Oyun Akademisi #17
Oyun geliştirmenin dayanılmaz hafifliği
Oyun sektörünün içinde olunca, bin bir türlü insanla karşılaşıyorsunuz sevgili okurlar. Oyun oynamayı çok seven, ancak işin teknik tarafından anlamayan. İşin teknik tarafını çok iyi bilip, oyundan anlamayan. Her ikisinden de anlamayıp, sadece oyun oynayan… Farklı farklı, bir sürü türden insanla iletişim içine girmek durumunda kalıyorsunuz. Bugün size farklı bir gruptan, oyun geliştirdiğini sanıp “oyun geliştirme”nin “O”sundan anlamayan insanlar.
Biraz sinirli, biraz atarlı bir giriş yapmış olabilirim. Ancak bu grup, ne yazık ki sinir bozan, yanlış anlaşılmalara yol açan ve hatta yanlış anlaşılmaların toplu histeriye yol açtığı insanlardan oluşabiliyor.
İlk olarak “oyun geliştirme”nin ne olduğundan bahsedelim kısaca. Bir oyun geliştirmek için illa bir stüdyonuz olmasına, çalışan yüzlerce işçiye ihtiyacınız yok. Günümüzde de revaçta olan, indie ya da bağımsız olarak nitelendirilen yapımcılar, yeri geliyor tek başlarına bile oyun geliştirebiliyorlar. Peki bunun için ne gibi niteliklere sahip olmak gerekiyor?
“Kod yazmayı bilmeniz gerekiyor” gibi aptalca bir cümleyle başlamayacağız tabi ki. Oyun üretmek için hazırlanmış birçok yardımcı araç var artık. Bunlara bir örnek olarak Unity’yi verebiliriz. Ancak iş Unity bilmekle de bitmiyor. Öncelikle oyunların temel yapı taşlarını iyi ayırt etmeyi bilmemiz gerekli. Bir oyun basit olarak ayırmak gerekirse, senaryo, görsellik, ses ve oynanış gibi temel niteliklere sahip olmak zorunda. Büyük yapımlarda farkındaysanız, her özellik için farklı bir departman çalışıyor. Küçük yapımlarda ise kişilerin yeteneğine bağlı olarak, çalışan sayısı da az tutulabiliyor. Hatta bazen çok yetenekli bir kişinin elinden, tüm hepsi de gelebiliyor. Zaten son dönemde mobil oyunların bu kadar çeşitli ve birbirinden farklı mantıklara sahip olmasının nedeni de bu.
Devamı diğer sayfada
>>>>>>>>>>>>>>>>
Peki ülkemizde bu durum neden basit bir şey gibi algılanıyor? Bunun ilk nedenlerinden biri mod yapımcıları. Mod mantığı özellikle Valve’ın 1998’de çıkardığı Half-Life oyunu için Gearbox Software şirketinin hazırladığı Opposing Force’tan sonra oldukça yayılır hale geldi. Öyle ki Half-Life, They Hunger, Day of Defeat, Natural Selection ve Counter-Strike gibi önemli ve kendi açısından birer başyapıt haline gelen modların ortaya çıkmasına sebep olmuştu. Mod yapımı hem yeni bir prodüksiyon yapmaktan daha basit, hem de hızlı bir şekilde üretildiği için firmaların da iştahını kabartan bir dal olmaya başladı. Mod yapımcıları, büyük stüdyoların aradığı cinsten elemanlar haline geldiler. Mod çılgınlığı, yeni oyunların ve grafik motorlarının, kendi mod araçları çıkarmasına ve herkesin giderek çok daha kolay bir şekilde mod üretmesine neden oldu. “Bu iş ayağa düştü” gibi algılamayın. Bu konuyla ilgilenmeyen ama yeteneği olan insanlar, kolay buldukları için bu alana da el atmaya başladılar.
Fakat gün geldi ve “mod yapmak”, “oyun üretmek”le aynı kefeye konur oldu. Belki işin çekirdeğinde bulunan bizler ve “gerçek” oyun geliştiriciler tarafından bu böyle algılanmadı ancak, bu dünyaya giren gençler için aradaki fark anlaşılamaz bir hale geldi. Crysis için hazırlanan bölüm editörüyle kendi “oyununu” yaptığını sananlar mı ararsınız? Yoksa herhangi bir oyunun renklerini değiştirip “Bakın mod yaptım” diyen mi? Mod geliştirme işi, ister istemez ayağa düştü.
En azından bu işi sahiplenen ve üst düzey olmasa da başarılı olabilen yapımlar bulunuyor. Özellikle Grand Theft Auto üzerinde kaplamalar değiştirilerek hazırlanan basit ama etkili mod’lar bile, en azından yeni yeni başlayan “yerelleştirme” furyasına insanların katılmasını sağlıyor. Firmaların da bu tür gönüllü işlere onay vermesiyle, Türk oyun sektörü, kendi kendini az da olsa sağlamlaştırıyor.