Pro Evolution Soccer 2010
Hani bazı dönemler vardır ve aniden çıkagelen bir şey o döneme damgasını vurmuştur. O tarihten bahsettiğiniz anda yaşadığınız ilginç ve güzel anlar gelir aklınıza, sanki koskoca yıl sadece onunla geçmiş gibi hissedersiniz. Pro Evolution Soccer nam-ı diğer PES de işte böyle şeydir oyun oynayan her insan için. Bir konsol ya da bir PC aldığınızda ilk önce PES denenir, İnternet kafe denince ilk akla o gelir, arkadaşlarla toplanmaya karar verildiğinde abur cubur almadan önce PES’i kimin getireceği ayarlanır. Uğruna iddialara girilir, turnuvalar düzenlenir yani hayatımızın bir parçası olmuştur. Zaten bizim gibi futbol kültürünün artık iyice içimize işlediği; hayatın belki de en güzel ve kafanızın en rahat olduğu dakikaların geçtiği o yeşil sahada yaşananları göz önüne alırsak, iyi bir futbol oyununun futbolu çok seven insanlar için vazgeçilmez olması çok normal diyebiliriz. Yapım hakkında belki PS1 dönemi için bu kadar net konuşamayız, ama PS2 ile PES adeta geçtiğimiz nesle damgasını vurmuştur. Artık futbolun tek hakimi, tek kralıdır. Alternatifi var mı sorusuna, hadi canım kapı orada gibi cevaplar verilen yegane oyundur PES.
Çığır açacak grafikler, gerçekçi hareketler, gözünüze inanamayacaksınız gibi vaatler eşliğinde gelen yeni nesil konsollarla beraber, herkes eski oyunların yenilerini merak eder oldu. Ama bazı firmalara ne yazık ki bu yeni nesil yaramadı, bunların başından da Konami geliyor. Silent Hill ve PES efsanelerinin karizmasını adeta yerlere düşüren firma, son iki yıldır PES’i tekrar hayata döndürmenin yollarını arıyor. Yıllarca dış kapının mandalı bile olarak görülmeyen basit ve kötü oyun FIFA ise boynuz kulağı geçer hesabı, adeta atağa kalkarak eksik olan yanlarını bir bir düzeltmeye çalışarak, artık bu yarışta ben de varım dedi ve açıkçası PES 08 ve PES 09, çok net bir şekilde FIFA’nın gölgesinde kaldı. Tabii PES severler yine adreslerinden vazgeçmedi; ancak unutulmaya yüz tutan rekabet tekrar alevlendi ve geçtiğimiz 2 yıl içinde PES’e karşılık belirgin bir FIFA topluluğu da oluştu. Her iki oyununda 2010 versiyonları merakla beklenen yapımlar haline geldi, sanki daha iyi olan bitirici vuruşu yapacakmış gibi…
Bir kralın engebeli hayatı
Eskiden beğenilen noktaları yeni versiyonlara da koyarsan sorun olmaz mantığı ne yazık ki her zaman işlemiyor. PES 2008 neredeyse hiçbir yenilik olmadan gelmişti. Hatta oynanabilirlik konusunda oldukça da geriye gidilmişti denilebilir. Adeta animasyon yoksunu olan yapım, her ne kadar PES müdavimleri tarafından oynansa da, bir o kadar da kullanıcıyı kaybetmişti. 2009 için iddialı olacağı söylenen PES’in o versiyonu da bir nebze geliştirme görmüş olsa da, maalesef başarılı olamadı. FIFA ise 2009 ile beraber artık kendini iyiden iyiye pazarın içine sokmuştu.
Gözler 2010’a geldiğinde ise PES’de daha önce göremediğimiz ve belki de bu yüzden rakibine oranla çok yapay gözüken aydınlatma yer alıyordu. Oyuna yeni bir can veren, tekrar hayata dönmesini sağlayan özelliklerden biri olan aydınlatmanın yanı sıra, oynanabilirlik konusunda oldukça detaylı bir çalışmaya giren Konami, PES’in gerçek bir futbol simülasyonu olduğu kanıtlamak için taktik işini iyiden iyiye arttırıyordu. Yani başka bir değişle yok artık öyle bedava gol diyordu. PES 2009 ile beraber Şampiyonlar Ligi’nin lisansını alan Konami, yapımın beklenen kalitede olmamasından dolayı bu kozundan pek yararlanamamıştı. 2010 için de Şampiyonlar Ligi’nin yanında, bir de değişen sistemi ve ismi ile UEFA Kupası yeni adıyla “Avrupa Ligi” de PES 2010’un içinde yerini almıştı. Yıllardır aynı mantık ve basit bir sistemle çalışan Master Ligi de elden geçiren yapımcı firma, tam anlamıyla gerçek kral kim onu göstermeye geliyor gibiydi.
Ellerim kaşınıyor…
PES 2010’u oynamaya başlarken, 08 ve 09 hiç çıkmamış, o oyunların hiç yapılmamış olduğunu farz edin. İş kazaları olabilir, ama önemli olan bu kazadan yılmamış bir şekilde dönmek, işte PES 2010’da böyle bir yapım. Sorunlu ve zor geçen bir dönemin atlatıldığını gösteren ve önümüzdeki PES oyunları için insanı heyecanlandıran 2010, gerçekten olmuş. Tabii bunun yanında eksikleri elbette var, ama genel yapısı eski versiyonlardan alınan tada yaklaştırılmış. Oynarken o heyecanlı ve zevkli anları tekrardan yaşıyorsunuz. Bunun yanında oldukça değişen taktik ekranı ve onun sahaya yansıması oyundan aldığınız zevki ciddi derecede arttırıyor. Önceki sürümlerde olduğu gibi hızlı bir oyuncuyu alarak fırlayıp gidemiyorsunuz, basit çalımlar artık tamamen kaldırılmış. Yapım sizi pas yapmaya, boşluk bulmaya zorluyor. Daha önceki PES’lerde olduğu gibi örneğin Messi ile 3, 4 oyuncu arasına girerek, pozisyon yaratamıyorsunuz. Ceza sahasına girmek hele ki pas yapmadan, dikkatli oynamadan mümkün değil.
Bazı anlar rakip sahaya girme konusunda bile sıkıntı çekiyor ve kendi yarı sahanızda anlamsız paslar yapabiliyorsunuz. İşte burada oldukça geliştirilen taktik ekranı devreye giriyor. Takımın genel oynayış yapısını tamamen değiştirerek, o anki skora göre hareket edebiliyorsunuz. İsterseniz takımı tamamen geriye çekebilir ya da önde baskı yapmasını sağlayabilirsiniz. Orta saha oyuncularını hareketli hale getirerek, ani kanat değişiklikleri ve pozisyonları yaratabilirsiniz. Ofsayt taktiği uygulayabilir, defans bloğunu öne çekebilirsiniz. Tandemde oynayan oyunculara her pozisyonda ileriye çıkmalarını dahi sağlayabilirsiniz. Tabii bunları başarılı bir şekilde uygulamakta sahip olduğunuz takımın ve oyuncularının kalitesine de bakıyor. Aksi takdirde sıradan bir oyuncu ile mucize yaratmaya çalışmanız, size pahalıya mal olabilir. Bu taktik ekranına detaylı bir şekilde değineceğim, ama öncelikle oynanabilirlik nasıl olmuş, neler değişmiş, güzel olan ne, kötü yanı ne bir onlara bakalım.
Güzelliğime güzellik katanlar
PES’in bugüne kadar böylesine çok sevilmesinin tek sebebi oynanabilirlikti. Yapay zekaya karşı oynamanıza rağmen çekişmeli maçlar yaşamanız, bazen bırakın gol atmayı pozisyona dahi girememeniz, farklı skorlarla yenilmeniz gibi unsurlar aslında yapay zekadan beklenen davranışlar değildi. Ama gerçekten bir futbol oyunu oynadığınızı hissettiren tek yapımdı PES. 2008’de bunu bir nebze kaybetmiş, 2009’da ise biraz toparlanmaya çalışan seri, 2010 ile beraber tekrar eski havasını buldu. PES’in yıllardır dillere destan top fizikleri zaten hala rakipsiz, ama bunun yanında bir de animasyonlar eşliğinde gelen futbolcuları gördüğünüz de, keyfiniz ayrıca bir artıyor. Vücut hareketleri, bilek hareketleri hepsinin kalitesi bir seviye atlamış. Sahanın içinde hazırlık pasları yaparken futbol maçı izliyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz.
Dikkatli oynayıp, akıllı paslar yaptığınız takdirde çok güzel pozisyonlar içinde buluyorsunuz kendinizi, tabii bunun yanında rakipte size aynı kalitede karşılık verince harika anlar yaşıyorsunuz. Mesela artık eskisi gibi çok kolay ara paslar veremiyorsunuz, rakip çoğu zaman tehlikeyi sezerek araya girebiliyor. Kanat akınları daha aktif bir hale gelmiş, eğer iyi bir kanat oyuncunuz varsa, bir maç içinde onlarca ortayı rakip ceza sahasına gönderebilir ve kafa golü atabilirsiniz. Uzaktan şut atmadan önce açınızı iyi ayarlamanız gerekiyor, yoksa dengesiz vurulan her şut malumunuz ya dışarıya çıkıyor ya da kaleci rahatlıkla tutuyor. Hızlı bir forvetiniz olsa bile önündeki adamı çok kolay bir şekilde geçemiyorsunuz. Futbolcuların ani dönüşleri biraz sert olmuş, daha yumuşak hareketler olsaydı sanki biraz daha iyi olabilirdi, ama bu sertlik yüzünden ani hareketleri yapma konusunda çok başarılı olabileceğinizi söyleyemem. O yüzden ister istemez pas vermek zorunda hissediyorsunuz, zaten yazımın başlarında da dediğim gibi oyun sizi pas yapmaya ve bu sayede rakibin açığını bulmaya zorluyor.Oynanabilirlikteki en noktaysa kaleciler. Anlamsız yere açılabiliyorlar, rakip sizin yarı sahanıza uzun top atmıştır, siz topa koşarken bir bakıyorsunuz kaleciniz son hız topa vurmaya geliyor. Arkasında ise 30m boşluk! Bu önemli maçlarda çok can sıkıcı bir hal alıyor, zaten rakip sizden güçlü ise pozisyon bulmak için baya kasıyorsunuz. Bir de bu tip basit kaleci hataları yüzünden yediğiniz kolay goller, o maçı kazanma şansınızı iyiye zora sokuyor. Ancak iyi olduğu yönleri de yok değil. Hiç olmadık bir anda elindeki topu kaçırmıyorlar, tabiri caiz ise panter gibiler, topu kavradıkları anda bir daha kolay kolay bırakmıyorlar. Hatta kolay gol bile yemiyorlar, 6 pas içinden vurduğunuz şutları dahi kurtardıkları oluyor.
Hakemlerde de belirgin değişiklikler var. Artık her dokunmaya düdük çalmıyorlar, oynatmaya yönelik bir tutum içindeler. Aslında bu ilk başta kulağa hoş gelebiliyor, ama maç içinde aldığınız sert darbelere hakemin devam demesi, hele ki hani derler ya kabak gibi penaltı diye, işte o penaltıların verilmemesi sizi çileden çıkartabiliyor. Ancak işin güzel yanı hata da yapabiliyorlar. Mesela yapmış olduğum bir karşılaşmada yan hakem çok net bir ofsayt pozisyonuna devam dedi ve sonucunda golü attım. Golün tekrarını izlerken dikkat edin bu tip şeylere bazı hatalar yapabiliyorlar ve bu durum bence güzel olmuş, çünkü kusursuz maç yönetmeleri biraz oyun oynuyormuş havasına sokuyor, ama bu şekilde daha bir gerçekçi havaya bürünüyor.
Teknik direktör olmanın dayanılmaz hafifliği
Taktik ekranı ise olmazsa olmazlardan olmuş. Oynanışa büyük etkisi var, maç esnasında skora göre değişiklik yapabiliyor ve bu sayede daha etkili ve rahat maçlar çıkartıyorsunuz. Eskiden son dakikalara önde girdiğiniz de futbolcuların sahaya yayılışını değiştirir ve belki bir de defans oyuncusu olarak geriye kapanmaya çalışırdınız. PES 2010’da yer alan taktik ekranı sayesinde artık sadece tüm takıma değil, her oyuncuya özel komut verebiliyorsunuz.
İlk 11’i ve yayılışı belirledikten sonra taktik ekranında takımınızın nasıl bir taktik sergilemesini istiyorsanız, ona göre ayarlamalar yapabiliyorsunuz. Örneğin maçın ilk yarısında golü atıp, ikinci yarı onun üstüne yatmayı düşünüyorsunuz diyelim. Hemen takımın atak ve pres özelliğini arttırıyor ve tüm futbolcuların rakibe önde basmasını sağlayabiliyorsunuz. Ancak bunu uygulamaya başladıktan sonra baktınız ileri hatla defans bloğu arası iyice açıldı, rakip orta sahayı çok hızlı bir şekilde geçiyor. Tekrardan taktik ekranına girerek defans hattını öne çekiyor ve forvet ile defans arasındaki boşluğu daraltarak rakibe kolay hareket imkanını ortadan kaldırıyorsunuz. Her şey yolunda diye düşünürken, bu kez de rakip takım uzun toplarla defans arkasına top atmaya başlıyor ve sizin defans bloğu da önde olduğu için arkaya rakip forvet kaçarak pozisyona giriyor. Bir kez daha taktik ekranına girerek, bu kez de ofsayt taktiğini uygulamaya koyuyorsunuz. Görüldüğü gibi maçın her anında her türlü durum için bir taktik belirleyebiliyorsunuz.
İsterseniz bir başka örnek daha verelim. Deplasmanda kupa maçına çıkıyorsunuz ve ilk maçı 2-0 önde kapatmışsınız. Büyük bir avantajla gelmişsiniz ve maça doğal olarak defansı ön planda tutarak başlamayı düşünüyorsunuz. Tek forvet ve kalabalık orta saha dizilişini takıma uyguladınız, defans bloğunu ceza sahası hizasına çektiniz ve artık açılmayacaklar. Ama bu yetmez, takım olarak defans yapmamız gerekiyor diye düşündünüz ve top rakipteyken alan daraltmayı uygulama emrini verdiniz. Hatta isterseniz ceza sahası hizasında bir adımı her daim sabit tutabilir ve rakip ataktayken pozisyonun gelişine göre futbolcularınızı o bölgeye yoğunlaştırabilirsiniz defans yapmaları için. Tabii böyle bir maçta topluca defans yapmanın yanı sıra kontra atağa da çıkmak en önemli taktiklerden biri. Dolayısıyla takımınıza bunu da uygulamasını sağlayabilir ve tamamen skoru korumaya yönelik bir tutum sergileyebilirsiniz.
Oyunun gidişatına göre hareket edebiliyor ve stratejinizi ona göre anlık durumlara göre değiştirebiliyorsunuz. Bunun dışında biraz önce de söylediğim gibi, takımın yanı sıra futbolculara da tek tek ne yapmaları gerektiğini de söyleyebiliyorsunuz.Her futbolcu için özel olarak hazırlanmış kartları kullanarak, o futbolcunun neye ağırlık vermesi gerektiğini belirleyebiliyorsunuz. Mesela Roberto Carlos’un kendi kanadında aniden ileriye fırlayarak kendini boşa çıkarmasını sağlayabilir ve kanattan yapılacak rahat bir ortanın yolunu da açmış olursunuz. Aynı şekilde bu futbolcunun atak mı yoksa defans mı yapması gerektiğini belirleyebiliyor ve bu sayede maç boyunca ona göre hareket ettirebiliyorsunuz.
Futbolcuların kart bölümüne baktığınızda yetenekli oyuncu ile sıradan bir oyuncunun sahip olduğu kartlarda büyük değişkenlikler olabiliyor. Çünkü bu kartlar o futbolcunun yeteneklerini gösterdiği için, ne kadar iyi bir futbolcuya sahipseniz ondan alacağınız verimde o derece artıyor. Bu futbolcunun kart bölümüne geldiğiniz de iyi kısa pas verme, penaltı atışı, sert ve etkili vuruşlar, top kontrolü gibi yetenekler yer alıyor. Tabii belirttiğim gibi futbolcunun kalitesi arttıkça ondan yararlanabileceğiniz yeteneklerde artıyor. Bu konuda en güzel örnek Messi. Dikine hızlı ve etkili koşular yapabilen bir futbolcu olan Messi’nin, rakip ceza sahası çevresinde koşular yapmasını kaldırabilir ya da kullanabilirsiniz.
İçerik
PES 2009’da en çok beğenilen nokta muhtemelen Become a Legend modu olmuştur. Ama yapay zekanın hataları yüzünden bazen çekilmez bir hal alıyordu o modu oynamak, tabii bir de Şampiyonlar Ligi ve PES’in yıllardır aynı olan içeriği yavaş yavaş değişiyordu. 2010’da ise bu değişimin getirilerini fazlasıyla alıyoruz. Şampiyonlar Ligi’nin yanı sıra UEFA Avrupa Ligi, bilhassa yapay zeka konusunda geliştirilen Become a Legend modu, yıllardır aynı olan Master Lig de elden geçerek adeta bir menajerlik oyununa benzemesi ve son iki yapımda sorunlu olan online kısmın artık düzelmiş olması PES 2010’un içeriğinde adeta kaybolmanıza sebep oluyor. Hangisini oynasam diye kararsız kalabiliyorsunuz. İsterseniz neler değişmiş bir göz atalım.
Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi’nin lisanslarının alınmasından dolayı bu birebir gerçek halleriyle karşı karşıyayız. Become a Legend’ta ise yapay zeka elden geçirilmiş, artık diğer oyuncular sizi daha iyi görüyorlar ve doğru zamanda doğru şeyi yapmaya çalışıyorlar. Eğer boşa kaçarsanız eskisi gibi size atmak yerine çok anlamsız bir yere atmıyorlar. Tabii bu huylarından tamamen kurtulmamışlar, bazı anlar çok gereksiz paslaşmalar gerçekleştiriyor, hatta size atsa belki gol olabilecek pozisyonu bir anda geri dönerek tamamen öldürebiliyorlar. Ama yinede 2009’daki halinden çok daha iyi, ayrıca artık ne kadar iyi oynarsanız sahip olduğunuz menajerde size o derece ilgi göstererek sizin daha iyi takımlara gitmenizi sağlayabiliyor. Fakat bu transfer işi biraz sakat, çünkü sizi beğenen ve sizi almak için para veren takımların teklifini kabul ettiğinizde, kendinizi bir anda antrenman sahasında buluyorsunuz. Sanki kariyerinize yeni başlamış gibi bir de kendinizi teknik direktöre beğendirmeye çalışıyorsunuz. İlk başlarda bu durum oldukça can sıkıcı bir hal alıyor ve ilk takımınız cidden kötü sonuçlar alıyorsa ayrılmak da şart oluyor.
Master Ligi’ne gelirsek, bu bölüm oldukça değişmiş. Artık basit işleyen mantığı bir kenara bırakmış Konami ve bir nebze menajerlik oyunu gibi yapmışlar. En belirgin değişiklik yapmanız gereken sponsor anlaşmalarında karşınıza çıkıyor. Takımınız büyüdükçe bu sponsorlarda büyüyor ve buradan kazandığını paralar çok yüksek miktarlara çıkıyor. Eskiden mevcut takımlardan birini mi, yoksa gerçekte olmayan oyunculardan kurulu bir takım mı seçmek istersiniz diye soruyordu, artık gerçek bir takım seçiyorsunuz. Daha önceki oyunlarda bize verilen o gerçek dışı oyuncular ise bizim yönetmekte olduğumuz takımın A2 bölümü oluşturuyor. Yani bilindik adıyla “PAF” takımımız olmuş. O oyuncular her daim hazırlar ve onlardan yararlanmak isterseniz parasını vererek profesyonel kontrat yaparak, o futbolcuyu A takımınıza alabiliyorsunuz. Tabii bunlar çok düşük bütçeli ve zayıf oyuncular olduğu için çok ihtiyaç duyduğunuz bir futbolcu topluluğu değil.Artık teknik direktör dışında; kondisyoner, kulüp doktoru, menajer, PAF takımınız ve takımınızın sahip olduğu fan kulübüne para ayırmak zorundasınız ve siz büyüdükçe bu ihtiyaçlarınız da büyüyor. Doğal olarak da müthiş paralar harcıyorsunuz. O yüzden ilk başta bu giderleri olabildiğince düşürün ki, gelirinizi aşarak “Game Over” yolunu tutmayın. Bunun dışında fan kulübüne üye sayısını çoğalttıkça kazanacağınız paralarda artıyor. Yavaş yavaş da üye giriş ücretini arttırmaya başlayarak yıllık gelirinizi yüksek miktarlara çıkartabiliyorsunuz. Son olarak daha önceki oyunlarda oldukça problemli olan online ise, bu defa oldukça düzgün çalışıyor. Konami’nin bu kez Sony serverlarını kullanıyor olması, herhangi bir lag olasılığını da ortadan kaldırıyor. Çok nadir bazı yavaşlamalar olsa da, yapımın oldukça akıcı bir multiplayer’ı var. Ancak buradaki en büyük problem ise eğer biriyle oynuyorsanız ve öndeyseniz karşıdaki adam bir anda o yenilgi hanesine yazılmasın diye oyundan çıkabiliyor. Bu ona eksi olarak dönüyor mu bilemiyorum, ama eksi olarak dönse bile bu şekilde istediği an çıkabilme işi pek hoş bir şey değil.
En belirgin ışık kaynağı!
PES 2010’daki değişikliklerden biri de daha doğrusu gelişim diyelim biz buna, görsel kalite. Yapım bu konuda ciddi derecede sınıf atlamış durumda, bilhassa yeni eklenen ışıklandırma sayesinde artık hiç olmadığı kadar gerçekçi gözüküyor. Kapalı havalarda o kalite çok belirgin olmasa da, güneşli havalarda PES müthiş bir hale bürünüyor. Işığın yoğun olduğu yerlerde gerçekte olduğu gibi ekran çok parlak bir halde gözükürken, ışıktan uzaklaştıkça da aydınlatma ona göre değişkenlik gösteriyor. Fakat buradaki en büyük problem güneşli havalarda kendini gösteren ışık kaynağı hep aynı noktadan yayılıyor, bu da ne yazık ki kaynağa yaklaştıkça kale arkası bölümünün aşırı parlak bir hale bürünmesine hatta bazı anlar futbolcuların dahi görünmemesine sebep oluyor. Gene de ışık, gölge oyunları eski yapay görüntüyü almış, oldukça canlı ve gerçekçi bir hale sokmuş. Ayrıca modellemelerde çok gelişmiş, futbolcuların yüzleri birebir aynı ve oldukça kaliteli olmuş. Türk futbolcuların yüzleri neredeyse aynı, hatta Volkan Demirel’e ayrıca bir hayran kaldığımı söylemeliyim. Stadyumlarda eskisinden çok daha kaliteli bir halde karşımıza çıkıyor. Ancak hala bir Atatürk Olimpiyat Stadı ya da Şükrü Saraçoğlu maalesef yok.
Yapımın çok başarılı olmayan yanlarından biraz bahsetmek gerekirse, bunlardan biri sesler. Bilhassa spiker çok farklı ve güzel yorumlar yapıyor olsa da, pek heyecanlı anlatamıyor. Seyircilerde yine aynı şekilde eski oyunlardan farksız; ancak bu defa tezahüratlarda gelişme var. Mesela eskiden Fenerbahçe-Galatasaray gibi Türk takımlarının kendi aralarında oynadığı maçlarda da dahi Türkiye, Türkiye sesleri yükselirdi seyircilerden, gerçi bu hale devam ediyor, ama artık bilindik takım tezahüratları da yerini almış. Takım demişken FB, GS ve BJK’ın yanı sıra son 2 yıldır aldığı başarılı sonuçlarla dikkatleri üzerine çeken Sivasspor ve lisansız olarak MFK Trnolevoce adında Trabzonspor da PES 2010’da yer alıyor. Ama buna rağmen hala lisans sorunu devam etmekte ve birçok lig ile büyük takım lisansız. Daha önceki oyunlardan hatırladığımız isimleriyle devam etmekteler, örneğin London FC (Chelsea) ya da North London (Arsenal). Tabii bununla beraber garip ve uydurma formalar da var, hatta bazı takımların forması bile aynı, bu durum ne yazık ki PES’in en zayıf noktası diyebiliriz.
Buralarda bir rakip olacaktı?
PES 2010 bu sefer olmuş, hem de çok güzel olmuş. Görsel kalitesi, oynanışı ve içeriği ile gerçekten başarılı. Tabii eksikleri var, ama Konami bu yönlerini çok iyi bir şekilde kapatmaya çalışarak, bir sonraki yapım için oldukça umut verici bir görüntü sergiliyor. Oyun hani göstermelik bir şekilde elden geçmemiş, adeta yeniden yapılmış ve bu oyun PES severleri kesinlikle çok mutlu edecek ve eskisi gibi saatlerce başından kalkamayacaksınız. Zaten taktik ekranı sayesinde piyasadaki gerçek futbol simülasyonu olduğunu da kanıtlıyor. Açıkçası futbol türünde bir oyun arıyorsanız bu kez PES 2010 iddialı ve kesinlikle denemenizde yarar var.