Need For Speed: Underground 2
“Electronic Arts firması şu anda yapım aşamasındaki Need For Speed: Underground ismindeki oyununu duyurdu. Need For Speed serisinin bu en son versiyonunda alışılmışın dışına taşılarak sahip olduğumuz arabaları gerek performans gerekse de görsellikleri bakımından istediğimiz gibi donatabileceğiz. Oyun alanı için genişçe bir şehri bize sunacak olan EA, burada sürmemiz için üzerinde modifikasyon yapılabilecek en uygun araçları beğenimize sunmaya hazırlanıyor. Biz de oyunun raflara sergileneceği günü iple çekiyoruz.”
Bu haber bundan yaklaşık 2 – 2,5 sene önce insanlar tarafından okundu ve ilk Underground, yapımcı EA tarafından duyurulduğunda oyun sitelerinin çoğunda hemen hemen aynen bu sözcüklerle tasvir edildi. Ve sanmıyorum ki üst paragrafta yer alanlardan daha farklı veya geniş bir tanımlama başka bir yerde yapılmış olsun. Akıllarda oluşan fikir ve beklenti; muhteşem arabalarla istediğimiz gibi değişikliklerde bulunabiliyor olmak, gözlerimiz içeri çökecek kadar hız yapabilmek; bu oyun için olmazsa olmaz sert müzikler, cazibeli bayanlar ve hareketli bir yapıydı. Sonuç: Bütün bunların ötesiydi. Ondan önce mi? Ondan önce her şey bir gaz bulutuymuş meğer. Underground’u bir “milat” olarak kabul etmek mümkün, her ne kadar Underground’dan evvel de arabalarda çeşitli modifiyeler yapmamıza olanak sağlayan oyunlar var olsa da. Her oyuncunun aklında az çok belirli bir Need For Speed şablonu vardı o güne kadar, ve serinin önceki oyunlarına şimdi bakılacak olursa ilk olarak araba, sonrasında pist seçilirdi; en sonunda da yarış alanında eğlenilmeye çalışılırdı. Sakın yanlış anlamayın, Need For Speed’in her oyunu piyasayı ilk çıktığı sırada sarsmıştır; zira bu zaten bilinen bir şey; ama, kimse benden şimdi NFS2 ile NFS: Underground 2’yi kıyaslamamı beklemesin. Ki NFS2 de çok çok sağlam bir oyun “du”.
Underground 2’nin nasıl bir gümbürtü ile duyurulduğunu da çok iyi hatırlıyorum. Henüz millet ilk UG’nin büyüsünden kurtulamamışken EA, bir NFS daha yapılmakta olduğunu duyurdu. Sıradaki oyunun adının NFS:UG 2 olacağı ise bundan yaklaşık iki ay sonra netlik kazanacaktı. Bu şok dalgası ilkinden büyük oldu tabi ki. …Bir saniye biz oyunu inceleyecektik değil mi ya? Lafı nereden nereye taşıdım. Tamam, hadi oyunu incelemeye başlayalım öyleyse…
– Hey şuna bak??!
– Neye?
– Neyse, sen bakana kadar geçti gitti zaten.
Serinin ilki ile ikincisi arasında bir seneden biraz daha fazla bir zaman dilimi var. Bu süre bilgisayar oyunu standartlarına göre, yapımların kalitesi bakımından, devrim gibi bir süreçtir. Bir yılın oluşturduğu bu farkı nitekim Underground 2’de de görmek mümkün. Oyuna bir çok şey eklenmiş, hatta oyun baştan yaratılmış bile denebilir. Orijinal konseptin korunması gerekliliğinin ötesinde bu ölçütün geliştirilerek bizlerin beğenisine sunulmuş olması görülmeye değer. Grafiklerin tekrar elden geçirildiği bariz, arabaların çoğu her ne kadar ilk oyundakilerin tamamını içerse bile detaylarında bir kez daha uğraşıldığı anlaşılır bir vaziyette karşımıza çıkıyor. Bunun ötesinde bizim asıl isteğimiz olan hız ve coşku tamamıyla olması gerektiği gibi. Aslında ilk oyundan aklımızda kalan her noktanın Underground 2’de de korunuyor olmasından üstünkörü bahsedip geçsem ve lafı uzatmayıp direk detaylara insem zamandan tasarruf etmiş olurum; ama, hak vereceğiniz gibi bu şekilde kestirip atmak olmaz. Buna kalbim dayanmaz.
Oyun, mönüler boyunca en çok karşımıza çıkacak olan ünlü model Brooke Burke ile açılıyor. “Ben olsam gerçek yaşamımda oyundaki gibi sürmezdim” gibilerinden tavsiyelerini “Esc” tuşuyla atladıktan sonra UG2’nin demosunu oynayanların aşina olacağı “hızlı” açılış videosu ekranlara geliyor. Burada oyunun geneli hakkında bir fikre sahip oluyorsunuz zaten. Gelişmiş efektler, station kasa arabalar ve ilkinden çok daha fazla modifiye parça takma imkanı gözümüze çarpan ilk ayrıntılar oluyor. Bu videonun bitmesiyle birlikte artık dönüşünün olmadığını bildiğiniz bir yola ilk adımınızı kendinize yeni bir profil ekleyerek gerçekleştiriyorsunuz. Sonrasında da dediğim gibi alıştığınız Underground mönüsü ve heyecanı sizi karşılıyor. Yalnız buradaki alışmışlık sadece içerik ile sınırlı denebilir. Çünkü mönülerin akışı ilkinin aksine dikey olarak değil de yatay olarak hareket ettiriliyor. Önceki oyundaki Underground modunun yerini ise Kariyer almış. Ayrıca oyunu multiplayer oynamak isteyenlere ise bildiğimiz online seçeneğinin yanı sıra ağ üzerinden oynama imkanının da tanınmış olması büyük bir kolaylık. Artık NFS: Underground’da olduğu gibi oyunu LAN üzerinden oynamak için yamalarla uğraşmamıza gerek yok. Bahsetmediğim diğer seçenekte ise arabalara çeşitli donanımlar ekleyip bunları kaydedebildiğimiz bölüm var. İlk oyundan hatırlayacağınız gibi araçların performans ve görsel yanlarında değişikliklerde bulunup kaydederek elimizin altında birçok araba bulundurabiliyoruz.
Oyunun options mönüsünden ise en son olarak bahsetmek istiyorum. Gerçi oyunun asıl önemli noktasının ve oyuncuların en çok merak ettikleri yerin kariyer olduğunu elbette ki biliyorum; ama, grafik, ses ve benzeri ayarları yapmadan da oyundan tat almayı beklemiyorsunuzdur umarım. Oyun, sahip olduğunuz sisteme uygun bir performans ayarını gerçekleştirmiyor, bunları kendiniz ayarlamalısınız. Çözünürlüğü sisteminizin imkanlarına göre artırıp azaltabilirsiniz. Keza detay seviyesini de ana ekrandan kolaylık olsun diye kısa bir sürede tek bir sürgü ile değiştirebilirsiniz. Yalnız bunun sonucunda biraz eski ekran kartlarına sahip sistemlerde ekranın kararması meydana gelebiliyor. Bunun nedeni “anti aliasing”’in de aynı anda açılması. Bunu kapalı duruma getirdiğinizde ise diğer detayları yükseltseniz bile oyunun zevkini çıkarabilirsiniz.
– Abi, tarlada 200 yapar mı bu araba?
– Biz o hızla virajları alıyoruz desem?
– Oldu, peki…
İşte olayın kendini kaybettiği yer. Eminim oyunu oynadığınız ilk anda kendinizi hemen kariyer moduna atıp olaylara uyum sağlamaya çalışacaksınız; ama, burada belirtmek istediğim bir nokta var. UG2, atasından daha farklı bir biçimde kariyer yapmanızı sağlıyor. Her şeyden önce yarışlar size gelmiyor, siz yarışlara gidiyorsunuz. Belki de oyundaki en büyük yenilik ve hoşluk bu. Bayview diye koskocaman bir şehir var ortada ve siz burada arabanızla yarıştan yarışa koşuşturuyorsunuz. Ama burası ilk oyundaki şehirden daha farklı, daha çok atraksiyon içeren bir yer. Bayview’i gördükten sonra ilk oyunun caddelerine ise sadece köy diyebilirim. Peki biz neden buradayız?. İşte buraya gelme nedenimiz yine ilk underground’dan çok farklı değil: yine sokakların efendisi olacağız. Yalnız kariyer modunun başında izleyeceğimiz video ile bütün bunlar o kadar tatlı bir senaryo üzerine monte edilmiş ki, beğenmemek imkansız. Buna göre aylar öncesinde caddelerin şövalyesi olan biz küçük bir atışma sonrasında hırsla Bayview’e gidiyoruz. Ve kendimizi orada ispat etmeye çalışıyoruz…
…Kabul, pek de iç açıcı bir hikaye değil; ama, oynadığınız oyunun da bir adventure değil de araba yarışı olduğunu sakın unutmayın. Önceki oyunda sürekli bizim yanımızda olan Samantha burada ise oyunun hemen başında karşımıza çıkıyor. Ama bizimkinin tam da hırs küpü olduğu zamana denk geldiği için konuşması yarıda kalıyor. Tabi biz hemen yola çıkıyoruz. Bayview’de ise Samantha’nın dillere destan güzellikteki arkadaşı Rachel, namı diğer Brooke Burke, yaşamakta. Bayview’e gidecek olan “pilotumuz”, uçağın havaalanına inişi ile birlikte Rachel’in aracını alıyor ve öncelikle kendine bir araba beğenmek için kolları sıvıyor. Tabi siz ardından da seçtiğiniz araç ile sıfırdan başlayarak tüm Bayview’e gücünüzü gösteriyorsunuz. Olay işte bundan ibaret.
Buradan sonra alıştığınız klasik bir arabirim ile karşılaşacağınızı sanıyorsanız da epey yanılacağınızı bilmelisiniz. Çünkü az önce de dediğim gibi yarış haberleri ilk oyunda olduğu gibi direk araç bilgisayarınıza gelmeyecek bu sefer. Yine bir bilgisayar ağı ile arabanızın donatılmış; fakat, bu sistemi gelen telefonlara cevap vermek ve bilgi veren mailleri okumak için kullanabiliyorsunuz sadece. “M” tuşuna bastığınızda tüm şehrin haritası ekranlara geliyor. Burada sol taraftaki sütunda göründüğü üzere harita üzerindeki noktaların ne anlama geldiğine dair bilgiler almanız mümkün. İçi boş yuvarlaklar müsabakalara, içi dolu yuvarlaklar ise alış-veriş yapabileceğiniz mekanlara karşılık geliyor. Bunun yanı sıra harita üzerindeki yollarda göreceğiniz üçgen simgeleri de dikkatinizden kaçmayacaktır. Yeşil olanı sizsiniz, turuncu olanları ise rakipleriniz. Yol üzerinde karşılaşabileceğiniz rakipler, aynı Midnight Club’da olduğu gibi şehirdeki yolları kullanarak üstünlük sağlama mücadelesi şeklinde kullanılıyor. Rakibe çok yaklaştığınızda yanınızdaki arabadan meydan okuma teklifi geliyor ve “Enter” tuşuna basarak kabul etmeniz ile beraber karşınızdakine 300 metre fark atmaya çalışmanıza dayalı bir yarış start alıyor. Sonucunda 100 kredi kazanıyorsunuz. Bu da oyundaki ekstra yeni modlardan birisi.
– Ooo,, Erdem! Yüklemişsin NOS’u??!
– BAĞAR BİRAZ,, DUYULMUYO SESİN!!
– #@&!?*
Oyunda birçok küçük ayrıntı var ve hepsini anlatmaya kalksam yazı epey bir uzayabilir; yine de detaylı biçimde bahsetmesi iyi olacaktır. Oynanışa etki eden küçük değişiklikler sürüş sırasında kendini fazlasıyla belli ediyor. Örneğin, artık her yarışın başında sabit bir nitro gücünüz yok. Başlarken belli bir nitro seviyesi ile girişinizi yapıyorsunuz, ardından da parkurlar boyunca aldığınız puanlar(trafikteki araçlara yakın geçişler, arabayı kaydırmak, 360 derece dönmek, draft) neticesinde ibre tekrar yükselmeye başlıyor. Yani istediğiniz her an NOS kullanma şansına sahipsiniz. Tabi aynı şeyleri rakiplerinizin de yapabildiğini hesaba katmalısınız. Benzer şekilde ekstra puan alabileceğiniz yeni yeni imkanlar da geliştirilmiş. Bunların arasında en dikkat çekeni kalkış anında aracın ivmesinin büyüklüğünü oluşturuyor. EA buna Burnout! demiş, aman ne güzel etmiş. Kalkarken harcadığınız nitro miktarını arabanızın performansına bağlı olarak birkaç misli fazlasını birden ele geçirebiliyorsunuz. Ayrıca start çizgisinin hemen önünde, diğer arabaların yanındayken nitroya bastığınız takdirde eklenen bonus puanının adına ise burada Spray denilmiş. Bu gaz kütlesinin arabanızın neresinden çıkmasını isterseniz oradan çıkacak şekilde bile arabanızı modifiye edebiliyor olmanız ise benim oha falan olmama neden oldu. Ayrıca nitronun görsel olarak birici Underground’dan çok öte bir noktaya taşındığı da bariz. Bunu en güzel biçimde arabanın arkasından oynadığınızda fark ediyorsunuz. Blur efekti yine ekranın geneline hakim oluyor; ama, arka farların ışık tanelerinin parlamasını hayretler içerisinde seyrettim desem yeridir. Özellikle 220-230 km. ile hız yaparken nitroya bastığınız anda ekranda dehşetengiz bir cümbüş yer alıyor. Hani “anlatılmaz, yaşanır” derler ya; aynen o!
NFS: Underground’da gördüğümüz Circuit, Sprint, Drift, Drag modlarının yanına tamı tamına iki farklı yeni oyun tarzını daha eklemiş EA. Bunlar; “Street X” ve “URL”. URL tabi ki bildiğimiz manasında kullanılmamış; açılımı “Underground Racing League”.
Street X modundan başlamam gerekirse bunda yapmanız gereken şey; tamamıyla drift parkuruna benzeyen sık dönemeçli ve toz toprak dolu bir alanda diğer araçlarla karşılıklı yarışmak. Yalnız burada dikkat etmeniz gereken bir unsur olarak rakiplerinizin aşırı derecede çirkefleştiğini belirtmek isterim. Buna göre arabalarını sizin üzerinize sürüyorlar, yok pahasına bile olsa sizi duvara çarptırmak için kendileri de bodoslamasına duvara geçirebiliyorlar. Asfalt tipte bir yapıda olan bu yolun kenarlarında da toz toprak serpintileri var. Bunların üzerinden hızla geçmeniz suretiyle etraf göz gözü görmez bir hale gelebiliyor. Tabi sık dönemeçlerle dolu olan bu bölümde ne kadar hız yapılır, o da ayrı bir mevzu. Kısaca bu türün amacı; dikkatinizi toplayıp reaksiyon zamanlarında yerinde dönüşler ve frenajlarla yolunuzu devam ettirmek, ve diğer yarışçıların sizi ölümüne engellemesine maruz kalarak bölümü birinci bitirmek.
URL’de ise rakip sayısının artışı dikkatimizi çekiyor. 6 yarışçı aynı anda aynı parkuru paylaşıyorlar ve üzerlerinde yarıştıkları pist ise bildiğiniz F1 tarzı yarış pistlerinden oluşuyor. Araçlar ikili sıralanmaktalar ve hepsinin de amacı bir an önce hızlanıp varış çizgisini önde geçmek. Diğerlerine nazaran çok fazla atraksiyon içermemesine rağmen 6 arabnın aynı anda ekranda görüntülemesinden olsa gerek, bilgisayar biraz fazla kasılıyor.
– Vın vın vınnn…. Vıııııınnn….
– Hayatım ne yapıyosun öyle, tamam geldik evdeyiz
– Eeeekiiiiiiieeee!!!!
İşte geldik belki de Underground’u Underground yapan en önemli özelliğe, yani arabalarımıza ekleyebileceğimiz parçaların neler olduğuna. EA yine inanılmaz bir işçilik göstererek bütün araçlara eklenebilecek parçaları müthiş bir biçimde oyuna kazandırmış. Hem de ilk oyunda gördüklerimizin yanı sıra akla hayale gelmeyecek bir çok şeyi de Underground2’ye kotararak başarmış bunu. Artık yeni oyunda yalnızca ön ve arka tamponlara parçalar takıp kaputa değişik dizaynlar eklemeyeceğiz, yada sadece jantları seçip üzerini boyamayacağız. Kuşkunuz olmasın ki bunların hepsi yine var, yok değil; fakat, ilk oyundan aşina olduğumuz parçaların yanında değişik tarzlarda eklere de sahibiz artık. Neon ışıklarının görünüşleri gerçeğiyle yarışıyor ve artık tamponun altından seçilebilir bir vaziyete. Parlaklığı ise karanlıkta göz kamaştıracak derecede etkili. Spoiler, dikiz aynaları, tavan, eksoz, motor ışıklandırması, kapıların açılma yönü gibi otomobil aksamını oluşturan en ince parçaları elinizden istediğiniz gibi geçirebiliyorsunuz. Üstelik performans ayarlarının haricinde yaptığınız fiziksel değişikliklerin oyuna yansımaları da tek kelime ile harika. Hepsi bundan ibaret sanarsanız yanılıyorsunuz demektir. Şu anda modifiyelere biraz üstünkörü değinmemdeki asıl neden; bütün parçalara teker teker alt paragrafta yoğunlaşacağımın bir göstergesidir…
Arabanızı garajınıza çektiniz ve bakalım nereden başlayacaksınız. Dış görünüşe etki eden bütün parçalar oyundaki kariyer modundaki ilerlemenize göre açılıyor. Yalnız ilk oyundan alıştığımız tampon ve eksoz gibi parçalara çok zorlu ve uzun bir sürecin sonunda ulaşmak biraz sınırlayıcı görünebilir. Şu anda hangi veya kaçıncı yarışta olduğunuzu bilemiyor olmanız da sizin bu hevesinizi kıracak düzeyde olabiliyor maalesef. Ama hemen de üzülmeye gerek yok tabi. İlk planda açılan modifiyeler arasında motor performansını etkileyen parçalar yer alıyor, ve görsel olarak da neon ışıkları, camın rengi, amortisörleri değiştirmek gibi donanımlar da buna ek olarak beliriyor. Yapabileceğiniz sınırsız kombinasyon var. Underground2’de araçlara yaptıklarımızı gördükten sonra meğersem önceki oyunda ne kadar sınırlı bir hayal gücüne sahipmişiz diye düşünmedim değil. Dikiz aynalarını dahil değiştirip istediğimiz rengi verme imkanına sahibiz. Tampon, tavan gibi parçalara da eklentiler yapıyoruz tabi ki; fakat, benim dikkatimi çeken şey; geçtiğimiz bir yılda bu parçalara fazla bir sayının eklenmemiş olması. “Yine de dünya kadar parça var Erdem! Ne yaptın sen de” derseniz kendimi savunacak hiçbir nokta bulamam. Çünkü bunların hepsi de birbirinden güzel ve albenisi olan şeyler. Kapıları bildiğiniz yöntemle açıp kaparken yukarıya kaldırarak araca binebilmek, motor aksamının bulunduğu kaputun iç tarafına neon ışıkları ekleyebilmek sizin yaratıcılığınızın ile sınırlandırılmış. Az mı? Bence sonsuz!!
Bir başka üzerinde durulması gereken mevzu da arabaya artık bir müzik sisteminin yerleştirilebiliyor olması. Buna göre arka bagajı tamamıyla müziksel sistemlere ayırmanız mümkün. Öncelikle bagajdaki gereksiz(?) plastik ve şase aksamından kurtulmakla işe başlıyorsunuz. Ondan sonra da ilerleyen bölümlerde kazandığınız güçler ve para neticesinde arabanın arkasına devasa kolonlar, son sistem elektronik ekolayzırlar ve yüksek bass gücünü satın alabiliyorsunuz. Oyun içerisinde ise bunun gerek atmosfere, gerek müziklere ve arabanın dengesine nasıl etki yaptığını görmek ise inanılmaz. Jantları da dediğim gibi sadece boyamıyor, üzerine dönen parçalar ekleyebiliyorsunuz. Böylece aracınız dışarıdan bakıldığında çok spektaküler bir havaya bürünüyor. Duruşu insanın yüreğini hoplatıp, gidişi cayır cayır yakıyor. Hız göstergelerini de istediğiniz gibi dizayn edebiliyor olmanızdan da laf arasında bahsedeyim. Görüyorsunuz, onlarca detay birbiri içerisine geçmiş.
Performans upgrade’leri ise diğerlerine nazaran çok fazla yenilikler getirmiyor. Araçlarımızı yine bildiğimiz şeylerle geliştiriyoruz ve bu sayede sahip olacağınız sürüş zevki ile motordan gelen ses yine sizin aklınızı döndürüyor. Fakat burada da illa ki yenilikler var. Buna göre önceden parçaları setlerle satın almaya alışmıştık. Değişiklik olarak artık bu setleri oluşturan parçaları ayrı ayrı araca monte edebiliyoruz. Bunun ne gibi bir etki yapacağına gelirsek, parasal yönden her istediğiniz anda ek parçalar kazanabilme imkanının sunulmasını gösterebilirim. Yani örneğin turbo sistemini oluşturan parçaların hepsine birden 1500 kredi harcamak yerine, 200-300 kredilik parçaları ayrı ayrı satın alabilmek çok enteresan bir yenilik. Tabi aynı anda rakipleriniz de farklı bir şey yapmayacaklar.
– Trafik canavarı olmayın!
– Hadi canım sen de..
Para sistemi ve oyundaki zorluk seviyesinin yarışlara göre değiştirilebilmesine dair farklılıklar da mevcut. Bayview haritasında görünen yarışlara katılarak yarışların size sunduğu ücreti alabiliyorsunuz. Ama, zorluk düzeyini bu yarışların her birinin öncesinde ayarlayamıyorsunuz ne yazık ki. Options mönüsünden zorluk ayarını bir defaya mahsus olmak üzere değiştirdiğinizde artık sürekli o seviyeyi kullanmalısınız. Sahip olacağınız meblağ da ona bağlı olarak artış veya düşüş gösteriyor elbette. NFS: Underground’dan farklı olarak her yarışın başında o yarışa ait bir zorluk düzeyi ayarlayamıyor olmanızı gösterebilirim. Zorlandığınız yarışlarda seçenekler mönüsünden bu ayarı düşürebilirsiniz. Madem laf buraya geldi, ben de zorluk düzeyleri arasındaki farklardan biraz dert yanayım size. Zoru seçtiğinizde rakiplerinizin yapay zekasında ve hız meraklarında coşuş, kolayı seçtiğinizde ise kaybetme heveslerinde felaket bir artış meydana geliyor. Düzeyler arasındaki fark, Büyük Kanyon’un iki yakasının arasındaki mesafeden bile daha fazla. Buna göre kolayı seçerseniz kaybetme imkanınız sıfıra yakın bir dereceye iniyor. Asıl zevk ise Hard’da çıkıyor.
Oyunun kariyer modundaki bir diğer güzellik ise artık araçların güçlerinin garajınızdaki testler neticesinde sayısal olarak da ifade ediliyor olması. Buradaki teknik detayları ve araca ait grafiksel tanımlamalar karşısında dilim tutuldu desem yeri var. Mönüdeki Performance Tuning/Dyno seçeneğini seçmenizin ardından araçla alakalı bütün özellikler elinizin altına seriliyor. Aracın o anda sahip olduğu motor performansı ve fizik etkilerine bağlı olarak 0-60, 0-100 km/h hızlara ne kadar zamanda vardığını, kullandığı elektrik miktarını, kaç beygire kadar güç ürettiğini grafiksel tanımlamalar ile görebiliyorsunuz. Ayrıca aracın arka ve ön akslarını istediğiniz gibi burada kaldırıp yol tutuşu, nitro kullanma miktarı, vites geçişleri, ivmelenme gibi bütün özelliklere bir teknik eleman edasıyla yaklaşarak ona göre ayarlamalar yapabiliyorsunuz. Sonuçta ise şeytani derecede felaket bir araç oluşturabilirsiniz. Bunların hepsi çok, ama çok ince ayrıntılarla birleştirilerek aracın fizikselliğine ve motor performansına etki edebiliyor. Zaten garaja girdikten yarım saat sonra istediğiniz bir ayarı tutturabilirseniz ne ala.
Garajınız demişken az kalsın oyundaki araçları unutuyordum. Açılış videosunda gördüğünüz gibi artık station kasa araçları da istediğiniz gibi kullanabiliyorsunuz. Bu sınıfı oluşturan araçlar arasında Cadillac’ın modeli bile var. Hatta ben de gözlerime inanamadım; fakat, beğenimize sunulan dev araç Hummer bile sizin koltuğuna kurulmasını bekliyor. Ayrıca araca yapabildiklerinizin ardından onu garaja çekerek her an değişik görünümde araçlar kullanabilme imkanına da sahip oluyorsunuz. Yani modifiye ettiğiniz arabadaki ayarlar sonrasında seçtiğiniz araca aktarılmıyor, onun yerine önceki araç aynen kalıyor ve siz sıfırdan bir araç daha yapmaya başlıyorsunuz. Biraz parasal yönden sizi sıkıntıya sokabilir; ama, buna değer.
İlk Underground’da olduğu gibi bunda da dergilerin kapaklarına fotoğrafınız basılıyor. Hatta bunda sadece otomobil dergileri ile sınırlı değilsiniz. Gelen teklifler dahilinde belirli bir zaman içerisinde dergi veya DVD firmasının fotoğrafçısını bulunduğu yerde yakalayabilmelisiniz. Ancak bu sayede kapak yıldızı oluyorsunuz ve dahası fotoğrafları siz bile çekebiliyorsunuz. Arka planda aracınızı kullanırken ekrana tamamında beliren dikdörtgen işareti derginin sınırlarını oluşturuyor ve buna göre uygun kareyi yakaladıktan sonra tamama tıkladığınızda flaşlar patlıyor. Her şey tam bir sokak yarışçısında olduğu gibi. Detaylar detaylar detaylar…
NFS= NeFeS, NeFiS
Underground= HARİKA
2= İNANILMAZ!!!
Bekledik bekledik ve sonunda işte patladı. Yazısını yazdığım süre boyunca bu oyunu oynamaktan mahrum kaldığım için üzüleyim mi, yoksa fikirlerimi istediğim gibi yazdığım için sevineyim mi? Yazının tamamını şimdi tekrar okudum da, galiba oyun hakkında negatif pek bir şey yazamamışım. Olsun, bundan zerre kadar üzüntü duymuyorum. Tam anlamıyla harika bir yapım ve ilk Underground ile arasında dağlar kadar fark var. İnsanı kendine saatler boyunca bağlıyor ve her detayında tekrar tekrar afallıyorsunuz. İnanılmaz bir görsellik ile çılgınca bir atmosfer var. İlk oyundaki bütün buglar ve mantık hataları temizlenerek önümüze bomba gibi bir oyun çıkmış. EA’i kutlamak gerekiyor, hatta ayakta alkışlamak. Gerçek hayata kendisini bu kadar fazla yansıtmış ve fikrini zaten gerçek dünyadaki deli dolu insanların hız merakından almış bir oyun için yapılabileceklerin ötesini şimdilik düşünmek imkansız. İzninizle ben burda nitroya basar uçarım. Soran olursa nötrino ile yarışıyor dersiniz…