Nier: Automata
İncelemeye başlamadan önce ne kadar üzgün olduğumu dile getirmek istiyorum. Nier: Automata’yı ilk duyurulduğu günden beri büyük bir heyecanla bekliyordum. Muazzam bir potansiyele sahip olan bu oyunun tam da incelemenin alt başlığında yazdığım gibi, çok yanlış atılan adımlar sonucu sıkıcı bir tekrar festivaline dönüşüyor olması Nier: Automata’yı katlanılamaz, yetersiz bir oyun haline getiriyor.
Eğer oyunu önceden takip ettiyseniz ve biraz ön bilginiz varsa, Nier: Automata’nın açık dünya tarzı bir oynanışa sahip olduğunu biliyorsunuzdur. Ancak günümüz açık dünya oyunlarında oyuncuların artık özellikle aradığı şey, bu büyük dünyaların canlı ve tekrar etmeyen bir yapıya sahip olmasıdır. Bu dünyaların artık genişliği kadar, doluluğu ve taşıdığı kimlik de çok önemli. Belki Nier: Automata’nın dünyası bir karaktere sahip olabilir, ancak dolu olmadığı reddedilemez bir gerçek.
PlayStation 2’de ortaya çıkan Drakengard serisi ile başlayan ve ta oradan, Nier: Automata’ya kadar gelen bu dünyada artık hiç insan kalmamıştır ve androidler ile makineler sonsuz bir savaşın içindedir. Post-apokaliptik bir temaya sahip olan Automata’da bazı makineler insan gibi davranmaya başlamış, geçmişte kalan başarılı bilim adamları ve filozofların işlerini okuyarak hayatın sırrını çözmeye, yaşamaya uygun olmadıkları bir hayatı yaşamaktan başka bir uğraş bulamamıştır.
Bu gizemli ve büyülü dünyayı keşfederken etrafınızı çevreleyen elementlere bakarken gerçekten bazı şeylerin yanlış olduğunu anlayabiliyor ve bu dünyanın sizden gizlediği şeylerin olduğunu görebiliyorsunuz. Bir de tıpkı ilk Nier’de olduğu gibi, çok iyi hazırlanmış, senfoni kalitesinde müzikler işin içine girince Automata’nın evreni gerçekten kabul edilebilir oluyor. Ancak o boşluk hissi hiçbir zaman kaybolmuyor.
Eğer daha önce Drakengard veya ilk Nier’i oynamadıysanız, Automata’ya direkt olarak başlayabilirsiniz. İlla ki eski oyunları oynamanıza gerek yok. Ancak Automata evreninin sahip olduğu felsefeyi veya dünyanın bu hale gelme sebebini anlamak istiyorsanız, önceki oyunlarını oynamak veya en azından hikayelerini bir video yahut bir yazı aracılığı ile öğrenmenizde fayda var. Çünkü Automata hem kendi hikayesini, hem de geçmişini anlatmak konusunda çok başarısız bir yapım.
Nier: Automata’da, Platinum Games’in diğer oyunlarından alışık olduğumuz bir kontrol şeması ve savaş sistemi mevcut. Hızlı, hafif veya ağır, güçlü komboları birleştirerek yanınızdaki minik robotun ateş gücünü de kullanarak düşmanlarınıza zor anlar yaşatabiliyorsunuz. Ancak bu kontrol şeması ve kombolar hiçbir zaman gelişmediği, sürekli aynı kaldığı için bir yerden sonra tekrar etmeye ve sıkmaya başlıyor.
Hızlı oynanışın yanı sıra Nier bazen kamera açılarını değiştirip oyunu sıkıcı bir shoot-em-up festivaline dönüştürüyor. Bunu örneklemem gerekirse, zamanında NES gibi konsollara çıkan, Galaksi’de uzay gemisi vurma oyunlarını örnek verebilirim. Üstünüze onlarca düşman geliyor ve siz de izometrik ya da kuşbakışı kamera açısıyla bu düşmanları vuruyorsunuz. Bir bakıma minigame bunlar ancak zorunlu hale getirilmesi ve kamera açısını da zevksiz bir hale getirmesi bu mini oyunların oyuncuyu sıkmasına sebep oluyor. Oysa bunları yine üçüncül şahıs bir kamera açısıyla verip bizi aksiyonun tam ortasına koysa, çok daha eğlenceli olabilirdi her şey.
Kamera açıları aynı zamanda oyun içerisinde de bazı sahnelerde zorunlu bir şekilde değişiyor. Üçüncül şahıs bir aksiyon oyunu oynarken kendinizi bir anda metroidvania tarzı bir platform oyununun içinde buluyorsunuz. Bu bir-iki kere yapılsa kabul edilebilirdi ancak oyun içerisinde onlarca sahnede bununla karşılaşmak bir yerden sonra “eeeeh yine mi ama?!” demenize sebep oluyor.
Oyun boyunca karakterinizi kullandığı ekipmanlar açısından özelleştirebiliyorsunuz. Öncelikle bir android olduğunuz için karakterinizi çeşitli satıcılarda bulduğunuz ya da oyun içinde elde ettiğiniz bilgisayar çipleri ile geliştirebiliyorsunuz. Canınızı, saldırı gücünüzü veya defansınızı artırabiliyorsunuz. Bu gibi değişiklikleri bilgisayar çipleri ile, belirli bir seviyeye kadar gerçekleştirebiliyorsunuz.
Aynı şekilde oyunda bazı satıcılarda veya haritalarda bulduğunuz silahları da ekipmanınıza ekleyebiliyorsunuz. Ancak bu silahların öyle müthiş değişikliklere sebep olduğunu da söyleyemem. Çok bir değişiklik yapmıyorlar. Günün sonunda yine kare, kare, üçgen yaparak aynı komboları gerçekleştiriyorsunuz. Özelleştirme konusunda pek fazla seçenek sunamıyor. Oyun boyunca ilk edindiğim hafif kılıç ve ağır kılıçtan başka bir silah kullanma gereği duymadım.
Nier: Automata’nın görsel açıdan sınıfta kaldığını belirtmem gerekiyor. Neredeyse 2014-2015 arasında bir yerlerde kalmış, eski bir oyun gibi gözüküyor. Kullanılan renk filtresi birçok sahnede sıkılmanıza ve baymanıza sebep oluyor. Ancak grafik kalitesine oranla oyunun sanat ve çevre tasarımı açısından geçer not aldığını itiraf etmeliyim. Bölümler ve haritalar gerçekten birbirinden ayrı ve karakteristik bir biçimde hazırlanmış. Aynı zamanda bu haritalarda karşılaştığınız bosslar da tasarım açısından gayet hoş. Ancak standart düşmanlar için aynı şeyi söyleyemem. Oyun boyunca yuvarlak hatlara sahip makineleri kestiğiniz için pek bir yenilik ile karşılaşmıyorsunuz. Bir hack’n slash oyununda vuruş hissi ve kan efektlerinin ön plana çıkması gerektiğini savunan bir oyuncu olarak, oyun boyunca robot kesmenin hiç eğlenceli olmadığını söylemem gerekiyor.
Karakter animasyonları ve genel diyalog unsurları açısından bırakın 2014’ü, daha eski oyunları andırıyor Automata. Karakter modellemeleri olarak resmen ilk Dark Souls’a gittim desem yeridir. İlk Direniş Kampı’na gittiğimde konuştuğum silah satıcısını görünce Dark Souls’un karakter ekranı geldi aklıma. Ruhsuz, eski ve önemsiz. Ayrıca lütfen ya. 2017 yılındayız. Bu devirde sohbetlere seslendirme eklememek nedir yahu? Bütçemiz yok demeyin, kafa atarım. 2017 yılındayız hala ufak sohbetlerde iğrenç bir ses eşliğinde geçiştirilen yazıları görüyoruz. Özellikle Japon oyun yapımcılarının artık bundan vazgeçmesi gerekiyor. Artık bu kabul edilebilir gibi değil. Adamın seslendirmesi yoksa hikayesi de benim için önemli değil. X’e basıp geçiyorum ve belki de çok değerli olan o karakterin hikayesini sırf seslendirmesi yok diye öğrenemiyorum. Çünkü o yazıları sessiz sessiz okumak artık çok sıkıcı.
Yüzeysel açıdan Nier: Automata’nın özelliklerine değindiysem, bu oyunun neden bu kadar düşük bir puan aldığına geliyorum. Genel bir açıdan bakarsak gayet güzel bir oyun olan Nier: Automata, hikaye ve oyun işleyişi açısından sınıfta kalıyor, hatta direkt okulu yakıyor, atom bombası falan atıyor. Oyunu, birçok yan görevi yaparak ve ana hikayeyi takip ederek ilk olarak 9 saatte bitirebiliyorsunuz. Oyunun yanlış hatırlamıyorsam dördüncü bossuna geldiğimde “hah, hikaye sonunda açılıyor be ne güzel boss yapmışlar” dedim, kestim ve oyun bitti. Hikayenin açılmasını beklerken Nier: Automata’nın Credits sekansı ile karşılaştım.
Dedim ki; tamam, Hürcan. Sakin ol, sinirlenme. Yanımdaki arkadaşım da sağolsun, oyuna tekrar, New Game+ modunda başladım. Kaldığım seviyeden devam ettim ve oyunu bu kez ana karakter 2B’nin yardımcı karakteri olan 9S’in gözünden oynadığımı gördüm. Şimdi burada biraz ortalığı karıştıracağım. Hazır mısınız? Süper.
Nier: Automata’da benim bitirdiğim, 9 saatlik senaryo, oyunun ilk senaryosu. Yani evet, Nier: Automata kendi içerisinde 5-6 senaryoya bölünüyor ve bunların her birini ayrı bir oyun olarak oynamanız gerekiyor. Benim bitirdiğim ilk senaryoya “A Rotası” diyeceğiz. A Rotası’nı 2B, yani ana karakter ile bitirdikten sonra “B Rotası” açılıyor. B Rotası’nda aynı görevleri bu kez 9S’in gözünden görüyoruz ve hemen hemen aynı şeyleri yapıyoruz. Sıkıcı değil mi? Durun, daha bitmedi.
B Rotası’nı bitirirken iki son seçeneğiniz var. Bunlardan birisi sizi C Rotası’na atacak, bir diğeri ise D Rotası’na atacak. Daha sonra C ve D rotalarından herhangi birisini bitirince, tekrar geriye, istediğiniz bölüme dönme seçeneği karşınıza çıkacak. Bu seçenek ekranında da tekrar B rotasına gidecek, o rotayı bir kez daha C veya D, bitirmediğiniz rota ile tekrar bitirecek ve en sonunda E Rotası’nı, yani oyunun gerçek sonunu açacaksınız. Yani evet, oyunu birkaç kez bitirdikten sonra gerçek sona ancak ulaşabileceksiniz.
Günümüzde yaklaşık 200 TL’ye aldığınız bir oyun için bu bir sorundur. Her ne kadar Japon oyunlarının büyük bir hayranı da olsam, Platinum Games’i veya Square Enix’i veya genel olarak Nier’i sevsem de, bu oyunu günün sonunda sizlerin satın alacağı bir ürün olarak incelemem ve puanı da ona göre vermem gerekiyor. Eğer gerçek sona ulaşabilmek için aynı oyunu ufak tefek farklılıklar dışında tekrar tekrar oynamak sizin için bir sorun değilse, Nier: Automata’yı gönül rahatlığı ile edinebilirsiniz. Ancak sağlam bir hikaye anlatımı veya doğru düzgün ilerleyen, böyle zorunlu mekaniklere maruz bırakılmadığınız bir yapım istiyorsanız Nier: Automata’dan uzak durmalısınız. Doğrusu bir yapımcı hikayeyi daha anlaşılabilir bir şekilde anlatıp oyuncuyu sıkmamak gibi bir seçeneği varken neden böyle bir yolu seçer, gerçekten anlayamadım. Sizin bir oyunu tekrar tekrar oynamak için zamanınız var mı bilmem ama, benim ne o kadar zamanım ne de sabrım var. 200 TL’nin çok daha verimli işler için kullanılabileceğine eminim.
Son sözlere geçmeden oyunun belki de tek beğendiğim yönüne, müziklerine değineceğim. Önceki Nier’den zaten oyunun müzikal açıdan muazzam olacağını tahmin edebiliyordum, ki öyle de oldu. Nier: Automata gerçekten kusursuz müziklere sahip. Ortamlara uyan ve Automata’nın o melankolik havasını yansıtan müziklerden bazılarını şu anda, bu incelemeyi yazarken bile dinliyorum. Böyle bir oyun ile harcanmış olmaları gerçekten çok acı.
Son sözlerime gelecek olursam; Nier: Automata’nın gerçekten çok sağlam bir potansiyele sahip olduğunu ve bu potansiyelin acı bir şekilde harcandığını söylemeliyim. Automata çok güzel bir evrene, melankolik bir havaya ve sırlarla dolu, keşfedilmeyi bekleyen bir hikayeye sahip. Ancak hikaye anlatımı açısından sınıfta kalması ve ana sona ulaşabilmek adına sizlere türlü türlü “maymunluklar” yaptırıyor olması Nier: Automata’nın birçok açıdan katlanılamaz olmasına sebep oluyor. Yoko Taro ve Platinum Games’den çok daha iyi bir iş bekliyordum. Maalesef hayal kırıklığına uğradım.