Resident Evil 7
22 Mart 1996’da hayatına başlayan ve hayatta kalma-korku oyunları türünü adeta baştan yaratan ve bu türün başlıca kurallarını belirleyen Resident Evil serisi sonunda yeni nesilde de yüzünü gösterip bir kez hayatta kalma-korku türünün kurallarını bir kez daha belirlemeye geldi.
PlayStation’da altın zamanlarını yaşayan Resident Evil, korku oyunları tarihine adını altın harflerle yazdırmış ve bir kült haline gelmişti. Eskiden forumlarda takıldıysanız hatırlarsınız. İnsanlar hep Resident Evil ve Silent Hill’i kapıştırıp hangisi daha korkunç diye yarışırdı. Birisi de oradan çıkar ‘abi bence Fatal Frame alır ya’ der ve ocaktan atılırdı. Güzel günlerdi azizim.
Daha sonrasında hem Silent Hill, hem de Resident Evil oyun tarzlarını değiştirip yeni nesillere ayak uydurmaya çalışınca korku oyunu olarak bildiğimiz bu kült yapımlar boş birer aksiyon oyununa dönüştü. Silent Hill duygusal ve etkileyici yapısından çıktı, Resident Evil zombilere uçan tekme sallayarak headshot attığınız bir oyuna dönüştü ve kelimenin tam anlamıyla korku oyunları kral ve kraliçesini kaybetmiş oldu. Elbette bu oyunların dışında da birçok başarılı korku oyunu bulunuyor ancak sektöre bir zamanlar yön vermiş bu yapımların boş birer aksiyon oyununa dönüşmesini görmek gerçekten, özellikle de benim gibi korku oyunu hayranları için oldukça üzücü bir deneyimdi.
Hideo Kojima’nın Konami ile yaşadığı anlaşmazlıkların hemen öncesinde kendisinin yeni Silent Hill oyunu üzerinde çalıştığını öğrenmiştik. Üstelik bunu da çok kaliteli, akıllarımıza kazınmış bir demo olan P.T. ile yapmıştık. Fotorealistik bir teknoloji kullanıp mekanları direkt olarak oyuna yansıtmayı başaran ve müthiş bir gerçekçilik yaratan P.T. barındırdığı korku öğeleri ve kafa karıştıran bulmacaları ile bize o özlediğimiz Silent Hill tadını fazlasıyla vermişti. Belki birincil şahıs görünümünde olduğu için bir grup oyuncu tarafından eleştirilmişti evet. Ancak günümüzde oyuncuyu korkutmak istiyorsanız bana kalırsa bu kamera açısı artık şart. Silent Hills’in iptali üzerine, yeşeren umutlarımız tekrar solmuş ve bizi tekrar yeni bir korku yapımı beklemeye sürüklemişti. Tam “Resident Evil cephesinden de ne zamandır ses yok ya?” diyorduk ki, Capcom E3 2016’da müthiş bir sürpriz yaptı ve Resident Evil 7’yi beğenimize sundu. Çok da bekletmedi, yaklaşık yedi ay sonra çıkardı oyunu. Resident Evil 7 sonunda elimizde ve oynanmaya hazır.
Aileye hoş geldin evlat!
Resident Evil’ın ana serilerinde alışık olduğumuz kamera açısı, sürekli değişen ve genellikle karakteri geniş bir açıdan gösteren kamera açılarıydı. Bu gidişat daha sonra Resident Evil 4 ile birlikte omuz hizasına alındı ve serinin sıkı hayranları tarafından eleştirilse de bu işi iyi kotarıp bizlere güzel bir aksiyon-gerilim oyunu sundu. Daha sonra bu gidişat beş ve altıncı oyunda da sürdü ve sonunda, yedinci oyunda seri çok farklı bir alana adım atıp birincil şahıs kamera açısına geçiş yaptı. Önceki Resident Evil oyunlarında asıl olay hayatta kalmak ve bu gerilim dolu atmosferde yolumuzu bulmaya çalışmaktı. Dördüncü oyundan sonra işin içine büyük oranda aksiyon girmiş olsa da o oyundan öncekilerde korkunç bir atmosferin de seriye liderlik ettiğini söylemeden geçemeyiz. Capcom, Resident Evil 7’de seriyi hem çok değiştiriyor, hem de köklerine geri götürüyor. “İkisini aynı anda nasıl yapabilir ki?” demeyin. Yapıyor.
Bu kez günümüz korku oyunlarına ayak uydurmaya çalışan Capcom, Silent Hills demosu P.T.’den büyük oranda esinlenip karşımıza yine fotorealistik teknolojilerin kullanıldığı ürkütücü bir malikane ile çıkıyor. Aslında büyük oranda ilk oyundaki malikaneyi andıran bu büyük yapı dışarıdan bakılınca çok sıradan ve küçük bir bina gibi görünse de gittikçe farklı kanatlara ayrılıyor ve ortaya keşfedilmeyi bekleyen, gizemli odaların çıkmasına sebep oluyor. Görsel anlamda gerçekten müthiş bir iş çıkaran RE Engine, bu gerçekçi görünümü sağlarken sistemi de hiç yormuyor ve sağlam bir optimizasyon ile oynamanıza olanak veriyor. Oyunu PlayStation 4 Pro’da incelediğimin detayını da burada vereyim.
Oyunun hikayesine kısaca değinmek istiyorum. Merak etmeyin, bu incelemede hikayeye dair herhangi bir spoiler ile karşılaşmayacaksınız. Oyunda Ethan adlı ana karakteri canlandırıyoruz. Ethan, eşi (veya sevgilisi) Mia’nın basit ve masum bir iş için şehir dışına çıktığını sanmaktadır. Mia video mail yoluyla Ethan’a ulaşır ve her şeyin gayet iyi gittiğinden bahseder, güneşin altında, tahminen bir deniz kenarında çektiği videoda çok yakında döneceğini belirtir. Ethan daha sonra diğer maili açar ve Mia’nın kan-ter içinde kalıp ters bir yardım çağrısı yaptığı videoyu bulur. İşte Ethan da buradan sonra üç yıldır kayıp olan hayat arkadaşını aramak için yola koyulur ve malum malikeneye gider. Hikayeye dair başka hiçbir şey söyleyemeyeceğim çünkü oyun direkt olarak başlıyor. Sizi öyle sıkıcı, bir-iki saatlik giriş bölümüyle oyalamıyor ve yaklaşık 15 dakika içerisinde korku ve gerilimin tam ortasına, ne yapacağını bilemeyen, kaybolmuş bir çocuk gibi bırakıyor ve kapıyı da üzerinize kilitliyor (gerçekten kilitliyor). Ne yapacağınızı, neyin nereden geleceğini bilmiyorsunuz. Karanlık bir yolunuz var ve bu yolu takip etmekten başka hiçbir şansınız yok.
Resident Evil 7’de, serinin son on yıldır yapmaya çalıştığı şey yok, tam tersi var. Peki nedir bu? Hızlı, adrenalin dolu oynanış. Resident Evil 7’de yönlendirdiğimiz karakter bir aksiyon film yıldızı değil. Bu yüzden uçan tekme atamıyor, metrelerce hızlı bir şekilde koşamıyor ve nişancılık konusunda usta değil. Bu da Ethan’ı da ‘inanılabilir’ bir karakter haline getiriyor ve korku dolu atmosferin içine daha çabuk, daha etkileyici bir şekilde girebilmenizi sağlıyor. Bana kalırsa bir korku oyununun en fazla ihtiyaç duyduğu şey de budur: İnanılabilir bir karakter. Ben de sizler gibi Leon, Chris veya Jill’i seviyordum. Ama onların artık ‘inanılabilir’ herhangi bir yanı kalmadı. Bize daha gerçek, daha insan bir karakter gerekiyordu. Ethan da tam olarak bu karakter diyebilirim. Yara aldığında Ethan’ın canı gerçekten acıyor. Olaylara gerçekten inandırıcı tepkiler veriyor. Ancak bunların yanı sıra, birçok bölümde de yine Ethan’ın tepki vermesi gereken yerlerde soğuk kanlılığını koruduğunu ve hiçbir şey demediğini de gördüm. Bunlara biraz daha dikkat edilse ortaya gerçekten yüzde yüz insani bir karakter çıkabilirmiş. Kimi zaman o donukluğu alabiliyorsunuz.
Resident Evil 7’nin en beğendiğim yanlarından birisi, özlediğim birçok mekaniği geri getirmiş olması. Oyunu tıpkı eskiden olduğu gibi yalnızca belirli özel yerlerde kaydedebiliyorsunuz. Daktilo yerine bu kez bir kayıt cihazı ile karşımıza çıkan oyun, kaydetmek için herhangi bir kasete ihtiyaç duymuyor ancak bu kayıt cihazını bulmanızı kesinlikle bir şart olarak sunuyor. Kayıt sisteminin yanı sıra eskisi gibi basit bir envanter sistemi ile da karşımıza çıkmayı başarıyor. Kontrolleri de oldukça kolay olan envanter sisteminde bulduğunuz eşyaları inceleyebiliyor veya birbirleri ile birleştirip kullanabileceğiniz çeşitli yeni eşyalar yaratabiliyorsunuz.
Envanterden bahsetmişken silahlara değinmemek olmaz. Resident Evil serisi ilk oyunundan beri silahlara da büyük oranda önem veren bir seri olmuştur. Bıçağından tabancasına, el bombasından roket atarına kadar her türlü silahı içinde barındıran seri bu kez işleri biraz daha hafifletiyor ve yine ‘inanılabilir’ bir hale getiriyor. Sanırım şimdiye kadar bulduğum en ekstrem silah alev püskürtücüsü oldu. Onun dışında genel gidişat pompalı tüfek ve tabancadan ibaret. Elbette bir hayatta kalma-korku oyunundan da bekleneceği üzere bu silahların mermileri öyle kolay bir şekilde bulunmuyor. Her yeri didik didik etseniz bile en fazla beş tane bulabildiğiniz mermileri gerçekten iyi harcamalısınız. Çok sıkıntılı bir durumda merminiz biterse işiniz cidden çok zor bir hal alabiliyor.
Oyunda bulunan düşmanların da önceki oyunlara göre büyük bir fark gösterdiğini söylemeliyim. Serinin önceki oyunlarında bir zombiyi öldürdüğünüz zaman, istisnalar dışında bu zombiler gerçekten ölü olarak kalmaya devam ediyordu. Hah işte, Resident Evil 7’de işler değişiyor. Karşınıza ne tür düşmanların çıktığını söyleyip sürprizi kaçırmayacağım merak etmeyin. Bugüne kadar izlediğimiz tüm videolarda karşımıza çıkan ‘Baba’ karakterini ele alacağım. Adeta Resident Evil 3’teki Nemesis nidası ile sürekli peşinizde dolaşan bu karakterin kafasına birkaç el saydırdığınız takdirde kendisini devirebiliyorsunuz. Ancak yaklaşık bir ila üç dakika sonra cesedin bulunduğu yere baktığınızda çoktan kaybolduğunu görüyor hatta birden arkanızda gerçekleştirdiği saldırı ile dumur oluyorsunuz. Anlayacağınız, öldüğünü sandığınız düşmanlar ölü kalmıyor.
Oyunda bulunan savaş mekaniği sizi oldukça zorluyor. Henüz Nightmare modu açık olmadığı için Normal modda oynadım ve sıradan bir düşmanı indirebilmek için en az on mermi harcadığımı söyleyebilirim. Hem de kafaya! Üstelik bu atışlar sırasında tek bir mermiyi ıskaladığınız takdirde düşmanınız hızlı adımlarla size doğru gelip saldırmaya devam ediyor. Her atışı tutturmalı ve düşman ile aranızdaki mesafeyi sürekli açık tutmalısınız. Savaşlar dışında oyunda gizlilik mekaniği de büyük oranda kullanılmış. Çoğu zaman düşmanlarınızdan kaçmanızın yanı sıra onlardan saklanmanız ve eğilerek, sessiz bir şekilde etraflarından dolanmanız da gerekiyor.
Aslında ölü kalmama mevzusu da Resident Evil 7’nin sevmediğim özelliklerinden birini ortaya çıkarıyor. İlk birkaç sefer yaşlı adamın canlanıp beni tekrar kovalaması büyük bir gerilim hissinin yaratılmasına sebep oldu, evet. Ancak birkaç seferden sonra tekrara bağladı ve “üff, yine mi bu ya” demeye başlamama sebep oldu. Neyse ki olay örgüsü şekillendikçe ve bulmacalar da yüzünü gösterdikçe oyundaki çeşitlilik artmaya başladı ve bu kedi-fare oyunu da renklenmiş oldu. Oyunun bulmacalar açısından ilk üç oyuna yakın olduğunu söyleyebilirim. Elbette ki onlar kadar zorlayıcı ve kafa isteyen bulmacalar değil ancak son Resident Evil oyunlarının aksine bu kez bir şeylere kafa yormak gerçekten çok hoşuma gitti.
Resident Evil 7’nin gerçekten mükemmel bir atmosferi var. Siz de benim gibi kült korku filmlerini seviyorsanız ve bir klasik olan Texas Chainsaw Massacre’ı her izlediğinizde yüzünüzde absürt bir gülümseme beliriyorsa Resident Evil 7’ye bayılacaksınız. Oyunda hem korku, hem gerilim hem de büyük oranda absürtlük var. Baş etmeye çalıştığınız ailenin gerçekten problemli olduğunu, kafalarındaki birkaç tahtanın eksikliğini sonuna kadar hissedebiliyorsunuz. “Minik domuzcuuuuuk, neredesin canııım, gel de seni bir ısırayım!” gibi nidalar arasında kendi kendinize “oğlum ne biçim bir yere düştüm lan ben !?” gibi diyalogların içerisine girebiliyorunuz. Ancak merak etmeyin bu absürtlük oyunun tamamına hakim olmadığı için ciddi havayı kesinlikle bozmuyor. Sürekli olarak diken üstündesiniz, sürekli olarak peşinizde kol gezen bir tehlike mevcut.
Peki Resident Evil 7 gerçekten korkutuyor mu?
Evet arkadaşlar. Bu soruya verebileceğim net cevap: Evet. Uzun zamandır, hatta galiba Outlast’tan beri gerçekten dehşet dolu, kanlı, kapkaranlık bir korku oyunu bekliyordum ve sonunda ihtiyacım olan şey Resident Evil 7 olarak karşıma çıktı. Capcom sözünde durdu ve korkunç bir oyun ile karşımıza çıkmayı başardı. Hangi köşeden ne gibi bir garabet çıkıp sizi kovalamaya başlayacak diye sürekli üç buçuk atıyor ve aşırı detaylı, inanılmaz gerçekçi ses efektleri arasında parmak uçlarınıza basa basa yürümeye çalışıyorsunuz. Kaç kere etrafımdaki objeleri devirip kendi kendimi korkuttum gerçekten bilmiyorum.
Klasik Resident Evil hayranları bu oyunu sever mi?
Ben de bir klasik Resident Evil hayranı olarak bu soruyu tüm samimiyetimle, evet diye cevaplandırıyorum. Seri dördüncü oyun ile birlikte farklı bir yola girdiğinde ben de çok içerlemiş ve eski seriyi özlemeye başlamıştım. Ancak ona nasıl alıştıysak, buna da öyle alışabiliriz diye düşünüyorum. Gördüğüm kadarıyla klasik Resident Evil hayranları aşırı ve haklı bir ön yargıya sahip. Size tavsiyem bu ön yargıyı bir kenara bırakıp Resident Evil 7’yi ağız tadıyla denemeniz olur. İnanın bana pişman olmayacaksınız. Oyunun birincil şahıs kamerasında olması hiçbir şeyi değiştirmiyor. O özlediğiniz nostaljik Resident Evil havası bu oyunda fazlasıyla bulunuyor.
Oyunun hoşuma gitmeyen özelliklerinden birisi, çoğu sahnenin büyük oranda ‘scriptli’ olması. Bu terimin ne olduğunu bilenler demek istediğim şeyi anladı. Bilmeyenler için ise şöyle izah edebilirim. Örneğin bir koridorda yürürken, ekran bir saniyeliğine kararıyor ve düşman duvarı kırarak bana saldırmaya başlıyor. Bu bir saniyelik kararma aynı bölgeden her geçtiğinizde meydana geliyor ve başınıza kötü bir şey gelmeden bir saniye önce anlamanızı sağlıyor, dolayısıyla da potansiyel korkuyu öldürüyor. Her sahne böyle değil ama. Neden bazılarını rastgele, bazılarını ise böyle sistematik bir şekilde tasarlamışlar anlamak güç. Hepsini rastgele bıraksalar, çok daha etkileyici olabilirdi.
Son sözlere gelmeden biraz daha grafiklere ve seslere değinmek istiyorum. Oyun herhangi bir motora başvurmadan, RE Engine adlı kendi grafik motorunu kullanıyor. Genel anlamda çok güzel görseller sunan RE Engine’ın sıkıntılı yanları bazı kaplamalara yaklaşınca çıkıyor. Oyun kaplamaları bayağı geç yüklüyor. Birkaç yama ile düzeltilebileceğini düşünüyorum ancak şu anki hali ile kimi zaman oldukça ‘çamur’ görseller sunduğunu söylemeliyim. Bir kutuya yaklaşıp dikkatlice baktığımda 2006’dan kalma grafikler görüyor, 5-6 saniye sonra asıl kalitesini kazandığını fark ediyorum.
Ses açısından oyunun müthiş bir derinlik sunduğunu söylemeliyim. Özellikle üstüne basarak söylüyorum, mutlaka kaliteli bir stereo kulaklıkla oynamanızı tavsiye ediyorum. Oyunda bulunan sessizliğin kalitesi bile muazzam. Yürüdüğünüzde gıcırdayan ahşap kaplamalar, etrafta sürekli devirme potansiyelinizin bulunduğu objeler, gök gürültüsü, peşinizdeki varlıkların hırıltıları… Müziğe ihtiyaç duymayan, harika bir senfoni yaratıyor.
Son sözlere gelecek olursam, Resident Evil 7’nin hiç de hayal kırıklığı yaratmadığını, hatta gerçekten de beklediğim gibi, kaliteli bir hayatta kalma-korku oyunu olduğunu söyleyebilirim. Serinin klasik oyunlarına büyük oranda benzerlik taşıyan Resident Evil 7, yeni-eski serinin tüm hayranlarını cezbedecek ve dolu dolu 10-12 saat yaşatacaktır. Ufak grafiksel hataları, oyunculuktaki bazı problemler ve önceden düzenlenmiş sahnelerin fazla belirgin olması gibi eksilere sahip olsa da genel anlamda çok kaliteli bir yapım. O özlediğimiz Resident Evil tadını fazlasıyla vermeyi başarıyor.