Oyun Akademisi #7
13-14 Yaşındaydım çok iyi hatırlıyorum. Ortaokuldan en iyi arkadaşlarımdan birisiyle ailemin olmadığı bir gün haftasonu oyun gecesi yapacaktık. Yaşımız gereği aileler bizi yalnız bırakmaktan dolayı tedirgindi fakat biz onları bir şey olmayacağına dair temin ettikten sonra işimiz kolay oldu. Plan oldukça basit; bize karışılmadan sabaha kadar PlayStation oynayacağız.
Okul çıkışı haftasonu için hazırlıklar yapılmış, mahallenin “Segacı” diye bilinen Hüseyin abisine gidilmiş, harçlıklar birleştirilmiş, PlayStation için oyun alınacak. Uzun tartışmalardan sonra taraflar bir oyun üzerinde yarım saat geçmesine rağmen karar kılamamışlar. Bir taraf Marvel versus Capcom alınsın diye ısrar ediyor (iki kişi oynanması açısından) diğer taraf ise “Güzel bir RPG bulalım ona gömülelim” diyor (Bu taraf ben oluyorum).
Kavga başlamışken tam bu sırada Segacının içine bir abi girdi, kendisi de PC’si için oyun bakmaktaydı, bizim tartıştığımızı duyunca yanımıza yanaştı ve şunu sordu; “Beraber mi oynayacaksınız?” Başımızla onayladık, o bize rafların arkasında bulunan bir CD’yi uzattı, üzerinde “Silent Hill” yazıyordu, o gün kafamızda pek çok fikir değişecekti.
Akşam eve gidilir, McDonalds’tan son kalan harçlıklar ile yemekler alınır, abur cuburlar atlanmaz, evde büyük salon televizyonuna odamdaki PlayStation’u taşırım. Bu benim için oldukça büyük bir heyecan teşkil ediyordu çünkü babamın büyük televizyonunda oyun oynama fırsatını her zaman elde edemiyordum. Aleti bağladık, televizyonu açık, okuldan geç çıktığımız ve Segacıda çok vakit kaybettiğimiz için kış ayı olmasından dolayı hava hemen kararmış durumdaydı, CD’yi taktık.
Önce o bilinmiş sesi duymak için bekledik, bilen bilir, o dönemler aldığınız bir oyunun konsolunuzda açılması yüzde ellilik bir şansa bağlıydı, bazen okumazdı, bazen formatı yanlış olurdu, ya da benzer sebeplerden dolayı oynayamazdınız. O bilindik sesi duyduktan sonra rahatladık, biraz bekledikten sonra ekranda bir uyarı ile karşılaştık, İngilizcemiz yaşına göre oldukça iyiydi, bu yönden şanslıydık fakat gene de bir işimize yaramadı. Ekranda “Bu oyunda rahatsız edici ve vahşet içeren görüntüler bulunmaktadır” yazıyordu, bu uyarıyı çok iplediğimizi söyleyemem fakat keşke hafife almasaydık.
Silent Hill, nasıl bir macera olmuştu bizim için o gece kelimelere dökerken bile içim titriyor.
Korkmuştuk, duygulanmıştık, tekrar korkmuştuk ve tekrar tekrar duygulanmıştık. Sessiz Tepe bizi içine almıştı o gece boyunca, sis, sislerin içinde anlam veremediğimiz garip yaratıklar; Midwich Elementary School binasının içinde gezen küçük kara gölge bebek, piyano odasından gelen hayalet notalar ve dahası uzun süre çocukluk travmalarımız olacaktı arkadaşımla
Daha erken yaşlarımda korku oyunları oynadığımı hatırlıyorum, özellikle ablam Blood’da kahkahalar atıp tırpanla iblis biçerken ben koltuğun arkasından korka korka izlerdim. Fakat korku faktöründen öte, size bu yazıda bahsetmek istediğim şey daha ayrı bir durum; oyunun sizinle birlikte kurduğu dil.
Silent Hill o gece bizimle 10 sene sürecek bir dil oluşturmuştu. Müzikleri, atmosferi, karakterleri ve kurgusu ile bahsettiğim arkadaşım ve benim ruhumuzun derinliklerine nüfuz ederek hep orada kendisini hatırlattı. Tam unutmaya başladığımız vakit, Japon ellerden çıkan bu korkutucu hayali kurgu gelip bizi tekrar buluyordu, müzikleriyle olsun, anılarıyla olsun, bir anlamda ben arkadaşımla hayatım boyunca hep Midwich İlköğretim Okulu’nun koridorlarında o piyano sesinin nereden geldiğini merak edeceğiz.
Buna benzer hikayeleriniz vardır şüphesiz; asla unutamadığınız oyunlar, sizinle öyle yoğun duygusal bir bağ kurarlar ki, hayatınız boyunca başka bir oyuna bu kadar özel bağlanmayacağınızı bilirsiniz, çünkü megabayt dolusu verinin veremediği başka bir şey vardır bu tip oyunlarda, oyunu oynadığınız yer, oyunu oynadığınız zaman ve oyunu oynadığınız kişi hep birlikte bir denkleme girerek asla çözemeyeceğiniz bir anı sarmalı oluşturur hayatınız boyunca.
Siz bu anı sarmalından çıkmak için debelendikçe daha çok içine girersiniz, bir noktada hatırlamaya çalışmak nafiledir; tam detayları gittikçe gider fakat yaşattığı duygular asla gitmez.
Silent Hill böyle bir oyundu işte, bütün hikayesini, sistemini, aldığı puanları, yeni oyunlarını vesaire bırakırsak, dünya üzerinde bu tarz bir bağlantı kurabildiyseniz, tek bir oyun olsa bile olur, işte bu size gerçekten şanslı bir azınlığın içine sokar ve bu işten biraz olsun anladığınızı gösterir.
Oyunculuk kavramı bir oyuna saatlerini vermek, multiplayer turnuvalarında çok iyi oynamak veya oyunun her şeyini bilmek demek değildir aslında, biraz da ruh dediğimiz o engin okyanustan bir damla vermektir saygı duyduğunuz hikayelere…
Oyun Akademisi haftaya sizlerle olacak, o zamana kadar keyifli kalın.
Why should it matter, your dreams of a child?
Innocence is gone. Only fear to play with
Faces are changing, but nothing is changing the pain
Too late…