order ile doğacak olan Tanrı’nın ona çektirdiği acılar sonucu tanrıtanımaz bir hale gelen Alessa, annesi Dahlia ve The Order’ın yeni Tanrı’nın doğumuna dair kurduğu planları çökertmek için doğa üstü yeteneklerini kullanmaya başlar. Bir şekilde Cheryl Mason ile bağlantı kuran Alessa, tam da bu noktada hem Cheryl’ın, hem Harry’nin hem de kendisinin kaderini baştan yazmak için gereken adımı atar.
Cheryl, babası ile birlikte Sessiz Tepe’ye geldiğinde Alessa da bunu hissetti ve annesinin kötü planlarını durdurabilmek ya da yavaşlatabilmek için şehri gözün gözü görmediği bir sis tabakası ile kaplayıp, hayal gücü ile yarattığı korkutucu yaratıkları Sessiz Tepe’nin sokaklarına saldı. Bu yaratıkların ve sisin amacı hiçbir zaman Harry’yi öldürmek veya yoldan çıkarmak değildi. Asıl olay Dahlia’nın planlarını bozmak ve bu acıdan başka hiçbir şey bahşetmeyen Tanrı’nın doğumunu engellemek içindi. Alessa, Cheryl ile bir beden olarak kendi bedeninden kurtulacak ve Tanrı’yı da o ölümlü bedende bırakarak, ölüme terk edecekti. Kusursuz, nefret dolu bir plan.
Kasabaya gelen Cheryl ile tek bir beden olup yanıklarından, dolayısıyla yıpranmış bedeninden de kurtulan Alessa, eski doğa üstü güçlerine tekrar kavuşmuş ve Tanrı’dan da kurtulmuştur. Harry Mason ile daha sonra karşılaşan anne Dahlia Gillespie, onu kandırabilmek için Alessa’nın aslında The Order’ın inançlarında da geçen eski, antik bir tanrı olan Samael’in ruhu ile birleştiğini, kötü bir varlık olduğunu söyler. Gördüğü tüm bu kanlı manzaralar ve öbür dünyaya devamlı geçiyi, Dahlia’nın söylediğine göre iblis Samael’in işidir.
Silent Hill boyunca seçeceğin sona ve gerçekleştireceğiniz eylemlere göre Alessa, Incubus adlı bir iblis olarak Harry’nin karşısına çıkıyor. Yani bir bakıma, son boss oluyor. Harry, Incubus’u yenip Alessa’yı da bu kötülükten kurtardıktan sonra Alessa, Harry’nin kaçması için gerçek dünyaya giden bir portal açıyor ve ona hem kendisinin hem de Cheryl’in ruhlarının birleşerek oluşturduğu yeni doğan bir bebeği takdim ediyor. O an ne yapacağını tam olarak bilmese de Harry bu yeni doğan saf bebeği alıyor ve portaldan geçerek gerçek dünyaya dönüyor. Bu noktadan sonra Alessa artık Cheryl ile birleştirip oluşturduğu yeni bedende yaşayacaktır. Harry bu yeni bebeğe Heather adını verir ve Heather’ın geçmişte gerçekleşen bu kötü olayların hiçbirine dair bir bilgisi bulunmamaktadır.
Evet, bu noktada ne yapmış olduk? Cheryl, Alessa ve Heather adlı üç karakteri tek bir çatı altında toplamış olduk. Heather daha sonra üçüncü oyunun ana karakteri olarak tekrar karşımıza çıkacak ve hikayesine bir kez daha değineceğim. Şimdilik Alessa’nın uzun, ancak gerçekten bilinmesi gereken hikayesi bu kadar. Çoğu Silent Hill hayranı Alessa’yı tanımadığı için Silent Hill’deki bu tehlikelerin nasıl ortaya çıktığını bilmez. Umarım bu az da olsa konuya ışık tutacaktır.
Silent Hill’in ilk oyununda şimdiye kadar bahsettiğim karakterlerin dışında ‘kilit’ karakter olarak adlandırabileceğimiz pek bir kişi bulunmaz. Alessa’nın annesi Dahlia Gillespie’nin detaylarına, daha sonra ayrı bir bölüm olarak yazacağım The Order’ın detaylarına inerken değineceğim. Kendisi orası için çok daha büyük bir anlama sahiptir.
Lisa Garland ve Michael Kaufmann gibi minor karakterlere de yazı dizimin gereken yerlerinde daha sonra değineceğim.
Silent Hill’in önemli karakterleri ve ilk oyun için taşıdıkları anlamlar bunlardı. Bu bölümde ayrı ayrı düşmanların neleri sembolize ettiklerine değinemedim, zira hepsi Alessa’nın hayal gücü ile ortaya çıkmış, geçmişinde gördüğü varlıkların birer manifestosuydu.
Yazı dizimin bir sonraki bölümünde serinin belki de en iyi oyunu olan Silent Hill 2’ye, ana karakterine, yan karakterlerine ve düşmanlarına değineceğim. Bu bölümü okuduğunuz için teşekkürler, bir sonraki bölümde, haftaya görüşmek üzere.
Not: Bu bölümün yazımında bazı konularda Silent Hill Wiki’den yararlanılmıştır.