Karayip Korsanları serisi bir kez daha, tam olarak beşinci kez karşımızda ve beşinci kez Jack Sparrow, hayır, Kaptan Jack Sparrow ile tehlikeli, karanlık sulara açılıyoruz. Peki bu gerekli bir yolculuk mu? Pek sayılmaz.
Karayip Korsanları sersisinden yalnızca ilk filmi net olarak hatırlıyorum. Çünkü en beğendiğim, beni en sıkmayan ve en görkemli film o idi. Gerçekten güzel bir korsan evreninin temellerini atan bu film, hem set ve sahne seçimleri, hem oyuncuları, hem de merak uyandırıcı hikayesi açısından gerçekten sağlam bir yapımdı. Ancak maalesef seri, Disney’in para saymaktan nasır tutmuş parmakları arasında hatırladığımızdan çok farklı, anlamsız ve içi boş bir fabrikasyona dönüşmeye başlamıştı. İlk filmden sonra çıkanların çoğu bir öncekinin aynısı, yalnızca birkaç şey değiştirilmiş haliydi. Bu arada iki ve üçüncü filmleri de severim, yalnızca ilk film kadar akılda kalıcı değildi. Dördüncü filmi hiç mi hiç hatırlamıyorum. O kadar uçucuydu.
Beşinci filmden pek bir umudum yoktu, yani beklentilerimi gerçekten düşük tutarak girdim filme. Bunu yaptığıma da pişman olmadım, zira çoktan anlamış olacağınız gibi, gerçekten sorunlu bir film izledim.
Bana sorarsanız, Karayip Korsanları serisinin bozulma sebeplerinin başında, karakterlerin önem sırasının değişmesi geliyor. Hatırlarsanız serinin ilk filminde, hatta belki ikinci filminde de Johnny Depp’in canlandırdığı ikonik karakter Kaptan Jack Sparrow ana karakter değil, tam tersine yardımcı karakterlerden birisiydi. Onun arka planda bulunması hem seriyi daha ciddi kılıyor, hem de Jack Sparrow karakterinin daha akılda kalıcı ve merak uyandırıcı olmasını sağlıyordu. Ne zaman ki Jack Sparrow ön plana itildi ve ciddi, altı dolu karakterler bir kenara bırakıldı, işte serinin çehresi de o zaman değişti. Karayip Korsanları artık Jack Sparrow’a özel bir spin-off serisi olmuştu.
Beşinci filmde de işler değişmiyor. Jack Sparrow odaklı, sıradan bir Karayip macerasına atılıyoruz. Fantezi, macera ve komedi elementlerini karıştırıp ortaya seyiri güzel bir iş çıkarmaya çalışan Disney, maalesef amaçladığı şeyleri başaramamış. Tam olarak ne olacağına karar verememiş bir yapım var karşımızda. Hatta basitçe anlatmak gerekirse, en az Jack Sparrow kadar dengesiz olduğunu söyleyebilirim.
Yeni filmde Henry adlı genç bir denizci ile karşılaşıyoruz. Poseidon’un Çatalı’nı bulup babası Will Turner’ın üzerindeki laneti kaldırmaya çalışan bu genç, çok geçmeden yeni mürettebatı ile karşılaşıyor ve kendisini hiç ummadığı anda, ummadığı bir maceranın içinde buluyor.
Film yine seriden alışık olduğumuz o garip, grotesk havayı yansıtmayı çok iyi bir şekilde başarıyor. Salazar’ın etkileyici görüntüsü gerçekten aklınızda kalabilecek cinsten. Zaten filmde özellikle de o sahneleri beğendim. Gerçekten izlemesi ve görmesi keyifliydi. Ancak maalesef bu film için başka anlatılacak bir şey yok.
Seriye sıradan bir ekleme olarak gelen Dead Men Tell No Tales, kötü bir film değil. Ama günün sonunda yine bir başka Karayip Korsanları filmi olmaktan öteye gidemiyor. Filme girdiğinize pişman olmazsınız, ancak çıktıktan sonra da “ne gerek vardı ya?” demeniz çok olası.