Ozan Aydemir Röportajı

Merhaba Ozan Bey, röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz.

1    Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

Tabi, kısaca bahsetmeye çalışayım, 78 Haziran doğumluyum 40’a merdiven dayamış biriyim. 9 yıldır evliyim, bir kızım (Nil 4,5 yaşında) bir de oğlum var (Pars 1 yaşında). İstanbul Üniversitesi İşletme mezunuyum ve Marmara Üniverstisi Radyo & Televizyon bölümünde yüksek lisansımı tamamladım. İş hayatıma yazar olarak TBWA’de başladım, sonrasında sırası ile bir çok irili ufaklı yerel ve global ajansta çalıştıktan sonra (99’dan itibaren) 2008’de kendi ajansımı kurdum. 2009’da ise beklenmedik bir gelişme ile hisselerimi satarak oyun sektörüne geçiş yaptım ve Joygame’de macerama başladım. Daha doğrusu Joygame’nin açılışını yaptık J. Dile kolay tam 7 sene oyun sektörüne önce Producer, sonra Joygame VP ve son olarak Netmarble Turkey Pazarlama Direktörü olarak devam ettim. Geçen senenin sonunda ise yaş 40’a gelmeden uzun bir düşünme ve araştırma sonrası yeni ortaklarımla, kendi şirketimi açarak yola devam etme kararı aldım. Fanatik Galatasaray’lıyım bu aralar çok üzgünüm J, en büyük amacım, çocuklarımın mutluluğu, en büyük hobim hala ve hala oyun oynamak, her gün her türden film seyretmek, fırsat bulursam snowboard yapmak… Yazmayı hala çok seviyorum, yıllardır bitiremediğim bir kitabım var sanırım bitiremeden öyle kalacak. J Bunca sene boyunca yerel, global ekiplerimle ya da bireysel 58’e yakın ödül kazandım. Bunlar ne işe yarıyor derseniz, anca işte böyle röportajlarda kişisel mastürbasyona yarıyor diyebilirim. İş hayatında duyduğum en büyük haz, geriye dönüp baktığımda benimle çalışanların benimle gerçekten mutlu olarak çalıştıklarını ve hala karşılıklı sevgi içinde olmamızı görmemdir. 

2- Türk oyun sektörünün son dönemlerdeki yükselişini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu gelişme oldukça mutluluk verici. Bunu 7 senesini bu sektöre vermiş biri olarak değil bir oyuncu Ozan Aydemir olarak söylüyorum. PC’den mobile, yayıncısından yapımcısına kadar gelişim oldukça muazzam. Birincisi, yerel ve genç girişimciler için bu büyük bir fırsat olabilir. Bu pazarın büyüklüğünü gören dev holdingler, yatırımcılar genç yetenekleri daha fazla destekleyebilir, onlara fırsat yaratabilir, hayallerini gerçekleştirmelerine olanak sağlayabilir. Toged, Oyunder gibi dernekler, Bahçeşehir Üniversitesi Game Bug Lab gibi oluşumlar işlerini gerçekten çok sıkı ve profesyonel olarak yapmaya çalışıyorlar. Sektör büyüdükçe istihdam da artıyor bu da oyun sektöründe çalışmak isteyen ve kendini bu alanda geliştirmek isteyen gençler için büyük bir fırsat. Yayıncı, yapımcı, online, kutu, free to play, pay to play, konsol, mobil ya da pc fark etmeksizin seçeneklerimiz artıyor. Seçeneklerin artması demek rekabetin artması demek. Rekabet demek daha kaliteli projelerin, oyunların bizlerle buluşması demek. Bundan seneler önce ben Joygame’deyken Cengiz Han 2 ya da kapanan oyunlardan Son Destan için TV reklamları çıkardığımda herkes şaşırmıştı. Nasıl oyunun reklamı mı olur TV’de diye. Bugün ise her gün dışarda TV’de oyun reklamlarını hem de gerçekten yüksek bütçeli ve kaliteli prodüksiyonlarla görmek mümkün. Bu pazarın ve rekabetin ne kadar büyüdüğünü gösteriyor, Mass’e yani genele ulaşmak için artık yatırım musluğu daha da açılmış durumda.

3-    Yerel oyun geliştiricilerine gereken önemin ve yatırımın verildiğini düşünüyor musunuz?

Henüz tam olarak olmasa da somut adımlar atılmış durumda ve mutluluk verici. Buradaki birkaç unsur var. Birincisi yerel oyun geliştiricileri kendini vizyon olarak geliştirmeye başladı. Olayın sadece “Tofaş Drive” oyunları olmadığını anladılar J. İkincisi Gamebootcamp gibi (ben de mentorluğuma devam ediyorum) girişimler çok ama çok mutluluk verici. Gönül isterdi ki seneler seneler önce olsa idi de ben de bu oluşuma bir amatör yerel genç girişimci olarak başvursaydım. Gedik Yatırım, MV Holding ve Netmarble’ın 22 milyon liralık sermaye ile kurduğu StartersHub, İstanbul’un en merkezi noktalarından Levent’te aynı anda 140 kişinin çalışabildiği 1200 metrekarelik bir ofise sahip. Girişimcilere finansal destek, mentorluk dışında ofis ve ekipman desteği de sağlıyorlar. Muazzam bir olay. Şu anda yatırım yaptıkları 17 proje var. Yılda 40 girişimi destekleme hedefleri var. Umarım devlette bu sektöre en kısa zamanda el atar ve girişimcilerin önünü daha da açar. Burada ki el atmaktan kastım sadece maddi yatırım değil, sektörel eğitim de şart. Bakın fikir bulmak çok kolay, her gün 100 tane fikir üretebilirim ama fikri hayata geçirmek zor olanı. Ve hayata geçirirken doğru uygulamanız gereken bazı dinamikler var, oyunun altyapısı, hikaye kurgusu, görsel / animasyon kalitesi, monetization sistemi, devamlılığı, operasyonel anlamda müşteriye hizmeti, pazarlaması. Bunlar ayrı kollar ve inanın kolay değil ve inanın bilgi deneyim ve yatırım gerektiriyor. Biri yanlış oldu mu, bu kadar emek çöpe gidiyor. O yüzden her alanın uzmanı yetiştirilmeli, o bilgiler edinilmeli. Benim avantajım hep şu oldu; Sıfırdı sektör ben sektöre girdiğimde, pazar yok, oyun sektöründe çalışmak da neyin nesi denen bir zaman, oyun nasıl develop edilir, nasıl pazarlanır bir örneği yoktu. Ama avantajım hep yurtdışından pratik eğitim almak oldu. Yapımcılarla A’dan Z’Ye (lokalizasyondan, server kurulumlarına kadar) beraber çalıştığım için bir çok dinamiği bu 7 senede öğrenme fırsatı yakaladım.

4-    Joygame bünyesinde çok başarılı pazarlama stratejilerine imza attınız bu durumu iyi bir oyuncu ve gözlemci olmanızdan kaynaklandığını düşünüyor musunuz? Veya iyi bir oyuncu olmasaydınız da bu tür başarılı çalışmaları yapabileceğinizi düşünüyor musunuz?

Burayı biraz uzun yazacağım. Ben ekibimle milyonlara ulaştım. Bunu her defasında ben yaptım diye ortalıklarda gezinmedim ama 7 senede elde ettiğimiz başarılar gerçekten bir rüya gibiydi. Rakamlara bakarsak beraber; 32 oyun yayını, 35 milyonun üzerinde üye, onlarca ödül, 90.000 anlık oyuncu sayıları, 450.000 günlük oyuncu sayıları, Coca Cola, Samsung, Fanta, Turkcell gibi devlerle partnerlikler, Manga, Yetkin Dikinciler, Murat Serezli, Erkan Uygun, Sabri Ugan, Ahmet Çakar, Atilla Taş gibi çok değerli sanatçılarla lokalizasyon çalışmaları, Türkiye turları, turnuvalar, oyun portalı dışında anime, esport, müzik özelinde portallar çalışmalar… Çok sıkı bir oyuncu olmamın elbet etkisi oldu, bir pazarlamacının sattığı ürünü ve hedef kitleyi bilmemesi gibi bir durum söz konusu olabilir mi? Buradaki avantajım pazarlayan da bendim ürünü oynayan da bendim. Önce kendim ve ekibim üzerinde test ederek tüm pazarlama planlarını yaptık. Oyuncu olduğum için dile alışmam kolay oldu, fikir üretmek daha kolay oldu çünkü o kadar çok oyun oynuyorum ki birçok fikir üretme şansın oluyor farklı oyun türlerinden tatlar alarak. Ama oyuncu olmasaydım da gene işimi en iyi şekilde yapardım diye düşünüyorum, belki başlangıç prosesi alışma süreci daha sancılı olurdu ama olurdu. Daha önceki reklam yıllarımda terlik firmasının da pazarlamasını yapıyordum, spor ayakkabı da sucuk da. Sucuk yapmayı öğrenmiştim yerinde fabrikasında, kurutulmuş bağırsak içi nasıl doldurulur anlatabilirim yani ama girmeyelim o konuya J Yani sadede gelirsek, oyuncu olmak elbet avantaj ama şart mı asla değil! Bir de burada bir konuya değinmek istiyorum, bu 7 senelik dönemde çok sevenim ve takipçim olduğu kadar beni bir o kadar sevmeyen bir kitle de oluştu. Getirdiği oyunlar çok kötü ve kalitesiz, çok fazla insan oynuyor onlarla oynamak istemiyoruz gibi… Ama unutulan bir nokta oldu. Ben bir pazarlamacıyım, hedefim niş bir kitle değil genelin oynaması sektörün büyümesiydi. Ve zamanın şartları ve Türkiye ekosistemine bakarsak bilgisayar sistemlerinin kaldıracağı, internet kafelerde oynanabilecek, her eve kolayca girebilecek, internet kotasını zorlamayacak şekilde kriterlere uymak zorundaydım. Başarı da buradan geldi. Beğenirsin beğenmezsin ayrı konu ama başarıyı küçümsemek bana hep komik geldi, hatta üzüldüğüm çok zaman oldu. Bana ve aileme de kişisel sataşanlar oldu o noktada üzülmeyi dert etmeyi bıraktım. Buna güzel bir örnek de vereyim gıda sektöründen; çok lüks bir et lokantası düşünün lezzetli mi lezzetli etleri var bir yediniz mi sürekli yemek istiyorsunuz ama pahalı, niş, butik olarak çalışıyor belli bir kesime hitap ediyor. Ama zincir bir hamburger markası düşünün (isim vermeden anlatmaya çalışıyorum) herkes bilir ve herkes yemeye devam eder, lafını da esirgemez hamburger ekmeği kötü, kızartmaları iyi değil, eti kokuyor. Ama konumlandırma odur zaten daha ucuz ama yaygın olması. İşi doğru ve etik yaptığınız sürece ve hedefiniz bu ise bunu yapmak zorundasınız pazarlamada. Umarım anlatabilmişimdir derdimi içimde uhde kalmış J “Beni sevin”e getiriyorum yani konuyu kötü bir insan değilim.

5-    Geçtiğimiz aylarda Joygame bünyesinden ayrılarak kendi şirketinizi kurdunuz bize bahsedebilir misiniz Purple PAN’dan?

Tabi ki seve seve. Ayrılığım uzun bir zaman aldı çünkü dile kolay 7 sene emek sonrası böyle bir karar almak zordur hele ki ismini bu kadar yapışmış ise markaya. Ama her profesyonel insan belli bir yaşa geldiğinde kendisi ve ailesi için en doğru kararı vermek zorunda. Ben Joygame’yi çok sevdim hep seveceğim, her günün hafta sonun 7 / 24 çalışarak geçti. Bu emeği artık kendim için vermeye karar verdim. Gerçekten çok kaliteli ve dünya tatlısı ortaklarımla PURPLE PAN’i kurduk.

Hep hayalim vardı ve yarım kalan bir konu idi benim için kendi işinin başında olmak. Kısaca Purple Pan’i de anlatmak isterim. 4 ortağız, 4 çalışanımız var şuan. Purple Pan özünde bir dijital proje atölyesi, yani kendi dijital projelerini üretiyor. Purple Pan’in amacı TR pazarı başta olmak üzere pazarın ihtiyaçlarına göre kendi dijital projelerini (aplikasyon, oyun, e-commerce, tool vs..) üretip pazara sunmak. Her projenin kendi ekibi var, proje tutarsa devam, tutmaz ise yeni projeye geçiyoruz. Purple Pan aynı zamanda 360 derece hizmet veren reklam ajansı. Şuan içlerinde Japon anime devi Doraemon’un da olduğu 3 markamıza full pazarlama hizmeti veriyoruz.

6- Purple PAN’da oyun yayıncılığı ya da geliştiriciliği düşünüyor musunuz?

Zor bir soru J geliştiricilik kısmına varız kesinlikle. Hatta Doraemon markamız için 1 aplikasyon 2 oyun projemiz var üzerinde çalıştığımız. Onun dışında da fırsat görürsek neden olmasın. Oyun yayıncılığı ise şimdilik raftaki bir konu. Öncelikli hedefimiz oyun sektörüne yönelik Gaming in Turkey markamızla pazarlama hizmeti vermek. Ama açık söylemek gerekirse birçok öneri ve istekle gelen oluyor bize yayıncılıkla ilgili. Raftaki fikir ilerleyen dönemde belki gerçeğe dönüşebilir ama yayıncılık kolay bir iş değil çok iyi bir yatırım gerektiriyor.

7- Genel olarak baktığınız zaman oyun sektörüne neler ileriye gitti neler geriledi bunların temel sebepleri sizce nedir?

Teknoloji! Teknolojinin bize sunduğu olanaklar o kadar ilerledi ki (belki bu yazdıklarım 20 sene sonra çocuklarıma komik gelecek) oynadığımız oyunlardaki gerçekliğe yakınlık, içerik derinliği çok arttı. Hiç olamaz dediğimiz türler ortaya çıktı. Bu teknolojiyi kullanan yapımcı ve yayıncı sayısı arttı, kullanıcı sayısı arttı, arz talep dengesiyle sektör büyüdü. İrili ufaklı developer firmaları ya da bireysel yapımcılar cesaretlendi. Sektör tanınır, bilinir ve saygı duyulur hale geldi, “aman adı üstünde oyun” lafı raflara kalktı. Rekabet üst seviyelere ulaştı, firmalar kaliteye daha önem vermeye başladı. Platform sayısı arttı, PC, Konsol, Mobil şimdi de VR geliyor. Bir sonraki step ne olacak onu ben de bilemiyorum.

Ama; Bu yazacaklarım tamamen bireysel bakış açımdır; birçok çıkan oyun sadece görsel kalitesine önem vererek çıktığı için içerik namına özel ve akıldakalıcı bir değer katmaz oldular. Hikâye kurguları vasatı aşamayan binlerce oyun türedi. Day of the tentacle, Maniac Mansion, Sanitarium, gibi macera oyunları çıkmaz oldu yeni nesil bu tarzı unuttu. Eskiden bir oyunu oynayabilmek bile macera idi, gidip kaset oyun almak, kafa ayarını yapmak ve en sonunda oyunu oynayabilmek… Bu öyle büyük bir hazdı ki, yeni nesil bunları hiç bilemeyecek J Ama dediğim gibi bunlar benim kişisel özlemlerim. Kimine göre bunlar ne ya bu zorlukları aştık diyebilir ama benim zamanımda zorlukları ile güzeldi her şey…

8- Yayıncı oyun firmaları çok geniş bir oyun yelpazesine sahipler bu kadar oyun getirmek mevcut oyuncuları parça parça bölmek demek değil mi? Yani daha çok oyun daha çok oyuncu getirir şeklinde mi bir yaklaşım söz konusudur?

Bu tamamen yayıncının nasıl ilerlemeliyim sorusuna vereceği cevapla ilgili. Bakın bu sektör çok kazandıran bir sektör olabileceği gibi çok çabuk firma batırabilecek derecede riskli bir sektördür. Yüzlerde, binlerce oyun arasından sıyrılmanız lazım, teknik sorunlar yaşamadan devam ettirmeniz lazım, pazarlamasını çok iyi yapmanız lazım, oyuncu ile sürekli iletişim halinde olmanız lazım, inanılmaz büyük bir sermaye lazım. Oyunun devamlılığı lazım ve her şeyden öte oyunun aynı zamanda para yapması da lazım. Bir firma bir oyunu piyasaya sürüp çok başarılı olabilir. Bu noktada karar mekanizması başlıyor. Örneğin Riot ve Blizzard. Riot yıllardır tek bir oyun üzerinden devam ediyor ve çok da başarılı. Tek oyun ama global bir strateji ile ilerliyorlar. Tek bir bölge değil gelir kaynakları. Bu da risklerini azaltıyor. Blizzard da senelerce 3 oyun üzerinden devam etti, Wow, Diablo, Starcraft. Ama sonra ne oldu da strateji değiştirdi? Segment olarak elde edemediği ya da kaçırdığı oyuncular vardı ve onları yeniden elde etmesi gerekiyordu. O yüzden Heroes of Storm, Hearthstone’u çıkardı. Şimdi de Overwatch yolda. Aslında sorunun cevabına geliyorum yavaş yavaş. Şimdi Blizzard parça parça bölmüş mü oldu oyuncularını? Hem evet hem hayır. Ben aynı anda hem Wow oynuyorum hem Hos oynuyorum ama Diablo da oynuyorum ve Overwatch’u bekliyorum. Kendi içinde çelişmeyen bir strateji ile ilerlendiğinde, bu strateji oyuncunun markaya sadakatini arttırmakla kalmıyor ARPPU’sunu yani kişi başı alımı da arttırıyor. Her oyun için ayrı ödemeler yapıyorum. Ama o oyun türlerini gene Blizzard üzerinden oynuyorum. Yayıncılardaki ana taktikte budur; ya tek oyun üzerinden gider ama bu işi çok çok iyi yaparsın ve globale yayarak riski minimize eder geliri arttırırsın, ya da farklı türlerden farklı oyunlar piyasaya sürerek, oyuncuyu oyundan oyuna atlatır ama gene kendi elinde tutarsın. İşin riskli tarafını gene hatırlatmak isterim; bir firma sadece bir oyunun tekelinde gelir elde ediyorsa, o oyunda olası bir teknik sorun yaşanması, popülaritesinin azalması ya da daha kaliteli bir türevinin çıkması ile oyuncu sayısının azalması durumunda bir sonraki tehlikeli faza hazır olması lazım.

12- E-spor çok yükselişte bunun temel sebebi nedir sizce?

Rekabet! Tek kelime ile anlatmak istersek cevabı rekabettir. Bakın rekabet ögesinin seyirciye ve içinde olan kişiye doğru gösterildiği her alan başarılı olmaktadır. Ayrıca rekabet sırasında oyuncu kazansın ya da kaybetsin içinde bulunduğu ve hissettiği manevi haz muazzamdır. Hem başarı hem başarısızlık anında. Bu sadece e-sport özelinde değil. TV’lerdeki yarışmalarda da aynı konu geçerli. İzlerken mutlaka içten içe birini tutmuyor musunuz? (Yürü be Turabi diyenler olmuştur mutlaka ya da Allah Belanı V… Turabi…J) Birinci unsur rekabetin oyunlarda hem oyuncuya hem de oyunu ve oyuncuları izleyene çok iyi yansıtılmaya başlanması.

Tabi bu nasıl oldu da bu kadar ilerledi? Cevap: Yatırımla!

Yayıncı ya da yapımcı firmalarda sadece bu konuya özel kendilerini geliştirmeye devam ediyorlar. Sadece e-sport için internal ekipler kuruluyor, spikerlik kavramı oyun dünyasına yerleştiriliyor, sadece online değil offline şova dönüşüyor ve rekabet sadece yerelde değil globalde devam ediyor. Oyuncular arasında kanaat önderleri çıkıyor, çıktıkça takipçileri yüzbinlere milyonlara ulaşıyor, onlar da en az takip ettikleri kişi kadar oyuna bağlanıyor onlar gibi oynamak istiyor. Taraftarlık devreye giriyor fanatizme doğru ilerliyor. Tam da bu sırada kanaat önderleri üzerinden ürünler satılıyor pazar giderek büyüyor. Verilen ödüller o kadar büyük meblağlarda olabiliyor ki, buna ulaşmak isteyen herkes şansını denemek için e-sport’un içinde olmak istiyor.
Sponsorlukların dev boyutlara ulaşması da bu e-sport’un gelişmesinde büyük rol oynadığını söyleyebiliriz. Dev holdingler, markalar artık bu organizasyonlara sponsor olmak istiyor genç kitlenin yanında olmak ve ona oyun ve e-sport kanalı üzerinden ulaşmak istiyor.

13- Son olarak söylemek istedikleriniz?

Bu röportaj için çok teşekkür ederim. Uzun zaman sonra içimi de dökmüş oldum. Bir de gençlere ufak ve naçizane bir önerim olacak. Oyun sektöründe çalışmak hem çok eğlenceli hem çok zor, bunun bilincinde olmaları lazım. Oh ne güzel oyun sektörü, sevdiğim işi yapacağım demek çok güzel ama gün sonunda bu bir iş, hizmet vermek zorunda olduğunuz ve hizmet verdiğiniz oyuncuların büyük kısmını mutlu etmek zorunda olduğunuz çok zor bir iş. Oyun sektöründe çalışırken artık oyuncu olmayacaklarını unutmamaları gerekir. Kendilerini daha ilerisi için geliştirmeleri, rakamlarla haşır neşir olmaları gerekir. Pazarlamayı öğrenmeleri gerekir. Son olarak da kendilerini asla sadece ve sadece oyun sektöründe çalışmalıyım diye kısıtlamamalılar. Sonuçta Türkiye’de çalışabilecekleri firma sayısı ve istihdam sınırlı. Farklı alanlarda da çalışma fikrine adapte olmaları lazım. Aksi halde kendilerini geliştirme şansları çok olmayacaktır.

Röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz.

Exit mobile version