Onimusha 3: Demon Siege
PlayStation 2’nin ilk hit oyunlarından olan Onimusha Warlords, çıktığı zaman gerek kaliteli grafikleri gerekse oynanabilirliğiyle büyük beğeni toplamıştı. Oyun, Samanosuke Akechi’nin şeytani Lord Nobunaga’ya karşı verdiği savaşı konu alıyordu; asıl ilgi çekici olan ise Onimusha’nın baştan sona mistik Japon kültür ve motifleriyle donatılmış olmasıydı. Daha sonra çıkan ‘’Samurai’s Destiny’’ ise Warlords’la doğrudan senaryo bağı olmayan yine çok kaliteli bir oyundu. Serinin üçüncü oyunu Demon Siege’de ise Samanosuke, Nobunaga ile savaşına kaldığı yerden devam ediyor. Aslında kaldığı yerden demek biraz yanlış olur; çünkü işler bu kez biraz daha karışık ve ilgi çekici…
JEAN RENO – TAKESHI KANESHIRO
Nobunaga ve emrindeki kötülerin tekrar ortaya çıkıp terör estirmesi bir yana, Nobunaga yaptığı zaman makinesiyle artık sadece 16.yy Japonya’sına değil, günümüz Fransa’sına da dehşet saçıyor. İşte burada oyunun en büyük sürprizlerinden biri gerçekleşiyor ve Kızıl Nehirler’deki Pierre Niemans rolünü andırır tarzıyla Jean Reno (Jacques Blanc) olaya el koyuyor. Tabii işler Samanosuke’nin günümüz Fransa’sına gelmesi ve Jacques’in de 16.yy Japonya’sına ışınlanmasıyla arap saçına dönüyor. Nobunaga’yı yenip her şeyi düzeltmek için de Jacques ve Samanosuke’nin güçlerini birleştirerek takım halinde savaşmaları gerekiyor.
Demon Siege’in oyun sistemi temel olarak yine aynı şekilde işliyor, düşmanları öldür, içlerinden çıkan ruhları absorbe et, puzzle’ları çöz ve boss’larla kapış… Ama inanın bunları yapmak çok eğlenceli; özellikle de aksiyon sahneleri! Silahlarınızı ve çeşitli özelliklerinizi geliştirmek için yine düşmanlarınızı öldürdüğünüzde içlerinden çıkan ruhları absorbe etmeniz gerekiyor, bu yüzden bir mekandaki düşmanları öldürdükten sonra tekrar buraya geri döndüğünüzde yaratıkların dirildiğini görüyorsunuz, bazı yerlere tekrar tekrar girip bu düşmanları her defasında öldrümek kulağa sıkıcı geleblir; fakat oyunun oynanışı eğlenceli olduğu için aslında bu genelde sıkıntı yaratmıyor. Aralara atılan puzzle box’larda oyunun adventure yönüne artı sağlayarak oyunun keyif verici bir hal almasını sağlıyor.
Oyunun ilerleyişi sırasında iki karakter genellikle ayrı ayrı yol alıyorlar; zaten oyunun o anlarında Samanosuke Fransa’da Jacques’te geçmişin Japonya’sında oluyor; fakat hikayenin ilerleyişine göre iki karakterin birlikte savaştığı anlar da olmuyor değil, burada beğendiğim nokta yanınızda savaşan karakter diğer bir çok oyunda olduğu gibi göstermelik değil, aksine bilinçli ve işinizi kolaylaştırır şekilde savaşıyor. Bunun dışında iki karakterin zaman olarak farklı olsada mekan olarak aynı yerlerde bulundukları oluyor ve oynanış bu noktalarda kesişiyor. Daha iyi açıklamak gerekirse; mesela Jacques’in 1582 yılında bir tapınakta bulunduğu sırada burada yaptığı bir değişiklik, 2004 yılında aynı yerde bulunan Samanosuke’yi de etkliyor. Oyunun bu gibi bazı bölümlerinde iki karakter arasında istediğimiz zaman değişim yapabiliyoruz, zaman çizgileri arasında gidip gelebilen küçük peri Ako sayesinde item transfer edebiliyoruz; yani farklı zaman çizgilerinde de olsa aslında beraber ilerliyoruz.
Karakterlerimizden Samanosuke eskisi gibi samuray kılıcı, mızrak, ok ve şeşitli büyülü silahlar kullanırken; Jacques’te kırbaç ve makineli tüfek gibi silahlar kullanıyor. Silah seçenekleri oyunda ilerledikçe her iki karakter için de çok çeşitlilik gösteriyor, bu silahları güçlendirebilmek de elinizde… Yine 2004 Fransa’sından olan Michelle’de oyunun oynanabilir karakterleri arasında; tabi ağırlık diğer iki karakterde. Nobunaga’nın saflarında ise önceki oyunlarda karşılaştığımız düşmanların yanında, yeni yaratıklar da bizi avlamak için fırsat kolluyor. Maceranın geçtiği mekanlar ise kanalizasyon ve kasaba gibi sıradan yerler olabiliyorken, kiliseler, tapınaklar gibi mistik mekanlar da bulunmakta, ayrıca hayvanat bahçesi ve araştırma üssü gibi ilginç ortamlarda karşılaşacağınız yerler arasında.
Birazcık Devil May Cry tadında…
Görsellik adına da oldukça kaliteli grafikler sunan Demon Siege, animasyonlarından ara videolarına kadar her karesiyle kendini belli ediyor. Önceki oyunlara nazaran karakter ve arka plan uyuşmazlığının da minimuma indirildiği oyunda tüm sahneler interaktif çevreyle uyum içinde oluşturulmuş. Etrafta bulunan sandık, kutu, sebze tezgahları gibi dekora zarar verebilmeniz de güzel, bunların yanında ateş, su ve patlama gibi efektler de görselliği arttırıyor. Japon oyunlarından duymaya alışık olduğumuz sakin melodilerin yanında, ritmik aksiyon müzikleri de oyuna iyi uyum sağlamış. Bazı diyalogların Fransızca seslendirilmiş olması da kulağa hoş geliyor. Kontroller ise analog çubuklar sayesinde oyunun hemen hemen tamamında kolay bir oynanış sağlıyor, fakat bazı noktalarda karakterinizin istemediğiniz düşmana yönelmesi sinir bozucu olabiliyor, aslında sağ analog çubukla hedef alınan düşmanı değiştirebilmeniz mümkün ve bu oyun boyunca işinize yarıyor; yalnız uçan kuşlar gibi havadan gelen düşmanlarla birlikte karadan da saldırı olduğunda sağ analog çubuk da işinizi görmeye yetmeyebiliyor. Bunun dışında kontroller konusunda hiç bir sıkıntı yok.
Hikaye akıcı ve oynanış da eğlenceli olduğu için bazı mekanlarda fazla zaman geçirsenizde oyun kendini ilk oynayışta tekrar etmiyor; hatta 10-12 saat kadar vaktiniz varsa oyunu bir solukta bile bitirmek isteyebilirsiniz; fakat oyunu bitirdikten sonra bu tarz bir çok oyunda olduğu gibi oyun ilgi çekiciliğini kaybediyor. Geçireceğiniz keyifli saatleri düşünürseniz bunun pek önemi olmadığı da ortada bence. İlgi çekicilik demişken; Jean Reno’nun oyuna dahil edilmesindeki en büyük sebeplerden biri de Onimusha’nın Avrupalı oyunculara sevidirilmesiydi.
Sonuç olarak başarılı bir aksiyon-macera oyunu olan ve biraz da Devil May Cry tadına bürünmüş olan Onimusha 3: Demon Siege’i bu tarzdan hoşlanan tüm oyuncular denemeli…