Oyun İncelemeleri

Path of Exile

Yaptığı işle ilgili tutkulu olan insanlar vardır. Hayatlarında ne olursa olsun, yaptıkları şeyin değerinin, kendileri için öneminin bilincinde ve bu doğrultuda çalışan tiplerdir bunlar. Sevdikleri ve sevmedikleri şeyleri çok iyi bilirler ve günün birinde, tutkulu oldukları şeyle ilgili bir girişimde bulunacakları zaman, neyi nasıl yapacaklarını çoktan belirlemişlerdir.

Path of Exile’ı yapan ekip böyle bir ekip işte. Aksiyon RPG türünde çıkan oyunları beğenmeyen ve “nerede o eski ARPG oyunları” diyen,  “Madem piyasa kötü, biz de kendi oyunumuzu yaparız!” hayali altında güçlerini birleştiren bir grup insan.  Bu insanlara biz Grinding Gear Games diyoruz, yani kısaca GGG.

GGG, enteresan bir firma. Oyunu 2010 Sonbaharı’nda duyurduklarından beri, çok sessiz ve derinden çalışıyorlar, buna rağmen, ciddi anlamda sağlam bir oyuncu kitlesine kavuştular. Özellikle bu oyuncu kitlesi oyunun açık beta durumuna geçmesiyle gittikçe çoğaldı.

GGG’nin ilk oyunu Path of Exile, pek çok açıdan eski zindan ARPG’cileri için olması gereken şey, bu konuda oldukça netim. Diablo 3 ile çok büyük hayal kırıklığı yaşayan oyuncu kitlesi, uzun zamandır böyle bir oyunu istiyordu, hatta dünya çapında oyuncuların PoE ile ilgili birleştiği nokta, PoE’nin “Diablo 3’ün olması gereken versiyonu” olduğu. Peki ama bu ne anlama geliyor?

Oyun yapmak için, oyuncu olmak gerekiyor, bu bir gerçek. Bir oyuncuyu neyin eğlendirdiğini bulmak için, tasarımcının önce kendi içerisinde bulduğu cevaplara odaklanması, sonra pazara bakması lazım. Büyük oyun şirketlerinin bünyesinde çalışan deneyimli oyun tasarımcıları, bir süre sonra kanımca “oyuncu” yanlarından kopuyorlar. Sürekli olarak devasa bir projenin dört bir yanıyla ilgileniyor olmak, yanlışları ve doğruları bulmak için mücadele etmek ve en nihayetinde bunu finansal bir başarıya dönüştürmek, oyunculuk “iç güdüsünü” köreltiyor olmalı, en azından son yıllarda karşımıza çıkan örneklerin çoğundan yola çıkarsak, böyle bir sonuca varmak çokta yanlış olmaz.

Path of Exile ekibini, milyon dolarlık şirketlerden ayıran en önemli kısım, henüz o “oyuncu” iç güdülerini kaybetmemiş olmaları. En azından PoE, ilk girdiğiniz andan itibaren size böyle hissettiren bir yapım.

Exile, klasik bir ARPG aslında fakat bu klasik görünümünün altında fazlası yatıyor. Hatta ağır bir işçilik yatıyor diyebilirim. Minimalist hikayesi ve basit oynanış mekaniklerini ötesinde, PoE’yi bu kadar güzel yapan şey detaylara verdiği değer.

PoE dünyası, karanlık ve bir o kadar fantastik. Düşük Fantezi görünümünde Yüksek Fantezi elementlerinin kullanıldığı bu bu dünya, içerisinde bulunmaktan hoşlanmayacağınız ve karanlığı ile sizi bir yerden sonra boğabilen bir yapıya sahip. Biz ise bu dünyaya ilk adımımızı yedi adet karakterden birisi ile atıyoruz. Bunlar aynı zamanda seçeceğimiz karakter sınıfıyla bütünleşik karakterler.

Karakter sınıfları, Diablo gibi, her birinin bir sınıfı olduğu gibi bir arka plan hikayesi var, ilk etapta yeni oyuncular sadece altı tane seçebiliyorken, daha sonra “Scion” karakteri de açılmakta. Karakterlerimiz sırasıyla Duelist, Marauder, Ranger, Templar, Witch ve Shadow. Oyunun adından anlaşılabileceği gibi (Exile, Sürgün anlamına geliyor) karakterlerimizden her biri, yaşadıkları diyardan sürgün edilmiş vaziyetteler. Hepsinin sürgün edilme hikayesi ve nedenleri farklı fakat tek bir ortak yanları var; sürgün yerleri olan Wraeclast’ta hayatta kalmak.

Wraeclast suçluların ve toplumun istenmeyen elementlerinin, ölmek için gönderildiği, envai çeşit yaratıkla ve tehlike ile kaynayan bir coğrafya. Burada suçlular bir araya gelip, kendilerini korumak için dış tehditlere karşı bir topluluk oluştururlar ve hayatta kalmaya çalışırlar, biz de batan gemimizden kurtulanlardan biri olarak, Wraeclast’ta yolumuzu bulmaya çalışan karakterleri canlandırıyoruz.

Oyunun hikayesi oldukça minimal tutulmuş fakat dünyası ile ilgili bir şeyler öğrenmek istiyorsanız karakterleri dinleyip, çeşitli bölgelerde bulabileceğiniz ip uçlarını araştırabilirsiniz, özellikle benim denk geldiğim bir iki tane hikaye var, gerçekten çok başarılıydı

Yedi tane karakter sınıfı var, en az bir ya da iki adet özelliğe sahip.  Mesela Duelist, yüksek hızı ve hasarı ile, gayet başarılı bir vur kaç karakteri oluyor. Marauder, saf savaşçı karakteri, gücünü Strength’ten alıyor ve çok sağlam alan saldırıları var. Ranger sınıfı oyunun Dexterity sınıfı, uzaktan kritik hasarlar verip, çevikliği ile hasardan kaçabiliyor.

Templar Strength ve Intelligence karışımı bir sınıf. Hem hasar alıp hem de büyü kullanabiliyor. Witch büyücü sınıfımız ve Intelligence özelliklerinden faydalanıyor. Elemental büyülerin kullanımı konusunda uzman. Shadow ise Dexterity / Intelligence karışımımız ve genel olarak Rogue sınıfı gibi işliyor. Bir de uzman oyuncular için Scion sınıfı var, Scion Strength, Dexterity ve Intelligence karışımı ile öğrenmesi zor bir sınıf, bu sebeple zaten oyunu bir kere bitirdikten sonra açılıyor.



“Bu gördüğünüz her nokta bir adet yetenek. Bu Grid sistemi, Sphere Grid ismiyle Final Fantasy X’te kullanılmıştı”

Sınıflar gerçekten oldukça derin, bu derinliğini ise oyunun yetenek sisteminden alıyor. PoE’nin en sağlam yanlarından biri oyunun yetenek sistemi sanırım. Yetenek sistemi, Active ve Passive olarak ikiye ayrılıyor. Aktif yetenekler, oyunda bulunan eşyaların üzerine yerleştirdiğiniz taşlardan elde ettiğiniz ve savaşırken kullandığınız şeyler.

Şöyle açıklayayım, mesela Ranger’ın ilk etapta edindiği iki adet yetenek taşı var, bunlardan biri okunuzu alevli atmanızı sağlarken diğeri aynı anda bölge hasarlı ok atmanızı sağlıyor. Bunları kullanmak için slotu olan herhangi bir eşyanızı bulup onlara takmanız gerekiyor.  Siz bu yetenekleri kullandıkça sizinle birlikte onlar da ayrı ayrı seviye atlıyor ve daha güçlü oluyor.

Aktif yetenekler yanında bir Pasif yetenek sistemi var ki, işte o dillere destan. Bu sistem “Grid” sistemi diye bilinen, daha önce Final Fantasy X’te “Sphere Grid” ismiyle kullanılan bir sistemdi. Final Fantasy X’te yer alan bu fikri, GGG alıp geliştirmiş. Path of Exile yaklaşık olarak 1,350 adet Pasif yetenek barındırıyor.

Bu yeteneklerden her birini seviye atladıktan sonra seçebiliyorsunuz. Bunlar karakter statlarınızı güçlendiren şeylerden tutun verdiğiniz hasara, aldığınız hasara ve mananıza kadar karakterinizin her yanını etkileyen şeyler. Her karakter sınıfı bu Grid sisteminin çeşitli yerlerine yerleştirilmiş durumda, seviye atladıkça buradan yola çıkıp karakterinizi geliştirip Grid sistemi içerisinde yönünüzü belirliyorsunuz.

Bütün bunlar şu anlama geliyor, oyuna başlaması kolay, öğrenmesi kolay fakat uzun vadede okumanız gereken pek çok şey olacak. Bu bağlamda PoE, hardcore kitleye istediğini veriyor. Eğer çok detaylı ve karakter gelişimi için pek çok rehber okuyacağınız ya da kendi karakter yapınızı oluşturacağınız bir oyun arıyorsanız, PoE bu konuda oyuncuya “mühendislik” fırsatı sunmakta.

Herkese göre olmayan bu sistem, tutmuş olacak ki açık betasında 2 milyon kişi vardı. Bunun üstüne oyunda altın bulunmuyor, yani bir para sistemi yok, bunun yerine para yerini tutan eşyalar var. Bu eşyaları NPC’lere vererek takas yapabiliyorsunuz ya da eşyalarınızı güçlendirmek için kullanabiliyorsunuz. Tasarımcılar bunu oyunun içerisinde enflasyonu önlemek için uyguluyorlar.

Path of Exile, iki adet ana mod barındırıyor. Bu modlar “League” olarak geçiyor. Şu anda oyunda iki adet ana League var. Standard League, karakterlerin öldüğünde en son bulundukları şehre döndükleri ve tecrübe puanlarını kaybettikleri, herkesin oynadığı mod.

Hardcore League ise karakterlerin yeniden canlanamadığı ve öldüklerinde Standard League’e döndükleri mod. Bunlar tabii ki tek modları değil. Descent, Turbol Solo Immolation gibi kendi kuralları ve haritaları olan farklı oyun modları var, bunlar oyunun sürekli olarak dinamik bir şekilde, oyuncunun sıkıntısını önleyen özellikleri ve gerçekten işe yarıyorlar.

Bütün bu yukarıda saydıklarımın ötesinde, Path of Exile, multiplayer olmasının yanında bir de bedava. Bu multiplayer yapısı da oldukça ilginç. Bütün oyuncular aslında tek bir sunucudalar. Aslında bu durum, böylesine bir oyun için sıkıntılı olabilirdi. Exile, bu bağlamda kalabalık sorununu, yerleşim yerinin dışında bol bol instance kullanarak çözüyor. Yani her oyuncu kendi haritasında özgürce geziyor diyebilirim.

Peki ama PoE nasıl bedava? Oyun mikro satın alma sistemi ile kendi kendini idare ediyor fakat GGG bu konuda da çok hassas. Ekip olarak oyun dengesini bozan ve parayla satın alınan eşyalara tamamen karşı olduklarını söyleyerek, oyunda parayla satın alınan bütün eşyaların kozmetik olduğunun altını çiziyor. GGG ekibi bu prensibe “etik mikro satın alma” diyor.

Path of Exile, böylesi bir oyun için gayet göz dolduran grafiklere sahip, sanırım bana tek batan yanı, müzikleri ve seslendirmesi diyebilirim. Bunun üzerinde daha çok durulabilirmiş fakat yapımın diğer tarafları bu açığının sizi çok rahatsız etmesini engelliyor resmen.

PoE, gerçekten aksiyon rol yapma oyunu türünün ağır takipçilerini gönülden sevindiren bir yapım.  Steam’den ücretsiz edinebileceğiniz oyunu GGG ekibi, her yıl yeni bir eklenti çıkartarak 5 ile 10 yıl arası bir süre desteklemeyi düşünüyor.

Tabii ki şüphesiz Diablo’dan pek çok şey almış GGG ekibi, oyunun da zaten bunu inkar eden bir yapısı yok. Diablo’nun sevdiğimiz yanlarını alıp, kendi sistemiyle birleştirerek ortaya yeni bir şey koyuyor ve kendisini bununla başarılı bir şekilde var ediyor.

Eğer aksiyon rol yapma oyunu türünü seviyorsanız, zaten oynamanız lazım, bunun üzerine bir de hardcore oyunları seviyorsanız, kesinlikle oynamanız lazım diyebilirim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu