Oyun Ön İncelemeleri

Paradise

Syberia efsanesinden sonra Microids ile yollarını ayırıp Microids
bünyesindeki arkadaşları Michel Bams, Olivier Fontenay gibi birkaç yapımcı ile
White Birds Productions’u kuran Benoit Sokal’ın üzerinde çalıştığı en son oyun
Paradise, bundan yaklaşık bir sene önce duyurulmuştu ve bu yılın Mayıs ayında
Amerika’da yapılan E3 fuarında da gösterime çıkmayı başardı. Öncelikle Lost
Paradise ismiyle anılan yapım, E3 sırasında yapılan açıklama ile adını Paradise
olarak kesinleştirdi. Fuar alanında Benoit Sokal, kendisine yöneltilen isim
değişikliğine dair soruları, bu ismin oyundaki atmosferle daha iyi örtüştüğünü
belirterek yayınladı. Kendisinin söylediği üzere oyunda araştırıp bulduğumuz yer
aslında kayıp bir yer değilmiş. Biraz saçma bir nedenden ötürü değişikliğe
gidildiğini sezdim; fakat bu ismin de gayet güzel durduğunu söylemek isterim.
Zira başlı başına “Cennet” isimli bir oyun gerçekten de muhteşem bir atmosfere
sahip olacaktır.

Son dileği kızını bir defa daha görmekti…

Paradise’deki kahramanımız da Syberia’da olduğu gibi bir bayan; ismi ise Ann
Smith (oyunun ilerleyişinde ise gerçek adının Karen Crown olduğunu öğreneceğiz).
Ann, Afrika’nın ortasında yer alan Maurania adlı ülkenin Rodon adındaki diktatör
kralının kızı olarak karşımıza çıkıyor. Karakterimiz 10 yaşındayken Avrupalı
annesi Rodon’dan boşanır ve Ann’i de yanına alarak İsviçre’ye gider. Babasının
kötü olan itibarına rağmen kahramanımız babasını yıllar boyunca sevgiyle anıp
sürekli özlemektedir. Büyüdükçe babasına olan sevgisi eksilmeden artan Ann,
günün birinde babasının ciddi şekilde hasta olduğunu ve kızını son bir kez bile
olsun görmek istediğini öğrenir. Bunun üzerine hiç vakit kaybetmeden babasına
zamanında yetişmenin umuduyla Maurania’ya doğru yola çıkar. Ann’in gitmek üzere
yola çıktığı Maurania’da ise tam bu esnada kaos bas göstermiştir ve halk Rodon
yüzünden ayaklanmıştır. Halkın ayaklanması silahlı çatışmaya dönüşmüştür ve
Rodon’a kendisinin bulunduğu gemide bile rahat vermemektedir. Tam da bu sırada
olabilecek en kötü şey meydana gelir ve silahlar Maurania’nın semalarında
babasının yanına gelmeye çalışan Ann’i hedef alır. Yere çakılan uçaktan sağ
kurtulabilen kahramanımız bu kargaşa ortamında babasına gitmenin bir yolunu
bulmalıdır; ama her daim devam eden aksilikler burada da Ann’in yakasını
bırakmaz. Kahramanımız uçaktan sağ çıkabilmiştir; fakat bu kez de hafızasının
bir kısmı yerinde değildir. Sadece pasaportunda yazdığı kadarıyla ismi ve
İsviçre’deki yaşamından kesitler aklındadır. Bunun dışında aklında hiçbir şey
yoktur ve hakkında herhangi bir şey bilmediği bir ülkenin topraklarında neden
burada olduğunu ve buradan nasıl çıkılacağını bulması gerekir. Eh, tabii bir de
babasının yanına son nefesini vermeden varmalıdır. Fakat böyle bir görevi olup
olmadığı hakkında da hiçbir fikri yoktur.Görüyoruz ki bir tarafta kızını yıllar sonra ilk kez görme umuduyla ölüm
döşeğinde bekleyen bir baba var ve diğer tarafta da babasının yanına gitmeye
çalışırken talihsiz bir kaza yasayan kahramanımız. Benoit Sokal’ın yine ince
ayrıntılarla döşediği bu güzel hikâyenin detaylarını oyunu oynarken
görebileceğiz.

Syberia cennetinden sonra şimdi Paradise’e yolculuk…

Oyunumuz Maurania’daki dört farklı yerleşim biriminde geçiyor. Hatırlayacak
olursanız Syberia 1 ve 2’de de belli yerler üzerinde trenimiz duruyordu ve
buralarda islerimizi hallettikten sonra yolumuza kaldığımız yerden devam
ediyorduk, her ne kadar Syberia 2’de trenimizi kullanma sansını pek bulamadıysak
da. Paradise’de ise az önce bahsettiğim gibi dört ana bölüm var. Ann’in kazadan
sonra uyandığı ilk yer olan Madargane şehri ülkenin kuzeyinde yer alan bir yer.
Ayaklanan halk ağırlıklı olarak kuzeyden saldırdığı için bu şehirde yasayan
insanların çoğu buradan uzaklaşmaya çalışıyor. Kahramanımız ise bu şehirde yaşlı
ve garip bir prens ile tanışıyor; prensimiz bizden siyah bir leoparı doğduğu
yere geri götürmemizi istiyor. Madargane’da yalnızca bu isi gerçekleştirmekle
kalmıyor, kim olduğumuz ve neden burada bulunduğumuz hakkında da birçok ayrıntı
elde ediyoruz. Ayrıca leoparımız da bize burada katılıyor ve oyun boyunca
fazlasıyla yardımı dokunuyor (bazılarınızın Oscar dediğini duyar gibiyim).

Burayı atlattıktan sonra Baboab ağaçlarında yasayan bir kabile ile
karsılaşıyoruz. Bu kabilenin inanışlarına göre yerden gelen her şey bir tabu,
yani yasak. Bu sebepten dolayı yer ile asla temasa geçmiyorlar ve ağaçların
üzerinde yasayıp gidiyorlar. Üçüncü bölümde yeryüzünün oldukça derinlerinde yer
alan bir elmas madenine yolumuz düşüyor, dördüncü ve son bölümde ise Rodon’un
devasa gemisinde kendimizi buluyoruz. Oyunun E3’te gösterilen kısmında ağaçlarda
yasayan Molgrave kabilesi bulunuyordu ve Paradise’ı merak eden fuar
ziyaretçileri oyunun bu kısmını görebildiler. Az önce saydığım dört dünyadan ilk
ikisi ise yapımcılar tarafından tamamlanmış bir vaziyette; son ikisi ise halen
yapım aşamasında.

Oyun sırasında Ann’in yanı sıra bazı bölümlerde leoparı da kontrol edebileceğiz.
Bununla beraber oyun sırasında kahramanımız Ann ile leopar arasında tuhaf bir
birliktelik bulunacak ve ikisi birbirine hikâye boyunca fazlasıyla
bağlanacaklar. Zaten leopar ve onun kendi öyküsü oyunun arka planındaki
ayrıntıları meydana getiriyor ve bunların epey dokunaklı olacağı da yapımcılar
tarafından belirtilenler arasında.Oynanış esnasında leoparı kontrol
edebileceğimiz yerler de bulunacak ve leoparımız, tıpkı Syberia’daki Oscar gibi
bizim için fazlasıyla önemli olacak. Syberia’daki etkileşimli oynanıştan daha
fazlasını Paradise’de bize sunmak isteyen yapımcılar, normalde Ann’in
yapamayacağı şeyleri leopara ekleyerek bunu gerçekleştirmeye çalışıyorlar.
Yüksek yerlere tırmanma, insanları korkutma, karanlıkta görebilme gibi şeyler
leoparımızın bize sağlayacağı faydalar arasında yer alıyor. İki oynanabilir
karakterin dışında oynanış genel hatları ile Syberia’nın aynısı olacak şekilde
tasarlanıyor. İki boyutlu arka planların üç boyutlu render edilmesi ile elde
edilen mekânlar üzerine eklenen üç boyutlu karakter ve cisimler ile alışıldık
bir arabirim oyunun temelinde yer alanlardan. Bunun yanı sıra birçok yan
karakter de bizimle birlikte olacak. Tıpkı Syberia’da olduğu gibi etraftaki
cisimlerle ve insanlarla etkileşimimiz üst düzeyde olacak. Özellikle kendi
kimliğimizi ve neden buralarda olduğumuzu etraftaki insanlara sorarak
öğreneceğiz ve Rodon’a, yani babamıza giden yolda onlardan yardım alacağız.
Yayınlanan oyun içi ekran görüntülerinden önce internette bulunan karakalem
çizimlerde çift başlı devekuşu gibi alışılmadık hayvanlar göze çarpıyordu.

Bana bir masal anlat baba…

Bunların tamamının da oyuna ekleneceğine dikkat edersek Maurania’nın ne kadar
enteresan bir yer olduğunu anlayabiliriz sanırım. Benoit Sokal’ın oyunlarında
yer alan bulmaca ağırlıklı olmayan; tam aksine hikâyeyi oyuncuya yaşatmayı
tercih eden, bulmacaları ikinci plana atan oynanış ile Paradise’da da
karsılaşıyoruz. Buna göre çok da zorlu bulmacalar ummak yanlış olur. Bunların
neler olduğundan fazla bahsetmeyen Sokal’dan mantıklı ve oynanış düzenini
bozmayan bulmacalar bekleyebiliriz. Kullanılacak müzikleri ise Syberia’dan
hatırlayabileceğimiz Dimitri Bodiansky hazırlıyor. Paradise’e, daha piyasaya
sürülmesine 4 aya yakın vakit varken, klasik olma potansiyeli çok yüksek bir
adventure tanımlaması yapmak istiyorum. Birkaç gün önce ortaya çıkan bir haberle
Ubisoft ile anlaştığını belirten White Birds Productions 2006 Şubat’ının başında
oyunu piyasaya sürmenin hazırlıklarını yapıyor. Merakla ve heyecanla beklenen
yeni adventure’lar arasında yer alan Paradise’ı yakından takip etmenizi
kesinlikle öneririm.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu