Oyun Akademisi #34
Şimdi tam olarak kaç yaşındayım hatırlamıyorum, Silent Hill 3 oynuyordum. Silent Hill 3 benim en korktuğum Silent Hill oyunudur, bu kadar korkmamın sebebi de çok saçma sapan bir anıya dayanmakta.
Şimdi genelde korku oyunlarında girizgah bölümü biraz uzun tutulur değil mi? Yani kahramanımız önce bir olaya girer, yavaş yavaş etrafında korkutucu bir atmosfer oluşur, gizem oranı artar, gerçek dünyadan kopuş yaşanır ve bir iki saat sonra kişisel kabusu içerisinde bulur kendisini. Silent Hill oyunlarının da bu formülün dışına çıkmışlığı çok görülmemişti, en azından ilk iki oyuna kadar ben hatırlamıyorum yani. Neyse, dediğim gibi Silent Hill 3’ü almışım, oturdum bilgisayarın başına, gecenin dördü falan, benimkisi de kafa tabii ki, gecenin dördünde Silent Hill 3 oynuyorum, neyse.
Oyuna girdim, Heather’a şöyle bir aşık oldum, dedim benim böyle beşik kertmem olsa bir gün durmam yemin ediyorum memlekete gider evlenirim, bir de üzgün, belli kızın canını çok sıkmışlar, Heather’a baka baka ilk 10 dakikasını falan oynadım oyunun, bilenler bilir, Happy Burger’dan çıktıktan sonra oyun cehenneme sarıyor.
Neyse, cehennem mehennem, ben yine de o kadar korkmamıştım, taa ki o kolları uzun, 3 metrelik Closer isimli yaratıklar ortaya çıkana kadar. Yahu dakika bir gol bir, daha alışveriş merkezinden çıkmamışım, zaten kaçacak yer yok, ortalık karışık, niye o kocaman Closer diye yaratıkları koyarsın, yemin ederim iki üç kere sara krizi geçiriyordum, bir de bir tane değil iki tane değil, üç tane alanın içinde koşan devasa yaratıktan bahsediyorum, bildiğin ayılık yani.
Neyse, bir süre sonra Closer’lara alıştım, o kadar da korkutmamaya başladılar, ayılıksa ayılık yani, önüme geldiklerinde boruyla dövüyorum, tabii teker teker geldiklerinde, o sebeple çokta sıkıntı olmadı yani, daha da beni bir şey korkutmaz diyordum ki oyunun sonuna geldim.
Oyunun sonunu bilenler bilir, Silent Hill 3’ün sonunda yine bir tanrı olayı vardır, işler o kadar karışıyor ki o noktada, çarşı pazar kalmıyor gerçekten, acayip sinir bozucu öyle böyle değil. Neyse, oyun sonu canavarımız koca kafalı, devasa bir Alessa. Şimdi bilmeyenler için resmini de koyacağım, bu benim aylarca rüyama girmişti, olacak gibi değil yani.
İlk gördüğümde baya bir sinirimi bozmuştu, yani korkmuyorsun, sinirini bozuyor, denge menge kalmıyor adamda yemin ediyorum, bir de alevden çember falan atıyor, nereye kaçacağını şaşırıyorsun, 13 yaşında küçük bir kız çocuğu gibi bağıra bağıra oynamıştım, neyse ki seneler sonra oyunu tekrar bitirdiğimde o kadar korkmadım, alışıyorsun sonuçta, hem gerçek hayat daha korkutucu.
Neyse, demek istediğim, böyle oyunlarda gerçekten hayal gücünün limitlerini zorlayan yaratıklarla karşılaştığında bunlar beni çok etkiliyor, benim de çok çarpık bir hayal gücüm vardır fakat bu Alessa ve Closer’lar özellikle çok rahatsız eder beni, mesela yakın arkadaşım ve sevgili meslektaşım Can Arabacı’da Half Life 2’de olan Toxic Headcrab illetlerinden rahatsız olur, o kadar rahatsız olur ki fobisi vardı diye hatırlıyorum en son.
James’i de buraya koyalım dul kalmasın (kavgada söylenmez)
Şimdi o yüzden değişik bir şey yapacağız, oyunlarda sizi en çok korkutan yaratıkları yorum olarak yazın, ben bir oylama yapacağım arasında, top 5 en fena yaratıkları seçeceğiz, böylece canavarlar ansiklopedisi oluşturacağız, en azından ufak bir tane.
Kesin sizin de vardır yani, mesela gelecek yanıtlar içerisinde ben Condemned’de bulunan mankenlerin olacağına eminim, siz de en çok korktuğunuz yaratıkları gönderin, hep birlikte emin olalım, yalnız değilsiniz dostlar, hep beraber korkuyoruz işte.
Bunda utanılacak bir şey yok, değil mi? Bence yok yani.