Oynanması Gereken Macera Oyunları #6 (Makale)
Yazı serimizin bu haftaki bölümünde safkan bir macera oyunu olmasa da ülkemizde bile azımsanamayacak hayran kitlesine sahip olan bir yapım var. Hafif RPG de kokan oyunumuzun adı Sanitarium ve eminim oynayan herkesi bir noktada etkilemiştir. Psikolojik unsurları, rahatsız edici karakterleri ve olayları ile zihnimizin bir köşesine terk etmemek üzere yerleşmiştir Sanitarium. Hangimiz akıl hastanesinde kontrolleri ilk elimize aldığımızda tedirgin olmadık? Veya hiçbir ebeveynin olmadığı bir kasabada deforme olmuş çocukların arasında gezerken bir ürperti hissetmedik ki?
İşte bu unsurları barındırdığı için ve Sanitarium dendiğinde CD kapağının üzerindeki bandajlı yüzü ve kocaman açılmış gözü ile ana karakter aklımıza geldiği için geçmişini hatırlayamayan adama yazı köşemde yer vermeye karar verdim.
1998 yılında DreamForge Intertainment (2000 yılında kepenkleri kapattı) piyasaya sürülen Sanitarium aslında 2000’lerin başında dikkatleri üzerine çekti. Bunun nedeni de internetin 2000’li yılların başında giderek yaygınlaşması ve oyunun daha çok tanınmasına bağlamak sanırsam mantıksız olmaz. İlk çıktığı yıllarda çeşitli oyun siteleri tarafından fena yorumlar almasa da süksesini ancak yapımcı firma kapandıktan sonra gerçekleştirdi.
Belki bu yükseliş uzun sürmedi ama bir dönem forumlarda sadece Sanitarium’un konuşulduğunu çok iyi hatırlıyorum. Ülkemizde de dediğim gibi oyun belirli bir hayran kitlesine sahipti ve Türkçeleştirme çalışmaları da çok geçmeden başlatılarak oyunun altyazıları Türkçe hale getirildi. Kim bilir, belki de tam tersi olarak Sanitarium’a Türkçe yama çıkarıldığı için oyun ülkemizde sevilen kült macera oyunlarından birisi oldu.
Her şey isimsiz kahramanımızın arabasına binmesi ile başlıyor. Karakterimiz Arşimet misali “Buldum” diyerekten Hon adlı birisini arar ve onca yıldır aradığı şeyi bulduğunu anlatır. Daha fazlasını ise evine vardığında anlatacağını söyleyerek yollara koyulur. Yolda giderken teybe güzel de bir müzik takan karakterimiz yağmura veya kıvrımlı yollara aldırış etmeden gazı kökler de kökler. Derken kaçınılmaz son gerçekleşir ve araba kontrolden çıkarak bariyerleri aşar, uçurumdan aşağıya düşer.
Gözlerini açtığında ise üzerinde yeşil hasta kıyafeti vardır ve yüzü ise sargılar içindedir. Daha da kötüsü, bulunduğu yer bir akıl hastanesidir ve üstüne üstün hiçbir şeyi hatırlayamamaktadır. Kim olduğundan nasıl buraya geldiğine kadar her şey hafızasından uçup gitmiştir. Tüm bunlar yetmezmiş gibi etrafta sorular sorabilecek aklı başında birisi de yoktur. Deyim yerindeyse ekmek kırıntılarını takip ederek kim olduğumuzu ve nerede olduğumuzu bulmaya çalışırız ama işler o kadar basit değildir. Çünkü ilerledikçe, karanlıkta gezmeye başladıkça olmaması gereken varlıklar, yaşamaması gereken insanlar karşımıza çıkmaya başlar.
Neredeyiz biz? Tüm bunlar birer kâbus mu? Yoksa asıl gerçeklik bu mu? Akıl sağlığını yitirmeden bandajların ardında kimin olduğunu bulmak ve nerede olduğumuzu öğrenmek kolay olmayacaktır.
Bölüm bölüm ilerleyen Sanitarium’un her bölümü bir öncekine göre daha rahatsız edici, daha absürt dersem herhalde yalan olmaz. Oyuna başladığımız akıl hastanesi, sadece deforme olmuş çocukların yaşadığı ve “anne”den çok korktukları kasaba, adeta zebanilerin yaşadığı bir sirk gibi yapım birçok bölüme ve dolayısıyla mekâna ayrılmış durumda. Ve her ne kadar bu yerler karakterleri ile anlamsız gözükse de aslında hepsinin altında bir gerçeklik payı vardır. Sanitarium’u da şüphesiz bu kadar sevdiren bu garip mekânlar ve daha garip karakterleri.
Bu macera oyununda bulmacalarla uğraşmaktan ziyade etrafta gezinerek bir şeyler öğrenmeye çalışıyor ve araştırma yapıyoruz. Rahatsız edici de olsalar karakterlerin o kadar çok anlatacağı şey var ki… Anlayacağınız Sanitarium’um başından saatlerce kalkamayabilmeniz mümkün.
Ürkütücü atmosferi ile Sanitarium’un dünyasında gezinirken elbette bolca bulmaca da çözüyoruz. Bulmacaların geneli doğru nesneyi doğru yerde kullanmak üzerine ve ipuçları genellikle karakterlerin cümlelerinde saklı oluyor. Çeşit olarak bir de reflekslere dayanan bulmacalar mevcut. En basit olarak karakterimizi doğru yerlerden geçirerek, doğru yerlere bastırarak veya zamanında tıklayarak çözülebilen bulmacaları verebilirim.
Bulmacalar ilk bakışta kolay gibi görünüyorlar ama aslında fazla kolay sayılmazlar. Bunun nedeni de hani ilk paragrafımda demiştim ya, hafif RPG kokan diye. Bunu dememin sebebi oyunun kontrollerinin bir RPG oyunu gibi olması. Yani karakterin hafif tepesinden bakarak oynuyoruz ve tıpkı RPG oyunu gibi karakteri yönetiyoruz. İşte bu kontrol tarzından dolayı bazen duvarlara çarpabiliyor, karakterimize istediğimiz gibi yön veremediğimiz zamanlar olabiliyor. Özellikle oyuna ilk başladığınızda biraz sıkıntı çekebilirsiniz ama çok geçmeden alışıyorsunuz.
1998 yılında çıkan Sanitarium’un doğal olarak grafikleri de artık eski sayılıyor. Aslında oyun içi görüntüler günümüzde bile benim gözümde fena sayılmazlar ama ara videolar sizleri tebessüm ettirebilir. Düşük çözünürlük ve kalitedeki ara videoları izlerken eski ünleri yâd etmekten başka yapacak bir şey yok. Nitekim dediğim gibi oyun içi görüntülerin ise hala bir gideri var.
Elbette çözünürlük burada da kendisini gösteriyor ama yine de akıl hastanesinde kontrolleri ele almanızdan itibaren yapım sizleri içine çekmeyi başarıyor. Müzikler ise zaten ayrı bir hikâye. Seslendirmeler boğuk, kimi zaman amatörce ama arka plandan gelen sesler, çığlıklar, ne olduğu belirsiz nameler sizi fazlasıyla meşgul edecektir.
Sanitarium tam bir tıkla&ilerle tarzında macera oyunu olmasa da, klasik bulmacalara sahip olmasa da macera oyunları dünyasında önemi bir yere sahip. Bunun nedeni de başka hiçbir yapımda göremeyeceğiniz kurgusu. Haftaya klasiklerden The Dig ile devam edeceğiz. Haftaya görüşmek üzere, kendinize iyi bakın.