Need for Speed: Most Wanted
Bir Need For Speed oyunu daha ve bilgisayarlardaki en büyük göz ağrımız
tekrar bizimle beraber. Bu oyun alınır ve oynanır; daha fazla söze ise gerek
olmaz, ama illa ki buraya bir şeyler yazmak lazım! O talihsiz kişi benim deyip
buraya gereksiz bir kara mizah ya da paradoks örneği gösterebilirim; “Oyunun
yazısını yazıyorum: Mutlu muyum?? EWET!”, “Oyunu şu an oynayamıyorum: Mutsuz
muyum?? EWET” gibilerinden. Ama hayır! NFS serisinin en iyi oyunlarından birini,
buyurun geçin karşıma uzun uzun anlatayım. En sevilen yarış oyunu kültlerinden
birinin nasıl devam ettiğine beraber şahitlik edelim.
90’lı yılların ortalarından beridir süregelen bir seri olarak nihayet 2005 yılı
içerisinde Need For Speed’in 10. yılını devirişini kutluyoruz. Kutlamak denmese
de NFS dendiğinde beyninde şimşekler çakan, vızır vızır geçen hız canavarlarını
aklına getiren pek çok kişi için bunun farklı bir anlam içerdiğini düşünmek
gerek. EA Games’in belki de yaptığı en iyi çalışmalardan biri olan Need For
Speed, yıllardır en çok sevilen araba yarışı oyunlarından biri olarak PC
oyuncularının akıllarından asla çıkmamıştır, bu böyle gidecek olursa da daha
epey bir süre çıkacağa benzemiyor. Zira serinin 1995 yılındaki ilk Need For
Speed oyunundan bu yana kalitesini hiç sekteye uğratmadan yükselttiğini, gelişen
teknolojilerle birlikte oyunlarındaki standardı da artırarak bu günlere
getirdiğini görüyoruz. Son iki Underground oyunu ile birlikte günümüzün en büyük
trendi olan modifikasyon olayına da girmemizle artan itibarı gözle görülür
cinsten; Porsche Unleashed’in Porsche tutkunlarında bambaşka bir yere sahip
olduğunu ve NFS serisinin en iyi oyunlarından birinin o olduğu gerçeğini göz
ardı edersek! Most Wanted’in önem kazandığı asıl nokta ise, oyunun yeni nesil
konsollarla aynı döneme rastlıyor oluşu diyebiliriz. Bunu arabaların oyun
dünyası ile yaptığı etkileşimlerde ve XBOX 360’daki görsel şöleni yapımcıların
“Need For Speed” ismiyle yaşatmak istemesinde görebiliriz. Oyuna bu noktada
gerçekten de gerek grafiksel açıdan, gerekse de araba dinamiklerinin oyundaki
yansımaları açsından çok farklı yerlere dokunduğu fark edilebiliyor.
Seni çaylak…
Need For Speed: Most Wanted’in bizi modifiye olayıyla tanıştırdığı son iki NFS
oyunundan farkı daha ilk dakikadaki giriş videosundan gözümüze gözümüze
sokuluyor adeta: Polisler! Gece yarısı sokak yarışları ve son sürat ilerleyen
“süslü” hız canavarları ve bakmalara doyulamayan cillop gibi hatunlar ve kanun
kaçağı yarışçılar yanı sıra en az onlar kadar olmazsa olmazlardan olan polisler
Most Wanted’ın ana teması. Zaten Underground ve Underground 2’de de fazla dikkat
çekmemesine rağmen aslında en önemli olması gereken noktalardan birisi onlardı.
Fakat oyunun hızı ile birlikte arabaların her tarafıyla oynayabilmenin verdiği
özgürlük ve heyecan belki de buna dikkat etmemizi engelledi diyebiliriz. İşte
şimdi olayların asıl sarpa saracağı noktaya odaklanıyoruz.
Underground serisinde olduğu gibi Most Wanted’da da bir kariyer modu ve ona
ilham veren hoş bir senaryomuz ve olayların meydana geldiği bir şehrimiz var.
Underground 2’de Bayview’de geçen olaylar bu kez Rockport City’de meydana
geliyor. Oyunun kariyer modu hoş bir giriş bölümüyle start alıyor. Burada şehre
yeni gelen, illegal yarış olayında yükselmek isteyen isimsiz bir adamı
canlandırıyorsunuz. Ortama ayak basmanızla birlikte şehrin polislerce
oluşturulmuş kara listesindeki yarışçılarla karşılaşmanız bir oluyor, birkaç
yarış yaptıktan sonra kara listenin en üst sırasındaki Razor Callahan’ın
dikkatini çekiyorsunuz ve ruhsatına iddiaya girip yarış yapıyorsunuz. Yeni yetme
birine yenilemeyeceği için çok çamur bir şekilde rakibimiz yarışı “kazanıyor” ve
sonrasında da gözlerinizin önünde arabanızın çekildiğine şahitlik ediyorsunuz.
Bu da yetmezmiş gibi polisler baskın yapıyor ve tutuklanıyoruz. Peşinden de
gizemli bir kadın olan Mia, gerçek hayatta kendisini güzeller güzeli Josie Maran
olarak biliyoruz, gelip bizi kurtarıyor ve kariyerimize sıfırdan başlayıp kara
listenin en altından en üstünde kadar bütün yarışçılara meydan okuyup onları
yenerek arabamızı tekrar ele almaya çalışıyoruz.Gördüğünüz üzere oyunun bize kariyer yapmak için sağladığı imkânlarla beraber
üzerine döşediği öykü bir yarış oyunu için sağlam denebilir. Size senaryonun
anlatıldığı ara videolar ise gerçekten de oyunun en hoş yanlarından birisi.
Yarışlar boyunca adrenalinin dibine vuruyorsunuz, fakat videolardaki gerçeklik
ve seyir zevki kelimelerle ifade edilemeyecek derecede yüksek. Özellikle
güzeller güzeli Josie Maran ve diğer ana karakterler videolar boyunca
parıldıyorlar. Renkler ve animasyonlarla karakterlerin ifade edilişleri göz
okşuyor, seyrettikçe seyrediyorsunuz, bitmesin istiyorsunuz; yarış başlıyor
bitiyor, siz sürekli yenileri gelsin de izlesem diye aklınızdan geçiriyorsunuz.
Oyun boyunca bunlarla defalarca karşılaşıyorsunuz ve gerçekten de muhteşem
güzellikteki bu videolar insanı oyuna daha da bir ısındırıyor; sonlara doğru ise
kanınız kaynıyor.
Seni deneyimli…
Kariyer modundaki ana amacınız, dediğim gibi listenin en üst sırasındaki Razor’a
meydan okumak ve onu yenmek. Bunun için yapmanız gereken ise sırayla onun
altındaki 14 yarışçıyı yenmeniz. Daha oyunun başında arabamızın çekilmesinden
sonra yapmamız gereken ilk şey yeni bir araba elde etmek olduğundan Mia’nın
yakın arkadaşının yanına giderek seçebileceğimiz arabalardan birini satın
alıyoruz ve önceki oyunlarda olduğu gibi arabamızı geliştirerek daha hızlı, daha
güçlü olmasını sağlayarak liste boyunca bütün rakiplerimizi safdışı etmeye
çalışıyoruz. İlk planda seçebileceğimiz araçlar arasında Fiat Punto, Cobalt SS,
Golf GTI bulunuyorken, ilerledikçe ve rakiplerimizi yendikçe bu listeye Aston
Martin’den Lotus’a, Porsche Carrera GT’den BMW M3’e kadar 30’dan fazla araba
ekleniyor. Porsche ve Lamborghini gibi bazı üst düzey ve insanın kanını donduran
araçların oyunun sonlarına doğru çok geç açılması biraz can sıkıcı gibi
görünüyor. Fakat o dakikadan sonra da bir McLaren’i alıp sağını solunu
boyamanın, istediğimiz gibi performans yükseltmesi yapmanın tadı apayrı olur
gibi. Peki, o arabanın buna ihtiyacı var mıdır, ya da bir Porsche’ye onları
yapmaya ne kadar kalbimiz dayanır pek bilmiyorum. Şahsen 911 Turbo’su olan
birinin herhangi bir şekilde arabasına bırakın çizgi çektirmeyi, toz
konduracağını bile sanmıyorum!
Her neyse. Hangi arabalara sahip olacağımız zaten bundan haftalar önce
biliyorduk. Oyunda yer alan arabalara 10 üzerinden 10. Lamborghini sürmenin
dayanılmaz heyecanını da burada bulabilirsiniz, Clio ile tatlı tatlı(?)
ilerlemenin bütün ihtişamını da. Yarış içerisinde ise hepsi oldukça güzel
görünüyorlar. Kariyerinize başladığınızda seçebileceğiniz sınırlı araç
yelpazesinden birini beğenip ilerlemeye başladığınızda yine kendinizi
Underground 2’de olduğu gibi şehrin ortasında buluyorsunuz. Oyunun genel mönü
navigasyonundan arabirimine kadar hemen her şey Underground 2’den alıştığımız
gibi tasarlanmış. Yine bir haritamız var ve yine bize yol gösteren GPS
sistemimiz ekranın tepesinde ok şekli olarak yer alıyor. Araç içerisindeyken
çeşitli mailler ve telefonlar geliyor; bunları dinleyip okuyarak oyun boyunca
ilerliyoruz ve hakkımızdaki gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Bu gelen
çağrılar genel olarak oyundaki çeşitli şeyler hakkında tüyolar veya sıradaki
meydan okuma için rakibimizin düşünceleri olabiliyor. Sonrasında ise bildiğimiz
şehirde dolaşmalar ve bir yarış bulup birinci olmaya çalışmalar şeklinde sürüp
giden bir oynanış sunuyor Most Wanted’da. Sözün özü; alıştığımız Underground 2
havası oyunun tamamında neredeyse komple korunmuş, bu yapının üzerine polisler
monte edilmiş ve daha görkemli grafikler ve seslerle hız dünyasının ortasında
dolaşan bir oyun elde edilmiş. Fakat elbette ki Most Wanted’ı sadece böyle
tanımlayıp olayı kapatmak olmaz. Ekran üzerindeki göstergelerin dağılımları ile
mönülerdeki dolaşma şeklimiz serinin bir önceki oyununu anımsatıyor. Most
Wanted’ın asıl oyun içindeki yaşanan dünyası ise Underground 2’den defakez daha
iyi.Seni hızlı…
Razor’a ulaşmak için onun altındaki yarışçıların her birine meydan okumak için
gerekli olan şeyleri yapmalı ve sonrasındaysa rakibimiz ile yarışarak onu
yenmeliyiz. Sürekli aralarda giren videolarla süslenen kariyer modu boyunca bunu
yapmak sıkıntıdan öte bir zevke dönüşüyor. Zira ikinci Underground’da resmen bir
işkenceye dönüşen yarışlar arasında geçiş yapmak için şehirde gezme olayı burada
daha güzel bir şekilde ortaya konmuş ve olay boyunca gerçekten de kanun dışı bir
şey yaptığınızı hissediyorsunuz. Yarışlar gündüz yapılıyor ve şehirde gezerken
haritanızda göreceğiniz renkli bayraklara giderek yeni yarışlara
katılabiliyorsunuz. Most Wanted’da yer alan Rockport City’nin Bayview’e oranla
çok az daha küçük olduğunu söyleyebiliriz; en azından bu yüzden sokaklarda
gezerek çok fazla zaman harcamıyorsunuz ve bu yüzden de canınız gereksiz yere
sıkılmıyor. Bunun yanındaysa kariyer modu boyunca şehrin üç kısımdan oluşan
tamamı ilerleyişinize göre oldukça uygun zamanlar açılıyor. Yarışın yapılacağı
yere gittiğinizdeyse orayla alakasız bir yere ışınlanmıyor, aksine tam
bulunduğunuz yerde bir pist oluşturuluyor ve yarışınızı burada yapıyorsunuz.
Önceki oyunlardan mantıksız görünen ve “şu şöyle olmuş, böyle olsa daha gerçekçi
olurdu” dediğiniz hemen her noktaya EA oldukça güzel dokunmuş ve yaptığı
düzeltmeler ile oyunu daha iyi sokak havasına sokmuş. Most Wanted ile birlikte
gelen yeni özelliklerden ise pist boyunca ilerlerken herhangi bir anda polisler
işe karışabiliyor ve bir anda yarış yarış olmaktan çıkıp polis kovalamacasına
dönebiliyor. Bu tam olarak her şeyin son bulduğu anlamına gelmiyor; yalnızca siz
rakiplerinizle yarışırken polisler arkanızdan polisler de kovalıyor oluyor,
hepsi bu. Aynı anda hem rakiplerinize, hem de polislere karşı bir kovalamacaya
tutuşuyorsunuz.
Yarışlar gündüz oluyor. Gündüz olmasının güzelliğini özellikle arabaların ve
etraftaki yapıların oluşturduğu gölgelerde oldukça hoş bir şekilde fark
ediyorsunuz. Onun ötesindeyse yarışların bitişleri oldukça orijinal bir şekilde
sona bağlanıyor. Buna göre bitiş çizgisini birinci sırada geçtiğinizde alelade
bir sokak yarışı son bulmuş oluyor ve trafiğe sanki hiçbir şey olmamışçasına
devam ediyorsunuz. Eklenen bu özelliğin gerçekten de zekice düşünülmüş olduğunu
belirtmek isterim; zekice olduğu kadar normalinin bu olması gerektiğini de. Bu
noktadan sonra eğer arkanızda polisler varsa siz polis kovalamacasına
başlıyorsunuz, rakiplerinizse yollarda devam edip gidiyorlar. Özellikle nereye
gittiklerini takip etmedim; ama en önde ilerleyenin doğrultusu boyunca son sürat
birbirlerini takip ediyorlar ve harita üzerinde onları izlemeniz mümkün.
Bu şekilde yarışınızı sonlandırdıktan sonra trafiğe döndüğünüzde isterseniz
haritanız üzerindeki diğer bayraklara giderek buradaki yarışlara
katılabilirsiniz. Most Wanted ile birlikte önceki modların yanı sıra farklı
yarış tipleri ile de karşılaşıyoruz ve bunlarla birlikte oldukça geniş bir
alternatif sayısı elde ediyoruz. Önceki modların yanına bu kez Toolbooth ve
Speedtrap adlı iki yeni mod eklenmiş. İkisi de oldukça güzel ve zevkli
heyecanlara sahne oluyor. Toolbooth’da sprint’de olduğu gibi bir yerden başka
bir yere ulaşmaya çalışıyorsunuz, fakat bu parkur ondan biraz daha uzun ve
checkpoint’lere bölünmüş vaziyette. Otoyol boyunca bilet gişeleri ile ayrılmış
parçalardan size verilen süre içerisinde geçmeye çalışıyorsunuz ve her gişeyi
geçişinizde oradan kaç saniye önce geçtiyseniz sıradaki bilet gişesine varmanız
için size verilen süreye o kadar daha ekleniyor; bu olay genellikle dört kez
tekrarlandığında zaman bitmeden önce son gişeyi de geçmiş olmanız gerekiyor,
burada zamana karşı yarışıyoruz. Speedtrap ise hızlı ve yol boyunca dikkatli
olmanızı gerektiren oldukça eğlenceli bir mod. Burada sprint’de olduğu gibi
uzunca bir yolumuz ve üç tane rakibimiz var. Yolumuz bu kez Toolbooth’un aksine
gişelerle değil de polis radarlarıyla bölünmüş durumda. Yarışın asıl mantığı ise
her bir radardan olabildiğince hızlı geçmek. Radardan geçtiğiniz anlarda o
sıradaki hızlarınız tıpkı bir toplama işleminde olduğu gibi toplanıyor ve
yarışın sonunda elde ettiğiniz toplam skora göre bütün yarışçılar sıralanıyor.
Bu modda yarışı birinci bitirmek zorundasınız diye bir kural yok; yalnızca elde
ettiğiniz puan birinci sıraya oturmanıza yeterli olmalı.Seni… vayy beeee
Oyun içerisinde arabamızdayken haritamızı iki şekilde görüntüleme imkânına
sahibiz. Birincisinde sadece yarışlar ve polis radarları görünüyorken diğerinde
güvenli evimiz, araba satın alabileceğimiz yerler ve modifiye mekânları
görünüyor; ki bu iki ekran arasında herhangi bir sağ veya sol oka basarak geçiş
yapmamız mümkün. Bu sırada yalnızca ekran üzerindeki göstergeler değişiyor,
yollar aynı kalırken üzerindeki simgeler kaybolup yerine başkaları geliyor.
Harita üzerinde görünen diğer bir simge olarak ses dalgasını andırırcasına
görüntülenen polis radarları geliyor. Buralardan yeterince hızlı geçtiğinizde
polisler yerinizi tespit ediyor ve çok kısa bir süre sonra bir polis sizi görüp
kovalamaca başlamış oluyor. Şehir içerisinde normal bir şekilde gezerken de
polislerle karşılaşabiliyorsunuz, fakat böylelikle en azından bu “karşılaşmanın”
çok daha çabuk olmasını sağlıyorsunuz; bir polise yakalandığınızdaysa olay
başlamış oluyor. Kariyer modunun başlarında maksimum 5’e kadar çıkan polis
sayısı şehri birbirine katmanıza göre verilen Bounty puanlarına göre ilerledikçe
10’un üstüne rahatlıkla çıkabiliyor. Bounty puanlarını polis arabalarını
patlatarak, başka yerlere çarptırarak, otobüs duraklarını, ağaçları, direkleri
devirerek elde edebilirsiniz. Bunların dışındaysa polisleri asıl köşeye
sıkıştırmak ve onların birkaçından aynı anda kurtulmak için Pursuit Breaker’lar
kullanıyorsunuz. Yol boyunca etrafta ve haritanızda görebileceğiniz kırmızı
üçgen işaretlerin olduğu yerlere hızlı bir şekilde çarptığınızda o yapıyı
çökertebiliyorsunuz, böylelikle çöken yerin altında kalan polisler otomatikman
safdışı kalmış oluyorlar. Bu yapılar bir benzin istasyonu, inşaat halindeki
binanın tekine ait bir iskele ya da reklam panosu olabiliyor. Oldukça hoş bir
eklenti olduğunu kabul ediyorum, hatta polisleri tuzağınıza tam istediğiniz gibi
düşürdüğünüzde yüzünüzde şeytani bir gülümseme bile beliriyor; fakat oldukça
arkanızda kalan polislerin de bundan etkilenebiliyor oluşu Pursuit Breaker’ların
uygulanışını tam anlamıyla başarılı kılmayı beceremiyor. Etrafta onlarca Pursuit
Breaker olmasına rağmen bunların biraz daha zorca işe yarar şekilde
kullanılabilir olması sağlansaymış en azından polis kovalamacalarını rutinlikten
kurtarabilirmiş. Bu haliyle, bir Pursuit Breaker bulduğunuzda en az 6-7 polisten
kurtulabiliyorsunuz; oyun böylelikle biraz da kolay olmuş.
Polislerimiz bize 5 farklı seviyede saldırıyorlar. İlk seviyede peşimizde birkaç
tane polis arabası bulunuyorken, artan seviyeler boyunca sivil araç görünümlü
polisler, 4X4’ler ve en nihayetinde de yol boyunca polis barikatları, çiviler ve
helikopterler de bunların arasına katılıyor. Hangi seviyede olduğunuzu ise
ekranın hemen sol alt kısmında yer alan haritanın etrafındaki turuncu çizgilerle
görme imkânınız var, burada gördüğünüz X1, X2 ifadeleri ise kaçıncı seviyede
olduğunuzu gösteriyor. Aldığınız Bounty puanlarına göre artan aranırlığınız
farklı polis türleri ile karşılaşmanıza neden oluyor. Dediğim gibi, onları
tuzaklara düşürerek ve etrafı yıkıp devirerek Bounty puanınızı artırıyorsunuz.
Bu puan polisler tarafından bir derecelendirme sistemi oluşturuyor olmasının
yanında Blacklist’te yer alan rakiplerinize meydan okumanız için de lazım. Her
rakibinizin sizden istediği yarış sayısını kazanmalı ve Bounty puanını elde
etmelisiniz.
Polis kovalamacaları genel olarak oldukça zevkli ve ilk başlarda değişen müzik
ile birlikte insanın gaza gelmesine neden oluyor. Artan seviyeler boyunca
zorlaşan yeni polisler geliyor ve onlardan kaçarken farklı yöntemler
deniyorsunuz, iyice uzaklaştığınızdaysa harita üzerinde görünür olan mavi
yuvarlaklara giderek daha hızlı bir şekilde gizlenebiliyorsunuz. Zevkli olması
ve oyunun asıl polisler üzerine kurulu olması gerçekten de Need for Speed
serisine farklı boyutlar kazandırmış. Ayrıca uzun süredir de polislerle
birbirimize rakip olmuyor oluşumuzun Underground oyun yapısı ile birleşip sokak
yarışlarını da içermesi oyundan aldığımız tadı iyice yükseltiyor. Fakat bir
noktadan sonra polislerle uğraşmak zevk olmaktan çıkıp zorunlu olarak yapmanız
gereken bir şeye dönüşüyor. Hatta Blacklist’in üst sıralarındaki yarışçılar
yüksek miktarda Bounty puanı istediği için saatlerce onlarla uğraşmak durumunda
bile kaldığınız oluyor. Lakin iş zorunluluk nedeniyle bunları yapmanızı
gerektirdiğinde zevkten öte bir ıstırap halini alıyor; save etmek istediğiniz
anda güvenli evinize yöneldiğiniz anda peşinize on tane polisin takıldığını
görünceyse ister istemez biraz sinirleniyorsunuz. Hepsini peşinizden atmak ise
kariyer modu boyunca artarak zorlaştığından bir süre sonra polisler de
özelliğini yitirmeye başlıyor.Seni çapkın…
Most Wanted’in en önemli yanlarından birisi elbette arabaları istediğimiz gibi
modifiye edebiliyor olmamız. Harita üzerinde sarı kulübeler olarak gösterilen
yerlere gittiğinizde arabanızı hem boyayabiliyor, hem spoiler takabiliyor, hem
de nos ekleyebiliyorsunuz. Yani bütün özellikler tek bir yerde toplanarak şehir
içerisinde gereksiz yere zaman kaybetmemiz engellenmiş ve bununla da
kalınmayarak olaya bir çabukluk, bir hız katılmış. Ekran boyunca arabanız
görüntüleniyor; paranız yettiği kadarıyla ve seviyenize göre istediğiniz parçayı
takıp çıkartabiliyorsunuz. Özellikle dikkatimi çeken nokta ise üst üste birden
fazla çıkartma yapıştıramıyor oluşunuz. Örneğin bir flame üzerine flag
yapıştıramıyorsunuz, eh fazla aşırıya kaçmamak gerekli; bu şekliyle oldukça
uygun olmuş. Gözle görülebilecek fazla bir değişikliğin olmadığı bu bölümde ise
Underground serisi boyunca alışık olduğumuz çoğu aksesuar ve performans
upgrade’i burada beğenimize sunulmuş. Bize kalan şey sadece bunlarla gönlümüzce
arabamızı donatmak. Bu ekran boyunca bazı durumlarda fare işaretçisinin
kaybolması gibi durumlar ortaya çıkıyor; bu ve bunun gibi bazı grafiksel hatalar
oyun içerisinde gözümüze çarpıyor.
Oyun içerisinde ise bunların yansımalarını görmek insanı bir sanat eseri
oluşturmuşçasına mutlu ediyor. Bu söylediğim şey lafta değil, gerçekten de
grafiklerin güzelliği ile birlikte yaptığınız bir arabayı etraflıca seyretmek
insanın oldukça hoşuna gidiyor; gaza bastığınızda çıkan sesle de bulutlara
çıkıyorsunuz. Underground 2’de bu hissi alanlardansanız, Most Wanted ile
birlikte bu duyguyu hiç yaşamadığınız kadar doruklarda yaşayacağınızı size
garanti edebilirim. Most Wanted’ın aynı zamanda XBOX 360 için de piyasada olması
nedeniyle yapımcıların üzerinde ayrıntılıca durdukları bir konu olarak
grafiklerin güzelliği geliyor ki taktığınız en ufak parçaya kadar her şeyin
detaylarını görebiliyor olmak oyundan aldığınız gerçekçilik tadını kaymaklı
ekmek kadayıfı ile neredeyse eşitliyor. Ya da en sevdiğiniz herhangi bir tatlı
ile deyim. Arabanızı arkasından oynayacağınız şekilde kontrol ederken arka
camdan arabanın içini görebiliyorsunuz, modifiye mekânlarında arabanızı 360
derece döndürürken döşemelerin kıvrımlarına kadar her şeyi seçebiliyorsunuz.
Grafikler arabaların dokularını oldukça iyi yansıtmayı başarıyor ve etkileşimli
yollar boyunca arabanızın az da olsa hasar alışını içiniz “cızz” ede ede
izliyorsunuz.
Oyunun bütün grafiksel yönünü oyuncuya sunmak niyetinde olan EA grafikleri ve
yol boyunca etrafın dizaynını buna göre ayarlamış. Niyetleri XBOX 360’ın bütün
grafiksel ve teknik zenginliğini konsolu satın alacak kullanıcılara yaşatmak
olsa gerek, grafikler insanın aklını başından almaya yetiyor. Özellikle NOS
kullandığınız anlarda ekranda yaşanan cümbüş görülmeye değer. Binalara birer
ışık huzmesiymişçesine birbirinden ayrılıyor, çizgiselleşiyor; arabanın farları
oldukça hoş bir görünüm alıyor, kaput ile neredeyse birbirine karışıyor. Onun
dışında oyun dünyasında ise bunun bir başka şekilde yansımasını görüyoruz. Ne
Underground’da, ne de PC’deki başka bir araba yarışı oyununda görmediğimiz
ölçüde çok fazla etkileşimli detay ile karşı karşıyayız Most Wanted’da.
Direklere, ağaçlara, çöp tenekelerine çarpabiliyor, onları yerlerinden söküp
etrafa savurabiliyoruz. Yollar boyunca o kadar çok bu şekilde küçük cisim var ki
soluk soluğa geçen bir yarış boyunca göz gözü görmez oluyor, savrulan yangın
musluklarından, çöp kovalarından ve bisikletlerden yollar adeta geçilmez oluyor.
Fakat ağaçlar yıkıldıkları zaman kayboluyorlar, fazla kalabalıktan ziyade bu
olayın böyle kotarılışı ise gayet doğal.
Grafiklerin parıldadığı bir diğer nokta ise oyunda herkesi sıklıkla kullandığı
Speedbraker olayı. Bu noktada aracınızı bir slow motion efekti ile çok faydalı
bir şekilde yavaşlatıyorsunuz ve bu açıdan çıkana kadar arabayı yavaşlatılmış
çekimde sürüyorsunuz. Araç dinamikleri bu sırada tahmin edeceğiniz üzere biraz
aşılıyor; saatte 170 mil ile ilerleyen bir arabayla speedbraker yardımıyla 180
derecelik bir virajı dönüp kazadan kılpayı kurtulabilir, ardından bir tırın
altına girip rakiplerinizi şaşırtabilir ve nitroya basarak aniden
fırlayabilirsiniz. Bunları söylediğim sırayla yapabilir; grafikler, yavaşlayan
ekran ve boğuklaşan sesler yardımıyla tadını çıkara çıkara izleyebilirsiniz.Seni gidi gidiii…
Yalnız tüm bunlara rağmen oyunun bazı noktalarda eksikleri ve detaylardaki
hataları biraz göze çarpıyor; açıkçası bunlar pek de göze hoş görünmüyor. En çok
göz önünde olanı aracı arkasından kontrol ederken yaşananlarda yer alıyor.
Arabamızın arka tamponunun yerle buluştuğu noktada bulunan gölge kaldırımlara
çıkarken ve inerken birbiri içerisine geçebiliyor ve şimdiye kadar başıma bir
kez gelmiş olsa da araba bariyerlerin içerisine girebiliyor(arabanın yarısı
yolda, yarısı oyun dışı bölgede). Küçük grafiksel kusurlar bunlar ki oyun için
çıkacak yamalarla bu sorunların hallolacağını düşünüyorum. Oyunu randımanlı
oynamak için güzelce bir sisteme sahip olmanızı; ama oyunun vasat sistemlerde
bile en azından oynanabilecek düzeyde çalıştığından da laf arasında bahsetmek
istiyorum. Her ne kadar grafikler bu noktada oldukça alt seviyelerde olacaksa da
hız yapmanın keyfi yine had safhada olacaktır. Grafiksel olarak çok
hızlanıldığında etrafın birbirine karıştığını ve yolu bile bulmakta
zorlanıldığını bir kusur olarak sayabiliriz. Yalnız seslerde herhangi bir
noksanlık yok. Araçların sesleri, polis telsizlerinin hışırtıları, karakterlere
ait seslendirmeler üst düzeyde. Tek cümleyle ifade edilmek istense “Arabaların
tamamıyla gerçek seslerini duyduğunuzu size garanti ederim”. Bir araba yarışı
oyunu için de asıl önemli kısmın bundan farklı bir şey olmadığını düşünüyorum
açıkçası. Güçlendirdiğiniz arabaların motor sesleri, nos’a bastığınız anda
değişen bütün bir aksama ait görsel ve işitsel olaylar damarlarınıza litrelerce
heyecan pompalıyor. Müzikleriyse illa ki beğenmeyen olacaktır; ama zannetmiyorum
ki aşırı tepkiler gelsin. Onlar da insanın kanını kaynatmaya yetiyor ve yarış
sırasında müziğe eşlik ederek sürüş zevkinizi artırıyorsunuz.
Oyunun bir diğer falsosu ise rakiplerinize ait yapay zekâda. Her ne kadar
polisler sizi oldukça zorlasalar da ne yazık ki aynı şeyi yarış içerisindeki
rakiplerinizde göremiyorsunuz. Belirlenmiş bir şekilde eğer çok geriye
düşerseniz ya özellikle yavaşlıyorlar, ya da bir şekilde kaza yapıp sizin öne
geçmenizi sağlıyorlar. Bu sürekli aynı şekilde oluyor ve bir süre sonra bu da
can sıkmaya başlıyor. Kariyer modu boyunca yarışlar zorlaşarak ilerlese de yapay
zekânın bu hareketini keşfettiğinizde fazla zorlanmadan yarışları bitiri
bitiriveriyorsunuz.
Hıza ihtiyacım var!!! DAHA ÇOK HIZAAAA!!!
Most Wanted serinin en iyi oyunlarından biri, belki de en iyisi. Yazı boyunca
okuduklarınızın çoğunu Underground ve Underground 2 yazılarında da
okumuşsunuzdur muhakkak; ama belki de bu bahsettiklerimi oyun içerisinde en
doyurucu şekilde sunan oyun Most Wanted’dir. Başlı başına harika bir oyun ve
yılın en iyi yarış oyunlarından birisi. Yeni konsolların bilgisayara yansımasını
ilk kez Most Wanted aynasından görüyoruz ve gerçekten de XBOX 360 ile birlikte
PS3 için de yapılmakta olan oyunların PC uyarlamalarının oldukça sağlam
olacağını bu şekilde görmüş oluyoruz. Fakat Most Wanted’i bu şekilde yorumlayıp
da XBOX 360 ayağına PC için sağlam bir oyun olduğu fikrine çok fazla da
kendimizi kaptırmamalıyız; zira gerek grafik, gerek ses ve gerekse de oynanış
açısından en iyi NFS oyunu şu an karşımızda duruyor. Minik hatalarına göz yumup
muhteşem bir oyun olarak oyunu nitelendirmek istiyorum. Son sözüm de aha budur!