Post Mortem
“Ölüm Sonrası”. Oyununuza bundan çarpıcı bir isim koyabilir misiniz? Latincem dört senedir paslanmış olabilir ama çeviride yanlışlık yaptığımı sanmıyorum.
Microids, tam 12 yıllık Kanadalı bir firma. Bu kadar uzun bir süredir piyasada olmalarına rağmen pek de dikkat çekici oyunlar yaptıkları söylenemez. WarmUp, The Fish Files, Druuna (bak bunu çok merak ediyorum işte!), Open Kart.. Tanıdık gelen bir oyun var mı? Bana biri bile tanıdık gelmiyor ama son on iki senedir bunlarla uğraşıyorlarmış işte.. Peki Amerzone desem, ya Warrior Kings? Yavaş yavaş bir şeyler canlanıyor değil mi? Peki ya Syberia? Aah, şimdi oldu işte.. Syberia. Sizi bilmem ama ben adventure oyunlarını açılış demolarının kalitelerine göre alırım. Syberia’nın açılış demosu –ki hakkında hiçbir şey okumadığım bir oyundu- çok çarpıcıydı doğrusu, yağmurlu bir akşamüstü ağır ağır ilerleyen bir cenaze arabası, üstelik hepsi de oyuncak.. Zaten on saniyesini izledikten sonra satın almış ve müthiş keyifli bir adventure oyunu oynamıştım, nitekim çoğu kişi de aynını yapmıştı.
Büyük Ödül Öncesi(Syberia2) Ev Ödevimiz! (Okuduğunuz Oyun)
Hemen belirtelim iyi haberimiz var: Syberia 2 geliyor. Ve ekleyelim kötü haber var: En erken 2003’te.. O arayı doldurmak için de, Microids Post Mortem’i sürmüş piyasaya, beklerken oyalanırsınız diye.. Şaka yapmıyorum, bu son cümle Microids’in web sitesinde yazıyor.Fakat böylesi bir “üvey evlat” muamelesini hak etmeyecek kadar güzel bir oyun Post Mortem. Oyalanmak için bunu veriyorsanız, Syberia 2 nasıl bir şey olacak hakikaten merak ediyorum! Bir iyi haber daha; oldukça zevkli bir bekleyiş olacak bu.
Başlangıçta çok da orijinal gelmeyen, ama yine de güzel bir hikayesi var Post Mortem’in: Amerikalı bir çift, tatillerini geçirdikleri otelde “hunharca” öldürülürler. Kısa bir süre sonra ressam olan karakterimizin kapısı çalınır. Gelen –her polisiye öyküde olduğu gibi- vamp bir kadındır ve öldürülen çiftin akrabasıdır. Polise güvenmemektedir ve de sizin yardımınızı talep etmektedir.. Peki niye sizin, ressam değil misiniz siz? Şey, aslında eskiden dedektiftiniz, ressamlığa yeni başladınız. Merak etmeyin, hikayenin gelişimi bu kadar da sıradan değil. Epey ilerlememe rağmen henüz bitirmeyi başarmış değilim ama giderek gelişiyor ve klişelikten sıyrılıyor konu. Zaten kaliteli demosundan sonra bir adventure oyunu keyifli konu örgüsüyle tartılır. Bu yüzden hikayenin geri kalanını keşfetmeyi size bırakıyorum.
Oyun bir döneme damgasını vuran “Myst tarzı” bir oynanışa sahip. Yani ortamı karakterimizin gözünden görüyoruz ve kamera 360 derece dönebiliyor. Etkileşim kurabileceğiniz bir nesnenin üstüne gelince de pointer değişiyor. “Tıkla ve ilerle” türü bir oynanış söz konusu. Sağ tuş ile de inventory’e ulaşıyorsunuz. Yani “oynanış sorunlu” diye bir şey söz konusu değil, herkes en az bir kere bu tarz bir oyun oynamıştır herhalde. Bu tarz adventure oyunlarını çok da sevmem açıkçası, mouse’u ekranın her yerinde dolaştırmanız ve hiçbir şey kaçırmamanız gerekir, neyse ki Post Mortem oldukça kaliteli bir adventure da bu tarz bir oynanışa katlanabiliyorsunuz. Benim sevdiğim tarz zaten bu diyorsanız, hiç problem yok demektir..
“illa ki” seçtiğiniz “Monolog”lar!
Oyundaki npc’ler ile bol bol diyaloğa giriyorsunuz ve konuşmalar için karşınıza bir sürü seçenek çıkıyor. Normalde bunu görünce oyunun lineer olmayan bir akışı olduğunu düşünürsünüz ama öyle değil maalesef. Hangi seçeneği seçerseniz seçin, “doğru şıkkı” seçene kadar diyalogdan çıkamıyorsunuz. Veya çok ısrar edip çıktınız diyelim, oyunda daha fazla ilerleyemiyorsunuz. Geri dönüp o npc ile tekrar konuşmaya çalışıyorsunuz ki o da ne, seçmeniz gereken şık tek seçenek olarak sizi bekliyor. Bu durum konuşmalara seçenek eklemeyi anlamsızlaştırıyor ve seçenekler süs olmaktan öte bir anlam taşımıyor. Bir süre sonra iyice sıkmaya başladığı için seçenekleri tek tek denemekten vazgeçip “en uygun görünenine” tıklıyorsunuz ve mevzu halloluyor.
Grafik kalitesi oldukça iyi. Hadi madem karşılaştırma yapıyoruz, Syberia’dan daha iyi. Kameranın bu şekilde 360 derece dönebildiği oyunlarda grafik kalitesi genelde biraz “bulanık” olur, burada böyle bir durum söz konusu değil. Aklıma gelmişken, hard diskinizde yer varsa oyunu mutlaka full install olarak yükleyin, bu sayede sahnelerin geçiş sürelerini ciddi anlamda kısaltıp kesintisiz bir oynayış sağlamış olursunuz. Grafik ayarları konusunda hemen hiçbir şey yok, sadece anti-aliasing’in kullanılıp kullanılmayacağını belirleyebiliyorsunuz. Nasıl olsa adventure bu deyip hemen atlamayın, anti-aliasing’in kullanılması sahnelerin geçiş sürelerini ciddi biçimde arttırıyor. Üstelik grafik kalitesinde de öyle çok ciddi bir artış olmuyor, neticede 3D bir shooter değil bu.
Bir adventure için en önemli şey olan “bulmacalara” gelirsek, oldukça tatmin ediciler. Konudan kopuk değiller, mantıklı bir çözümleri her zaman için var ve buna rağmen zorlayıcılar. Zaten istediğimiz de bu değil mi? Temel olarak bir parçayı başka bir parçayla birleştirip kullanmanız gerekiyor zaten. Tek problem, oynanış tarzı yüzünden ortaya çıkıyor, bazen mouse’u ekranın çok ayrıntı bir köşesine götürmediğiniz için oradaki nesneyi göremiyor ve bulmacayı çözmek için boşuna debelenip duruyorsunuz. Eh, bu da oyunun özelliği zaten..
Ekranı kesintisiz izlediğiniz bir oyundaki en önemli şey nedir? Müzikler elbette.. Post Mortem bu konuda da ortalamanın üzerine çıkıyor. Gerçi gidip soundtrack aldırtacak kadar değil ama, sıkılmanızı engelleyecek kadar iyiler.
Sadede gelirsek, türe yeni bir şey katmıyor ama ortalamanın altına da düşmüyor. Türün meraklıları için kesinlikle tavsiye edilir, en azından şu anda piyasada bulabileceğiniz adventure oyunlarının içinde en iyisi bu. Evet, ben de Syberia 2’yi özlemle bekliyorum ama o zamana kadar da bir şeylerle oynamamız gerekiyor değil mi? Post Mortem, en iyi seçeneklerden biri.