Platoon
1986 yazında sinemaya girmişti Platoon. Ben ilk gösterimini hatırlayamıyorum tam olarak ama ailemle gittiğimizi biliyorum. Hatta bir yerden sonra, annemin beni dışarı çıkardığını da hatırlıyorum. Gerçekleri mi görmemi istemedi, çok mu sahteydi yapılmış olan, bilemiyorum. Ama aklımda kalan yegane soru,
“Değer miydi?”.
Yapımız gereği, tarihsel inceleme ya da gerçekler adı altında araştırma yapacak değiliz tabi ki ama kişisel bilgilerimden ufak bir giriş hazırlamanın, bu oyunu oynamak isteyenlerin konuya ısınması için daha faydalı olacağını düşündüm.
1950’li yıllarda, Amerikan hükümeti Vietnam’a asker yığmaya başlamıştı. Ortalama 25 30 yıl süren bu asker yollama sırasında, milyonlarca asker kullanıldı, yüz binlerce Vietnamlı öldürüldü. Bu yığmaların tabanında yatan sebep, Güney Vietnam’da özgürlük adına eylem yapan Vietcong grubunun durdurulması ve Fransız hükümetinin yardım isteği olarak gösteriliyordu.
Yıllar süren isim savaşları, çatışmalar, toprak değiştirmeler ve Nixon, Kennedy, Westmoreland, Ho Chi Minh isimlerinin tekrarı sonucunda bilanço korkunçtu.
Savaş için ilerlemiş bir teknoloji, ölümler, yıkılmış aileler ve savaşın yarattığı ruhsal çöküntüden kurtulamayan insanlar. Hatta Vietnam olayı, “Vietnam Sendromu” adında bir ruhsal hastalığa bile sebep oldu.
Ve oyunumuza dönelim şimdi de ve bakalım isminin adabı bir oyun mudur diye?
Kim ne derse desin, ilk defa gerçek bir strateji oyunu oynadım diyebilirim. Bir kere strateji oyunlarının mantığında, karakterlerin sizin emirlerinize göre hareket etmesi yatar. Yani bana kalırsa, yakınında bir düşman gören askerin hemen ateş açması saçmalıktır. Eğer sen zaten kendini koruyabileceksen, benim oyundaki fonksiyonum nedir?
Platoon oynarken, bütün adamlarınızı yönetirsiniz. Ama yönetmenin dışında, yönetmelisiniz de. Hemen kelime oyununu açıklayayım.
Bütün askerler, gerçek anlamda sizin yönetiminizde. Kimi yavaş koşar, kimi çok seri hareket eder, kimi ormana giremez vesaire. Her adamın yaşamı tek halde sizin yönetiminizde. Eğer bir adama “Git ve X noktasında bekle, B yönünden asker gelirse ateş et.” demezseniz o asker sadece vurulmak için ortalıkta dikilir. Yani yapmanız gereken aynı Vietnam’a gidenlere uygulananlar gibi kesin(!) emirler vermek. Ve buraya geldikten sonra da ikinci “yönetmek” fiili devreye giriyor.
Askerlere emir vermek ilk yönetimi bitirmiyor, tam tersine ikinci bir emir sıralamasına ön ayak oluyor. Stratejinin devamı adım atmayı öğrettikten sonra yürütmektir. İlk emirlerinizi belirledikten sonra, sürekli takip halinde olup adamlarınızın bulundukları konuma uygun emir verip vermediğinizi kontrol etmelisiniz. Örneğin bir askeri bir yeri koruması için yolladınız. Ama yolladığınız bölgenin her tarafı tepelik ise adamınız sadece vurulmak için dikiliyor olacaktır. Hemen konumunu düzenleyip tekrar düzenlenmiş emirlerinizi vermeniz gerekiyor.
Neyse ki askerleriniz diğer saçma strateji oyunlarındaki gibi emir aldığı halde dikilen salaklardan değil.
Emiri sonuna kadar uyguluyor. Hatırlarsınız belki, Age Of Empires, Red Alert gibi strateji oyunlarında eğer adamınız bir ağaca, arabaya, herhangi bir materyale takılırsa onu bulup tekrar istediğiniz yere yönlendirmeniz gerekirdi. Yani oyun akıllı olduğunu iddia etse de salaklığı resmen oluk oluk akıyordu. Platoon’da ise adamlarınız emri aldıktan sonra ne olursa olsun varış noktasına gidiyor. Çok hoş bir detay.
Bir de askerlerinizin koşula göre hareket şeması var. Aynı Commandos, Hidden And Dangerous gibi oyunlardan bildiğimiz sürün, eğil, koş gibi aksiyonlar hem yapmanız için bekliyor hem de zaten oyun esnasında kullanmanızı gerektiriyor. Yani size birisi ateş ediyorsa yere yatın, biri size ağaçlık arazide ateş ediyorsa çömelin, bir taburu başka bir tabura yardıma götürmeniz gerekiyorsa koşun. Ayrıca unutmayın ki ağır silah taşıyan adamlar her zaman yavaş koşar. Bunun için en iyi yöntem ağır silahlara sahip askerleri koştururken, daha hafif silah taşıyanları yürütmenizdir. Tabi bu yöntem savaşa giderken değil, normal şartlarda gezinirken geçerli.
Askerlerinizin her birinin tek tek stratejinizde yeri olduğunu unutmayın. En basitinden, daha seri ateş eden silahlara sahip askerlerinizi hep taburun en önünde götürmelisiniz, “Dikkat” levhası olan yerlerde imha ekibinizle bomba ya da mayın taraması yapmalısınız, yavaş koşan ya da ağır silah taşıdığı için yavaş koşan adamlarınızı savunmalısınız.
Mayın taraması oyunun en güzel ve eğlenceli işlerinden biri, aklınızda bulunsun. İmha ekibiniz -ki genelde tek adam oluyor- arazide yürürken sağda solda çıkan mayınları imha tuşuyla etkisiz hale getirip topluyor. Bir köye yardıma gitmem gerekirken bütün mayınları toplamakla zaman geçirdiğimi bilirim yani.
Platoon arazisinin tanımlamaları da biraz farklı. Örneğin kurak bir araziden ağaçlık araziye geçerken sizi uyarır, belli bir bölge üzerinde fare imlecinizi tutarsanız arazi hakkında bilgi verir. Bu çok faydalı çünkü örneğin ağır adamlarınız ağaçlık ya da bataklık arazide çok daha yavaş hareket edecektir. Bunları bilerek oyununuzu kurgulamanız bekleniyor.
Tabi arazinin durumu sadece hareket kabiliyetleriniz için gerekli değil. Aynı zamanda dağılımınız içinde çok önemli. Dağılımlar standart askeri taktikler olarak geliyor. Bunlar normal, tek sıra, dağınık, çizgi halinde, araştırma ve benzeri şemalar. Tabi ki de ilk olarak normal ayarlı ama ne yapmak istiyorsanız ona göre davranmalısınız. Mesela yoğun ateş altında bir arada durmalı, araştırma görevlerinde araştırma ya da dağınık hareketlerini seçmeli, taktiksel saldırı ya da aynı noktaya ateş etmek amacındaysanız çizgi ya da tek sıra emirlerini uygulamalısınız. Zaten oyun ile zaman harcadıkça elleriniz bunları otomatikman yapmaya alışacaktır. Ama ufak öneriler isterseniz diyebilirim ki her askerin uygun düştüğü bir diziliş mevcut. Örneğin tek sıra veya çizgi şeması için kesinlikle tüfekli adamlarınızı kullanın. Dağınık ya da araştırma görevlerinde ise uzak köşelere yollayacağınız ağır makineli ya da taramalı tüfek kullanan askerler hem onlara yardıma gidene kadar kendilerini daha rahat savunacaklardır hem de siz varana kadar normal bir askere göre daha fazla düşman öldürmüş veya yaralamış olacaktır.
Oyunda bir diğer dikkat etmeniz gereken konu ise ayak izleri. Toprak, çamur ve bataklıklar ayak izlerinizi saklar. Eğer ağaçlık arazileri kullanırsanız ya da sizi kovalayan askerlerden buraları kullanıp kaçarsanız, muhtemelen
kurtulursunuz.
Son eklemek istediğim konu da yukarıda bahsettiğim alan üzerinde fare imleci tutma konusu. İmleciniz size alan boyutunu veriyor doğru. Peki bunu nasıl kullanacaksınız? Burada esas nokta, düşman askerlerinin görme sınırı. Oyun için ayarlanmış sınır 25 ila 45 metre arası. Yani bu mesafeden hem siz düşmanı hem de düşman sizi görebilir. Bu yüzden bir alanda ilerlemeden önce muhakkak alanın boyutunu inceleyip ona göre hazırlık yapın.
Gelelim oyunun normal incelemesine. Bir kere grafikler hiç fena değil. 3D ve strateji olan diğer oyunlara göre çok iyi. Karakterler çok güzel resmedilmiş, bu yüzden adamlarınızın isimleriyle görünüşlerini ayırt edebiliyorsunuz uzunca bir oyunun ardından. Evler, araçlar, köprüler ve sular gerçekten çok hoş duruyor. Ama bunlar en azından 800*600 görüntü için geçerli. Maalesef ki 640*480 çözünürlüğünde oyunun grafikleri çok pikselleşiyor ve o yumuşak görüntüsünü yitiriyor. Tabi kaybolan aslında sadece karakter grafikleri. Hangi çözünürlükte olursa olsun, arka plan ve ev, araba gibi eklentilerin grafik kalitesi çok az değişiyor. Bununla beraber, farenizin kayma fonksiyonunu kullanarak aynı Empire Earth oyununda olduğu gibi oyun alanınıza yakınlaşıp uzaklaşabilirsiniz. Artık hemen her oyunda kullanılması gerekli bir eklenti bence. Ne de olsa sıcak savaş taktikleriyle stratejik hareketlerin planlama safhaları oyuna farklı uzaklıklardan bakmak gerektirir. Ben şahsen bu özelliği kullanarak çok rahat ettim diyebilirim.
Benim grafiklerde sürekli aklıma takılan iki konu, tepe kenarlarının güzel belirtilmemiş olması ve patlamaların oyunun dışında gerçekleşmesiydi. Tepe kenarları sorunu şöyledir ki, tam sıcak savaşa dalmışken adamları vuramadığımı fark ediyorum çünkü aslında bir tepenin üzerindeler. Haliyle de tepenin altındaki adam keklik iken tepedeki avcı oluyor sürekli.
Patlamalardaki sinir bozan hata ise, patlamaların sanki karbon kağıdıyla oyunun üzerine yerleştirilmiş hissi bırakmasıydı. Yani mayın olsun, el bombası olsun patladığını gördüğünüzde dikkat ederseniz aslında o patlama olurken hala adamlarınızın gölgeleri sanki patlama olmamış gibi yerinde kalıyor. Patlama bittikten sonra ise gölgeler yerine dönüp adamlarınızla birlikte yerlerini alıyorlar.
Sıra geldi seslere. En kısa tutacağım bölüm bu sanırım. Çünkü seslere diyecek lafım pek az. Gerçekten güzel iş çıkarmışlar. Her askere ayrı ses, silahlara ayrı ses, emirlere verilen tepkiler farklı ve bir iki ufak detay hariç her şey harika. Neredeyse benden tam puan alacak bir iş çıkarmışlar.
Son olarak da oynanabilirlik. Yukarıda saydığım bütün emirler, ekranın alt tarafındaki bardan tek fare tıklamaları halinde halledilebiliyor. Kesinlikle kolay bir yönetim tarzı. Tabi ki denebilir ki “Bütün strateji oyunları aynı.”. ama değil işte. Örneğin bir Age Of Empires gibi tuş altında menü değil ya da Commandos gibi ekranın köşelerine saklanmış gibi ufak tuşlar yok. Bir bar etrafında gelişiyor tüm olay ve bütün tuşlar en narin anlarda bile aranma gerekmeksizin erişilebilecek bir dizaynda.
Diyebilirim ki iyi işçilik ürünü bir materyal var elimizde. Hem biraz tarih bilgisi olması açısından –tabi ki yönlendirmeli ve taraflı bir tarih bilgisi- hem de başarılı bir oyun olması açısından alınıp arşivlere atılması gereken bir örnek. Tavsiye ediyorum diyorum tekrar.