Makale

Next-Gen dedikleri…

“Yazı için Mehmet Ali GERİM’e teşekkür ederiz.”



27 Kasım 2005 yılında X360’ın piyasaya sürülmesi ile “Nextgen” dediğimiz
devir başladı, halen ortada bundan sonraki nesle ait somut bir delil olmadığı
için Nextgen’i yaşıyoruz. X360’ın çıkmasının ardından 17 Kasım 2006’da Wii
piyasadaki yerini aldı, akabinde 19 Kasım 2006’da da Playstation 3
kullanıcılarla buluştu.

Genel olarak bakıldığında Xbox 360’ın bir yıl gibi erken çıkma avantajının
olduğunu görebilirsiniz. Ancak şu anki satış grafiklerine göre 360 bu avantajını
Wii karşısında kullanamadı ve “Video Gaming” piyasasının hakimi Wii gibi
görünüyor. Ama yaşanan rekabette Nintendo kendini hep bu yarışın dışında tuttu
ve rekabete yönelik bir demeç de pek görülmedi. Bu galip olmanın verdiği bir
gururdan da kaynaklanabilir, farklı oyun segmentlerine hitap etmekten de. İşin
açıkçası Wii rakamlar açısından her satış bölgesinde rakiplerini resmen nakavt
etti. Ama konsolun HD Gaming regülasyonunu karşılayamaması sebebi ile diğer
rakipleri Microsoft ve Sony tarafından kulvar dışında yorumlandı.

Geçmişin yankıları

Bu nesil ta başından beri duyduğumuz çeşitli dedikodular olsun, yaşanan çetin
rekabet ile önceki nesillerden ayrılıyor. 90’lı yılların ilk yarısında Nintendo
ile Sony arasında yaşanan “Chip” kavgası nedeni ile iki devin yollarını ayırması
ve Sony’nin Playstation’ı piyasaya çıkarması ile başlayan Playstation hikayesi,
aslında onu takip eden nesilde yine Microsoft’un Sega’ya Dreamcast için Windows
CE işletim sistemini yapması ile Microsoft’un bu piyasa girmesi arasında
benzerlik kurmak mümkün. Çünkü Sony Nintendo’dan, Microsoft da Sega’dan bir nevi
bu işi öğrenmiş firmalar oluyor. Tek fark Microsoft’un yazılımcı, Sony’nin
donanımcı firmalar olması. Firmaların bu karakteristik özellikleri yaşadığımız
bu nesilde de onların en avantajlı kozları olarak karşımıza çıkıyor. Ama bu
konuya daha detaylı olarak ilerleyen kısımlarda gireceğiz…

Sony’nin, Nintendo’dan yollarını ayırıp 1994’de Playstation’ı, CD medyası
üzerinde sunulan gerçek 3D oyunları ile o nesilde resmen bir devrim olarak
görülmüştü. Ardından 2000 yılında DVD medyası ile boy gösteren PS2’de buna
benzer bir etki yaratmıştı. Teknik anlamda daha kaliteli oyunlara, 64 bit renk
zenginliğine rağmen Nintendo 64, Playstation karşısında tutunamayıp, kendi
GameCube ile yoluna devam ederken, bir sonraki nesilde PS2 önce kendisinden önce
çıkan Dreamcast’i (9/9/1999 – Çıkış tarihleri arasındaki bence en karizma olanı
budur) ardından Xbox’ı domine ederek bir önceki nesli galip olarak bitirmiştir.
2000 yılında piyasa çıkan PS2 satış rakamları içinde yer alarak, 140 milyona
yaklaşan muazzam satışı ile hayatını halen sürdürmekte.Şu anki nesilden önce yaşanan bu olayların üstüne bu neslin çok çetin geçeceği
belliydi. Adeta dünya savaşlarını andıran ittifak ve düşmanlıklar üzerine kurulu
bu savaşın gerçek hikayesi içinde insanı çok şaşırtan olayları da görmek mümkün.
Bir önceki nesilde IBM, Sony ve Toshiba, Microsoft’un tekeline karşı güç birliği
yaparken, Microsoft da boş durmuyordu. Bu birlikteliğin sonucunda önceki nesilde
pek de tutmayan PS2 üzerindeki Linux deneyimleri bu nesle kadar taşındı. Son
çıkan Slim modelleri saymazsanız, PS3 Linux kurulumuna izin vererek bir nevi
Microsoft’un yazılım sektöründeki liderliğini zedelemek için bir girişimde
bulunuyordu.

Büyük mücadele

Tabii Sony’nin hesapları karşılığında Microsoft boş durmuyor, elinden geleni
yapıyordu. Bu girişimlerden birincisi ki, bu bir dedikodudur 500 milyon dolar
karşılığında Cell’i geliştirmek için Sony ile anlaşma yapan IBM, bu çalışmalar
esnasında elde ettiği tecrübeleri Microsoft ile paylaşarak Know-Howing
noktasında Microsoft’a büyük avantaj sağlamış ve hatta başka bir dedikoduya göre
de Cell’in tamamlanma sürecini uzatarak Sony’ye ortağı kanalıyla büyük bir darbe
vurmuştur. Rivayetlere göre Microsoft piyasaya bir anlamda bu yöntem ile bir yıl
erken çıkabilmiştir.

Büyük Amerikan şirketi bununla da kalmayacak, diğer Sony ortağı olan Toshiba’yı
da HD-DVD projesinde kazanamayacağı medya savaşında yanına çekerek Sony’ye
ikinci bir darbe daha vuracaktır. Ticari dünya içinde yaşanan rekabetin seviyesi
düşünülünce Microsoft’un ne kadar profesyonel ve planlı davrandığı ortada. Bu
yaşananlar etik bulunur veya bulunmaz ama gerekçeleri itibarı ile konsolumuza
DVD veya Blu-ray her ne ise koyup oynadığımız oyunun bu aşamaya gelip
salonlarımızda bizi eğlendiriyor olması ciddi bir süreç.

Tabii mücadele sadece bununla kalmadı, Microsoft birçok Playstation Exclusive’i
olan klasik oyunları ile kendi konsoluna çekti. Burada işin başında 360’a oyun
yazmanın kolaylığı ki, bu kolaylık 360’ın kullandığı ve tüm yapımcıların artık
ezbere bildiği DirectX kütüphanelerinin sağladığı kolaylıktır; maalesef bu
imkanları başlangıçta PS3’de yapımcılar pek göremedi. Sony’nin kendini
beğenmişliği olarak yorumlanan bu konu aslında yaşanan nesle bakış
perspektifinin bir anlamda yansımadır da. Çünkü bu nesli diğer nesillerden
ayıran en önemli özellik artık teknolojinin sınırlarına gelinmiş olunması.Gelin açıklayalım bu olayı…

1994’de ilk Playstation çıktığında 33 Mhz işlemcisi, 2 MB RAM’ı ile boyundan
büyük işlere başarıyor, PII 200 Mhz işlemcilerle aşık atıyordu., 2000 yılında
piyasaya çıkan PS2’nin ise 300 Mhz Emotion Engine işlemcisi, 32 MB RAM’i
mevcuttu ve halen bu donanımla hayatına devam etmekte. Son olarak PS3’ün ise 8
SPU’dan oluşan ve 6’sı efektif olarak kullanılabilen 3.2 Ghz hızındaki işlemcisi
ve 3200 Mhz hızındaki 256 MB XDRAM’i ile çalışmakta. Buna GPU’daki 256 MB’lık
RAM’i de eklediğinizde her nesilde neredeyse 10 misli bir hız artışını
görmekteyiz. Hız olarak 10 misli artsa da, bize 10 misli daha kaliteli hizmet
veremeyen sistemler her çıkışlarında ortalama 6-7 yıl beklentileri karşılayacak
donanımda olmaları gerekiyor.

Şimdi gelin içinde bulunduğumuz teknolojik imkanlara bakalım. Ben henüz
çekirdeği 4 Ghz’in üstünde çalışan herhangi bir işlemcinin ekonomik fiyata imal
edilip satıldığını göremedim. Keza aynı şey RAM kapasiteleri ve hızları içinde
geçerli. Bir önceki nesilde projeksiyon yaparsanız bir sonraki nesil konsolların
20-30 Ghz’in üstünde işlemcilere sahip olması gerekiyor. İşin açıkçası bundan
daha da hızlı olmaları lazım. Çünkü çıkardığınız konsol 2020-2025’e kadar oyun
piyasasında kalacak ve ihtiyaç duyulan tüm ihtiyaçları karşılaması gereken bir
donanıma sahip olması gerekiyor.
Maalesef bu ihtiyacı karşılayacak ekonomik bir işlemci henüz mevcut değil ve
daha da kötüsü var olan işlemci imalatı teknolojisi ile yapılması da mümkün
değil. Çünkü silikon teknolojisinin bir sınırı var ve biz bu sınırdayız. Ünlü
analist Michael Patcher oyun piyasasını takip eden oyuncuların bildiği üzere, bu
neslin son nesil olacağı yönündeki açıklamalarının temelinde de bu gerçek
vardır.

Bir karşıt fikre göre çok çekirdekli işlemciler ile bu teknolojik imkansızlık
aşılabilir. Ama ben buna da katılmıyorum. Kabul edersiniz ki bu nesilde
oyunların yapım maliyetleri ve yapım süreleri önceki nesilden katbekat daha
fazla ve uzundu. Uzun bir süre Cell işlemcinin yapımcılar tarafından
anlaşılamaması nedeni ile bekleneni veremeyen oyunları da göz önüne aldığınızda;
örneğin 32 çekirdekli bir işlemciye sahip bir konsola, hangi firma donanımsal
olarak optimize edilmiş ve bir sonraki nesle yakışan oyun çıkartabilir?

Daha uzun ömür

Bu teknolojik açlık doyurulamayacağına (En azından bir süre için, yeni
teknolojiler bulunup yaygınlaşana kadar) göre ne yapılmalıydı? Bunun cevabını 2
Haziran 2009 gecesi üretici firmalar E3 fuarında bir nevi verdiler. Microsoft’un
NATAL’ı, Sony’nin Motion Controller’i nesli uzatmaya yönelik hamlelerdi. Zaten
fuarın akabinde Microsoft yetkililerince Xbox 360’ın daha 2015 yılına kadar
piyasada kalacağı belirtildi (öngörüldü). Eğer sürpriz bir teknolojik gelişme
olmazsa öyle de olacak gibi görünüyor.Bu neslin başında Kaz Hirai konsolumuz 10 yıl piyasada kalacak derken, herhalde
bu durumu öngörerek konuşuyordu. Bu bir stratejiden ziyade bir zorunluluk zaten.
Bu açıdan bakınca yapımcılar tarafından çözülmesi uzun zaman alan ve halen tam
olarak hiç bir yapımcı tarafından optimize edilemeyen Cell işlemcisi Sony’nin en
büyük kozu haline geliyor. Çünkü bu uzun zaman dilimi içinde hep aynı
grafiklerle oyun oynamaktan sıkılacak konsol oyuncusunun ihtiyacını ancak bu
şekilde cevap verilebilecektir. Zaman içinde konsolun gücünü optimize edebilen
yapımcılar, oyunculara daha kaliteli yapımlar sunabilme imkanına da sahip
olacaktır.

Bilinen donanımı ve bu yüzden çok çabuk sınırına gelinen Xbox 360 ise kalan
zaman süreci içinde, kullanıcılarının ihtiyacına NATAL gibi yaratıcı projeler
ile cevap vermeyi deniyor. Ancak daha piyasa sürülmeden NATAL ile ilgili yapımcı
firmalar tarafından bazı kaygılar dile getirildi. Gerçektende başlangıçta
“Controller Free” yaklaşım cazip gelse de, bir düğmeye basıp tekme atan oyuncu,
aynı dövüş oyununda fiziksel olarak aynı eylemi gerçekleştirebilecek mi veya bu
aksiyonu en fazla kaç dakika devam ettirecek? Sanırım Wii’nin kontrol cihazından
kaynaklı sakatlıklara bir yenisi de NATAL ile eklenecek gibi görünüyor. Ayrıca
aynı düzlemde bulunan kamera sistemi ile üç boyutlu dünyanın derinlemesine nasıl
algılanacağı yönünde de şüpheler var.

Açıkçası Microsoft, Nintendo gibi başarısı kanıtlanmış kontrol sistemini
geliştirmek ve kullanmak yerine böyle bir şeyi tercih ederken hata yapmış
şeklinde değerlendiriliyor. Sony ise sistemini geliştirme yönünde çalışmalarına
devam ediyor. Sonuçları hep beraber göreceğiz.
İşlemci hızlarından girip, kontrol cihazlarından çıktığımız bu bölümde işler her
ne kadar karışmış gibi görünse de, 2015 gibi piyasa çıkması muhtemel konsollara
kadar içinde bulunduğumuz durumu daha sağlık değerlendirmek mümkün. Sonuçta
önümüzde daha bir 5-6 yıl daha görünmekte ve konsollarımız oyun ihtiyacımızı
daha uzun bir süre gidermeye devam edecekler.

Özel durumlar

Bu nesilde Microsoft’un piyasa erken girişi ile birlikte saldırgan
politikası, Exclusive oyunları
multiplatform hale getirmesi bu neslin en önemli değişikliklerinden biridir. Bu
nesle kadar Exclusive oyunlar (Münhasır oyun) bir anlamda 3. parti firmalara ait
olsalar da, çıktıkları platformla özdeşleştiklerinden özellikle eski oyuncular
tarafından pek hazmedilemedi. Özellikle E3 2008 gecesi Final Fantasy’nin 360’a
çıkacağını gördüğüm an yaşadığım en çarpıcı anlardan biridir. Bir sonraki E3’te
de bu sefer başka bir PS Exclusive’i MGS multiplatform oldu ve bundan sonra 3.
parti hiç bir Exclusive oyun Sony’nin elinde kalmadı, bu yapımların tamamı
multiplatform oldu.Başlangıçta olumsuz düşünceler oluşturan bu hamlelerin ben yararlı olduğunu
düşünüyorum. Her şeyden önce para kazanmak maksadı ile kurulmuş firmaların
hazırladıkları oyunları daha fazla kullanıcıya, kitleye ulaştırma imkanı oluyor,
diğer taraftan daha fazla para kazanarak bir sonraki oyunları için daha iyi
altyapı kurma, daha kaliteli yazılımcılarla çalışma gibi imkanlara sahip
olabiliyorlar. Başka bir açıdan da kaliteli olan tüm oyunların oyun sever herkes
tarafından oynanma imkanı doğuyor. Bir yapımı sadece kendi konsoluna istemek
cidden büyük bir bencillik olsa gerek. Bu noktada oyuncuların Exclusive
ihtiyacını üretici firmalar 1. ve 2. parti firmaların hazırlayacağı oyunlarla
karşılamak zorunda ve bu nesilde Sony bu ihtiyacı kaybettiği oyunlara rağmen
gayet başarı ile karşılamış gibi görünüyor.

Bu noktadan bu nesli değerlendirdiğimizde, bu neslin multiplatform devri olduğu
ortada. Yukarıda saydığım nedenlerden dolayı oyuncular için iyi olan bir durum
iken sadece bir noktada dezavantaj yaratıyor ki, o da kabul edilebilir bir
durum. Şu anda çıkan oyunların kalitesi nedeni ile donanımsal anlamda PS3’ün
daha iyi olmasına rağmen, 360’ın kolay yapım süreci ve teknik kapasitesinin
PS3’ün gerisinde kalması nedeni ile bir nevi multiplatform oyunlarda PS3 için
dezavantajlı bir durum ortaya çıkıyor. Gerçi çoğu kişi multiplatform oyunlardaki
360 kalitesini, 360’ın donanımsal gücüne yorsa da, aslında olay oyunların 360
üzerinde daha az maliyetle geliştirilmesi sebebi ile 360 üzerinde yazılıp sonra,
PS3’e port edilmesinden kaynaklanıyor. Ama son dönem oyunlarda ana platform
(Lead Platform) olarak PS3’ün seçilmesinden dolayı daha kaliteli yapımlar PS3
üzerinde görülebiliyor.

Multiplatform ve Exclusive oyun noktasında yaşanan bu rekabetten ben bizlerin
karlı çıktığına inanıyorum. Bu mücadele sayesinde özellikle Exclusive oyun
olarak Sony’nin oyun dünyasına kazandırdığı yeni yapımların büyük bir kısmı
şimdiden kaliteli isimler olarak anılmaya başlandı bile. Uncharted, Heavenly
Sword, Infamous gibi…

Diğer noktalar

Bu nesilde dikkati çeken diğer nokta ise: Üretici firmaların tecrübeli oldukları
alanda sundukları hizmetin kalitesinde, rakip firmaya fark atması. Daha öncede
belirttiğim üzere, Microsoft’un Sega’ya hazırladığı Windows CE işletim sistemi
aslında Microsoft’un bu piyasaya girişi için var olan pastanın büyüklüğünü fark
etmesini sağladı.Şimdi bakıyorsunuz Xbox 360’ın bize sunduğu en kaliteli hizmet
Live denilen online sistem. Bu sistem size online oyun oynatıyor, oyuncular ile
iletişim kurmanızı, dijital içeriğe erişmenizi, sahip olmanızı sağlıyor. Cidden
bu alanda, bu nesilde rakipsiz olduğunu söylemek abartı sayılmaz. Her ne kadar
paralı da olsa bu hizmet oyun oynamanın yeni tanımını varlığı ile ortaya
koyuyor.

Başlangıçta Sony cephesinde online hizmet konusunda var olan kalitesiz
ve yetersiz hizmette bir bakıma bu rekabet sayesinde daha iyi noktalara geldi.
Daha iyisini de ancak bu rekabet sayesinde umabiliyoruz.
Ama bu hizmet kalitesine karşın kimi araştırmaya göre %33, kimisine göre %65
gibi arıza verme oranına sahip bir makine Xbox 360. İşte bu noktada donanımcı
olan Sony, donanım kalitesinde farkını ortaya koyuyor. Dünyanın bir çok
noktasında garantili olarak satılan 360 (Maalesef halen ülkemizde garantili
satılmadığından) konsola ilgi duyan oyun severleri bu tereddüt yüzünden
kendisinden uzaklaştırırken, kimisi de tüm problemlerine rağmen bazı imkanlar
sebebi ile aynı konsolu 2. hatta 3. defa alabiliyor. Daha önce görülmemiş bu
durum bu nesilde en çok dikkatimi çeken konulardan birisi.

Erken çıkma, Exclusive oyunları multiplatform yapmasına rağmen Xbox 360 aynı
zamanda kopya oyun oynatma noktasında Playstation 3’den ayrılmakta. Ama kopyaya
rağmen makine başına oyun satış rakamlarında bugüne kadar rekabeti önde götüren
Microsoft, artı Sony’ye bayrağı kaptırmak üzere. Halo ve Forza gibi büyük
markalara sahip olan Xbox, bu oyunların satış rakamları ile de büyük rekorlara
imza atmış durumda. Çıktığı gün 2 milyon gibi satış rakamlarına imza atan bu
oyunlar, büyük kitleler tarafından büyük zevkle oynanmakta, özellikle online
oyun kabiliyetleri nedeni ile bir çok kişi tarafından tercih edilmekte…

Şimdilik iki bölüm olarak düşündüğüm yazı dizimin ilk bölümünün sonuna gelmiş
bulunuyorum, yazının bundan sonraki bölümünde Wii’nin nasıl olup da bu kadar
başarılı olduğunu inceleyecek, PS3’ün bu savaştaki durumu hakkında tahminler
yapacak ve Xbox’un üstlenmiş olduğu misyonu gerçekleştirip
gerçekleştiremeyeceğine bakacağız.

Yazımın devamı ile içinde bulunduğumuz bu nesle farklı bir açıdan bakacak, konu
ile ilgili dedikoduları öğrenecek, komplo teorileri hakkında sizler de fikir
yürüteceksiniz. Şimdilik elveda derken, devam yazısında görüşmek üzere…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu