No Man’s Sky
Zaman… Hayatımızı devam ettirmek için kullandığımız o her yanımızı kaplayan yanılsama. Ve bizlerin en büyük hayali, zamanda yürüyebilmek, ileriye, yada geriye. Oysa her gün, her gece, her an zamanda yolculuk yaptığımızın farkında değiliz. Her gece gökyüzüne baktığımızda, aslında geçmişe baktığımızı bilmiyoruz. Yok olan o yıldızlara, sanki hala ordalarmışçasına romantik romantik bakarken, kendimizi orada hayal etmekten alı koyamıyoruz. Oysa kim bilir, belki onlar, çoktan yok oldular.
“Ne içindeyim zamanın, ne de büsbütün dışında.”
İşte No Man’s Sky bizleri zaman sınırlaması olmadan, içerisinde trilyonlarca yıldızın, kat trilyonlarca gezegenin olduğu bir evren hediye ediyor. Üstelik ne ışık hızının aşılmaz duvarı var önümüzde, ne de kaybolma korkusu. No Man’s Sky bizlere sanal bir gerçekliğin Kristof Kolomb’ları olma şansını veren yegane oyun. Toplasan 30 kişi bile olmayan bir ekip tarafından, yıllar süren emeğin ardından bizlere sunulan bu yapım, oyun dünyasının görmediği büyüklükte bir evreni, o küçücük ekranlarımıza sığdırıyor. Bu evren öylesine büyük ki, her saniye bir gezegen keşfedebilseniz dahi, oyunda bulunan tüm gezegenleri gezmeniz 585 milyar yıl sürüyor, ki evrenin yaşının 13.8 milyar yıl olduğunu belirtelim. Hatta kabaca bir hesap yaparsak, dünyadaki tüm insanların eline bir bilgisayar versek, ve bunların tamamı yine her saniye yeni bir gezegen keşfederek 7 gün 24 saat No Man’s Sky evreninde dolaşsa, yine herşeyin keşfedilmesi için 73 yıl gerekiyor. Kısaca eğer ben oynadığım oyunda her yeri görmek isterim diyorsanız, aman diyelim, uzak durun!
Şimdi No Man’s Sky’la ilgili pek bilgisi olmayan arkadaşlar için durumu açıklayalım, çünkü kafanızda “Ney!? Trilyonlarca gezegeni bir oyuna nasıl sığdırmış olabilirler!?” gibi sorular döndüğünü biliyorum. Bu bahsettiğimiz tril tril trilyon gezegenlerin hiçbiri, No Man’s Sky ekibi tarafından hazırlanmış değil. Yani ekip No Man’s Sky’a balık vermek yerine, balık tutmayı öğretmiş. Öyle ki geliştirdikleri algoritma sayesinde No Man’s Sky’ın kendi yapay zekası, kendi gezegenlerini, güneş sistemlerini, bitkileri, doğayı, yer şekillerini, zeki yaşam formlarını, bunların dillerini vb. birçok şeyi oluşturabiliyor. Buna teknik olarak “Procedural Generation” deniyor. Bunun örneğini Minecraft gibi hepimizin bildiği bir yapımda deneyimledik. Oyun her yeni harita oluşturduğunuzda, o anki dünyayı baştan yaratıyordu. İşte No Man’s Sky’ın farkı bir haritayı değil de, bütün evreni baştan yaratması oluyor.
“Yekpare geniş bir anın, parçalanmaz akışında.”
Birçoğunuzun kafasında “Tamam ama, bir yapay zeka ne kadar yaratıcı olabilir ki? Bir süre sonra aynı şeyleri görmek istemiyorum,” gibi düşünceler geçiyor biliyorum. Ancak No Man’s Sky ekibi, bu konuda bir hayli iddialı. Kendilerinin de belirttiği ve bizim de gördüğümüz kadarıyla, No Man’s Sky kendi içerisinde bulundurduğu belirli kalıpları, büyük bir ustalık ile harmanlıyor ve ortaya küçük sanat eserleri çıkarıyor. Yani gittiğiniz her gezegen gerçekten bir diğerinden farklı oluyor. Ancak burada altını çizmek gereken bir nokta var. Bu çeşitlilik beklentisini kafanızda çok ama çok büyütürseniz, hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. No Man’s Sky’ın gezegenleri birbirine benziyor mu, hem evet, hem hayır. Evet, çünkü bir gezegen bir diğerine ne kadar farklı olabilir, bir soru işareti. Ancak Gerçekten Venüs’e sonra Mars’a gitseniz, aralarındaki farklılıklar ne kadarsa, No Man’s Sky’ın farklılıkları da o kadar. Ve hayır, çünkü farklı bir gezegene iniş yaptığınızda tüm çevre, renk paleti, ortam, yer şekilleri, bitkiler, dağlar taşlar ovalar denizler… farklı. Şimdi tüm bu farklılıkların yanında, karşılaştığınız canlılarda farklı, örümcek ayaklı, kafası ata benzer, yarı eşek de görme şansınız yok değil. Zeki yaşam formlarında da durum benzer. Genel de gördüğümüz tüm zeki yaşam formları iki ayak iki kol sahibi olsa da, birçoğu gece rüyanıza girebilecek kadar çirkin. Yani No Man’s Sky’da Elf’ler melekler görmeyi beklemeyin, hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Ancak milyarlarca farklı potansiyel yaşam formu olunca, hiçbirşeye imkansız da dememek gerek. Zaten bu ihtimaller okyanusunda keşfe çıkmak, insanı gerçekten hayrete düşürecek kadar muhteşem bir tecrübe.
“Kökü bende bir sarmaşık, Olmuş dünya sezmekteyim,”
No Man’s Sky’ın en büyük albenisi de zaten bu durum. Oyunun size vaadettiği en büyük özelliği, sınırsızca keşif ve bitmek bilmeyen farklılık. Bu kadar küçük bir ekiple, bu kadar büyük bir işin altından kalkmaları, gerçekten takdir edilesi bir durum. Üstelik Hello Games’in kurucusu Sean Murray, her defasında oyunun tüm kontrolünün kendilerinde olduğunu, ve ileride yapmak istedikleri yüzlerce şey olduğunu zaten belirtmiş durumda. Bağımsız bir stüdyo olmanın avantajını sonuna kadar kullanmak isteyen Murray, ileride oyuna kara araçları, bölge kurma, tam manası ile çoklu oyuncu desteği gibi özellikler getirmek istediklerini her defasında belirtiyor. Yani No Man’s Sky çok büyük bir ihtimalle önümüzdeki 1-2 yıl içerisinde bambaşka bir hal alabilir. Üstelik Sean Murray, gelen güncellemelerin de ücretsiz olacağını belirtmiş. Murray için No Man’s Sky tam manası ile bir tutku haline gelmiş, bundan gerçekten hiçbir şüphemiz yok.
No Man’s Sky’ın genel hatlarından bahsettikten sonra sizlere oyunun hikayesinden de birşeyler anlatmak istiyorum. No Man’s Sky’ın hikayesi şöyle: Şöyle işte… Yani, şöyle… Evet. No Man’s Sky’ın belirli bir hikayesi yok. Aslında var, ama o kadar gizemli ve geri planda ki, keşfetmek için çok daha uzun bir süre gerekiyor. Ancak oyun amaçsız değil, bir amacımız var. Amaç, galaksinin merkezine gidebilmek. Galaksinin merkezinde ne var? Bilmiyoruz. Ancak görmeye değer olduğunu tahmin etmek güç değil. Galaksinin merkezine doğru yaptığımız yolculukta ise bizlere Atlas isimli bir “şey” yardım ediyor. Şey diyorum çünkü endisine ne bir kişi diyebiliriz, ne bir yapay zeka, ne bir grup ne de bir hayal… Atlas sadece bize kendisine itaat etmemizi ve karşılığında bizlere yardım edeceğini söylüyor. Bu yardım ise bizleri galaksinin merkezine götürecek yolda önemli bir rol üstleniyor. Şimdi bu incelemeyi yazdığım sırada bu yolun çok ama çok başlarındaydım. Ancak şimdiden merkezde neler olabileceğine dair bazı tahminlerim var. Kim bilir belki merkezde No Man’s Sky ekibi tarafından elle hazırlanan tek gezegen, belki devasa bir karadelik ve içerisinde “Neden?” sorusunun cevabı, belki de hiçbirşey… Size burada verebileceğim tek tavsiye, sakın, sakın, sakın ama sakın bu cevabı internette bulabileceğiniz yerlerde dolaşmayın. Alacağınız en ufak bir spoiler, oyunun en büyük tadını elinizden alıp götürebilir.
“Siyah, simsiyah bir boşluk, ortasında yüzmekteyim…”
Tabii ki bu uzun mu uzun macera içerisinde sadece Atlas’ın yardımı yeterli olmayacak. Karşılaştığımız farklı zeki yaşam formları ile iletişim kurmak ve onlarla yardımlaşmak zorundayız. Ancak ortada bir sorun var ki, bu yardımlaşmayı çok zor hale getiriyor. Sorunumuz derdimizi anlatacak kadar bile bilmediğimiz, dil. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde karşılaştığımız diğer zeki yaşam formlarının dillerini bilmiyoruz. Dillerini bilmediğimiz için de ya mimiklerinden veya ses tonlarından ne dediklerini anlamamız, ya da dillerini öğrenmemiz gerekiyor. Bu dilleri ise onlara birşeyler sunarak, yada sistemlerindeki bazı sütunları okuyarak öğrenebiliyoruz. Hello Games ekibi burada çok güzel bir düşünceyi hayata geçirmiş. Dillerini hiç bilmediğimiz bir zeki yaşam formunun konuşması “Safowmv oyyakly vxopx laizeken!” gibi anlamsız harflerin bir araya gelmesi gibi gözükürken, bir sütundan öğrendiğimiz “cesur” kelimesi cümleyi “Safowmv cesur vxopx laizeken!” haline getirebiliyor. Yani öğrendiğimiz her yeni kelime, duyduklarımızı biraz daha anlamlı hale getiriyor.
Biraz geç oldu farkındayım ama No Man’s Sky’ın tüm hikayesini bir güne sığdırmak mümkün değil. Oyunun puanını, alıp almamanız gerektiğini, teknik detaylarını, ne kadar eğlenceli olduğunu, oynanış mekanikleri vs. vs. ilk günden yazmak, yapıma haksızlık olurdu. Bu yüzden No Man’s Sky’ın tam puanını oyun PC’ye çıktıktan sonra vermek istiyoruz. Bu sayede hem teknik olarak oyunun neler sunduğunu daha iyi anlayabilecek, hem de benim gibi Mouse/Klavye ikilisine derin bir aşk besleyen birini Gamepad’e mahkum etmemiş olacağız. Yani işimiz henüz bitmedi. Macera, daha yeni başlıyor…
Ve Carl Sagan’ın dediği gibi; “Somewhere, something incredible is waiting to be known. (Bir yerlerde inanılmaz bir şey keşfedilmeyi bekliyor)”
2. Bölüm
3 Günlük bir molanın ardından No Man’s Sky PC platformuna da geldi ve ben de hiç vakit kaybetmeden kendimi galaksinin sonsuz diyebileceğimiz o muhteşem boşluğuna tekrar saldım. İncelememizin ilk bölümünde No Man’s Sky’ın bizlere neler vadettiğinden bahsetmiştik. İkinci bölümde ise No Man’s Sky’ın neyi başardığını, nerede tökezlediğini, kimlerin satın alması gerektiğini, ve potansiyel geleceği ve teknik detayları hakkında birşeyler söylemek istiyorum.
Öncelikle No Man’s Sky’ın neyi başardığına bakalım. No Man’s Sky’ın daha en başından beri en iddialı olduğu konu, keşif duygusunun ta kendisi. Ancak No Man’s Sky’ı diğer keşif temalı oyunlardan ayıran özellik, keşfettiğiniz her yeni canlının, gezegenin, yıldızın gerçekten de ilginizi çekme potansiyeli taşıması. Örneğin hiç beklemediğiniz bir gezegende, kilometrelerce uzunlukta dev bir yılan görebilirsiniz, veya bir filden bile büyük kanatlı bir canlı, veya Everest’ten bile kat be kat büyük bir dağ, veya uçsuz bucaksız bir mağara. No Man’s Sky’ın kendi kendini tasarlayan yapay zekası, öylesine ustalıkla çalışıyorki, oyunun başında uzun mu uzun saatler geçirmiş olsanız bile daima daha fazlasını görmek istiyorsunuz. No Man’s Sky’ın yaratıcısı Sean Murray, insan oğlunu en zayıf yerinden vurmayı başarmış, daha fazlasına olan arzumuzdan.
Tüm bu merakımız ve daha fazlasına olan tutkumuz ile oyunun ilk dakikalarında gerçekten de ellerimiz titriyor. Öyle ki her deliğe bakmak, her köşe bucağı incelemek, keşfedilecek herşeyi keşfetmek için herşeyi yapıyoruz. Ancak… Ancak bu duygunun, ya da amiyane tabir ile hevesin ne kadar süreceği konusunda kafamda bazı soru işaretleri mevcut. Bu soru işaretlerinin kişisel olmadığının altını çizerek şöyle açıklayabilirim. No Man’s Sky’ı sadece birşeyleri keşfetmenin yeterli haz vereceği oyuncular almayacak. No Man’s Sky’dan aksiyon, heyecan, gerilim, hayatta kalma çabası, hikaye vb. öğeleri bekleyen oyuncular da oyun ile ilgileniyor. İşte burada No Man’s Sky’ın tökezlemeye başladığı noktalar kendini belli ediyor. Öyle ki, No Man’s Sky yukarıda saydığımız durumların hiç birinde bir devrim yapmıyor, hatta birçoğunda başarılı bile değil. Oyunun ne aksiyonu muhteşem, ne heyecan duygusunu tam verebiliyor, ne müthiş bir gerilim hissi mevcut, ne de çok başarılı bir hayatta kalma oyunu. No Man’s Sky’dan bunları bekliyorsanız, hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz.
Bu tökezlemeleri birazcık detaylandıralım. Öncelikle oyunun ne tür bir aksiyon sunduğundan bahsetmek istiyorum. No Man’s Sky’ın aksiyon içerikleri, gezegenler içerisinde karşılaştığınız düşman yaşam formları ve uzay aracımızla girdiğimiz it dalaşlarından ibaret. Yani ortada bir devrim diyebileceğimiz durum mevcut değil. Zaten savaş mekanikleri de kendisine hayran bıraktıracak kadar başarılı değil. Heyecan ve gerilim konusunda ise yapım hayatta kalma öğelerine sırtını dayamış durumda. Gezegenin aşırı ısınması veya soğuması, radyasyona maruz kalmamız, devasa yaratıklar tarafından kovalanmamız gibi durumlar oyunun gerilim bölümünü oluşturuyor. Yani bu konularda beklentiyi çok yüksek tutmamak lazım yoksa hayal kırıklığı yaşanabilir. Ancak Sean Murray’in altını çizdiği bir pozitif durum var, bu da yapımcıların hem oyun motorunu kendileri tasarladıkları için, hem de bağımsız olmanın verdiği özgürlük ile oyunu geliştirme konusunda önlerinin sonuna kadar açık olması. Sean Murray hali hazırda oyuna bölge kurma, kara araçları, çok daha geniş kapsamlı bir çoklu oyuncu desteği vb. özelliklerin ekleneceğini belirtmişti. Yüksek ihtimalle No Man’s Sky, önümüzdeki bir yıl içerisinde çok daha iddialı bir yapım haline gelecektir. Eğer yukarıda belirtmiş olduğum eksiklikler sizi ciddi şekilde rahatsız edecekse ve sadece keşfetmek sizin için yeterli değilse, No Man’s Sky’ı satın almak için acele etmemenizi öneriyoruz.
Şimdi gelelim hepinizin kafasını kurcalayan o büyük soruya, No Man’s Sky’ı kimler satın almalı? Öncelikle No Man’s Sky’ı yukarda belirttiğimiz unsurları önemseyen arkadaşlarımız kesinlikle almamalı. No Man’s Sky’ı, gökyüzüne, evrene, keşfetmeye gönül vermiş, ruhunda bir Kristof Kolomb taşıyanlar satın almalı. Ancak bu konuda gerçekten ciddiyim, No Man’s Sky gerçekten de herkese uygun bir yapım değil. Hatta şöyle belirteyim, eğer çabuk sıkılan bir yapınız varsa, boş boş element toplamak canınızı sıkacaksa No Man’s Sky’dan kesinlikle uzak durun. Aksi takdirde pişman olacaksınız.
Şimdi gelelim oyunun potansiyel geleceğine. İşte burada, umutlar çiçek açıyor, çünkü No Man’s Sky önü en açık, geleceği en parlak, büyüyünce adam olabilecek en akıllı uslu oyunlardan biri. Bunun iki sebebi var; Birincisi, arsamız çok büyük, hatta çok çok büyük, istenilen herşeyin yapılabileceği kadar boş alanımız var. Hatta her oyuncuya bir yıldız sistemi bile hediye edilebilir. İkincisi; Yapım bağımsız bir şekilde geliştirilmiş, yani yapımcılar kimseye hesap vermek zorunda değil, canları ne isterse yapabilirlen. Üçüncüsü; Sean Murray. Tamam kendisinin pek “açık olmayan” açıklamaları, kaçamak cevapları, oluşturduğu müthiş Hype göz korkutucu olsa da, Murray için No Man’s Sky adeta öz çocuğu gibi, ve onu en güzel şekilde büyütmek istediğine adım gibi eminim. Şundan hiç şüphem yok ki, daha da önce de belirttiğim şekilde No Man’s Sky önümüzdeki 1 yıl içerisinde çok daha başarılı bir yapım haline gelecek. Yani oyun hakkında şuan kafanızda soru işaretleri varsa, beklemeniz mantıklı bir karar olacaktır.
Teknik anlamda ise No Man’s Sky’ın ne yazık ki pek bir iddiası yok. Hatta oyunun grafikleri ne yazık ki beklediğimden çok daha kötü. Özellikle renk paletinde kullanılan kızıl yoğunluk, göz yoruyor. Kaplamalar çok kalitesiz, ışıklandırmalar yeterli seviyede değil. Tamam, hakkını yemiyorum. Koca bir evreni bir oyuna sığdırmak çok zor. Tamam, kabul ediyorum. Oyunun sanatsal tarzı bu. Tamam, biliyorum. Bu kadar küçük bir ekiple bunu yapmak bile başarı ama, ama işte. Konu oyuncular olunca beklentiler asla küçülmez. Keşke biraz daha özen gösterilseydi demeden edemedim. Öze
likle kaplama tarafında, ve yine özellikle PlayStation 4’te grafikler gerçekten göze batıyor. PC platformunda ise durum nispeten biraz daha iyi, en azından 60 FPS’de oynamak, ve kaplamalardaki çözünürlüğün biraz daha başarılı olması durumu biraz kurtarıyor.
Yavaş yavaş toparlayacak olursak No Man’s Sky, aslında başarısız bir oyun değil. No Man’s Sky yalnızca bir çığ gibi büyüyen beklentilerin altında kalmış bir yapım. Eğer Hello Games, oyunu geliştirmekten vazgeçmezse, Sean Murray sözlerini tutarsa, daha detaylı bir çoklu oyuncu mod’u hazırlanırsa, ve evde sıcak kahvemiz eksik olmazsa, No Man’s Sky işten geldikten sonra ayaklarımızı uzatıp kendimizi evrenin sonsuz boşluğuna bırakabileceğimiz kadar rahatlatıcı ve başarılı bir yapım. Ve son birşey söylemek istiyorum, eğer Planet Çorum’a düşerse, bir çay içmeye bekliyoruz…