Oyun İncelemeleri

Outlast: Whistleblower

Tayfun Erkan
Korku türüne bayılan birisi olarak, geçmiş nesilde birçok efsanevi, klasikleşmiş ve bilinmeyen neredeyse bütün korku oyunları ile haşır neşir oldum. Kimileriyle iyi, kimileriyle kötü anılarım oldu (ki, pek de iyi olduğu söylenemez). Yeni nesil, korku oyunları bakımından özellikle indie yapımlarıyla birlikte yoğun bir dönemden geçiyor.  Lakin, AAA yapımı yüksek bütçeli oyunlar ”korku” türü diye ortaya çıkıp; yerini saf aksiyona geçiş yaptığında, bizim gibi korku türüne aşık olan oyuncuları resmen ortada öylece bırakmaları gerçekten üzücü. Efsanevi Resident Evil ve Silent Hill serilerinin son oyunlarının geldiği noktayı rahatlıkla örneklendirebiliriz. Fakat 2010 yılında Amnesia The Dark Descent ile öyle bir dalga başladı ki, bütün küçük bütçeli firmalar, ilham alıp, indie oyunlarıyla birlikte birden kendini gösterip; bizlere gerçek bir korku oyununun nasıl olması gerektiğini tekrardan hatırlattı ki, bu dönemden sonra iyi kötü bir sürü indie korku oyunu piyasaya çıktı.

 
Geçtiğimiz yıl piyasaya çıkmasıyla birlikte Outlast, birçok oyuncunun korkulu rüyası olmayı başarmıştı. Tabii, bazı oyuncular tarafından bir süre oyun monotonlaşıp, sıkıcı bir hal aldığını belirtenlerde oldu. Fakat genel olarak yeryer başarılı korku unsurları ve ses efektleri ile birlikte diğer korku oyunlarının aralarından sıyrılıp, gerçekten iyi bir iş çıkarmıştı. Cadılar bayramında oyunun DLC’si Outlast: Whistleblower’ın duyurusundan sonra birçok kişi tarafından merakla bekleniyordu ve nihayet Outlast: Whistleblower satışa sunuldu. Bakalım Whistleblower, ana oyunun üstüne birşeyler katmayı başarabilmiş mi?

Hikayemiz, ana oyunda yaşanan olaylarının öncesini konu alıyor. Ana senaryo da yönetmiş olduğumuz Miles Upsshur’a akıl hastanesine gizemli olayların araştırmasını isteyen Waylon Park’ı bu oyunda kontrol ediyoruz. Murkoff Corporation adlı bilim merkesinde bir yazılımcı olarak görev alan Park, bir gün yine işlerin iyi gitmediğini anlar ve Miles Upsshur mail atar. Böylece hikayemiz tam bu noktadan başlar. Fazla detay verip, siz oyunseverlerin canlarını sıkmak istemiyorum çünkü asıl bomba, bu olaylardan sonra başlıyor. Kimi zaman ilaçların etkisinden hayal gördüğümüzü sandığımız zamanlar oluyor, kimi zaman ise aslında cehennemi yaşadığımızı anlayıp; hayatımız için mücadele ediyoruz.

Oynanış dinamikleri yine ana oyunumuzla aynı. Yeniden ilginç bir şekilde video kameramız bulduğumuz an itibariyle, oyunun temposu bir hayli yükseliyor. Yine karanlık ortamlarda bize yardımcı olan pillerimizi idareli kullanmamız gerekiyor. Ana oyunda oyuncular tarafından şikayet edilen bazı özellikler giderilmiş. Artık karakterimiz ile, gizli bir şekilde ilerlediğimizde; kapıları kapatırken olması gerektiği gibi yavaşça kapatıyor ki, bazı oyuncular için küçük, ama sıkıntılı bir durum oluşturuyordu.

Ceyda Doğan Karaş
Korkmak? Evet ben fazla korkak bir insanım. Bir DLC’nin hikaye anlamında geri planda kalmasını beklerken, yüzüme bir tokat gibi yediğim son dakikalar, resmen “asıl oyunu bir daha oynamalıyım” cümlesini tekrarlattı.

Outlast: Whistleblower’ın en etkileyici yanı, oyunun kendisinden daha fazla aksiyona sahip olması ve ayrıca hikayenin aslı. İnsanı geren müziklerinden bahsetmiyorum bile. Arada tam nefes alayım şu köşede diye düşünürken, delinin biri “aaa taze et!” diye bir atılıyor ve doğal olarak aklınızı bir köşede kaçarken buluyorsunuz. Üzerinizde deneyler yapılıyor, halisülasyonlar görüyorsunuz ve kimi zaman işkence edenin kendisi olmaya zorlanıyorsunuz çünkü bu sefer siz Waylon Park’sınız. Miles Upsshur’a akıl hastanesine gizemli olayların araştırmasını isteyen ve ona bir mail ile ulaşan kişisiniz. Doğal olarak Miles’ten daha fazlasını görmüş ve o delilerin arasında deneyim kazanmış bir insansınız…


Outlast: Whistleblower, oynanış dinamikleri bakımından Outlast ile aynı.

Eğer korkak bir insansanız ve ani çıkışlara karşı dayanıksızsanız, oyunun kendisi gibi Outlast: Whistleblower’dan uzak durun. Bu DLC ilk oyuna nazaran daha fazla şiddet ve cinsellik içeriyor. Zira ilk oyuna göre, daha iğrendirici ve daha korkunç dakikaların beyninize işleneceğinden eminim. Söz konusu korku olduğu zaman, meraklılarının kalbinin kıpı kıpır olduğunun farkındayım. Korku severler için oldukça eğlenceli bir oyun olsa bile, insanı bir türlü rahat bırakmayan o gerilim dolu dakikalar, herkesin kaldırabileceği türden değil.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu