Oyun Akademisi #52
İnsan ilişkileri oyunlar gibidir aslında, ne kadar vakit verirsen o kadar alırsın. Bazen vakit verdiğin şeyin sonunu beğenmezsin, paranı geri istersin fakat artık çok geçtir. Yaşananlar yaşanmıştır, geçirilen zaman geçmiştir.
Aslında oyunlarda olduğu gibi geri dönüş noktalarımız olsaydı, kim bilir neleri değiştirirdik. Belki o anın verdiği gerizekalılık ile söylediğimiz kırıcı sözleri söylemezdik, Braid’de dediği gibi, hem yaptığımız hataları geri alır, hem de bu hataları bilip, tecrübesiyle bilgeleşirdik.
Sanırım hayatı ve oyunu birbirinden ayıran en önemli kısım bu. Geri dönüşünün olmaması, bir insana baştan başlayamamanız. Söyledikleriniz, yaptıklarınız, olduğunuz kişi ve dönüşmeye başladığınız kişi, hepsi bir iz bırakıyor karşınızda olan insanın üzerinde. Bu sebeple geri dönüşünüz olmuyor, ne yaparsanız yapın, geri dönemiyorsunuz.
Tanışılan NPC’ler, co-op geçilen bölümler, indirilebilir içerik misali ortam insanları, ilişkilere gelen ek paketler, kazandığınız para, harcadığınız para, karakterinize aldığınız kıyafetler, arena modları, bölüm sonu canavarları, kazanmak, kaybetmek, iş, aş, insan, yaşam.
Fakat oyunlar gibi, insanları da kazanabilmeniz mümkün. RPG’ler de bir yeri geçemiyorsak, karakterimiz ile seviye atlayıp tekrar deneriz ya, insanlara zaman verip bazen tekrar deneyebiliyorsunuz. En azından çabalayabiliyorsunuz. Karşılığını alamasanız bile, bu çabanız hayatın başka yerinde bir şekilde işe yarıyor, bazen fark etmiyorsunuz bile.
Aslında hiçbir şey boşuna değil. Oynanan bütün oyunlar, insanların arasında ve insanların dışında, hepsinin bir manası, hepsinin bir sonucu var. Hemen görmeseniz bile, bu sonuçlar yaşam dediğimiz kişisel çizginizin ucunda bir yerlerde kendilerini belli ediyor.
Tecrübe, XP, geçen zaman, edinilen eşyalar, tanışılan NPC’ler, co-op geçilen bölümler, indirilebilir içerik misali ortam insanları, ilişkilere gelen ek paketler, kazandığınız para, harcadığınız para, karakterinize aldığınız kıyafetler, arena modları, bölüm sonu canavarları, kazanmak, kaybetmek, iş, aş, insan, yaşam.
Aslında böyle saydığımız zaman oyun ve hayatın ne kadar iç içe olduğunu daha iyi anlıyoruz. Oynanılan bütün oyunlar, ekran arkasında olsun, ekran önünde olsun, hepsi yaşamın farklı taraflarının birer yansıması aslında. Oynarken fark etmiyoruz çünkü oynarken zaten bunu yaşıyoruz.
Aslında tehlikeli düşünceler bunlar. İnsanların hisleri, duyguları, hırsları, ruhları ve kişilikleri şaka değil çünkü. Verdiğiniz kararların ve yaşan denilen bu tahtanın üzerinde yaptığımız bütün manevraların bir etkisi olduğunu görüyoruz. Strateji gibi, bilemedin simülasyon.
Fakat her zaman oynayan konumunda değiliz. Bazen oynanıyoruz, oynanırken yine yaşıyoruz, biliyoruz fakat ses çıkartmıyoruz, sıra bizim olmayabiliyor. Göz yumuyoruz, bulaşmak istemiyoruz. Her şey de olduğu gibi, oynarken adil olmak çok önemli, neyin nasıl oynandığını bilmek, açık aramamak, açık görsek bile bunu belirtir olmak, iyi bir oyuncu olmanın en önemli kısmı.
İyi bir oyuncu, iyi bir insan olmak anlamına gelmekte mi peki? Benim bahsettiğim bağlama göre öyle, gerçekten iyi bir oyuncu, iyi bir insan olmalı. Çünkü iyi insan kazanıp kaybetmeyi çok fazla önemsemez. Tecrübe önemlidir onun için, her şey bir kazançtır, her şey yaşamdır, yaşam ise bir oyundur, kimseyi üzmeden, kimsenin gururuyla oynamadan, hakkını kazanarak oynadığın bir oyun. Eğer bunların dışına çıkarsan, insanların canını yakarsan, o zaman kaybedersin bu oyunu. Artık sen başka bir oyun oynuyorsundur ya da başkalarının oyununu.
Oyun ve yaşam, birbirinden farklı iki kelime, siyah ve beyaz gibi, biri yaşamın içinde diyoruz ama diğeri kabına sığmıyor, her yerimiz oyun olmuş çünkü. Monitörün karşısında oynananlar, sokaklarda oynananlar, insanların üzerinde oynananlar, halkların üzerinde oynananlar, ayakkabı kutularının içerisinde oynananlar…
Not: Bana atılan okur mektuplarını cevaplamam uzun sürebiliyor çünkü sayıları çok fazla, hepsini tek tek okuyarak uzun cevaplar veriyorum, bana ulaşmak için gunhan[at]merlininkazani.com adresini kullanabilirsiniz.