Makale

Oyun Akademisi #55

Bir süredir bu sayfalara dönmemiştim aslında. Nereden baksanız, birler ve sıfırlar bile olsa, Oyun Akademisi adı altında tekrardan yazmak için hem Pazartesi olması hem de benim boş vaktimin olması gerekiyor çünkü.

Sonuç olarak, geri döndüm. Buraya tekrar geri döndüğüm zaman çok büyük bir konuyla, sansasyonel bir dosyayla geri dönerim diyordum fakat düşündüğüm gibi olmadı, görünüşe göre akıl gündemimde başka bir şey varmış, aklımın beni asıl yazmak istediğim şeyden ne kadar üzerine gidersem gideyim uzaklaştırmasından öyle anlıyorum en azından.

“Buraya bakarlar”

Yazı yazmak, bir şeyin üzerine yazmak, ya da sadece yazmak, garip bir eylem. İnsan bazen bunu ne kadar götürebileceğini düşünüyor çünkü, ne kadar oyunlar hakkında yazabilirsin, ne kadar kendin hakkında yazabilirsin, ya da sadece, “ne kadar yazabilirsin” diye soruyor kendi kendine.

2004 Yılından beri oyunlarla ilgili yazıyorum sanırım, geriye dönüp baktığım vakit, eğer şu yaşımdaki halimle o dönemin yazılarını değerlendirseydim, kesinlikle “bu çocuk bu işi yapamaz” derdim. Bir şeyleri değerlendirmek konusunda hepimiz çok hazırız çünkü, bir adım attıysak, ikinci adım ötesini görüp hemen “oraya gitmek kolay” diyebiliyoruz. Yapımız buna çok müsait.

Öte yandan yaşamımda hiçbir konuda çok iyi olmadım. Okulda belirli bir konuda iyi değildim, çoğu şeyde ise oldukça kötü. Resim yapmayı seviyordum, Güzel Sanatlar okudum, ilk yılımda benden ne Picasso ne de Rodin olacağını anladım, Neil Gaiman’da olamayacaktım belki, belki benden hiçbir şey olmayacaktı, belki hala olmayacak.

Bu yazı benimle ilgili bile değil, hayatımız boyunca hepimize aynı şeyler söyleniyor çünkü, bunları duyarak büyüyoruz.

“İnanırsan olur, sadece elinden geleni yap.”

“Sen özelsin, sen bir tanesin, senden başka bir tane daha yok!”

“Böyle gülmelere maruz kalmamak için her gün bir doz realite!”

Aslına bakarsanız, bu doğru değil. Kimse özel değil ve elinizden geleni yaptığınız takdirde başaracağınızın hiçbir garantisi yok. Özel olmadığımız gibi gereğinden fazlayız, bu sebeple çabalamak dışında kendimizden başka fedakarlıklar yapmamız gerekiyor, başka insanların gözden çıkartmakta zorlanmadığı onur, şeref, karakter gibi şeylerden vermemiz bir gereklilik haline geliyor, bunu yapmadığımız takdirde ise yapan her zaman bir adım öne geçiyor. En azından, yaşamın acı gerçeği böyle.

Bir çoğunuzun üniversiteye hazırlandığını biliyorum, bir çoğunuzu güzel günler bekliyor, kiminiz hayallerine kavuşacak, kiminiz ise bir noktada elindekiler ile yetinecek. Bir şey diyeyim, iki türlüsü de sonsuz mutluluğu garantilemediği gibi, her şeyin düzgün gideceğini de garantilemiyor.

Hayat biraz böyle bence, bazı şeylere ulaşamamak, bazı arzuları tatmin edememek, bu süreç içinde geçen zamanlar, edinilen tecrübeler ve yaşanılmayanlar.

Bunu neden yazdım, çünkü oyun editörü olmanın dışında, oyunlarla ilgilenmenin dışında, koskoca bir hayatın olduğunun ayrıdında olmak gerekiyor sanırım. Bazen içerisinde bulunduğumuz engin dünyanın küçük bir parçasını alıp sırf orada rahat olduğumuz için takılmayı tercih edebiliyoruz, tabii bu, her zaman iyi bir şey değil.

“Sonuçta bu sahnenin sonunda ne olacağını hepimiz biliyoruz”

Sanırım ben de yavaş yavaş bunun farkına varıyorum, çok daha büyük bir hayat, çok daha farklı olasılıklar, denemek ve yanılmak, bütün bunlar hayatın ta kendisi. Eğer bu süreçte hata yaparsan da, hata yapmış olursun, hata yapmak, yanlış kararlar vermek, bunların hepsi geçmişi arkamızda bıraktıkça sevmeyi öğreneceğimiz şeyler sanırım.

Ve bir şekilde, oyun devam ediyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu